Demokrasi ve Atılım (DEVA) İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 2016-2020 yılları arasında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla 1 milyon 576 bin soruşturma açıldığına dikkat çekerek, insanların yasal bankada parası ve yasal sendikaya üye olması gibi akıl almaz suçlamalarla karşı karşıya kaldığını söyledi. Yeneroğlu, “Arkasında siyasi destek olan için ‘milat var’ deyip, fakir fukarayı sudan sebeplerle cezaevlerinde süründüren bir anlayış asla adil değildir” dedi.

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, TBMM’de partisinin “KHK Mağduriyetleri Eylem Planı” ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Yeneroğlu, özetle şunları söyledi:

BUGÜN TÜRKİYE’DE EN TEMEL HAKLAR DAHİ YOK SAYILMAKTADIR: Malumunuz 17 Mayıs Salı günü kamuoyu ile paylaştığımız ‘KHK Mağduriyetleri Eylem Planı’mızın başta KHK mağduriyetleri yaşayan vatandaşlarımız olmak üzere adalet arayan tüm insanlarımız için hayırlara vesile olmasını diliyorum. FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen olağanüstü hâlin üç temel amacı vardı. Demokrasimizin korunması, hukuk devleti ilkesinin korunması ve vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunması. Fakat, ülkemizde OHAL ve darbenin ardından geçen 6 yıl, bırakın bu evrensel değerlerin korunmasını; maalesef hukuku ayak bağı olarak gören iktidar tarafından hukuksuzluğun sıradan hale getirildiği bir dönem olmuştur.  Bugün Türkiye’de en temel haklar dahi yok sayılmaktadır. Kötü muamele sıradan hale gelmiş; işkence yaygınlaşmış, zorla insan kaçırmalar artık dikkat çekmez bile olmuştur. Ülkeyi adaletle değil, ancak hukuku yok sayarak yönetebileceklerine inanan iktidar tarafından, yaşanan mağduriyetler görülmez hale gelmiştir. Bu nedenle hazırladığımız eylem planı, KHK’lıların yaşadığı mağduriyetlerin çözümü noktasında bir mihenk taşı olacaktır.

OHAL KHK’LARI İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN İHRAÇLAR, İDARİ YA DA YARGISAL BİR MUHAKEME SÜRECİNE DAYANMAMAKTADIR: 20 Temmuz 2016’da ilan edilen olağanüstü halin ardından, alınan tedbirlerden biri de OHAL KHK’sının ekli listelerinde yer alan kişilerin kamu görevinden ihraç edilmesi olmuştur.  Ancak bu ihraçlarda, 15 Temmuz darbe teşebbüsü, FETÖ veya devlet içerisinde mahrem bir biçimde yapılanmış ve suç işleyen paralel devlet yapılanması ile hiçbir ilgisi bulunmayan ve ceza hukuku ya da idare hukuku bağlamında hukuka aykırı eylemde bulunmayan kişiler ihraç edilmiştir. Eylem Planımızda açıkça vurguladığımız gibi, OHAL KHK’ları ile gerçekleştirilen ihraçlar, idari ya da yargısal bir muhakeme sürecine dayanmamaktadır. Kararlar alınırken ilgili kişilerin savunma haklarını kullanması mümkün olmamıştır. Şüphesiz, darbe teşebbüsünün ortaya çıkardığı durumun vahameti ve acil eylem gerektirmesi, karar alma süreçlerinin hızlandırılmasında etkili olmuştur. Ancak, on binlerce kişiyi konu alan KHK’ların; yeterli araştırma yapılmadan, çok hızlı bir şekilde çıkarılması haksız kararları ve büyük mağduriyetleri de beraberinde getirmiştir. İlk ihraçların üzerinden 16 ay geçtikten sonra ancak kurulan OHAL Komisyonu'nun etkisizliği ve iş yükünün ağırlığı ortadadır. 2 yıllığına kurulan komisyon, olağanüstü halin kalkmasının üzerinden üç yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen halen başvuruları sonuçlandırılmamıştır. KHK'larda yer alan irtibat ve iltisak kavramları ise hukukumuzda yeri olmayan çok genel ve belirsiz kavramlardır.

İHRAÇ GEREKÇELERİNİN BÜYÜK BİR KISMI, TAMAMIYLA YASAL FAALİYETLERDEN OLUŞMAKTADIR: İhraç gerekçelerinin büyük bir kısmı, tamamıyla yasal faaliyetlerden oluşmaktadır. Örneğin, yasalara uygun faaliyet gösteren bir sendika ya da dernek üyeliğinin kamu görevinden çıkarma kararında dayanak alınması hukuki belirlilik ve öngörülebilirliğe aykırıdır. Kamuoyunda ‘Barış Akademisyenleri’ olarak bilinen, ‘Barış İçin Akademisyenler’ metnine imza attıkları için ihraç edilen kişiler de benzer şekilde yasal eylemleri dolayısıyla kamu görevinden ihraç edilmişlerdir. Oysa Anayasa Mahkemesi, akademisyenlerin söz konusu bildiri nedeniyle cezalandırılmalarını ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirmiştir. Mahkeme ayrıca akademisyenlerin güçlü nedenler olmadan cezalandırılamamaları gerektiğini de ifade etmiştir. Buna rağmen OHAL Komisyonu’na yapılan başvurularda, ret kararları verilerek akademisyenler hukuka uygun eylemleri dolayısıyla haksız bir şekilde mesleklerine geri döndürülmemektedirler.

ARKASINDA SİYASİ DESTEK OLAN İÇİN ‘MİLAT VAR’ DEYİP, FAKİR FUKARAYI SUDAN SEBEPLERLE CEZAEVLERİNDE SÜRÜNDÜREN BİR ANLAYIŞ ADİL DEĞİL: Bu süreçte, terör örgütü üyeliği ile ilgili soruşturma sayıları korkunç boyutlara ulaşmıştır. Adalet Bakanlığı’nın resmi istatistiklerine göre 2016 – 2020 yılları arasında terör örgütü üyeliği suçlamalarıyla ilgili 1 milyon 576 bin soruşturma açılmıştır. 2021 rakamları bu rakamlara dahil edilse kuvvetle muhtemel bu sayı 1 milyon 700 binin çok üzerinde olacaktır…İnsanlar yasal bankada parası olmak, yasal sendikaya üye olmak, milli eğitime bağlı olmak gibi akıl almaz suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Söz konusu sayıların bu kadar yüksek olmasının, soruşturmaların suç işleme kastı olmayan, örgütün nihai hedeflerinden bihaber olan masum kişilere kadar sirayet etmiş olmasından kaynaklandığı da çok açıktır. Arkasında siyasi destek olan için ‘milat var’ deyip, fakir fukarayı sudan sebeplerle cezaevlerinde süründüren bir anlayış asla adil değildir.

YAKIŞTIRMA VE VARSAYIMLARLA CEZA YARGILAMASI OLMAZ: Darbe teşebbüsü öncesi bu yapının görünen yüzüne ve toplumsal ve dini faaliyetlerine dini saiklerle katılan kişilerin örgütün ‘silahlı bir terör örgütü olduğunu bildiğini varsayılarak’ cezalandırılması ise suçun manevi unsurunun tamamıyla göz ardı edildiğini ortaya koymaktadır…Bir kişinin silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılanabilmesi için söz konusu örgütün o isnat edilen vasfı bilinci içinde örgütten olduğunun kesinkes, yani şüphe götürmeksizin ortaya çıkarılıp ispat edilmesi gerekiyor. Yakıştırma ve varsayımlarla ceza yargılaması olmaz…Tüm bu nedenler birlikte değerlendirildiğinde, FETÖ’nün silahlı terör örgütü niteliğini bilmeyen, silahlı terör örgütüne üye olma kastı olmayan, herhangi bir suçun işlenmesine iştirak etmeyen vatandaşlarımızın yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesi elbette şarttır.  Hukuk dışı tüm uygulamalara hukuk devleti ilkesine yakışır bir biçimde son verilmesi ve terör örgütü yargılamalarında hataları telafi etmeyi adaleti ve hukuk devleti anlayışımızın asgari gereği olarak görüyoruz.

 

 

 

Kaynak: anka