İnsanlık tarihi boyunca bulunduğu toplumda hep söz sahibi oldu. Bu söz sahip olma ve etkileme oranı tarihin değişik dönemlerinde farklılık gösterdi. Tüm halkın bir arenada toplanıp geleceği ile ilgili kararlara katılmasından tutunda kendini temsil etmesi için seçtiği meclis üyelerine ya da milletvekillerine kadar devam ediyor. Temsil etme krallık dönemlerinde şimdiki bildiğimiz gibi seçimle değil de, kralın kendine göre aklı başında olan kişilerle istişare yapmasına kadar varıyor. Tarihin hangi dönemine bakarsanız bakın halkın görüş ve düşünceleri bir şekilde az ya da çok alınmış ve yönetimde paylaşılmıştır. Bazı dönemlerde halkın ülke yönetimine katkısı fazla iken bazı dönemlerde ise çok azalmıştır. İnsanlık kendi yönetiminde söz sahibi olma adına yine büyük bir değişimle karşı karşıya.

İmparatorluklar sonrasında dünya genelinde bir trend olarak demokrasi yaygınlaştı. Ve tüm haklar eşitliği savundu. Bunun sonucunda yönetim biçimi ne olursa olsun belli bir yaşa gelmiş tüm bireyler ülkenin yönetiminde oylarıyla söz sahibi oldular. Bu söz sahibi olma gelişmiş diye adlandırılan ülkelerde daha fazla iken bazı ülkelerde sembolik bir anlam taşıyor. Ve demokrasinin henüz uğramadığı ülkelerde de halklar yönetimde söz sahibi olmak için uğraşıyor. Demokrasi de yeni söz sahibi olan ülkelerde ufak tefek temsil sorunları yaşansa da genelde sistem iyi işliyor. Fakat demokrasi tecrübesi eski olan ülkelerde sistem artık sos vermeye başladı. Dikkat edilirse gelişmiş ülkelere bakıldığında ülkenin yöneticilerini seçmek için yapılan seçimlere katılım oranları gün geçtikçe düşüyor. Bunun pek çok nedeni olmakla beraber asıl neden bana göre kişilerin demokrasi ve temsil sistemine olan inançlarının zayıflamasıdır.
Şu an insanlar bu demokratik sistemlerde temsil edilme sorunu yaşıyor. Yani % 18 oy alan bir parti ülkeyi yönetebiliyor. Bu aslında demokrasinin de ruhuna aykırı bir durum. Birde bunun yanında özellikle Amerika gibi gelişmiş ülkelerde tartışılan konu hükümetlerin zenginlerden topladıkları vergileri özellikle siyasi hesaplar nedeniyle çalışmayan işsiz kesime yatırması. Yani ben gecemi gündüzüme katıyorum çalışıyorum, para kazanıyorum ve vergimi veriyorum. Hükümette bu parayı belki de işsizliği meslek edinmiş kişilere sosyal yardımlar adı altında karşılıksız olarak dağıtıyor. Peki kimin parasını kime dağıtıyor? Ve vergiyi daha fazla veren kişiler ile yani toplumun gelişmesi için daha fazla kaynak üretenler ile hiç kaynak üretmeyenler aynı oy oranına sahip. Yani ben çok büyük katkı yaparak bir oy hakkım varken diğer bir kişi bırakın vergi vermeyi devletin pek çok sosyal imkânlarından bedava yararlanırken onun da oy hakkı yine bir tane. Bunun adil olmadığını aklı ermeyen bir çocuk dahi kolayca anlayabilir. Özellikle ABD de bu konu gittikçe rahatsızlık yaratmakta ve gelecek yıllarda bu konu üzerinde tıpkı kölelikte olduğu gibi büyük tartışmalar yaşanması muhtemel. Aynı tartışma daha sonra başka ülkelere de sıçrayacaktır.