CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, TBMM Genel Kurulu’nda dün kabul edilen Yükseköğretim Kanun Teklifi’yle ilgili “Türkiye'nin en başarılı gençleri üniversitelerden seçildi, bu gençler eğitildi; şimdi bir kısmı mezun, işsiz, hiçbir üniversitenin kadrosuna yerleşememiş durumda; bir kısmı ise eğitimine devam ediyor, kendilerine ‘en az asgari ücret kadar burs’ denildiği hâlde 3 bin 825 lira burs alıyorlar. Üniversitede araştırma görevlilerinin yaptığı her işi yapan; ancak özlük hakları olmayan, Türkiye'nin geleceği için kıymetli bu gençlerin gelecek kaygıları, süreç içerisinde artarak devam ediyor” dedi.

YÖK Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, dün TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, teklifin görüşmeleri sırasında söz alarak şu değerlendirmeleri yaptı:

“‘Biz karar verdik, tepeden talimat geldi. YÖK Yürütme Kurulu üyeleri gelsin imza atsın’. Böyle bir uygulama son derece yanlış, etik değil, bunu defalarca söyledik. YÖK bu şekilde uygulamalara imza atıyor, hatta bazen YÖK'ün haberi olmuyor, tepeden verilen talimatlarla YÖK Yürütme Kurulu’nun sadece imzasını alarak, belki bir araya bile gelmeden kararlar alınıyor. Ya da bazen de Kurul acil toplanıp, gündem çok kısa bir süre önce verilip, tartışmaya açılmadan kararlar alındığı şaibeleri de oluyor. Ayrıca son dönemde, bir üye atamasında, önce ‘Üniversitelerarası Kurul’ca seçildi’ denildi. Aynı gün, mükerrer sayıdaki Resmi Gazete'de ilan değişti. Üniversitelerarası Kurul’ca seçildi denilen aynı kişi için, ‘Cumhurbaşkanı kontenjanından seçildi’ denildi. Halihazırda 14 olması gereken Cumhurbaşkanı kontenjanı 15'e çıktı. Bu konuyu gündeme getirdiğimizde ise, bu kişiden istifa geldi, ya da istifa ettirildi. Bunlar hem komik hem üzücü uygulamalar hem de Türkiye’de yükseköğretim yönetimine yakışmıyor.”

Görüşülen kanunla yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilere ilişkin disiplin cezasını gerektiren fiiller, uygulanacak cezalar ve disiplin sürecinin belirlendiğini vurgulayan Karabıyık, “Bu konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğümüzde, Anayasa Mahkemesi ‘Bu kararlar kanunla düzenlenmelidir’ dediği için, ilgili yönetmelikler bir kanun maddesi çerçevesine aktarılarak aynen getirilmiş durumda. Yani Anayasa Mahkemesi’nin ‘Yapın’ dediği güya yapılıyor. Ancak burada sübjektif, net olmayan ifadeler var. Karar alıcıların keyfî uygulamalarına zemin hazırlanıyor; suistimale açık madde ile, isteyen yönetici, Boğaziçi Üniversitesi’nde de diğer tüm üniversitelerde de istediği gibi bu durumu kullanıp gerçekten hak edilmeyen cezalar verebilir. Unutmayalım Anayasa’ya göre, ‘Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirliliktir. Bu ilkelere göre yasal düzenlemeler hem kişiler hem de idare yönünden kuşkuya ya da aksamaya yer vermeyecek şekilde net ve anlaşılır olmalıdır. Kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşılık koruyucu önlem içermelidir.’ Ancak maddede öyle olmadığını görüyoruz” dedi.

Bir üniversiteye vakıf üniversitesi diyebilmek için bir yıllık toplam maliyetinin ne kadarının öğrencilerden elde edilen gelirlerle karşılandığının önemli olduğunu hatırlatan Karabıyık, “Eğer bir vakıf üniversitesinin toplam maliyetinin yüzde 90'ı, 95'i, yüzde 100'ü öğrencilerden elde edilen gelirle götürülüyorsa buna vakıf üniversitesi denebilir mi? Vakıf burada ne yapıyor, ne işe yarıyor? O zaman burası bir ticarethane görünümünde oluyor. Bunu bütün vakıf üniversiteleri için söylemiyorum. Bunlara çok net olarak uyan vakıf üniversitelerimiz de var tabii ki” dedi.

Yine bazı üniversiteler hariç, vakıf üniversitelerinin kendilerine getirilen birtakım sorumluluklardan kaçmaya çalıştıkları uyarısında bulunan Karabıyık, bu vakıf üniversitelerinin lehlerine olacak birtakım değişiklikler için külliyeye, YÖK'e, vekillere baskı yaptıklarını da söyledi. İlgili kanun teklifinin bazı vakıf üniversitelerinin isim değişikliklerini yapan maddesinin gerekçesinin yetersiz olduğuna dikkat çeken Karabıyık, “İsim değişikliği yapılması teklif edilen üniversitelerden bazılarıyla ilgili olarak basında da yer alan birtakım şaibeler var ve Sayın YÖK Başkanı, bizim sorumuzun ardından ‘Soruşturma devam ediyor’ diyor. Biz sormasak bu şaibeler konuşulmayacak.” dedi.

“MAĞDURİYETLERİ GİDERMİYOR, SORUNLARI ÇÖZMÜYOR”

50/d'deki araştırma görevlilerinin 33/a'ya taşınmasını doğru, ancak eksik bulduklarını dile getiren Karabıyık, komisyonda bu konuda önergeler verdiklerini, güvenceli istihdam, akademik özgürlük ve demokratik öğrenme ikliminin son derece önemli olduğunu vurguladıklarını; ancak bir değişiklik yapılmadığını söyledi. Bu maddenin, mağduriyetleri, özlük hakkı kayıplarını ortadan kaldıracak şekilde getirilmesi gerektiğini, bu eksik haliyle birtakım özlük haklarını geri getirmediğini, mağduriyetleri, sorunları çözmediğini söyledi.

Konuşmasında 100/2000 Doktora Projesi’ne ve burslularına da değinen Lale Karabıyık şunları söyledi:

“Türkiye'de daha önce olmayan biomalzeme, aşı, nanoteknoloji, robot, moleküler onkoloji gibi çok önemli 100 alanda doktora programları, yetkinliği olan belirli üniversitelerde başlatıldı; ardından diğer üniversitelerde de doktora programları açıldı. 2 bin öğrenciyle başlayan projede öğrenci sayısı 5 bine çıktı. Bu öğrencilere verilen bursların asgari ücretten aşağı olmayacağı ve projenin ikinci aşamasında da bu bilim insanlarının üniversitelerin kadrolarına yerleştirileceği söylenmişti. Tabii ki tematik kadrolarını taşıyarak yerleştirilmeleri gerekiyordu.

Peki ne oldu? Türkiye'nin en başarılı gençleri üniversitelerden seçildi, bu gençler eğitildi; şimdi bir kısmı mezun, işsiz, hiçbir üniversitenin kadrosuna yerleşememiş durumda; bir kısmı ise eğitimine devam ediyor, kendilerine ‘En az asgari ücret kadar burs’ denildiği hâlde 3 bin 825 lira burs alıyorlar. Üniversitede araştırma görevlilerinin yaptığı her işi yapan; ancak özlük hakları olmayan, Türkiye'nin geleceği için kıymetli bu gençlerin gelecek kaygıları, süreç içerisinde artarak devam ediyor. Üstelik bu projenin finansman sorunu da yok. Kaynakları, bu proje için hazırlanan burs yönetmeliğinde çok net belirlenmiş. Bunu dile getirdik. Ancak nasıl çözüm olacağının henüz cevabını alamadık. Kalkınmanın temeli, en önemli yapı taşı eğitim. Onlara bu sorunlarının birkaç ay sonra çözüleceğinin sözünü veriyoruz. Bu mağduriyeti biz çözeceğiz.”

 

Kaynak: anka