Saadet Partisi Ulaştırma ve Altyapı Politikalar Kurulu'nun hazırladığı Kanal İstanbul Politika Notu’nda, Kanal İstanbul'a ayrılan bütçenin Türkiye'nin yatırım bütçesinin yüzde 11'i olduğuna değinilirken bu bütçe ile Türkiye'deki geçim derdi ve gelecek kaygısına son verilebileceği belirtildi.

Saadet Partisi Ulaştırma ve Altyapı Politikalar Kurulu, Kanal İstanbul politika notunu yayınladı. Notta, Kanal İstanbul Projesi'nin üst gelir grubuna tahsis edilmek üzere hazırlanmış büyük ölçekli bir emlak ve rant projesi olduğu belirtildi ve "İstanbul Kanalı olarak bir ulaşım projesi olabilirdi ama Kanal İstanbul adıyla ancak devasa bir lüks konut projesidir" denildi. Kanal İstanbul Politika Notu özetle şöyle:

"TERCİH EDİLMEZSE KENDİ KENDİNİ ÖDEMESİ YILLAR ALIR"

“Tarihte kanallar zaman ve yol tasarrufu sağlamak için yapılmıştır. Panama ve Süveyş Kanalı gibi örnekler, kat edilen mesafeyi ortalama 15 bin kilometre kısaltarak hem zaman hem para tasarrufu sağlamıştır. Ancak Kanal İstanbul’un var olan bir sorunu doğrudan çözmesi söz konusu olmadığı gibi bu kadar masrafa ve riske karşılık geliri ve maliyetini karşılaması konusunda da tereddütler mevcuttur. Boğaz’dan geçen taşıtların taşımacılık maliyetlerini azaltmayacağı, taşıtların Kanal İstanbul’dan geçmeye zorlanamayacağı gerçeğiyle kanaldan geçişin yeterince tercih edilmemesi halinde kendi kendini ödemesinin yıllar alacağı bilinmektedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre gemiler, İstanbul Boğazı’ndan ücretsiz geçiş hakkına sahip oldukları için, kanalı kullanmaya zorlanamaz. Gemilerin geçmediği bir kanal yapımı için harcanacak milyarlarca liranın geri dönüşünün nasıl sağlanacağı sorusuna cevap olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanı tarafından son fizibilite çalışmalarında göre 600-700 milyon dolar civarında gelir beklentisi olduğu beyan edilmiştir.

"BİR SONRAKİ ADIM GELİBOLU KANALI MI"

Montrö Boğazlar Sözleşmesi; Çanakkale Boğazı – Marmara Denizi – İstanbul Boğazı'nı bir bütün halde kapsamakta olduğundan yalnızca İstanbul Boğazı'na alternatif oluşturmanın tek başına yeterli olmayacağı aşikârdır. Kanaatimizce Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tartışmaya açılacağı hakkında gündemdeki tartışmaların bu açıdan yersiz olduğunu düşünmekle birlikte sonraki adımın ABD ve NATO’nun talepleri doğrultusunda Gelibolu Kanalı mı olacağı akla gelmektedir. Zira hem kanaldan hem boğazdan geçerek bekleme yapmadan güya zamandan tasarruf sağlayacak gemiler Çanakkale Boğazı'nda darboğaz oluşturmayacak mıdır? Kanal İstanbul’dan geçerek İstanbul Boğazı’ndan geçen

gemiye fark atan gemi Çanakkale Boğazı’nda yine birbirini bekleyecekse neden kanala para ödesin?

"ERDOĞANIN SEÇİM KAYBETMESİ HALİNDE İNŞAAT DA YARIM KALABİLİR"

Kanal İstanbul, ülkemizin toplam yatırım bütçesinin yüzde 11’ini oluşturmaktadır. Maliyeti konusunda çeşitli rakamlar telaffuz edilmiş olsa bile şu an için en az 140 milyar TL sadece kanal ve donatıları için harcanması kaçınılmazdır. Kanal İstanbul yapılırken ya da yapıldıktan sonra Türkiye ekonomik açıdan güçlü ise iyi bir silah, ekonomik açıdan telafisi zor bir duruma düştüyse hiçbir işe yaramayan bir koz olarak kalır. Aynı zamanda bu süreçte projeye sağlanacak finansman payı; daha verimli birçok yatırım için kaynak teminini de engelleyecektir. Muhalefet partilerinin de projeye karşı çıktığını, proje devam ederken AK Parti’nin ya da Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi halinde inşaatın da yarım kalacağı ihtimalleri; böylesine uzun sürecek ve halkın tamamının mutabakatı olmayan bir proje için düşünülmesi gereken noktalardan birisidir.

"KANAL İSTANBUL, ÜST GELİR GRUBUNA TAHSİS EDİLMEK ÜZERE HAZIRLANMIŞ BİR EMLAK VE RANT PROJESİDİR"

İstanbul için düşünülen su yolunun her iki yanına inşa edilmek istenen 1.5 milyon potansiyel nüfuslu yeni imar alanlarına manzara olmaktan başka bir fonksiyonu olmayacağı, gündeme geldiği günden bu yana projenin sunulma biçiminden açıkça anlaşılmaktadır. Kanal İstanbul projesi, üst gelir grubuna tahsis edilmek üzere hazırlanmış büyük ölçekli bir emlak ve rant projesidir. Açılacak imar alanları ile birlikte ortalama bir metropol ilçesinden 4 tane oluşmaktadır. İstanbul Kanalı olarak bir ulaşım projesi olabilirdi ama Kanal İstanbul adıyla ancak devasa bir lüks konut projesidir. Kanal İstanbul sadece yerel bir yatırım değil, 25 milyon insanın yaşadığı bir alanı etkilemektedir. Kanalın yapılması ile birlikte 8 milyon (gelecekte 10 milyon) nüfusun yaşayacağı 30 km x 36 km ebatlarında yeni bir ada oluşturulmuş olacaktır. Oluşan ada ile birlikte köprü ve tüneller 3 taraf arasındaki sirkülasyonu taşımaya yeter mi? Kanal ile Boğaz arasında kalacak adada tüm dış lojistiğin ve trafiğin iki taraftan birkaç köprüye bağımlı kalması zafiyet oluşturmaz mı? Adadaki milyonlarca kişinin herhangi bir doğal felaket veya olağanüstü durumda tahliyesi nasıl sağlanır?

"KANAL İSTANBUL'A AYRILACAK BÜTÇE İLE GEÇİM DERDİ VE GELECEK KAYGISI SON BULABİLİRDİ"

Kanal İstanbul’a ayrılacak bütçe ile üretime dayalı yeni projeler geliştirilerek yoksulluk azaltılabilirdi. Tarım reformu, istihdam reformu, maarif reformu, adalet reformu, yerleşim reformu gibi yapısal reformlar süratle başlatılabilir, güçlü bir şekilde sürdürülebilirdi. Toplumsal yardımlar ve destekler genişletilebilirdi. Tarım reformuyla gıda sorunu köklü bir şekilde çözülebilirdi. İstihdam reformuyla kaynaklarımız kıymetlerimiz haline gelebilirdi. Eğitim öğretim reformuyla geleceğin Türkiye’si inşa edilebilirdi. Adalet reformuyla yargı hızlandırılabilir, koşullar insanileştirilebilirdi. Kentsel dönüşüm projeleri hızlandırılabilirdi. Kanal İstanbul’a ayrılacak bütçe ile sadece araştırma ve geliştirme yatırımları 10 kat arttırabilirdi. Böylece Türkiye; ilaç, savunma ve tarım endüstrilerinde devler ligine yükselebilirdi. Bunun sonucunda milyonlarca vatandaşımıza yeni iş kapısı açılmış olur ve alım gücü artar, geçim derdi ve gelecek kaygısı son bulabilirdi."

 

Kaynak: anka