CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından, “Öyle bir noktadayız ki döviz kuru elektrik sayacından daha hızlı çalışıyor. Herkesin elinde cep telefonu, dolar ne oldu diye bakıyor? Hiçbir çözüm üretemezler. İstedikleri kadar toplansınlar, bu kafayla, bu ön yargıyla ülkenin sorununu çözemezler” dedi. Kılıçdaroğlu, MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye de “Halktan tümüyle kopmuş olan sayın Bahçeli’ye seslenmek isterim. İçinde bir damla, yüreğinde bir damla millet sevgisi varsa, seçimin yolunu aç kardeşim” diye seslendi. Davutoğlu ise, “Buradan iktidara, yönetimde bulunanlara yüreğim dağlanarak çağrıda bulunuyorum. Artık bu yanlış yolda devam etmeyin. Ülkeye de ekonomiye de halkımıza da zarar verirsiniz” diye konuştu.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu ve beraberindeki partilileri CHP Genel Merkezi’nde ağırladı. Görüşmede; Kılıçdaroğlu’na, CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak ve CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile CHP Grup Başkanvekili Engin Altay eşlik etti. Görüşmenin ardından Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu basın toplantısı düzenledi.

Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Devleti yönetmeye talip olanların ülkenin gidişini sürekli izlemeleri gerekiyor bunun için de öncü göstergelerden yola çıkılır, bürokrasi bunları hazırlar, siyaset kurumuna sunar. Bizler de yayımlanan bu verilerden yola çıkarak, ülkenin nereye doğru gittiğini görürüz. Bir şekliyle bunu anlarız. Oturur tartışırız ve konuşuruz. Ekonominin kötüye gittiğini ve ilerde ciddi bir ekonomik kriz çıkacağını 11 Ağustos 2018’de İstanbul’da yaptığım basın toplantısında kamuoyuyla paylaştım ve 12 madde halinde bu ekonomik krizi nasıl aşabiliriz? Kriz derinleşmeden bunu nasıl çözebiliriz bunu anlatmaya çalıştım. Bir şey yapılmadı. Arkasından 18 Mayıs 2020’de ekonomik buhrandan nasıl çıkarız diye 16 madde halinde bunu açıkladım. Sadece eleştirmekle değil, aynı zamanda sorunu nasıl aşabiliriz? Fakir fukarayı nasıl kurtarabiliriz? Ekonomiyi nasıl güçlendirebiliriz? Dışarıdan gelecek olan şok dalgalara karşı nasıl daha güçlü bir para politikası, bir bütçe politikası izleyebiliriz? Bunun bütün verilerini bir şekliyle açıkladım. Ve geldik bu tablodan sonra da bir Kara Kış Fonu kurun, fakir fukara var. Bu insanlar milyonlarca insan elektrik parasını, doğal gaz parasını ödeyemeyecek. Dolayısıyla önlem alın diye yine çağrıda bulundum.

“NEDEN MUHALEFETİN SESİNE KULAK KABARTMADINIZ?”

Açık ve net, piyasalarda yangın var. Açık ve net. Piyasalar durmuş vaziyette. En küçüğünden en büyüğüne kadar... Esnafından sanayisine kadar. Herkesin kafasında kocaman bir soru işareti var. Nereye gidiyoruz diye? Kimse önünü göremiyor. Bugün partide oturup toplantı yaptılar. AK Parti MYK’sı toplandı. Neden daha önce toplanmadınız? Neden daha önce değerlendirmediniz? Neden muhalefetin sesine kulak kabartmadınız? Yahu bu söylenenler doğru mudur yanlış mıdır diye neden bir analiz yapmadınız? Neden Türkiye’yi sadece bir kişiye teslim ettiniz?

“FİYAT İSTİKRAR KOMİTESİ ŞİMDİ TOPLANMAYIP NE ZAMAN TOPLANACAK?”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Erdoğan’dan da Erdoğan ailesinden de bu ailenin kurduğu vakıflardan da çok daha büyüktür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kişiye teslim edilebilir mi? Böyle bir devlet gelene3ği Metehan’dan bu yana hiç olmamıştır. Devletin kurumları, tümüyle dumura uğramıştır. Fiyat istikrarından sorumlu olan kurum yani Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlayamıyor. Sadece seyirci konumunda. Yazık günah değil mi? Bir Merkez bankası düşünün. Fiyat istikrarından sorumlu ama sağlayamıyor. Yetkisi elinden alındı. Kim aldı? Erdoğan aldı. Bir kararnameyle… Efendim ‘fiyat istikrar komitesi kuracağım’ dedi. Bugüne kadar bir gün bile toplanmadı komite. Bugün toplanmayıp da ne zaman toplanacak? Şimdi toplanmayıp da ne zaman toplanacak? Ve Merkez Bankası’nı bu duruma nasıl getirdiniz siz? Cumhuriyetin bir kurumunu nasıl bu hale getirdiniz? Akıl alacak şey değil.

“YAHU MEMLEKET BU HALDEYKEN EKONOMİK SOSYAL KONSEY TOPLANMAZ MI?”

Ekonomik Sosyal Konsey, bir anayasal kurum. Yahu memleket bu haldeyken Ekonomik Sosyal Konsey toplanmaz mı? Sorunu yaşayanlar bir dinlenmez mi? ‘Sizin derdiniz nedir’ diye bir soru sorulmaz mı? En son ne zaman toplandı? 5 Şubat 2009… 12 yıl önce. Memleket hangi halde? Sanayici nerede? Esnaf nerede? Vatandaş nerede? İşçi, memur, emekli… Nerede bu insanlar? Bu insanlar dertlerini anlatacak bir makam bulamıyorlar. Herkes sanki hayata küsmüş gibi. Böyle bir devlet yönetimini 27 buçuk yıl devlete çalışmış, çok değişik başbakanlarla, bakanlarla çalışmış bir kişi olarak böyle bir tabloyu ben hiç görmedim. Hiç böyle bir tabloyu yaşamadım da ben.

“DÖVİZ KURU ELEKTRİK SAYACINDAN DAHA HIZLI ÇALIŞIYOR”

Öyle bir noktadayız ki döviz kuru elektrik sayacından daha hızlı çalışıyor. Herkesin elinde cep telefonu, dolar ne oldu diye bakıyor? Döviz ne oldu diye? Çiftçisi bekliyor. İşçisi bekliyor. Memuru bekliyor. Emeklisi bekliyor. Esnafı bekliyor. Ne olacak bu memleketin hali diye. Toplanmışlar, çözüm üretecekler. Hiçbir çözüm üretemezler. İstedikleri kadar toplansınlar, bu mantıkla, bu kafayla, bu ön yargıyla bu ülkenin sorunu çözemezler. Çözme birikimleri yoktur. Kapasiteleri yoktur. Fatura vatandaşa çıkıyor. Benim canımı acıtan da budur. Sıradan sokaktaki vatandaş, bunun faturasını ödüyor. Yazıktır günahtır bu memlekete. Düşmanın yapmadığını yapıyorlar.

“BAHÇELİ’YE MESAJ: İÇİNDE BİR DAMLA MİLLET SEVGİSİ VARSA, SEÇİMİN YOLUNU AÇ KARDEŞİM”

Bu gidişten rahatsız olan bütün partileri, çözüm üretme konusunda oturup konuşmaları gerekiyor. Memleket bizim memleketimiz. Başka gidecek yerimiz de yok. Bu ülke bizim ülkemiz. Bu ülke içinde huzur içinde yaşamak istiyoruz. Dolayısıyla bir araya gelmeliyiz ve Türkiye’yi bu karanlık kuyudan çıkarmalıyız. Çözümü var. Akıl var, mantık var, bilgi var, birikim var. Cumhuriyetin bütün deneyimleri var. Yaşadığımız dramlar var. Bütün bunlar örnek alınarak buradan çıkılabilir. İkincisi, seçim… Millete niye güvenmiyorsunuz yahu? Millet bir daha sizi seçerse dönüp dersiniz ki, ey Kılıçdaroğlu sen söyledin seçime gittik, bir daha seçtiler beni… Oturup gururlanırsın. Neden kaçıyorsun? Türkiye en temel krizlerinden birisini yaşıyor. En derin krizlerinden birisini yaşıyor ve Türkiye yönetilmiyor. Suçu dış güçlere atıyorlar. Yahu Türkiye Cumhuriyet Devleti bu kadar zayıf mı yahu? Sen dış güçler bunu yapıyor diye… En kritik dönemlerde bile Türk lirası bu kadar yerlerde sürünmedi. Milli diyorlar efendim, yerli diyorlar, emin olun bunlar ne millidir ne yerlidir. Bunlarla zaten en ufak yakınlıkları yok. Halktan tümüyle kopmuş olan sayın Bahçeli’ye seslenmek isterim. İçinde bir damla, yüreğinde bir damla millet sevgisi varsa, seçimin yolunu aç kardeşim.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da şunları söyledi:

DAVUTOĞLU: GÜN BOYU YAŞADIKLARIMIZ HERHANGİ BİR EKONOMİK KRİZ OLARAK ANLATILAMAZ

"Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Gün boyu yaşadıklarımız herhangi bir ekonomik kriz olarak anlatılamaz, aktarılamaz, yorumlanamaz. Aslında yüreğim yanarak ifade ediyorum. Buraya gelirken de gün boyu yaşadıklarımızı ve dün Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında vurguladığı hususları ve açıklama yöntemini gördüğümde ciddi kaygılar duydum. Ülkem için, ekonomimiz için kaygılar duydum. Bugün partimizin yetkili birimleriyle de istişare ederek bu kaygılarımızı kamuoyuyla ve siyasi parti liderleriyle paylaşma ihtiyacı gördüm. Her şeyden önce dün Sayın Cumhurbaşkanı bir ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ söylemi kullanarak hala krizin gerçek mahiyetini anlayamadığını ortaya koymuştur. Ve bu krizi aşmak için her zaman olduğu gibi hamasi bir dil kullanmayı tercih ettiğini ortaya koymuştur. Ekonomi, rasyonel bir bilim alanıdır. Hamasetle yönetmeye kalktığınızda bumerang gibi gelir sizi ve ülkenizi vurur. 'Ekonomik kurtuluş savaşı' ifadesi kitlelere cazip gelebilir. Sayın Cumhurbaşkanı da bu yolla şu ana kadar sergilediği ve Sayın Bahçeli tarafından desteklenen AK Parti – MHP iktidarı şeklinde uygulanan ekonomik politikaları meşru kılmaya çalışabilir. Ancak herkes bugün ekonomimizin geldiği bu kritik aşamada açık net bir şekilde tabloyu görmek zorunda. Benim de hem Gelecek Partisi Lideri olarak hem de bu ülkede başbakanlık görevi yapmış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak duyduğum derin kaygıları milletimizle paylaşma sorumluluğum var, başta CHP Lideri Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere diğer parti yetkilileriyle de bunu paylaşacağım. İktidar yetkililerine de buradan çağrıda bulunuyorum. Ne zaman bu konuları istişare etmek isterlerse her zaman istişare edilir.

"İKTİDARA YÜREĞİM DAĞLANARAK ÇAĞRIDA BULUNUYORUM: ARTIK BU YANLIŞ YOLDA DEVAM ETMEYİN"

Duyduğum kaygıyı, bugün Merkez Bankası Başkanı daha da artırmıştır. Çünkü Merkez Bankası Başkanı bütün bu gelişmeleri ekonomik verilerle ya da ekonomik tabanda bilimsel olarak izah edilemeyeceğinden, yani herkes bir dış komplo ve dışarıdan bir saldırıdan bahsediyor. Bugün karşı karşıya kaldığımız tablo, tamamen iktidarın yanlış politikalarının bir ürünüdür. Eğer gerçekten bir müdahale olsaydı; Sayın Cumhurbaşkanı çok iyi bilir, geçmişte büyük dış politika krizlerinin içinden geçtik. 1 Mart Tezkeresi reddedildiğinde ülkede büyük bir ekonomik kriz beklentisi oluştu. ABD’nin o zamanki yönetimiyle karşı karşıya gelindi. Ama Türk lirası 1,62’ye çıktı geri döndü. Davos’ta ‘One Minute’ krizi yaşadık, aynı gün ‘Türkiye’ye bunun bedelini ödetiriz’ dediklerinde Türk lirası 1,68 civarında 1-2 kuruş gitti geldi. İran Nükleer Anlaşması sonrasında İran ambargosunu reddettiğimizde yine benzer şeyler söylendi ama kur bu şekilde oynamadı. Ortada açık ve net görmek zorunda olduğumuz bir tablo var. Duyduğum kaygıyı altı maddede ifade etmek isterim ve buradan iktidara, yönetimde bulunanlara yüreğim dağlanarak çağrıda bulunuyorum. Artık bu yanlış yolda devam etmeyin. Ülkeye de ekonomiye de halkımıza da zarar verirsiniz.

"BUGÜN TÜRKİYE'DE EN AZ GELİRE SAHİP YÜZDE 5,  BEŞ BİN TL İLE GEÇİNİYOR"

Son dönemde doların TL karşısındaki değeri Türk milletinin onurudur ve Türk lirasının değeri o anlamda vatandaşımızın aynı zamanda refah seviyesini de gösterir. Şu andan itibaren bugün yaşanan gelişmelerle, elinde fırsatçı şekilde dolar biriktiren seçkin bir kitleyle TL’yi cebinde taşıyan geniş milyonlar arasında büyük bir gelir uçurumu doğmuştur ve bu uçurum derinleşmektedir. Her yerde milliyetçilik taslayanlar TL’nin bu değer kaybının, TL’nin onuru üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarına ne kadar zarar verdiğini görmek ve anlamak zorundadırlar. Bugün Türkiye’de en az gelire sahip yüzde 5, yılda 5 bin TL ile geçiniyor ve bunun dolar karşılığı her geçen gün eriyor. Bir tarafta dolarla yaşayanlar, bir tarafta gittikçe güç kaybeden TL ile yaşayanlar arasındaki gelir adaletsizliği yaşadıkça ülkede huzur olmaz. Eğer bir kurtuluş savaşı söz konusuysa, Türk lirasının dolara karşı bir kurtuluş savaşı ihtiyacı vardır ve bu kurtuluş savaşı gerçekleştirilmelidir.

"BİRÇOK FIRSATÇI, TÜRKİYE'DE HANGİ YATIRIMI KAÇA KAPATACAKLARININ HESABINI YAPIYORLAR"

Türk lirasının değer kaybı dolayısıyla ucuzlayan Türk varlıkları, Türk şirketleri daha da ucuza kapatılarak bir servet transferi yapılma riski vardır. 1 hafta önce bir bankamızın gönüllü pay alımı üzerinden bir haftada bu kur değişikliği dolayısıyla Türkiye yüzde 25 değer kaybetti. Bankanın buradaki payı 2,25 milyar Euro’dan 1,7-1,8 milyar Euro’ya geriledi. Şu anda birçok fırsatçı o dış mihraklar dediği kulislerde, Türkiye’de hangi yatırımı, hangi şirketi kaça kapatacaklarının hesabını yapıyorlar.

"HAZİNE GARANTİLİ DOLAR ENDEKSLİ GİDER 31 MİLYAR TL'DEN 43 MİLYAR TL'YE ÇIKARILDI"

2022 bütçesi dahil, bütçe artık neredeyse geçerliliğini, itibarını yitirmiştir. Ve kredi borçları nedeniyle vatandaşlarımızın üzerindeki yük artmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı faize savaş açtığını, faizin düşürülmesi gerektiğini söylüyor ama 2016’da başbakanlığı bıraktığımızda yıllık bütçedeki faiz harcaması 50 milyardı, bu sene 240 milyar TL. Bu sene tarıma bütçede ayrılan destek 25 milyar TL. Geçen sene 21 milyar TL idi. Kamu özel iş birliği uygulamalarında hazine garantili dolar endeksli gider ise 31 milyar TL’den 43 milyar TL’ye çıkarıldı. Hangi bazda çıkarıldı? Doların 9,27 olduğu varsayımıyla çıkarıldı. Şimdi dolar 12,5. Bu 43 milyarlık bütçe muhtemelen 60 milyara taşınacak. Bu çarpık tablo, Türkiye’deki 31 milyon kredi borçlusu vatandaşın her gün faiz yükü altında ezilmesine sebebiyet veriyor.

"HER AÇIKLAMA BİR FÜZE GİBİ TÜRKİYE EKONOMİSİNİ VURUYOR"

Türkiye süratle bir ödemeler dengesi krizi sarmalına giriyor. Merkez Bankası Başkanı’nın da, Hazine ve Maliye Bakanı’nın da, Beştepe’de oturup ahkam kesen bazı başdanışmanların da oturup önce başını iki elinin arasına alıp Türkiye bu önümüzdeki dönemdeki 170 milyar dolarlık kısa vadeli borcu ve 450 milyar dolarlık toplam borcu nasıl döndüreceğinin hesabını yapmak zorundalar. Bu borç her geçen gün, TL bazında katlanarak artıyor. Her açıklama bir füze gibi Türkiye ekonomisini vuruyor. Bu bombalar maalesef Ankara’da bu cahil ekonomi yönetiminin elinden atılıyor. 'Türk lirasının değer kaybından telaşlanmayalım, ihracat üzerinden bunu kapatırız' diyen cahillere sesleniyorum. Bu sene başında dolar 7.40’tı, şimdi 12,50. Beş TL fark var. Bu, Türkiye’nin toplam dış borcuna 3 trilyon yük binmesi demek. Bu, her bir Türk vatandaşı 35 bin 700 lira borçlandı demek. Peki bir ödemeler dengesi krizi ortaya çıkar, dolara ihtiyaç yükselir ve dolar ihtiyacını karşılayacak dolar arzı olmazsa ne yaşanır? Türkiye’nin 70’li yıllarda yaşadığı kambiyo kontrol rejimine geçiş yaşanır. Bu, Türkiye’nin 40 yıl öncesine geri dönmesi demek. Bu aynı zamanda, içine kapanan bir Türkiye ekonomisi anlamına gelir. Ve nihayet bütün bunları destekleyecek bir otoriterleşme eğiliminin artması riskini görüyorum.

"BUNUN ÇÖZÜMÜ HEMEN SEÇİM, ŞİMDİ SEÇİMDİR"

Her şeyden önce kur-faiz-enflasyon şeytan üçgeni haline gelmiş olan bu sarmaldan çıkmak için rasyonel bir para politikası uygulanması lazım. Merkez Bankası’nın bugün söylediği gibi bilimsel ekonomik tabana dayanmıyor söyleminin yerine gerçekten ekonomik tabanlı düşünmeye başlaması şart. Başta Merkez Bankası ve TÜİK olmak üzere büyük bir kurumsal çözülme yaşanıyor. Bütün bu kurumlarda görevde olanların hepsinin liyakat esaslı olarak değişmesi lazım, görevlerini yapmıyorlar. Kurumsal bir yenilenmeye acilen ihtiyaç var. Ekonomik canlanmayı sağlayacak, ekonomiye güven verecek ek bir demokratik hukuk devleti normlarının egemen hale gelmesi lazım. Faize dayalı rant ekonomisinin yerine üretime dayalı istihdam ekonomisine geçişe dayalı kapsamlı bir ekonomik reform paketinin uygulanması lazım. Sürekli kamu kaynaklarının tüketilmesine yol açan yolsuzluklara karşı şeffaflığa, denetlenebilirliğe ve siyasi ahlaka dayalı bir temiz siyaset devriminin gerçekleştirilmesi lazım. Ve nihayet Türkiye’nin asla kendi içine kapanan otokratik, yolsuzluklara bulanmış, irrasyonel ekonomik düzenle desteklenen bir dünyaya kapanma teamülüne karşı Türkiye’nin dünyaya açık ve vizyoner bir dönemi başlatması lazım. Bizim görevimiz iktidarı uyarmak, ama iktidarın bu uyarıları dinlemediği yerde ise toplumun bütün kesimleri olarak geçmiş bütün siyasi ihtilaflarımız ne olursa olsun gerçek bir kurtuluş savaşını bir seferberlik halinde başlatıp Türk ekonomisini Türk lirasının düştüğü zelil durumdan ayağa kaldırmak, Türk ekonomisini üretken bir vizyonla yeniden inşa etmektir. Bunun da çözümü, hemen seçim, şimdi seçimdir. Bu toplumun bu yükü kaldıracak takati kalmadı."

Davutoğlu, Merkez Bankası’nın yaptığı açıklama ile ilgili bir soruya da şu yanıtı verdi:

“SİZE DÜŞEN AÇIKLAMALAR YAPMAK DEĞİL İSTİFA ETMEKTİR”

“Ortada oynaklık olması için bir yer olması lazım ona göre oynaklık, bu oynaklık değil nirengi noktası kalmamış. Merkez Bankası Başkanının sorumluluğu hem fiyat istikrarını sağlamak millete karşı sorumluluğu hem de TL değerini fiyat istikrarı ile birlikte korumak. İma şu ’biz gereğini yaptık, ama birileri müdahale ediyor’... Birileri müdahale mi ediyor, o zaman gösterin gücünüzü. Dışarıda bir müdahale varsa er meydanı burası verin dersini TL’nin değerini arttırın. Niye vermiyorsunuz çünkü TL’nin değerinin artması için elinizde dolar olması lazım TCMB rezervi olması lazım, tükettiniz o rezervi. Şimdi diyorsunuz ki arz talep dengesi dolayısıyla TL değer kaybederse kimse telaşa kapılmasın. Peki bu arz talep dengesini bozan kim? Bunu söyleyen TCMB, ‘Ekonomi 100’ dersinden geçemez. Sizin borucunuzu ödemek için dolar talebiniz olur bunu temin edecek arz olmaz ödeme dengesi krizi. Dışarında bir operasyonla yapıldıysa cevabını verin, kim yaptı nasıl yaptı açıklayın. Yok böyle değil de sizin cehaletiniz yüzündense ki öyle size düşen açıklamalar yapmak değil istifa etmektir. En azından bir tutumdur. Ama TL yerlerde sürünecek şu al bayrağın onuruyla al bayrağı üzerinde taşıyan TL’nin onuru aynıdır, böylesine rezil edemezsiniz. Yüreğim yanarak, haykırarak söylüyorum: Bunun bedelini millete ödetemezler.

“EĞER BİR EKONOMİK KURTULUŞ SAVAŞI VARSA SAYIN ERDOĞAN ONUN SANCAĞI TL’DİR”

Eğer mandacılık varsa işte mandacılık bugünler yapılıyor. Nasıl oluyor; gelir sizin ekonomik kaynaklarınızın üzerine çöker birileri. Biraz önce bir bankamızdan bir örnek verdim, 2,25 milyar lira Euro olan değeri şimdi 1,7 milyar Euro. Kim kazandı buradan. Birileri art niyetli olarak elinde dolar biriktirip gelip Türkiye’nin on yıllar boyunca ürettiği fabrikaları, işletmeleri ucuz fiyatlara alırsa bunun adı ekonomik mandacılıktır. Bugün yaptıkları iş ekonomik kurtuluş savaşı falan değil TL’yi yerlerde süründürerek Türkiye’yi ekonomik manda anlayışına teslim etmektedir. Buna asla izin vermeyiz. Yarın arz talep dengesi ortadan kalktığında nereden dolar bulacaksınız. İhracat artıyor diyeceksiniz, peki birim ihracatının katma değeri böyle düştükçe bu ne demek Türk insanın ürettiği malların değeri düşüyor demek. Bu sıradan bir kriz değil. Türkiye’deki gelir dağılımı yerle bir eden, fakiri daha fazla fakir yapan, küçük bir eliti gittikçe zenginleştiren ve dolar zenginlerini TL fakirlerine karşı destekleyen bir süreçten geçiyoruz. Burada milliyetçilikte yok, muhafazakarlık da yok, yerlilik de yok millilik de yok kimse kurtuluş savaşı gibi retoriklere bunu örtemez. Hamaset yapmayın. 2016’da Başbakanlığı bıraktığım zaman 476 dolardı. Şimdi asgari ücret buraya gelirken 220 dolardı şimdi daha da aşağı düşüyordu. 200 dolara Avrupa’nın ve dünyanın en düşük asgari ücretine milleti mahkum ettiniz. Beştepe’de oturan bazı çağdışı ekonomi anlayışına sahip otoriter yönetim meraklıları Çin gibi ucuz emek olursa burada da ucuz üretim yaparız Avrupa’ya satarız gibi hezeyanlarla Türk halkını yoksullaştırmaya dayalı ekonomik bir model sunuyorlarsa Türk halkı bunu kabul etmez. Türkiye ucuz emek köleliğinin yapıldığı bir ülke asla olamayacak. Bugün TL tasarruf aracı olma niteliğini kaybetmiştir. Kimse elinde TL’yi tutmuyor, ateşten kaçar gibi kaçıyor. Aynı 2001 krizinde olduğu gibi 1994 krizinde olduğu gibi. Bir mal alışverişinde dolar TL kullanılmaz hale geliyor, dolar bazlı fiyatlandırmalar başlıyor. Adı TL olup da bu şekilde tarumar edilen bir para biriminin üzerinden kurtuluş savaşı mı verecekler? Bu şuna benziyor: asker olmadan, komutan olmadan kurtuluş savaşı vermeye benziyor. Eğer bir ekonomik kurtuluş savaşı varsa onun sancağı sayın Erdoğan TL’dir başka bir şey değil. TL yere düştüyse yere sancak ayağa kalkmaz.”     

 

Kaynak: anka