Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, “Yüksek enerji fiyatları, Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü de olumsuz etkiliyor. Enerji maliyetindeki artış, TL’deki değer kaybı ile birleştiğinde ekonomiye yük bindiriyor. TL’deki değer kaybı, makroekonomik dengeleri sarsarken ihracatın rekabet gücüne sanıldığı gibi bir katkı da sunmuyor. Bu yüzden enerji yoğun birçok sektörümüz halihazırda rekabet etmekte zorlanmaya başladı. Türkiye’nin rekabetçiliği, zihniyet dönüşümünden geçecek. Enerji denkleminde hem maliyet hem de arz güvenliği açısından ciddi bir darboğaz yaşanmaması için tüm sistemi bütün bileşenleri ile beraber gözden geçirmek ve yeniden kurgulamak gerekiyor” dedi.     

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, ‘12. Türkiye Enerji Zirvesi’nin dün yapılan TÜSİAD özel oturumunda, arz güvenliğinden sürdürülebilirlik finansmanına ve yenilenebilir dönüşüme kadar enerji sektörüne ilişkin konuları değerlendirildi. Turan, şunları söyledi:

“BUGÜN ENERJİYE VE GIDAYA ERİŞİM SORUNLARI EN ÖNCELİKLİ KONULARIMIZ ARASINA GİRDİ: Bugün dünya ekonomisine baktığımızda, oldukça sıkıntılı bir dönemden geçmekte olduğumuzu görüyoruz. Yüzyılın başında geleceğe umut ve güvenle bakıyorduk. Bugün ise enerjiye ve gıdaya erişim sorunları en öncelikli konularımız arasına girmiş durumda.

DÜNYAMIZ YERİNİ ALIŞKIN OLMADIĞIMIZ BİR BAŞKA DÜNYAYA BIRAKIYOR: Bildiğimiz dünya hızla geride kalıyor. Uluslararası ilişkilerde ekonomik iş birliğinin öneminin belirleyici olduğu, ülkeler arasında ticaret ve yatırım ilişkilerinin yoğun ve sürekli genişlemekte olduğu, küresel likidite bolluğunun görüldüğü, faiz ve enflasyon oranlarının düşük olduğu, geleceğin geçmiş eğilimlere bakılarak öngörülebilir olduğu dünyamız, yerini alışkın olmadığımız bir başka dünyaya bırakıyor. Bu, ülkelerin dış politikalarını yükselen jeostratejik tehditlere göre belirlediği, ticaret ve yatırım ilişkilerinde dost ve müttefik ülke kavramının önem kazandığı bir dünya.

KÜRESEL LİKİDETE AZALIYOR VE GELİŞMİŞ BATI ÜLKELERİNE DÖNÜYOR: Küresel likidite azalıyor ve gelişmiş batı ülkelerine geri dönüyor. Enflasyon yükseliyor, yüksek enflasyonla mücadele için faiz oranları da yükseliyor. Hızlı ekonomik gelişme, yerini durgunluğa ve hatta ekonomik faaliyette gerilemeye bırakıyor.

MADDİ ÜRÜNLER DÜNYASINDA BOLLUK TOPLUMU YERİNİ KITLIK TOPLUMUNA BIRAKIYOR: Ortalama sıcaklıklar yükseliyor, olağandışı hava olaylarının ve aşırı iklim olaylarının şiddeti ve sıklığı artıyor; küresel ısınma birçok yerleşim yerini tehdit ediyor. Su kıtlığından enerji kıtlığına, gıda kıtlığından kıymetli ham maddelerin kıtlığına, maddi ürünler dünyasında bolluk toplumu yerini kıtlık toplumuna bırakıyor.

YENİ İŞ ALANLARI VE YENİ MESLEKLER ORTAYA ÇIKARKEN BİR KISMI DA ORTADAN KALKIYOR: Öte yandan, maddi olmayan ürünler dünyasında yeni teknolojiler, tam tersine neredeyse sonsuz miktarda üretimin önünü açıyor. Dijital dönüşüm sayesinde yeni iş alanları ve yeni meslekler ortaya çıkarken bir kısmı da ortadan kalkıyor. Yeni virüsler ortaya çıkıyor, yeni salgınlar insan yaşamını tehdit ediyor ve toplumsal hayatı felç ediyor. Bunca kırılganlık, risk, tehdit, belirsizlik ve fırsat karşısında izlenmesi gereken politikaların ne olduğu, çok çetin bir soru olarak önümüzde duruyor. 

KÜRESEL ISINMA TEHDİDİ HİÇ OLMADIĞI KADAR VAHİM VE YAKIN: Birçok ülke ekonomisi, enerji arz güvenliğinde az sayıda ülkeye bağlı. Ayrıca küresel ısınma tehdidi hiç olmadığı kadar vahim ve yakın. Bu, enerji politikalarında beraberce ele alınması gereken üçlü bir yapı ortaya çıkartıyor: Ülkeler ekonomilerini döndürebilmek için sorunsuz temin edebileceklerine güvendikleri enerji kaynaklarına erişebilir olmalılar. Ekonomilerinin rekabet gücü ve halkın satın alım gücü dikkate alındığında, bu enerjiyi makul fiyatlarla temin etmeliler. Ve nihayetinde enerji kaynakları, sürdürülebilirlik ve küresel ısınma endişeleri açısından sorun teşkil etmemeli.

Enerji arz güvenliği, maliyet ve sürdürülebilirlik arasındaki bu son derece kompleks üçlü dengenin kurulması ve korunmasında çeşitli zorluklar yaşanıyordu. Ukrayna krizi ister istemez bu süreci hızlandırmış oldu. Birçok ülkede ekonomi, enerji ve dış politika, temiz ve güvenilir enerjiye geçiş üzerinden birbirine bağlandı.

FOSİL YAKITLAR ÜZERİNE KURULU DÜNYA EKONOMİSİ CİDDİ BİR PARADİGMA DEĞİŞİMİNE GİDİYOR: Amerika'nın Enflasyon Azaltma Yasası, Japonya'nın Yeşil Dönüşüm programı ve Çin ve Hindistan'daki temiz enerji planları, başka birçok ülkenin de fosil yakıt fiyatlarındaki tehlikeli yükseliş ve enerji jeopolitiğine ilişkin endişeler karşısında temiz enerji teknolojilerine geçişi hızlandırarak yanıt vermeyi planladığını gösteriyor. Bu yeni durum, fosil yakıtlar üzerine kurulu olan dünya ekonomisi açısından ciddi bir paradigma değişimine denk geliyor. 18. yüzyılda Sanayi Devrimi'nden bu yana dünyada üretim artışı ile birlikte fosil yakıt kullanımı da sürekli olarak yükselmişti. Bugün dünya enerjisinin yaklaşık yüzde 80'i petrol, kömür ve doğal gaz dahil olmak üzere fosil yakıtlardan sağlanıyor. Dünya Enerji Görünümü 2022 Raporu kapsamında çalışılan ‘Belirtilen Politikalar Senaryosu’na göre, 2050 yılında bu oran yüzde 60'a düşecek. Ancak bu düşüş 2100 itibarıyla 2,5 derece küresel sıcaklık artışını, bir diğer ifade ile ekosistem üzerinde geri dönülemez etkilerin ortaya çıkmasını engellemiyor.

ENERJİ FİYATLARINDA YAŞANAN SIÇRAMA İTHALAT FATURASINI KABARTTI: Enerjide, ekonomi, arz güvenliği ve iklim değişimi ile mücadele önceliklerinin birbiriyle uyumlu hale geldiği bir dönüşüm, hiç şüphesiz Türkiye açısından da çok önemli. Her şeyden önce ham madde açısından çok zengin olmayan, hele ki fosil yakıtlarda ithalata bağımlılığı yüksek olan ülkemizde enerji fiyatları ile ekonomik performans arasında yakın bir ilişki var. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından başlayan kriz sonucunda ülkemizin enerji tedarikinde bir sıkıntı oluşmamışsa da enerji fiyatlarında yaşanan sıçrama ithalat faturasını kabarttı. Bu senenin ilk dokuz ayında enerji ithalatındaki artış 42 milyar dolar oldu. Cari açık 39 milyar dolara ulaştı. Ancak enerji ithalatını hariç tutarsak cari açık 38 milyar dolarlık fazlaya dönüyor.

RESESYONUN HAFİFLEMESİYLE FİYATLARIN YENİDEN YÜKSELİŞE GEÇMESİ KAÇINILMAZ OLACAK: Enerji fiyatlarındaki artış jeopolitik risklerle hızlanmış olsa da fiyatlar, aslında yatırımlardaki yetersizlik nedeniyle Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden daha önce, 2021’in sonlarından itibaren artış eğilimine girmişti. Şu anda dünya ekonomisindeki yavaşlama enerji fiyatlarında bir miktar gevşemeye yol açmışsa da resesyonun hafiflemesiyle fiyatların yeniden yükselişe geçmesi kaçınılmaz olacak. Gelecek yıl enerji fiyatlarının son beş yıllık ortalamasının yüzde 75 üzerinde olacağı hesaplanıyor.

ENERJİ YOĞUN BİRÇOK SEKTÖRÜMÜZ HALİHAZIRDA REKABET ETMEKTE ZORLANMAYA BAŞLADI: Yüksek enerji fiyatları, Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü de olumsuz etkiliyor. Enerji maliyetindeki artış, TL’deki değer kaybı ile birleştiğinde ekonomiye yük bindiriyor. TL’deki değer kaybı, makroekonomik dengeleri sarsarken ihracatın rekabet gücüne sanıldığı gibi bir katkı da sunmuyor. Bu yüzden enerji yoğun birçok sektörümüz halihazırda rekabet etmekte zorlanmaya başladı. AB ülkeleri, hızla devreye soktukları enerji tasarrufuna, enerji verimliliğine ve yenilenebilir enerjiye yönelik düzenlemelerle enerji sektörünü yeniden yapılandırıyor. Türkiye enerji sektöründe benzer bir dönüşümü gerçekleştiremediği durumda, enerji yoğun sektörlerde maliyetler AB ülkelerine oranla yüksek kalacak. Bu yapıda demir-çelik, cam, seramik, çimento, alüminyum, gübre gibi enerji girdisi yoğun sektörlerde Türkiye rekabetçiliğini sürdüremeyecek.

CİDDİ BİR DARBOĞAZ YAŞANMAMASI İÇİN TÜM SİSTEMİ YENİDEN KURGULAMAK GEREKİYOR: Türkiye’nin rekabetçiliği, zihniyet dönüşümünden geçecek. Enerji denkleminde hem maliyet hem de arz güvenliği açısından ciddi bir darboğaz yaşanmaması için tüm sistemi bütün bileşenleri ile beraber gözden geçirmek ve yeniden kurgulamak gerekiyor. 12’ncisi gerçekleşen bu Zirve’nin gündemi önemli değerlendirmelere imkan sağlıyor. Biraz sonra gerçekleşecek panelimizde değerli konuşmacılarımız da konuyu tüm boyutları ile irdeleyecekler. İthal enerji faturasını düşürmek ve enerjide dışarıya bağımlılığı azaltmak açısından atılması gereken en önemli adımların başında yenilenebilir enerji alanındaki yatırımların sürdürülebilirliğini sağlamak geliyor. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı, OECD ortalamasının üzerinde olsa da kendi potansiyelinin çok altında. Yeni kaynakların sisteme kazandırılması için gerekli olan mekanizmaların iyileştirilmesi, ihalelerin yatırıma dönüşmesini sağlayacak önlemler alınması, finansmana erişim olanaklarını mümkün kılan teşvik mekanizmalarının tasarlanıp etkinleştirilmesi yoluyla yenilenebilir enerji potansiyelinden daha fazla yararlanmak mümkün olacak.

YENİ KURULAN ENERJİ SİSTEMİNİN DIŞINDA KALINMASI ÖNEMLİ BİR RİSK OLUŞTURUR: Enerji politikası, Türkiye’nin uluslararası ilişkileri açısından da çok önemli. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden sonra AB’nin mevcut yaklaşımı, yeni enerji sisteminde Türkiye’ye dar bir alan tanıyor. Avrupa’nın geleceği, kurumsal yapı dahil olmak üzere önemli bir gündem konusu. Tüm kıtayı kapsayacak yeni eşgüdüm mekanizmaları, AB genişleme politikasında farklı entegrasyon çemberleri tartışılıyor. Enerji, yeni yapılanmanın en önemli bileşenlerinden. Bu gelişmeler, AB ile katılım ve ileri düzeyde ekonomik entegrasyon ilişkisi içinde olan Türkiye için yeni fırsatlar yaratabilecek. Bu süreçte yeni kurulan enerji sisteminin dışında kalınması önemli bir risk oluşturur. Oysa AB-Türkiye arasında enerji alanında güçlü bir diyalog oluşturulması çok önemli bir alan açar ve karşılıklı fayda sağlar. Ekonomik ve lojistik olarak Türkiye’nin, Avrupa’nın savaş sonrası yeni enerji sistemine önemli bir katkı sağlaması söz konusu. En önemli ekonomi ortağımız olan AB ile ilişkilerin yeniden güçlenmesine imkan sağlayabilecek alanlardan birinin enerji olması, AB’nin enerji diplomasisinde rolümüzün artırılması, AB-Türkiye üst düzeyli enerji diyaloğunun etkinleştirilmesi için diplomatik temasların yoğunlaşmasını önemli görüyoruz. 

ÇABALARIN HIZLANDIRILMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ: Sonuç olarak, enerji jeopolitiğine baktığımızda, geçici değil kalıcı bir değişim yaşandığını görüyoruz. Türkiye, hiç şüphesiz bu alanların hepsinde önemli adımlar attı ve atmaya da devam ediyor. Biz de hem iklim krizi ile mücadele hem enerjide arz güvenliğini sağlama hem de yüksek enerji fiyatlarının iş dünyasına ve tüketicilere maliyetini azaltma hedeflerimiz açısından bu çabaların hızlandırılması ve güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz."

Kaynak: anka