CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun yüzüncü yılını işaret ederek, "Bir yüz yıl acılarımız, savaşlarımız, büyük depremlerimiz, hastalıklarımız, idamlarımız var. Ama bir yüz yılı böyle bitirdik. Geçen bir yüz yıldan ders çıkararak gelecek yüz yılı inşa etmek zorundayız. Eğer biz, yüz yılın daha başlangıcında, ilk 25 yılında uçak yapıp ve dünyaya uçak ihraç eden beş ülkeden birisiysek o yüz yılın başlangıcındaki felsefeyi neden kaybettik, bunu düşünüp tartışmamız lazım" dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Ege Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (ESİAD) Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nda konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

EMEK VEREN DOSTLARLA BİRLİKTEYİZ: “Ülkenin büyümesi, kalkınması, saygınlık kazanması açısından emek veren dostlarla birlikteyiz. İki değerli konuşmacıyı büyük bir dikkatle dinledim. Aslında üç aşağı beş yukarı hepimizin kafasında olan, günlük yaşamımızda da sık sık birbirimize sorduğumuz soruları, beklentileri hatta bana göre bazı çözümleri dile getirdiler.

ŞEHİDİMİZ VAR: İdlib’te iki şehidimiz var. Allah’tan rahmet diliyoruz. Umuyoruz bu topraklara huzur, bereket gelir. Alın teri egemen olur, hep birlikte üretiriz ve kazanırız. Dolasıyla dış politikaya değineceğim. Faturasının ne kadar ağır olduğunu birlikte görüşeceğiz.

RAHATLIKLA İMZAMI ATABİLİRİM: Önce Sıtkı Bey, ‘Nasıl bir siyaset istiyoruz’ diye başladı konuşmasına. Evet, nasıl bir siyaset istiyoruz. Aslında yaptığı konuşmanın altına rahatlıkla, bütün inancımla imzamı atabilirim. Siyasetin öyle olması lazım. Zaten öyle bir siyaset olmadığı için Türkiye bu konumda. Eğer siz siyaseti, bireysel çıkar üzerine inşa etmezseniz veya belli bir kitlenin çıkarları üzerine inşa etmezseniz veya siyaseti, çağdaş uygarlığı bir tarafa bırakıp kendi dar alanınıza hapseder bir politika izlerseniz, Türkiye bu hale gelir. Bizim hedef olarak gördüğümüz, o hedefi aşmak için çaba harcadığımız çağdaş uygarlığı öngörüyor ve o hedefe kitleniyorsak zaten politikacının sizin söylediğiniz türden bir politikacı olması lazım.

BAŞLANGIÇTAKİ FELSEFEYİ NEDEN KAYBETTİK: Bizim İkinci Yüzyıla Çağrı Beyanname’miz var. Aslında keşke o çağrı beyannamemizi bulsaydık da bütün sanayici dostlarımıza verebilseydik. 13 madde halinde; bir yüz yılı devirdik, ikinci yüz yılda neler yapmamız lazım? Bir yüz yıl acılarımız, savaşlarımız, büyük depremlerimiz, hastalıklarımız, idamlarımız var. Ama bir yüz yılı böyle bitirdik. Geçen bir yüz yıldan ders çıkararak gelecek yüz yılı inşa etmek zorundayız. Eğer biz, yüz yılın daha başlangıcında, ilk 25 yılında uçak yapıp ve dünyaya uçak ihraç eden beş ülkeden birisiysek o yüz yılın başlangıcındaki felsefeyi neden kaybettik, bunu düşünüp tartışmamız lazım.

NASIL REKABET EDECEKSİNİZ: Sanayici arkadaşlarım şunu iyi bilsinler, çok pahalı elektrik kullanıyoruz. Akkuyu’daki nükleer santral devreye girdiğinde kilowatt saatine katma değer vergisi hariç 12,5 sent para ödeyeceksiniz. Sizin rekabet ettiğiniz ülkeler 3 sente, kilowatt saatine elektrik kullanırken siz 12,5 sent, üstelik garanti etmişsiniz, KDV hariç kullanacaksınız. Nasıl rekabet edeceksiniz? Bir sitemim de şu, niye itiraz etmediniz? Rekabet şansınızı ortadan kaldırıyorlar, bu yanlıştır niye demediniz? Biz söyledik. Bu yanlıştır dedik. 12,5 sente elektrik verirsen bu gitmez.

BÜTÜN BUNLARA RAĞMEN KARAMSAR DEĞİLİM: Paris Sözleşmesi, imzalanması, gereğinin yapılması lazım. TÜSİAD’ın yaptığı bir çalışma var, 2 milyar dolarlık ek yük gelecek size. Sanayicilere, ihracatçılara gelecek. Eğer Paris Sözleşmesi imzalanmaz ve gereği yapılmazsa bir süre sonra Türkiye’den Avrupa Birliği’ne mal ihraç edecek sanayiciden ya da iş insanlarından ek vergi alınacak. Bir önlem, çalışma var mı? Yok. Bunların çözülmesi lazım. Bütün bunlara rağmen karamsar değilim. Hepsini çözebilecek kapasiteye sahibiz. Bu ülke sahip. Siyaseten de sahibiz.

 EKONOMİDE, SİYASETTE İSTİKRAR: Hepiniz istikrar istiyorsunuz. Ekonomide, siyasette istikrar… İstikrar nedir diye sizin adınıza sözlüğe baktım. Şöyle diyor, ‘düzenlilik, düzenlilik içinde sürüp gitme, kararlılık.’ Güzel, ekonomide istikrar var mı, demokraside? Yok. Normal yaşamımızda, yönetimde istikrar var mı? Orada da yok. O zaman kararlılık nerede burada? Benim hem siyaset hem bürokratik yaşamımda en fazla söz, istikrar kavramı. Nereye gitseniz, bir şekliyle istikrardan söz edilir. Diğer ülkelerle kıyaslıyoruz. Aslında siyaset normal zemininde yürüyebilirse ülke için yapabileceği çok fazla şey yok. Siyaset, yapacağı öngörüleri gerçekleştirmek için sağlıklı ve tutarlı hedefler belirlemelidir. Öngörüleri gerçekleştirmek için, Türkiye’nin büyümesi, ekonomide, bilimde, kültürde, sanatta öngörülen hedefleri belirlersiniz, o hedefleri kamunun kurumları ve özel sektör beraber gerçekleştirirler.

DEVLETİ YÖNETMEK BU KADAR KOLAY MI, EVET KOLAY: Devleti yönetmek aslında çok kolay bir şey. Ben bunu söylediğimde başlangıçta büyük itirazlar gelmişti. Ya devlet yönetimi bu kadar kolay mı? Evet, niye kolay, çünkü devlet yönetiminde herkesin görevi yasalarla, yönetmeliklerle, tüzüklerle belirlenmiştir. İhale nasıl yapılacak, yasası var. Genel müdür ne yapacak, kuralı var. Odacı ne yapacak, yönetmeliği var. Bütün bunların hepsinin tanımı var aslında. Sorunun kaynaklandığı nokta, siyaset kurumu yasalara ve kurallara aykırı bürokrasiye talimat verdiği zaman sorun çıkmaya başlıyor. İhaleyi ona değil buna ver. O zaman devlette liyakati öldürüyorsunuz.

DEMOKRASİ BİZİM ÜLKEMİZDE YOKSA ASLA AMA ASLA SAĞLIKLI BÜYÜYEMEZSİNİZ: Bir ülkede demokratik standartlar yüksek değilse, yani gelişmiş ülkelerin öngördüğü demokrasi bizim ülkemizde de yoksa, asla ve asla sağlıklı büyüyemezsiniz, saygınlık kazanamazsınız. Çünkü demokratik standartların yüksek olması demek, herkesin can ve mal güvenliğinin sağlanması demektir. Can ve mal güvenliğinin hukuki güvence altında olması demektir. Bunun için demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti tanımı da vardı, az önce yansıtmada gördük onu. Dolasıyla biz can ve mal güvenliğini sağlamak zorundayız. Yargı bağımsızlığını sağlamak zorundayız.

DEMOKRASİSİ GELİŞMİŞ BİR ÜLKE OLMAZSANIZ BÜYÜMETİ UNUTUN, KALKINMAYI DA: Vizyonumuzun birinci kuralı demokrasisi gelişmiş bir ülke haline gelmek. Demokrasisi gelişmiş bir ülke olmazsanız büyümeyi unutun. Kalkınmayı da unutun. Çünkü dünyada böyle bir örnek yok. Bunu sorduk, iktisatçılarla da tartıştık. Can ve mal güvenliğim yoksa ben niye fabrika kurayım. Yabancılar niye gelsin buraya, gelmiyorlar, yatırım yapmıyorlar. Spekülatif amaçlarla geliyorlar, yüksek faiz veriyoruz, geliyor 1 yıllığına yüksek faizi alıp, geri kendi ülkesine gidiyor. Ve sizin ödediğiniz vergilerin büyük bir kısmı Londra’daki tefecilere gidiyor, kimse kusura bakmasın. Bunu siz içinize sindirir misiniz bilemiyorum ama biz içimize sindiremiyoruz. Bu ülkede biz kazanalım, bizim sanayicimiz yatırım yapsın, istihdam yaratsınlar ve Türkiye’yi büyütelim. 

TÜRKİYE'NİN ÜRETMESİ LAZIM: İkincisi, üreten Türkiye. Demokrasiyi sağlayıp büyüttükten sonra çağdaş uygarlığı yakalamanın ikinci yolu üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Her alanda. Az önce tarımdan da söz edildi. Her şeyi ithal eder hale geldik. Konya’dan küçük Hollanda, bizim 10 katımız tarım ürünü ihracatı yapıyor. Niye biz yapmıyoruz? Hangi gerekçeyle? Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı vardı, orada çok nitelikle insanlar çalışırdı. Nerede bu Devlet Planlama Teşkilatı? Kapatıldı, niye, hangi gerekçeyle? Biz ne düşünüyoruz, sıfırdan Stratejik Planlama Teşkilatı kuracağız. En nitelikli insanları orada istihdam edeceğiz. Ülkeler sadece 5 yıllık planlar değil, 50 yıllık, 100 yıllık planlar yapıyorlar. Biz planlama teşkilatını kaldırdık. Eminim, adım gibi biliyorum, belki çoğunuzun haberi bile yoktur. Bu düzenin değişmesi lazım. Hakça bir düzenin gelmesi lazım.

EN AYKIRI DÜŞÜNCELERE İMKAN SAĞLAMALISINIZ: Üniversitenin rektörü benim adamım olacak. Olmaz, bilgiyi, üniversiteyi mahvedersiniz. Üniversitelerin bir kültürü vardır, oralar ayrı mekanlardır. Sıcak siyasetin konusu olmaz. Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılmalıdır. Öyle bir zemin yaratmak zorundasınız. En aykırı düşüncelere imkan sağlamalısınız. En aykırı düşünceler toplumu değiştirebilir, dönüştürebilir. Dolasıyla üniversite dediğiniz kuruma büyük önem vermelisiniz.

KİMSENİN AÇ VE AÇIKTA OLMADIĞI BİR TÜRKİYE İNŞA ETMEK ZORUNDAYIZ: Demokrasimizi geliştirdik diyelim, katma değeri yüksek ürünler üretmeye başladık diyelim, yargımız tarafsız ve bağımsız diyelim, düşünceyi ifade özgürlüğünün önünde hiçbir sınırlama yok diyelim, devlet yaptığı bütün harcamaları kuruşu kuruşuna milletine veriyor diyelim, kesin hesap komisyonu kuruldu, muhalefet partisi her türlü soruyu rahatlıkla iktidar partisine sorabiliyor diyelim. Yeter mi? Hayır. Üçüncü bir vizyona ihtiyacınız var. Güçlü bir sosyal devlet. Eğer siz güçlü bir sosyal devlet kuramazsanız sorunu çözemezseniz. Barışı, iç huzuru sağlayamazsınız. Ne diyor atalarımız, ‘biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar’. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı bir Türkiye’yi inşa etmek zorundasınız.

İLK 6 AYDA BU TOPLUMA RAHAT BİR NEFES ALDIRMAK MÜMKÜN: Yeni kurumlara, yeni kurallara, yeni kadrolara ihtiyacımız var. Bunları elbette sağlayabiliriz. Karamsar mıyım? Asla karamsar değilim. Türkiye kendisini toparlar mı? 5 yıl içinde çok farklı bir Türkiye’yi inşa etmek mümkün. Öyle 15, 20 yıl falan değil, 5 yıl içinde mümkün. 5 yıl içinde bölgenin en güçlü devleti, 5 yıl içinde istihdam sorununu büyük ölçüde çözmüş, 5 yıl içinde katma değeri yüksek ürün üretmeye kilitlenmiş sanayi, 5 yıl içinde yeni bir teşvik, bütçe politikası, yeni bir para politikası izleyerek bütün bunları düzeltmek mümkün. İlk 6 ayda bu topluma rahat bir nefes aldırmak mümkün. Gelecek güvencesi, düşünceyi ifade özgürlüğü vereceksiniz. Ben bazen bize oy verin diyorum, çünkü bizi en rahat eleştirebileceğiniz ortamı yaratacağız size diyorum. Eleştirmek ve eleştiriden ders çıkarmak kadar değerli bir şey var mı? Bir politikacının alkışa değil eleştiriye ihtiyacı var. Zaten politikacı bu bilinçte olsa memlekette sorunlar çözülecek.

KENDİ ÖYKÜMÜZÜ YAZABİLİRİZ: 21’inci yüz yılda kahramanlara ihtiyacımız yok. 21’inci yüz yılda akılcı düşünen politikacılara ihtiyacımız var. Bol keseden konuşana değil, hedef gösterip hedefin arkasında koşan ve Türkiye’yi ileriye taşıyacak politikacılara ihtiyacımız var. Biz 13’üncü, 14’üncü yüz yıldaki hikayeleri değil 21’inci yüz yılda kendi öykümüzü yazmalıyız. Kendi öykümüzü de birlikte yazabiliriz. İş insanları, sanayici, çiftçilerle hep beraber yazabiliriz. Ve biz kendi ülkemizi bu noktalara rahatlıkla taşıyabiliriz.”

Kaynak: anka