Okulda veya seminerlerimde “kimin ipiyle kuyuya inersiniz” diye çok sorduğum bir soru vardır. Bu soru bence çok önemlidir ve o kadar da ilginç yanıtlar alırım. Katılımcılar veya öğrencilerim çoğunlukla yakınlarının, sevdiklerinin ve güven duyduklarının ipiyle kuyuya ineceklerini söylerler. Bazıları ise kimseye güvenmediklerinde dolayı mümkünse kuyuya inmemeyi tercih ettiklerini; bazıları ise yalnızca kendi ipiyle kuyuya ineceklerini söylerler.
Benim duymak istediğim söz ise yazının da başlığında açıkça yazıldığı gibi “güven” duygusunu betimleyen bir sözdür. Bu sorumun ardından “kendinizi güvenilir buluyor musunuz” diye sorduğumda istinasız hemen hemen herkesin parmak kaldırdığına tanık olurum. Yani kendimizi güvenilir buluyoruz ama başkalarını güvenilir bulmaktan ve onlara güvenmekten uzak kalıyoruz. 
Bu durumda “balık mı hasta yoksa su mu kirli” sorusu akla geliyor. Balık kendini iyi hissettiğini söylüyor ama suyun kirli olduğu konusunda söz birliği hakim. İlginç bir durum doğrusu.
Hangi iş güven olmadan yapılabilir. Bırakın işi, kendinize güveniniz olmazsa yaşam çekilir olabilir, kişi kendini gerçekleştirebilir mi?.. 
Yaşamın her alanında güvene gereksinimiz vardır. Özgüven ise insanın kendine güven duygusunun temelidir. Özgüvenin de altında yatan duygu özsaygıdır ve koşulsuzdur.
Kendine güvenemeyen başkalarına güvenemez. Başkalarına güven duymak ise insanın kendisiyle olan sorununu çözmesi gerekir. Bunun içinde ne olduğunu, kim olacağını, ne yapacağını, sınırlarını ve kaynaklarını bilmesi gerekir insanın..
Herkese güvenilmez kukusuz ama kendini bilen ve tanıyan kişi başkalarını da bilir ve tanır. Kime güvenileceğini bilmek kadar kime güvenilmeyeceğini de iyi bilmek gerekir. Yaşam koşulları ve şartlar bunu bize öğretir zaten. Önemli olan öğrenmeye açık olmak ve öğrenme merkezli bir duruş sergilemektir. 
Güvenilir olmak insanı yücelten farklı bir olgudur. Kimin güvenilir olduğunu düşündüğümüzde veya bulduğumuzda yukarıda tanımladığımız insan profili çıkar karşımıza. Yine bilen, okuyan, özsaygısı yüksek, sınırlarını bilen, yalan söylemeyen, işinin ehli, utanma duygusu olan, vicdan sahibi, eşduyum yapabilen, kendisiyle mutlu, iyimser ve gerçekçi insanlar olduğunu söyleyebiliriz. 
Bu insanlar, reklama, makyaja, başkalarının onlar hakkındaki halkla ilişkilerine gerek duymazlar; kişilikleri en önemli varlıklarıdır. Onlara kendimizi kolayca bırakır, ne dediklerini sorgulamadan ikna oluruz. 
Güven duymak ve güvenilir olmak kolay olan bir şey de değildir. Özellikle günümüz şartlarında; açgözlülüğün, bencilliğin, kandırmanın, yalanın dolanın, imajın, söylentinin, değersizliğin bir değermiş gibi algılandığı ve insanların gözünün boyanması ve bağlanması için binbir taklanın atıldığı zamanda hiç te kolay değildir. 
Yıllar geçse de teknoloji bizi uzaya götürse de güven duygusu ve güvenilir olmak her zaman insanın ve insanlığın en büyük sorunu olmaya devem edecektir.

Oysa Yalın olmak, kendin olmak, kendinle barışık ve mutlu bir hayat sürdürmek istemek ve yaşam bilgeliği yolunda yolcu olmak aslında yeter de arata bile ama… İnsan işte, karmaşadan ve karmaşık olmadan medet umuyor ve karmakarış oldukça da yalınlıktan ve sadelikten uzaklaşıyor…