Tepebaşı Belediyesi ve Tepebaşı Sağlıklı Kent Konseyi iş birliğiyle düzenlenen söyleşide AKUT Vakfı Başkanı Nasur Mahruki, ‘Maraş Depremleri Işığında Türkiye’nin Afet Gerçeği’ni anlattı.  

Tepebaşı Belediyesi Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde düzenlenen ‘Maraş Depremleri Işığında Türkiye’nin Afet Gerçeği’ başlıklı söyleşiye, CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, Tepebaşı Belediye Başkan Yardımcısı Suat Yalnızoğlu, Tepebaşı Sağlıklı Kent Konseyi Başkanı Hüseyin Akçar, Tepebaşı Belediye Meclisi üyeleri ve çok sayıda yurttaş katıldı.

Tepebaşı Sağlıklı Kent Konseyi Başkanı Hüseyin Akçar, “Böylesine anlamlı bir etkinliği düzenlemekten mutluluk duyuyoruz. Bu deprem felaketi Türkiye’yi altüst etti. Orası gerçekten bitmiş durumda. Biz, Eskişehir olarak bütün belediyelerimizle birlikte elimizden geleni yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Bugün de bizim için önemli olan sağlıklı bir kent oluşturmanın altında yatan en önemli neden, bilinçli bir birey oluşturmaktan geçiyor. Ülke için değerli bir insanla Eskişehir’de bu söyleşiyi planlamanın çok doğru olacağını düşündük” diye konuştu.

CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, “Gerçekten çok büyük bir acı yaşandı Türkiye’de, hepimiz yüreğimizde hissettik. 17 gün bölgede olarak yıkıma tanıklık ettim. Doğal bir afeti felaket haline getirenler, yine biz insanlarız. Oradaki binaların hikayelerini anlattıklarında bunu daha iyi anladım. İnsanların yardım çığlıklarına koşamamak çok acıydı. Daha önce yapılan yanlışların tabloyu bu kadar ağırlaştırdığı çok açık. Yardım kampanyalarındaki Eskişehirlilerin katkıları çok büyük ve kıymetliydi. Bu yaraları dayanışma ile saracağımıza inanıyorum ama deprem gerçeğini asla unutmamalıyız, her konuda hazırlıklı olmalıyız” dedi. 

AKUT Vakfı Başkanı Nasuh Mahruki ise şunları söyledi:

“DEPREM BİZE UYMAYACAK, BİZ ONA UYUM SAĞLAYACAĞIZ”

“Öncelikle Tepebaşı Belediyesi’ne ve Tepebaşı Sağlıklı Kent Konseyi’ne teşekkür ediyorum. Deprem, gerçekten çok önemli bir konu. Bu coğrafyada binlerce değil, on binlerce değil, yüzbinlerce yıldır çok önemli. Bu coğrafyada yaşayan bütün halklar, topluluklar, devletlerin hepsi depremle karşı karşıya kalmış ve bedeller ödemiş. Daha sonra yerleşim yerlerini ona göre yeniden planlamışlar. Osmanlı, Selçuklu, Roma zamanında da yüzbinlerce insanın öldüğü depremler var. Sonuçta Anadolu, bir deprem coğrafyası. Fay hatları yeni oluşmuş değil geçmişleri çok derin. Bu coğrafyada tarihteki bütün halklar depremi yaşamışlar, akıllı olanları gerekli önlemleri almışlar. Şehirlerini daha dağlara yakın bölgelere taşımışlar, bir daha ağır bedeller ödemek istememişler. Bazı kültürler deprem nedeniyle yok olmuş. Sonuçta bu coğrafya, bu güzel ülke, bir deprem ülkesi. Bununla birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Deprem bize uymayacak, biz ona uyum sağlayacağız. Sonuçta Kuzey Anadolu fay hattı, ilk defa 1939 yılında 7.9 büyüklüğünde bir deprem üretiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı en büyük deprem. 33 bin yurttaşımız hayatını kaybediyor, 1939 Türkiye’sinde. Kuzey Anadolu fay hattı, 8-10 kırıkla Erzincan’dan başlıyor, 60 il içerisinde ilerleyerek Düzce’ye kadar devam ediyor. 17 Ağustos’ta Gölcük’te, 12 Kasım’da Düzce’de kırılıyor. Şimdi, Kuzey Anadolu fay hattının devam edeceği yerde, İstanbul’un güney kıyılarının aşağısında bir yerlerde kırılma bekleniyor.

“DEPREMİ AFETE DÖNÜŞTÜREN ŞEY, BİZİM YAPTIĞIMIZ BİNALAR, YAPI STOKLARIMIZ”

Bugün Türkiye’deki fay hatlarının hepsini biliyoruz. Nerede olduğu, ne kadar sıklıkla periyodik olarak deprem ürettikleri; istatistiksel, matematiksel olarak iyi bir bilgi birikimimiz var. Bölgede de yıkıcı bir deprem olacağını biliyorduk. Çok iyi biliyorduk. Doğu Anadolu fay hattı biraz daha karmaşık ama biliyoruz. Tam olarak nerede, ne zaman olacağını bilmiyoruz. Tam olarak büyüklüğünü de bilmiyoruz. Ama deprem olacağını biliyoruz, bundan daha önemli bir bilgi olabilir mi? Deprem olacağını bildikten sonra bunun zamanının bir önemi olabilir mi? Yarın da olabilir, 10 sene sonra da olabilir. Sizin her an hazır olmanız, yapı stoklarınızı ona göre inşa etmiş olmanız gerekir. Bunu yapmazsanız bedelini ödersiniz. Maalesef bizim sorunumuz bu, bile bile yaşıyoruz tüm bunları. Bilmediğimiz bir şey değil. 2 yıl önce devletin hazırladığı resmi raporlarda yazıyor, ‘Hatay’da 30 bin can kaybı bekleniyor’ diye. Biliyorduk ama ne yaptık? Oysa depremin afete dönüşmesini engelleyebiliriz. Deprem, kendi kendine bir afet değil. Deprem, sadece deprem. Bunu afete dönüştüren şey, bizim deprem bölgesinde yaptığımız binalar, yapı stoklarımız.”

Kaynak: anka