HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Siz demokrasiye kumpas kuruyorsunuz. Temsiliyete kumpas kuruyorsunuz. Kürt halkının Türkiye halkıyla beraber iradesine kumpas kuruyorsunuz. Siz seçimleri kaybedeceğinizi bildiğiniz için HDP’nin oylarının bir şekilde sonuçta etkili olmaması için bir kumpas içindesiniz” dedi.

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, bugün TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş, şunları söyledi:

“Türkiye’nin kırdığı rekorlarla başlamak isterim. 2022 yılına dair AİHM, istatistiklerini ve analizini açıkladı. Ve maalesef en çok başvuru Türkiye’den geldi. Bir rekor daha kırıldı. Şu an itibariyle AİHM’de bekleyen 20 bin 100 dava var. Ülke aleyhine açılan dava. Türkiye ihracatta rekor kıramıyor, kalkınmada rekor kıramıyor, büyümede rekor kıramıyor ama adaletsizlikte ve hukuksuzlukta üst üste rekor kırmakta. Uluslararası istatistiklerde hep olumsuzlukta birinci sıraya yükselmeyi başarıyor. Türkiye’deki adaletsizlikten medet ummayanlar AİHM’e başvuruyor ve üstelik son dönemlerde AİHM kararlarını da tanımayan, hukuksuzlukta zirve yapan bir ülke gerçekliğini yaşıyoruz. Buna ilişkin örnekler sıkça kamuoyunda tartışılıyor. Yüksekdağ, Demirtaş ve Kavala kararları, İmralı Adası’nda Sayın Öcalan'ın ‘umut hakkına’ ilişkin verilen ihlal kararı ve daha birçok karar da Türkiye tarafından kabul edilmedi ve uygulanmadı.

“ONLAR KISKANA DURSUNLAR, YURTTAŞLARIMIZ ALMANYA’YA GİTMEK İÇİN YOLLARI AŞINDIRIYOR”

Diğer bir rekor ne? Türkiye; Suriye, Afganistan, Irak ve Pakistan’dan sonra AB ülkelerine en çok iltica talebinde bulunan ülke. Yurttaş Türkiye’den kaçıyor, kaçmak istiyor ve iltica talebinde bulunuyor. Neden bunu yapıyor? Demokrasi yok, adalet yok, liyakat yok. Yaşam hakkı yok, işkence görmeme hakkı yok, en önemlisi de düşünce ve ifade özgürlüğü yok. Bunun sebebi de adaletten, demokrasiden ve liyakatten tamamen kopan bir iktidar gerçekliği olmasıdır. Ama tabii ki Almanya bizi kıskanıyormuş. Nasıl bir kıskanmaysa, bunu acı acı gülerek ifade edebiliriz. Onlar kıskanadursunlar, yurttaşlarımız Almanya’ya gitmek için yolları aşındırıyor. Kanada’ya gidenler, uluslararası göç etmek zorunda kalanlar ve mülteci gerçekliği de önümüzde duruyor. İki tane realite var. Bir yandan AKP öyle pembe tablolar çiziyor ki bazen ‘Bu ülkede yaşıyor muyum’ diye ben de kendime soruyorum. Ama diğer yandan gerçekler, yaşadığımız gerçekler. Hiç kimse yaşadıkları ortadayken söylenenleri dikkate almaz, inanmaz. AKP-MHP siyaseti tamamen yalan üzerine kurulmuş. Günün bütün konuşmalarında yalan üzerine yalan atıyorlar. Ancak bu yalanları öyle dolaşımda kalıyor sanmayın. En fazla bir saat, bilemediniz iki saat yalanları dolaşımda kalıyor. İkinci saat yeni bir yalanla önceki yalanın etkisini yitiriyorlar ve inandırıcılıklarını yitiyorlar. Bu yalan üzerine kurulu iktidarı göndereceğiz. Az kaldı demek istiyorum. Hiçbir iktidarın vatandaşı mecbur kılma süresi bundan daha uzun olamaz. Bu yalan siyaseti uluslararası dolaşıma da girdi. Artık AB ülkelerindekiler de Türkiye’de AKP iktidarının nasıl büyük yalanlar attığını biliyor. İçerideki nefret ve kutuplaştırma siyasetini, ırkçılık siyasetini uluslararası alana da ihraç ediyorlar. İhracat böyle artacak sanıyorlar. İhracatı artıramıyorlar ama kendi yalanlarını ihraç ederek bu yanılgıyı yaşıyorlar.

“AB ÜLKELERİ AKP’LİLERİN KIŞKIRTICI SÖYLEMLERİNİ GÜVENLİK TEHDİDİ OLARAK KABUL ETMEYE BAŞLADI”

Şu anda Almanya ve Hollanda hükümetleri, Türkiyeli göçmenler arasında nefret söylemi, hakaret, kışkırtma ve ırkçılık suçlaması doğuran eylemlerde Türkiye’den giden AKP’li siyasetçilerin odak olması nedeniyle Almanya ve Hollanda hükümetleri önlem alma yoluna gitti. Almanya’da AKP’li siyasetçilerin Kürtlere ve muhaliflere yönelik ırkçılık aşılayan, şiddete ve suça teşvik eden söylemleri Anayasayı Koruma Örgütü tarafından bir güvenlik tehdidi olarak kabul edilmeye başlandı. Ciddi bir mesele, aslında bunun üzerinde herkesin düşünmesi gerekiyor. Ne yazık ki AKP-MHP koalisyonun sistematik yürüttüğü kutuplaştırıcı, ötekileştirici, kriminalize edici dili ve nefret söylemine karşı Türkiye’de biliyorsunuz yargının hiçbir rolü yok. Yargı teşvik ediyor, meşrulaştırıyor. Bunların öznelerini aklayarak devamına sebebiyet veriyor. Nefrete karşı duran bizler, kutuplaştırmaya karşı duran bizler ve diğer muhalefet güçleri de keyfi bir terör suçlamasıyla her gün her saat karşı karşıya kalıyoruz. Bu nefret siyaseti, bu kutuplaştırıcı siyaset AKP’lilerin artık iliklerine kadar işlemiş durumda.

“GÖRÜNEN O Kİ ERDOĞAN SADECE TÜRKİYE’DE DEĞİL AVRUPA’DA DA YALNIZLAŞIYOR”

Geçen haftalarda AKP’li bir milletvekilinin Almanya’da ülkücülere ait bir dernek ziyaretinde kullandığı nefret ve tehdit dilinin sesi Türkiye’ye kadar geldi. Büyük bir infial yarattı ve Almanya hükümetini önlem almaya zorladı. Bu ayıp ve utanç Türkiye’nin değil AKP’nindir. Onlara ‘Yeter’ demek istiyorum. Türkiye’de tamamen toksik hale gelmiş bir dil kullanılıyor. Avrupa kamuoyunun da buna tanıklık ettiğini biliyoruz. Umarız bu, bizim muhalefetimizin buna karşı ne kadar büyük bir direniş içinde olduğunu görmelerine vesile olur. Diğer yandan Avrupalı liderler Erdoğan’ın seçim propagandasının aracı olmak istemiyorlar. Avrupa ülkeleri bu propagandanın zemini olmak istemiyorlar. İlk defa miting ve etkinlik gibi organizasyonlara izin alınması zorunluluğu getirildi. Görünen o ki Erdoğan sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da yalnızlaşıyor, tolere edilmiyor, edilmeyecek. 85 milyonluk bir ülkeden söz ediyoruz ve Türkiye dış politikasının AKP çıkarlarına tamamen endekslemek istenmesi, bu sonuçlardan birini ortaya koyuyor.

“AKP TÜRKİYE DEĞİLDİR, ERDOĞAN TÜRKİYE DEĞİLDİR”

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı sıfatıyla Almanya, Hollanda veya diğer ülkelere gitmiyor. Bu izin alma zorunluluğu ve Almanya’da izin verilmemesi AKP siyasetinedir, iktidarınadır, bu dilinedir. Ve Erdoğan bunu asla meşru gördüğüm için söylemiyorum; bu yasakların liderliğini yapan biri olarak, acaba ne düşünüyor diye sormaktan kendimi alıkoyamayacağım. Van’da 7 yıldır partimizin propaganda ya da bir çalışma yapması aralıksız yasaklanıyor. Partimizin her yerde karşısına keyfi gerekçelerle yasaklar konuluyor. Ama AKP Türkiye değildir, Erdoğan Türkiye değildir. Bu ırkçı, kutuplaştırıcı söylemlere karşı mücadele büyüyecek ve bunların üstesinden geleceğiz.

“KOBANÎ VE HDP KAPATMA DAVASI BİR HUKUKSUZLUK VE SKANDALLAR YUMAĞI HALİNE GELMİŞTİR”

Biliyorsunuz partimiz hakkında bir kapatma davası var. Kampanyayla açılan bir kapatma davası. Bunun öncülüğünü de Bahçeli yapıyor ve peşi sıra Erdoğan ve diğer sözcüleri gidiyor. Kapatma davası sürecinin sadece MHP’nin talebi olduğu düşünülmesin. Sık sık görüşen, doğum günleri kutlayan iki kişinin birbirine önemli bir konudan söz etmemiş, anlaşmamış olması mümkün değildir. AKP biraz geride durmaya çalışıyor belki ya da öyle gösteriyor ama ortak bir karar olduğunu söylemek istiyorum. Kobanî ve HDP Kapatma Davası bir hukuksuzluk ve skandallar yumağı haline gelmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı hani o Bahçeli'den daha etkili konuşan başsavcı var ya, hukukçu olduğunu unutuyor ve gidip AYM’nin önünde İçişleri Bakanı gibi konuşuyor. Tek bir hukuki terim duyamazsınız, tek bir usul hükmü, Anayasa hükmü duyamazsınız. Tamamen siyasi değerlendirmelerle, üstelik kendisinden önce defalarca söylenmiş siyasi söylemlerle hesabımıza bloke konulmasının nasıl önemli olduğunu talep eden bir başsavcı. Burada ne yapıyorlar? Kobani Kumpas Davası’nın, Kapatma Davası’nın yetmeyeceğini anladılar. Tezgâh o kadar büyük ki yeni bir tezgâh kurmaya karar verdiler.

“TEMSİLİYETE KUMPAS KURUYORSUNUZ”

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı daha önce iki defa reddedilen Hazine yardımına bloke koyma talebini 3’üncü kez 13 Aralık 2022’de bir daha sundu. Bunun üzerine nedense AYM bekledi ve 29 Aralık’ta yani 16 gün sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ‘sen bloke istiyorsun ama senin elinde ne var, bana 5 gün içinde delilleri gönder’ dedi. Aslında bu yazıyı yazması bile ellerinde bloke koymak için hiçbir gerekçe olmadığını ortaya koyuyor. AYM somut gerekçe istedi. Peki, ne yaptı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı o ana kadar elinde olmayan zaten mevcutta da bulunmayan delil arayışına girdi. 31 Aralık 2022 günü, yani 29 Aralık’tan 2 gün sonra hepimiz yeni yıla girmeye hazırlanıyoruz, her taraf kapalı ama nedense bir gizli tanık gidiyor adliyeye. Niçin gidiyor? Gizli tanık gazetecilerle ilgili beyanda bulunmak için davet ediliyor. Ama nasıl oluyorsa o gizli tanık HDP Kapatma Davasıyla ilgili bir beyanda bulunuyor. Film senaryosu olacak kadar garip. Bir ifade vermiş sözde, 2 Ocak 2023 günü yani yeni yılın ikinci gününde Başsavcılık hemen bu ifadeyi göndermiş. Emniyete demiş ki; böyle bir ifade var, bana belge gönderin. Nasıl olmuşsa 100 sayfalık hazır belge Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş. Bunlar da 3 Ocak’ta bunu AYM’ye göndermiş. Sonra 5 Ocak’ta da AYM bloke kararı koymuş. Bunun neresinde hukuk var, delil olma özelliği var? Bunun neresinde adalet var? Hiçbir yerinde. Açıkça oyun oynuyorlar, kumpas kuruyorlar. Bu kumpası gizli kurmaya bile ihtiyaç duymuyorlar. Yani şunu bilmiyorlar mı? Bizler o belgeleri alacağız, tarihlerine bakacağız. Bu gizli tanık yerin dibinden mi çıktı? İki yıldır kapatma davası var bu gizli tanık şimdiye kadar neden konuşmadı? Bloke kararından sonra iki gün içinde tatil gününde bu gizli tanık nasıl ortaya çıktı? Kim emretti? Bunların hepsi yalan diyoruz. HDP’yi kapatmak istiyorsunuz, bunu anladık. Paramızı kesmek istiyorsunuz, halkımızın vergileriyle anamızın ak sütü kadar helal o desteği kesmek istiyorsunuz, bunu anladık. Şimdilik kestiniz. Peki, bu böyle mi devam edecek? Hayır. Kurduğunuz kumpas, bu davaya değildir. Siz demokrasiye kumpas kuruyorsunuz. Temsiliyete kumpas kuruyorsunuz. Kürt halkının Türkiye halkıyla beraber iradesine kumpas kuruyorsunuz. Siz seçimleri kaybedeceğinizi bildiğiniz için HDP’nin oylarının bir şekilde sonuçta etkili olmaması için bir kumpas içindesiniz. Ve hele hele Anayasa Mahkemesi’nin ‘Seçim takviminde karar verebilirim’ cevabı göz göre göre bu kumpasın ne kadar büyük olduğunu da ortaya koyuyor.

“GİZLİ TANIKLAR HUKUKTA NORMALDE DELİL DEĞİLDİR”

Gizli tanıklar hukukta normalde delil değildir. Delil niteliğine haiz değildir. Yan delil gerekir. AİHM ve AYM kararları bunu defaten söyler. Gizli tanık beyanıyla hesaplarımıza bloke konulması kabul edilemez. Bu hikâye AKP’nin partimizi kapattırma, etkisiz kılma, tasfiye etme hikayesidir. Sadece bize yönelik değildir. Bütün muhaliflerin hikayesidir. Ekrem İmamoğlu’nun davasında ‘ahmak’ kavramında verilen davanın hikayesidir. İBB’ye el koyma hikayesidir. Muhalefeti etkisiz kılma hikayesidir. AKP zaten hukukla bütün bağını koparmış şimdi de bize yönelik bu kumpaslarla hikayelerinin bittiğini her gün tekrar tekrar ilan ediyorlar. O hikayeleri de yalan, hile ve kumpastır. Biz onlara bunun cevabını 14 Mayıs’ta en güçlü şekilde vereceğiz. Halkımız bu cevabı verecek, az kaldı.

“ÖĞRENCİLERDEN ALDIĞIMIZ GERİ DÖNÜŞLERE GÖRE KYK BORÇLARI DURUYOR”

Bu arada bolca paketler açıklanıyor. Seçim ekonomisi. Cumhuriyet tarihinin en uzun maratonunu yaşıyoruz gerçekte. Yıllardır seçim devam ediyor. Basında yayın organlarında devam ediyor. Ve bu seçimde AKP minnet dağıtmaya yönelmiş durumda. Her gün yeni bir şey açıklıyor ve sürekli bir algı yönetimi derdinde. Negatif gündemleri gizlemek derdinde. Hep kendince yoksulluğu, enflasyonu ve krizi örtmeye çalışıyor. Her gün yeni paketler açıklıyor. Garip bir şey. Bu kadar ay biz Genel Kuruldayız, böyle garip garip şeyler yapıyoruz. Önergeler, uluslararası sözleşmeler. Bazen zaten kendi vekilleri çalışmıyor, kapatılıyor Meclis. Yetişmiyor son gün geliyor komisyona. Ama demek ki hepsini bugüne hazırlamışlar. Paketi ne kadar geç açıklarsa, fayda sağlayacak ya kendine, o kadar etkili olacak seçimde. Kendince pozitif gündemler yaratıyor. AKP’nin 2023 Merkezi Yönetim Bütçesinde öngördüğü 660 milyar TL’lik bir bütçe açığı var. Bir de bütçenin hemen ardından bir torba yasa daha aldılar. 200 milyar TL'lik, toplamda 860 milyar TL’ye mal olabileceği düşünülüyor. Seçim yatırımlarına ve gerçek tabloya baktığımızda şöyle bir şey ortaya çıkıyor. Ek gösterge yasallaştığı gibi zam furyası da hemen ardından başladı. Konuta ilişkin üç ayrı düzenleme yapıldı. Kiralar uçtu. Şu anda barınma sorunu var. Türkiye tarihinde ilk defa artık barınamayanlar var. Barınamayanlar Hareketi var. Üniversite öğrencisi Beyazıt’ta gidip evsiz bir şekilde orada oturma eylemi yapıyor. Sonrasında tutukladılar o öğrenciyi. 2000 TL altındaki icra borçları silindi. İcra torbası sayısı 23 milyondu 25 milyona doğru ilerliyor. KYK borçlarını siliyoruz dediler. Bir yalan attılar. Öğrencilerden aldığımız geri dönüşlere göre KYK borçları duruyor. Faizler silinmedi diyor öğrenciler. En son şöyle bir cevap aldık. CİMER’den gelmiş. Endeks faizi silinmiş diyorlar. Bu ise çok küçük bir miktar. Faizler olduğu gibi duruyor. Doğalgaz desteği diyorlar, her gün yeniden zam geliyor.

“BİRÇOK İŞÇİ, İŞVERENİN AY BAŞINDA ZAMLI MAAŞ VEREMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR”

Ben kendimden örnek verecektim vermeyeyim. Bir arkadaşımdan vereyim. Geçen yıl 500 lira veriyormuş, bu yıl 3 bin 500 lira veriyor. Odaların hepsini de açamıyormuş. Doğalgaz yakılamıyor ki insanlar soğukta yaşamaya devam ediyor. Asgari ücrete zam yapıldı ama çalışanlar zamla maaş alamıyorlar. Birçok işçi, işverenin ay başında zamlı maaş veremeyeceğini söylüyor. İşten çıkarmalar arttı, çünkü işveren onu karşılamıyor.

“HDP OLARAK EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞININ EN AZ 8 BİN 500 TL OLARAK DÜZENLENMESİNİ İSTİYORUZ”

Memura yapılan zammı biliyoruz, gıdaya yapılan zamla çoktan eridi. Esnafa destek diyorlar, esnaf her gün bağırıyor. Geldik EYT’ye. Bugün Akbaşoğlu açıkladı, nihayet bir seçim yatırımı olarak getirdiler. EYT’nin Meclis’e getirilmesinin öncelikle büyük bir mücadele ve direniş sonucu olduğunu not etmek istiyorum. Partimiz de bu konuda büyük bir mücadele yürüttü. Sayısız defa bu konuda önergeler verdi, kanun teklifi verdi. EYT’lilerle birlikte sokakta mücadele etti. Ama mevcut teklifi incelediğim kadarıyla yeterli değil. Bunu destekleyeceğiz ama bunun daha da genişletilmesi için çabamıza devam edeceğiz. Bir kere stajyer ve çıraklar uygulama dışında. Niye? 8 Eylül 1999 tarihinde çırak olanların sigorta girişi yapılamıyor. Bu kabul edilemez bir şey. Onların da kapsama alınması gerekiyor. Bu şekilde milyonlarca emekçi var. Yine 2 milyon 250 bin totalde emekli olacak, 5.550 TL alacaklar. Açlık sınırının altında, yani emekli olmaları yetmeyecek. Biz HDP olarak en düşük emekli maaşının en az 8 bin 500 TL olarak düzenlenmesini istiyoruz. Tabii ki yılda da iki defa bunun güncellenmesi gerektiğini düşünüyoruz. İntibak Yasasının mutlaka çıkarılması gerekiyor. Emeklilerin en önemli taleplerinden biri bu. Bir diğer haksızlık Bağ-Kur'lular EYT kapsamına alınmaması. Bağ-Kur'lular 9 bin gün prim ödüyorlar. SSK’liler 5 bin gün prim ile emekli oluyorlar, Bağ-Kur’lular olamıyorlar. Bunun da kapsama alınması için Genel Kurul’da da komisyonda da sonuna kadar direneceğiz, önerilerimizi sunacağız.

“HDP OLARAK HAK TEMELLİ EKONOMİYİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ”

Diğer bir büyük haksızlık çok sayıda talep ve başvuru var. 1999 depremini, o büyük felaketi hepimiz hatırlıyoruz. 8 Eylül konulmuş, tam deprem dönemi ve insanlar sigorta girişini yapamamışlar. Biz bunun 31 Aralık 1999 olması için önerge vereceğiz, düzenleme isteyeceğiz. Minnet ekonomisi, muhtaç ekonomisi bu krizi daha da derinleştiriyor. AKP-MHP iktidarına da bu yoksulluğa da son vereceğiz. HDP olarak hak temelli ekonomiyi hayata geçireceğiz.

“HALK SİZE ÇOK GÜZEL BİR PAKET HAZIRLIYOR”

İstediğiniz kadar paket yapın, bu paketleri süsleyin, bu halk size cevap olarak sandıklarda güçlü bir yanıt verecek. Halk size çok güzel bir paket hazırlıyor, sizi onun içine koyacak ve 14 Mayıs’ta gönderecek. En güzel paket siz olacaksınız.

“HALK KENDİLERİNİ SIFIRLAYACAK. ONLAR İSTEDİKLERİ KADAR KRONOMETREYİ SIFIRLASINLAR”

Halk kendilerini sıfırlayacak. Onlar istedikleri kadar kronometreyi sıfırlasınlar. Sözlerim anayasadır diyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Haftalardır tartışılıyor bu mesele. Yıllardır hukuk camiasında tartışılıyor. Anayasa çok açık; bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı adayı olabilir. Nokta. Burada hukuk dilinde, anayasa dilinde bir kimse demekle önüne arkasına bir cümle veya ek bir madde koymamakla, herhangi bir kimsenin, ki bu sadece Erdoğan değil, iki defadan fazla cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylüyor. Şöyle bir şey yapsaydılar, ben Anayasa Komisyonu’ndaydım bu teklif yasalaşırken. Hiçbiri şunu düşünmedi, geçici bir madde koymaları gerekirdi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtikten sonra bir süre şartı verilseydi anlaşılırdı. Ama önüne arkasına bir şey koymamış. Bu nedenle aday olamaz. Kronometre örneği de kendilerini her şeyin üstünde gördüklerini gösteriyor. Onlar kendilerince bir kronometre koydular Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle birlikte ama bu kronometreyi halk kurdu. 14 Mayıs’ı bekliyor. Az kaldı. Bizce olmaz, aday olamaz. Aday olmasının tek yolu Meclis’in seçim kararı vermesidir. Bu ülkede hala bir anayasa varsa, hala hepimiz o anayasaya uymak zorundaysak tablo çok açık.”

“MİLLET İTTİFAKININ ÖNERİLERİ KÖKLÜ DEĞİŞİMDEN ZİYADE RESTORASYON İÇERİYOR”

Millet İttifakı’nın Mutabakat Metni ’ne ilişkin; Beştaş, şöyle konuştu:

“Şöyle söyleyeyim henüz açıklama devam ediyor. İlk notlara bakabildim. Bir restorasyon projesi olduğu görülüyor. Daha önce de kamuoyuna yansıyanlardan bunu biliyoruz. Restorasyon yapıyorlar. Şunu düzelteceğiz, bunu düzelteceğiz. Köklü yapısal radikal bir çözümden ziyade, AKP’nin yarattığı adaletsizliği, hukuksuzluğu, demokrasisizliği, anayasasızlığı bir nebze olsun tamir etmeye çalışıyorlar. Ama AKP’den önce, AKP ilk geldiğinde bu ülkede her şey güllük gülistanlık değildi. Biz mevcut zararımızı giderelim ama üstüne yeni bir şey koymalıyım yaklaşımında değiliz. Olumsuz diyemem. Önümde birkaç not var. Kayyım mesela. Tabii ki kayyım demokrasiye ciddi bir darbe. Ama mesela adalete ilişkin çok ciddi bir şey görmedim. İlk yansıyanlardan söylüyorum. Seçim barajı yüzde 3 demişler. Biz kuruluşumuzdan beri sıfır baraj diyoruz. Yüzde 3 kötü değil ama daha fazlası olabilir anlamında. Siyasi partilere kapatma davası için Meclis’te karar alınmasını istiyorlarmış. Tamam amenna. Peki, Meclis her zaman adaletten yana mı tutum alıyor? Gerçekten daha geçen haftalarda Meclis, milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırdı ve şu anda Adalet Komisyonu’nda iki vekil bekliyor, Meclis kaldıracak değil mi? Semra Güzel’in milletvekilliği düşürüldü. Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’na Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi ama Meclis vekilliklerini düşürdü. Bu yeterli değil. Buna ilişkin daha ciddi bir çalışma yapmak lazım. Bir parti neden kapatılsın? Varsa sözcüsü, kişisel olarak suç işleyeni zaten gerekli yargılama yapılır. Parti kapatmak idamdır. İdam cezası gibidir. Biz hukukta böyle öğrendik. Gerçek kişi hakkında idam neyse, bir tüzel kişilik hakkında kapatma kararı vermek de idam etmek demektir. Biz idama karşıyız. Örneğin Türkiye’nin dış politikasına dair çok güçlü veriler görmedim. Savaş politikasına bir şey demiyor. Türkiye iç politikada her kullanmak istediğinde, Kürt meselesini kutuplaştırmak istediğinde, ben Kobanî'ye gidiyorum, şuraya asker gönderiyorum, ben sınır ötesi operasyon yapıyorum diyor. Aslında toplumun gündemi değil. Bu savaş politikasıyla kendisini konsolide ediyor. Esaslı meselelere, Kürt meselesine dair de daha ciddi çalışma yapılması gerektiği görüşündeyiz. Restore ediyor ama yapısal çözüm noktasında çok eksik diye düşünüyorum.”

 

Kaynak: anka