CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelik seçimlerinde siyasi pazarlıklar yapıldığını belirterek, “Böyle seçilmiş bir YSK’dan, dürüst, adil, tarafsız ve eşit bir seçim yöneteceğine inanmamız isteniyor. İnanmıyoruz. Seçim ve sandık güvenliğini kendi gücümüzle sağlayacağız. Sandıkları ve oyları patlatarak tüm hukuksuzlukları, adaletsizlikleri, planları ve oyunları bozacağız” değerlendirmesini yaptı. Toprak, raporunda son yıllarda Avrupa Birliği ülkelerine ilticada Türkiye’nin üçüncü sıraya yükseldiğine de dikkat çekti. Toprak, “Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere ilticada üçüncülüğe yükselen Türk vatandaşları, Meksika üzerinden ABD’ye kaçak girişlerde de rekora gidiyor. ABD Sınır Koruma Dairesi, 2022 yılında aralarında doktor, mühendis, akademisyen, yazılımcıların olduğu yaklaşık 25 bin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının sığınmacı olarak geldiğini açıkladı” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Toprak’ın raporu ana hatlarıyla şöyle:

“2020’DEN BU YANA ABD’DEN SIĞINMA TALEP EDENLER 31 BİN 485 KİŞİYE ULAŞTI”

“Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere ilticada üçüncülüğe yükselen Türk vatandaşları, Meksika üzerinden ABD’ye kaçak girişlerde de rekora gidiyor. ABD Sınır Koruma Dairesi, 2022 yılında aralarında doktor, mühendis, akademisyen, yazılımcıların olduğu yaklaşık 25 bin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının sığınmacı olarak geldiğini açıkladı. 2020’den bu yana ABD’den sığınma talep edenler 31 bin 485 kişiye ulaştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘İngiltere, Fransa, Almanya zorda Türkiye Elhamdülillah iyi durumda’ derken, dünyanın gözü önünde on binlerce yurttaşın yaşadığı insanlık dramını örtüyor. Onları özgür, güvenli, refah içinde ve insanca yaşama olanağından yoksun bırakarak, gerçek dramı görmezden geliyor. İnsanımıza ülkesinde özgür ve insanca yaşamayı çok gören iktidar, vatandaşlarımızı insan kaçakçılarının eline mahkum ediyor.

“SEÇİM VE SANDIK GÜVENLİĞİNİ KENDİ GÜCÜMÜZLE SAĞLAYACAĞIZ”

Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) 24 Ocak’ta boşalan beş üyelik için Danıştay ve Yargıtay’da yapılan seçimlerde, Türkiye’nin en yüksek iki yargı kurumunda YSK üyeliği seçiminde yürütülen siyasi pazarlıklar, iktidar ittifakının kendi içinde yüksek yargıçların partisel yakınlıkları, tarikat-cemaatlerin güç mücadelesi çerçevesinde yaşananlar, ülkemiz ve demokrasimiz adına ve yüksek yargının getirildiği yer açısından kaygı verici.

“ADAYLARIN İSKENDERPAŞA CEMAATİ, İSMAİLAĞA CEMAATİ, HAK YOLCULAR VB   CEMAAT MENSUBİYETLERİNE...”

YSK üye seçimlerinde adayların İskenderpaşa Cemaati, İsmailağa Cemaati, Hak Yolcular vb. cemaat mensubiyetlerine, AKP-MHP yakınlığı ve siyasi çizgisine göre parti desteklenmesi ve bunların apaçık yazılıp çizilmesi, kimsenin bundan rahatsızlık duymayıp sessizlikle geçiştirilmesi ne adalet ne vicdani olarak kabul edilemez.

Böyle seçilmiş bir YSK’dan, dürüst, adil, tarafsız ve eşit bir seçim yöneteceğine inanmamız isteniyor. İnanmıyoruz. Seçim ve sandık güvenliğini kendi gücümüzle sağlayacağız. Sandıkları ve oyları patlatarak tüm hukuksuzlukları, adaletsizlikleri, planları ve oyunları bozacağız.

“OLAĞAN GÜNÜNDEN ÖNCE YAPILAN HER SEÇİM, ERKEN SEÇİMDİR”

Başörtüsüne anayasal güvence için anayasa değişikliği teklifini TBMM gündemine getiren iktidar, anayasanın açık ve somut hükmüne rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez adaylık tartışmalarıyla gerçekte ‘anayasayı çiğnemekte sakınca görmediğini ve siyasi samimiyetsizliğini’ sergiliyor. Her iki konu da iktidar ittifakının ‘siyasi istismar ve mağduriyet’ planının parçalarıdır.

Öncelikle olağan gününden önce yapılan her seçim, erken seçimdir. Seçimin güncellenmesi diye bir kavram olmadığı gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘mevsimsel nedenlerle’ seçimin haziran ayından mayısa çekilmesini gündeme getirmesi de çaresizliğin ve kamuoyunu aldatma çabasının ifadesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk kez Cumhurbaşkanı seçildiği 2014 seçimi ağustos ayında, ikinci kez seçildiği 2018 seçimi 24 Haziran’da yapıldı. Üstelik normal zamanında olsaydı 3 Kasım 2019’da yapılacak cumhurbaşkanı seçimini 24 Haziran 2018’e erkene alan da mevcut ittifak ortakları idi.

Artık seçimi kaybetme paniğiyle her türlü algı senaryosuna saldıran Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarın istismar ve mağduriyet planları, amaçları, kamuoyunda ve seçmen nezdinde inandırıcı olmadığı gibi oy karşılığı da yoktur.

“İKTİDAR, BU YARGI HARCI ZAMLARIYLA MAZLUM VE MAĞDURLARA ADETA ‘PARAN YOKSA ADALET DE YOK’ DEMEKTEDİR”

2023 yılı için yüzde 122,93 olarak yürürlüğe konulan Yeniden Değerleme Oranı (YDO) çerçevesinde, yargı harçlarında fahiş artışlar yapılması, adalete erişim ve hak aramayı geniş kesimler için olanaksıza dönüştürecektir. İktidar, bu yargı harcı zamlarıyla mazlum ve mağdurlara adeta ‘paran yoksa adalet de yok’ demektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yeniden Değerleme Oranı kapsamındaki vergi, harç ve cezalarda dilediği takdirde bazı kalemlerde yüzde 50 indirim veya sıfırlama yetkisi olmasına rağmen, hiç değilse yargı harçları için bu yetkisini kullanmaması, mevcut ekonomik koşullarda adalet arayışının yüksek maliyetli hale gelmesine izin vermesi iktidarın hak, hukuk, adalete bakışının ve zihniyetinin göstergesidir.

“İÇ VE DIŞ TOPLAM KAMU BORÇ STOKU 2022 SONUNDA 4 TRİLYON 33 MİLYAR TL’YE YÜKSELDİ”

İç ve dış toplam kamu borç stoku 2022 sonunda 4 trilyon 33 milyar TL’ye yükseldi. 2002’de 258 milyar TL toplam borç stoku devralan iktidar, 20 yılda ülkeyi 79 yıldaki (1923-2002) tüm hükümetler döneminin 15 katı borca batırdı. Toplam borç stokunun 4’te 3’ü, 2018-2022 arası ‘Tek adam’ yönetimine geçişle gerçekleşti.

İktidar; faizi, kurları, enflasyonu hedef gösterip mücadele söylemlerini ortaya atarken, bu söylemlerin tam aksine dövize ve enflasyona endeksli borçlanma ipine sarılıyor. Bankalara baskı ve tehditle hazine kağıdı satarak borçları döndürüyor. 79 yıldaki borç stokunu tek başına 20 yılda 15’e katlayarak Osmanlı’nın son döneminde Galata Bankerlerine teslim olması gibi, tek adam iktidarını, siyasi ikbalini sürdürebilmek için ülkenin bağımsızlığını ve milletin geleceğini bir avuç alacaklı bankere ipotek ediyor.

“ORTA GELİRLİLERE KONUT FİNANSMANI YASASIYLA HAZİNEYE 442 MİLYAR TL EK BORÇ YÜKÜ BİNECEK”

TBMM’den geçen ‘Orta Gelirlilere Konut Finansmanı’ yasasıyla Hazine’ye 442 milyar TL ek borç yükü binecek. Böyle tutarsız ve kuralsız bir yasa görülmedi. Anayasanın eşitlik ve sosyal devlet ilkesine aykırı bu yasayla müteahhitlerin satamadığı ve inşaatı yarım kalmış 100 bin konutu satın alacakların finansmanını, 85 milyon ödeyecek.

Toplumun geniş kesimlerinin sırtından ve onları mağdur ederek, 100 bin kişiye ve bir avuç müteahhide eşitsiz şekilde ayrıcalık sağlamak için kamu kaynaklarını kullanmak hukuksuzluktur. Bir avuç kişiye katkı için 85 milyonun vergileriyle finanse ettiği hazineyi yaklaşık yarım trilyon borçlandırmak ve bedelini diğer vatandaşlara ödetmek haksız ve hukuksuz olduğu kadar vicdani ve ahlaki olarak da kabul edilemez.

“SANAYİ ÜRETİMİ DÜŞÜŞE GEÇTİ, İMALAT SANAYİİ KAPASİTE KULLANIM ORANI DA GERİLEDİ”

Sanayi üretimi düşüşe geçti, İmalat Sanayii Kapasite Kullanım Oranı da (KKO) geriledi. Ocak ayında bir önceki aya göre 1,2 puan azalan KKO’daki bu düşüş, ekonomide durgunluğa geçişin bir diğer somut işareti. Üretim düşüşü ve kapasite azalması bir sonraki aşamada istihdam daralmasına ve işsizlik artışının hızlanmasına neden olacaktır.

KKO’daki gerileme iç ve dış talep düşüşü nedeniyle üretimini kısan işletmelerin artan maliyetlere katlanmaktan, stoğa çalışmaktan kaçındıklarını gösteriyor. Bu tablo ayrıca iktidarın büyüme iddiasının gerçekle örtüşmediğini, ekonominin küçülme ve durgunluk sürecine yöneldiğini, KKO düşüşüyle yakında istihdamda azalma ve işsizlikte artış yaşanacağını gösteriyor.

“DESTEK VERİLMEDİĞİ GİBİ, ÜRETMEK İSTEYENİN DE TARLASI, MERASI, YAYLASI BETON UĞRUNA ELİNDEN ALINIYOR”

İktidarın inşaat ve rant hırsıyla Türkiye’nin en büyük entegre kalkınma projesi Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki Harran Ovası betonlaştı. Edirne, Amasya, Adana, Balıkesir vb. pek çok ilde üreticiler, besiciler meraların, otlakların, verimli tarım arazilerinin yapılaşmaya, imara açılmasına direnirken GAP’ın omurgası Harran Ovası’nın betona boğulması ülkenin gıda güvenliğinin ve üretiminin yok edilmesidir.

20 yıldır üretime, üreticiye, besiciye destek verilmediği gibi, üretmek isteyenin de tarlası, merası, yaylası beton uğruna elinden alınıyor. Üretici, çiftçi tarımın, gıda üretiminin en az savunma sanayii kadar stratejik bir sektör olduğunu kavrayamayan, beton ve ranttan başka gözü bir şey görmeyen bu iktidara cevabını sandıkta oylarıyla verecektir.

“ESAD’IN KUZEY SURİYE’DEKİ OPERASYONLARIN DURMASI KOŞULUNU ÖNE SÜRMESİ, LİDERLER ZİRVESİNİN BELİRSİZ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR”

Türkiye-Suriye Dışişleri Bakanları toplantısı şubat ayı içinde Moskova’da yapılacak. Esad’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya gelmek için TSK’nın Suriye topraklarından çekilmesi ve Kuzey Suriye’deki operasyonların durması koşulunu öne sürmesi, liderler zirvesinin belirsiz olduğunu gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce Rusya Devlet Başkanı Putin’den kendisini Esad ile bir araya getirmesini istediğini ifade etmiş, Dışişleri Bakanları buluşmasından sonra da Putin’in aracılığında üçlü liderler zirvesinin olacağını belirtmişti. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç kez Esad ile bir araya gelme isteğini dile getirmesine karşılık Suriye Devlet Başkanının bu konuda ağırdan almayı tercih ettiği bazı ön koşullar talep ettiği görülüyor. Son olarak kısa süre önce Putin’in Suriye özel temsilcisi Aleksandr Lavrentyev ile görüşen Esad’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmenin Rusya-Suriye koordinasyonunda hazırlanmasını istediği, ayrıca TSK’nın Suriye topraklarından çekilmesi, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki operasyonları durdurması, teröre desteğin kesilmesi koşullarını vurguladığı açıklandı.

Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Kuzey Suriye’ye operasyonun hâlâ gündemde olduğunu söylemesine karşılık, SDG-YPG-PYD heyetinin Şam’da üst düzey görüşmeler gerçekleştirmesi ve Esad’ın Türkiye ile normalleşmenin ön koşulları arasında kuzey Suriye’ye operasyonların durdurulmasını da sayması, Esad yönetiminin Kürt oluşumlarını yanına çekme ve uzlaşma arayışlarının işareti.

“BU TÜR PROVOKASYONLAR, PROTESTOLAR, EYLEMLER DAHA ÖNCE DE OLDU, YİNE OLACAKTIR”

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için Türkiye ile kurulan üçlü mutabakat müzakere süreci süresiz olarak kesildi. İsveç’te fanatik faşist siyasetçi Rasmus Paluban’ın Kur’an yakma eylemi üzerine Türkiye, İsveç Savunma Bakanının Ankara ziyaretini iptal etti. İsveç, eylemi NATO üyeliğini engellemeye yönelik ‘provokasyon’ diye nitelendirirken, Erdoğan İsveç’in üyeliğini onaylamalarının söz konusu olamayacağını belirtti.

Bir yandan üyeliği destekler görünüp, mutabakat ve müzakere yürütmek diğer yandan bir provokasyon gerekçesiyle, konuyu süresiz olarak gündemden çıkarmak akılcı ve öngörülü bir politika değildir. Bu tür provokasyonlar, protestolar, eylemler daha önce de oldu, yine olacaktır. Buna resmi refleks ve tepkiler gösterilir. Bunları neden gösterip dış politikada tavır ve tutum belirlenmesini akılcı ve doğru bir yaklaşım görmediğimi belirtmek isterim.”

 

Kaynak: anka