CEREN BALA TEKE

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, deprem bölgesindeki oy kullanma işlemleri ile ilgili; “Kayıplar var, kimliği tespit edilememiş insanlar var. Resmi işlemi hala yapılmayan insanlar var. Deprem bölgesinde askıya çıkan seçmen kütüklerinin incelenmesi nasıl olacak? Seçmen kütüklerinin özellikle siyasi partiler tarafından incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tartışmaları sonlandırmanın yolu bu” dedi. İYİ Parti YSK Temsilcisi Mustafa Tolga Öztürk, “Her gün seçmen kütüğüne ilişkin veriler çekiyor YSK. Ölenleri, hükümlüleri, vatandaşlıktan çıkarılanları düşürüyor. 18 yaşına gelenleri de seçmen havuzuna ekliyor. Seçmen kütüğünün oluşmasında ben herhangi bir problem olacağını düşünmüyorum” diye konuştu. HDP’nin YSK temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki ise; “Eğer siyasi partiler, sandık kurulu üyeliklerine yeterince görevli verebilirlerse ve her sandıkta müşahit bulundurabilirlerse kimliği olmadan, bir başkasının yerine oy kullanmayı engelleyebilirler. Bizim açımızdan bu konuyla ilgili ciddi bir kaygı yok” değerlendirmesini yaptı.

HDP’nin YSK temsilcisi Mehmet Rüştü Tiryaki, İYİ Parti’nin YSK Temsilcisi Mustafa Tolga Öztürk ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan; deprem ve sel bölgelerinde sandık güvenliği için yapılması gerekenleri, ANKA Haber Ajansı’na anlattı.

HDP’nin YSK Temsilcisi, Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki, şunları söyledi:

“YSK, bürokratlarını deprem sonrasında koşulları öğrenmek üzere deprem bölgesine gönderdi. 100’e yakın YSK personeli ve yöneticisinin bölgeye gitti. Bölgeye giden YSK bürokratları ve çalışanları sahada bir inceleme yaptılar. Bir rapor hazırlayıp YSK Başkanı’na sundular. Bu rapor, kurul üyelerinin ve parti temsilcilerinin görüşüne sunulacak, bilgi olarak. YSK’nın bürokratları sahaya gidip araştırma yaptıklarında oy kullanma koşulları olup olmadığını değil; daha çok YSK’nın kendi personelinin, İlçe Seçim Kurulu bürolarının kayıplarını gözlemlemek amacıyla sahaya gönderilmiş gibi gözüküyorlar. Yani YSK’nın bürokratları okulları, oy kullanma yerlerini incelemiş değiller. Muhtemelen bu konuyla ilgili olarak daha teknik bir bilgi gereksinimi olduğu için Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer bakanlıklardan okulların durumuyla ilgili ayrıntılı bilgiyi isteyeceklerdir. Ama daha çok seçim kurullarının kendisini, binalarını, malzeme durumlarını incelemek için sahaya gittiklerini söylemek mümkün.

“HER NE KADAR 11 KENTTE OHAL İLAN EDİLMİŞ OLSA DA TÜRKİYE’NİN TAMAMI BİR OHAL REJİMİ ALTINDA”

Kuşkusuz YSK’ya bağlı çalışmalarını yürüten İlçe Seçim Kurulları da etkilendi. Bazı adliyeler kullanılamaz halde. Seçim kurullarının olduğu bazı binalar da ciddi hasar ördü.

Türkiye artık OHAL rejimi altında seçimlere gitmeye alıştı diyebiliriz. En son milletvekili seçimleri ile yerel yönetim seçimleri de aslında OHAL koşullarında gerçekleştirildi. Biz OHAL’in, iktidarın lehine nasıl kullanıldığını biliyoruz. ‘Kalıcı OHAL rejimi yaşanıyor’ derken de kastettiğimiz şey buydu. Şimdi de deprem nedeniyle bir OHAL ilan edilmiş durumda.

Geçmiş dönemdeki OHAL’in seçim sonuçlarına doğrudan etki ettiğini söylememiz mümkün. Çünkü her bir vali, OHAL valisiydi. Her bir kaymakam, OHAL kaymakamıydı. Bunlar, pek çok demokratik protesto hakkını da içerisine almak üzere halkın tepkisini engelleyecek kararlar aldılar. O gün bu gündür, Türkiye’de özgürlükler bir bütün olarak askıya alınmış durumda ve bu seçimlere de yine OHAL koşullarında gideceğiz. Her ne kadar 11 kentte OHAL ilan edilmiş olsa da Türkiye’nin tamamı bir OHAL rejimi altında. Bu seçimlere de OHAL rejimi ile gireceğiz.

Bunun zaten iktidarın memuru, AKP’nin il başkanı gibi hareket eden valilerin, AKP’nin ilçe başkanı gibi hareket eden kaymakamların çok daha pervasız hareket etmelerine yol açacağını düşünüyorum.

Sadece seçim dönemi olarak düşünmemek gerekir. Seçim takvimi başlamadan önce de bugün itibarıyla düşünmek gerekir. Seçim, sadece seçim takvimi başladıktan sonra ilerleyen bir süreç değil. Biliyorsunuz depremde; iktidarın, hükümetin, kamu yönetiminin, kamu bürokrasisinin bütün zaaflarını, eksikliklerini, üç gün boyunca müdahale etmemelerini, binlerce insanın ölümüne yol açan yetersizliklerini ve eksiklerini protesto etmek isteyen herkesin nasıl gözaltına alındığını, nasıl darp edildiğini ve toplumun protesto hakkının nasıl engellendiğini geçen bir-iki hafta içerisinde gördük, tanık olduk.

OHAL rejimi altında seçime girmiş olmak sonuç itibarıyla seçime doğrudan etki edecek bir uygulama olacaktır. Muhalefet, sadece bu iktidara değil aynı zamanda OHAL rejimine son verme seçimi olarak görüyor. En azından biz, bu seçimi; iktidarın hükmetmesine son verme olarak değil, kalıcı hale getirdikleri OHAL rejimine son verme olarak görüyoruz.

“SANDIKTA, SANDIK KURULU ÜYESİ VEYA MÜŞAHİT BULUNDURABİLİRLERSE HERHANGİ BİR ŞEKİLDE YAŞAMINI YİTİRENLERİN YERİNE OY KULLANMA CESARETİNİ GÖSTEREBİLECEKLERİNİ DÜŞÜNMÜYORUM”

Türkiye’de öteden beri yaşamını yitirenlerin yerine oy kullanıldığı yönünde bir inanış var aslında. Bu sadece deprem nedeniyle tartışılan bir konu değil. Bunu engellemenin bir yolu var. O da seçime giren siyasi partilerin sandığa sahip çıkması. Eğer siyasi partiler, sandık kurulu üyeliklerine yeterince görevli verebilirlerse ve her sandıkta müşahit bulundurabilirlerse kimliği olmadan, bir başkasının yerine oy kullanmayı engelleyebilirler. Bizim açımızdan bu konuyla ilgili ciddi bir kaygı yok. Sandık kurulu üyesi verdiğimiz, müşahit bulundurduğumuz hiçbir sandıkta buna geçit vermeyeceğimize olan güvenimle bunu söylüyorum. Diğer muhalefet partileri için de aynı şeyi söylemem mümkün. 190 bin küsür sandıkta, sandık kurulu üyesi veya müşahit bulundurabilirlerse; herhangi bir şekilde yaşamını yitirenlerin yerine oy kullanma cesaretini gösterebileceklerini düşünmüyorum. Çünkü ciddi bir muhalefet bloğu var. Altılı Masa var. Bunun yanında Emek ve Özgürlük İttifakı var. Ayrıca Sosyalist Güç Birliği var. Çok sayıda siyasi parti seçime gidecek ve bu siyasi partilerin sandık kurulu üyeleriyle, müşahitleriyle sandığa sahip çıkabileceklerini düşünüyorum.

“SEÇİM GÜVENLİĞİ KONUSUNDAKİ EN BÜYÜK SİYASİ GÜVENCENİN PARTİLER OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”

Seçim güvenliği aslında sadece deprem bölgesinde değil, bütün olarak Türkiye’nin 81 ilinde, bütün seçim bölgelerinde, bütün ilçelerde, köylerde ciddi bir sorun. Öyle ya da böyle, doğru veya yanlış toplumun büyük bir bölümü Türkiye’de seçim güvenliği olmadığını düşünüyor. İktidarın; bazen doğrudan siyasetçiler eliyle, bazen de kamu görevlileri eliyle… Bunların manipülasyonuyla seçim güvenliğinin tehdit edildiğine inanılıyor. Doğru veya yanlış ama kamuoyunun böyle bir inancı, izlenimi var.

Şunu söyleyebilirim; ben, seçim güvenliği konusundaki en büyük siyasi güvencenin siyasi partiler olduğunu düşünüyorum. Muhalefet partileri eğer sandığa sahip çıkabilirlerse, her sandığın sonuç tutanaklarını imzalı olarak edinebilirlerse, ilçe seçim kurullarında sandık sonuç tutanaklarının birleştirildiği ana baştan sona eşlik edip kontrol edebilirlerse ve seçim akşamı bir bütün olarak hileli, eksik uygulamalara itiraz edebilir ve bu itirazlarını takip edebilirlerse ben seçim güvenliğiyle konusunda ciddi bir sıkıntı ile karşılaşmayacağımızı düşünüyorum.

İktidar, bu 20 yılı aşkın iktidar olduğu dönemde gerçekten çok demokrat olduğu için değil, gerçekten seçmenlerin iradesine saygı duyduğu için değil, pek çok manipülatif iş ve işlemlerle seçimi kazandı diyebilirim. Halk oylaması dahil olmak üzere bazı seçimlerle ilgili ciddi kaygılar taşıyan yurttaşlardan, siyasetçilerden birisiyim.

Son yerel seçimlerde üç oy farkla kaybettiğimiz Malazgirt ilçesine yaptığımız itirazlar, üstelik bunların bir kısmı gerçekten temeli olan itirazlardı. Tatvan’da yaptığımız itirazlar veya Muş merkezde yaptığımız itirazlarımızın hiçbirisi kabul edilmezken seçim kurullarının, AKP’nin öylesine bir dilekçe vererek yaptığı itirazlar üzerine nasıl yeniden sayım yapıldığını, nasıl seçim sonuçlarına etki edecek biçimde kararlar alındığına hepimiz tanığız.

Bunun en büyük örneklerinden birisi kuşkusuz İstanbul seçimlerinin iptal edilmesiydi. Bu nedenle seçim güvenliği konusunda siyasi partilerin seçim kurulları biraz önce söylediğim kararları alma potansiyeli taşıyor olsa bile sandığa sahip çıkmaları gerektiğini ve İlçe Seçim Kurulları’ndaki birleştirmelere sonuna kadar eşlik ederlerse önemli oranda seçim güvenliğini sağlayabileceğimizi, yüzde 100 olmasa bile seçim sonuçlarını değiştirecek başka manipülatif işlere girişme cesaretini engelleyebileceğimizi düşünüyorum.”

İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, bölgede OHAL ilan edilmesine gerek olmadığının altını çizerek şöyle konuştu:

“Yüksek Seçim Kurulu (YSK) sadece nerelere sandık kurulamayacağına dair kendisini sınırlayan kanunla bağlı. Onun dışında YSK, yasak olmayan yerler haricinde her yere seçim sandığı kurabilir. Çadırkentlere, konteyner kentlere kurabilir. Bunun önünde bir engel yok. Buradaki asıl sorun; deprem bölgesinden daha güvenli kentlere göç eden seçmenlerin durumu. Bununla ilgili de aslında YSK; bu bir mücbir sebeptir, doğal afettir, ki buna dayanarak da bir OHAL ilan edilmiştir. Bize göre gerek olmadığı halde. Bu tip mücbir sebep zamanlarında YSK, göç eden insanların oy kullanabilmesi için sandıklar kurabilir. Bu mümkündür. Bunun için ekstra kanun çıkartmaya da gerek yoktur. Karar alıp uygulayabilir. YSK’nın karar almaması gereken birçok hususta daha önceki seçimlerde karar alıp sonradan kanun çıkarttığı durumları da biliyoruz. Örneğin; mühürsüz oy pusulası ve oy zarflarıyla ilgili 2017 referandumunda aldığı kararın kanununu bir sene sonra çıkardılar. O zaman da mücbir sebep falan yoktu.

Şimdi bir doğal afet hali var. Pekâlâ bu yapılabilir, seçim gerçekleştirilebilir. Ancak ilginç bir durum yaşandı. Sayın Cumhurbaşkanı 10 Mart’ta seçim kararı alacağını, bunun 11 Mart tarihli Resmî Gazete’de yayınlanacağını belirtti. Bir şey daha söyledi. ‘Deprem bölgelerinden diğer bölgelere göç eden seçmenlerin, naklini alanlar dahil, oy kullanabilmesi için bir kararname çıkaracağım’ dedi.

Durum böyle olunca düşünmek gerekiyor. Öncelikle böyle bir kararnameye ihtiyaç var mı? Bana göre böyle bir kararnameye ihtiyaç yok. Biliyorsunuz ki yeni Anayasa’da cumhurbaşkanının çıkardığı kararnameler kanundur. Bu durumda başka tartışmalar olabilir. 6 Nisan 2022 tarihinde seçimlerle ilgili kanunlarda değişiklik yapıldı. Bu sene 6 Nisan’dan sonra yani 7 Nisan 2023’ten itibaren ancak seçim yapabiliyoruz. Anayasa’ya göre seçim kanunlarında yapılan değişiklik, bir yıl sonra ancak uygulanabilir.

Dolayısıyla hakikaten böyle bir kararnameye gerek yok. Yeni tartışma açılmasına da gerek olmadığı kanaatindeyim.

Hukukçu olarak da şunu söyleyebilirim; böyle bir kararname çıksa bile bu sadece seçmenlerin oy kullanmasını sağlamaya dönük hükümler içerecekse yani başka hükümler içermeyecekse o zaman böyle bir tartışma yürütülmesine de gerek olmayacaktır. Hiç kimse seçim kanunlarında esaslı değişiklik oldu da diyemeyecektir. Biliyorsunuz daha önce Anayasa Mahkemesi il ve ilçe seçim kurullarıyla yapılan bir kanun değişikliğinin bir yıllık bir kurala tabii olmadığının da emsal kararı var. Bu tartışmalar olacaktır. Bu yüzden hem siyasileri hem de seçimleri erteletmek isteyenleri de uyarmak gerekiyor. Seçimler yapılabilir. Hiçbir engel yoktur. Anayasa’daki savaş hali hükümleri çok açıktır. Onun dışında seçimlerin kesinlikle ertelenmemesi gerekir.

“BÜTÜN BU TARTIŞMALARI EN NİHAYETİNDE SONA ERDİRMENİN BİR YOLU DA PARMAK BOYASINI GERİ GETİRMEKTİR”

Hala cenazesi bulunmayan insanlarımız var. Hala kaldırılmayan enkazlar var. Ailelerin yasına saygı duyulması gerekir. Kayıplar var, kimliği tespit edilememiş insanlar var. İlk depreme zamanında müdahale edilmediği için ilk ve ikinci gün birçok insan kendi cenazesini götürüp defnetti. Resmi işlemi hala yapılmayan insanlar var.

Seçmen kütükleri askıya çıkacak. Ama deprem bölgesinde askıya çıkan seçmen kütüklerinin incelenmesi nasıl olacak? Zaten insanlar deprem mağduru, herkes daha acısını tam olarak yaşayamadı bile. Seçmen kütüklerinin özellikle siyasi partiler tarafından incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tartışmaları sonlandırmanın yolu budur. Bu da çok sıkı bir kontrol ve gözlemle söz konusu olabilir.

Yani bütün bu tartışmaları en nihayetinde sona erdirmenin bir yolu da parmak boyasını geri getirmektir. Sadece deprem bölgesi için değil. Türkiye’de bu tartışmalar yapılıyordu zaten. Hatırlayın, 2010 referandumunda birisi ne demişti, daha sonra terörist ilan edilen bir kişi. ‘Mezarda bile olsalar kalkıp oy kullanacaklar’ demişti. Türkiye, bunları yaşadı.

O yüzden tartışmaları bitirmenin bir yolu da şaibe yaşanmaması bağlamında hiç değilse deprem bölgesinde parmak boyası kullanabilirsiniz. YSK böyle bir karar alabilir. Ya da sandık kurulunu oluşturacak siyasi parti temsilcilerinin oy verecek seçmenlerin kimlik kontrolünü çok sıkı bir şekilde yapmaları gerekecek. Müşahitlerin sandık başında gözlemci olarak bulunmaları gerekecek. Bizim gibi bağımsız gözlemcilerin çalışmasına da izin verilmesi gerekiyor.

“BİR AFET ZAMANINDA OHAL’E GEREK YOKTUR”

Biz, OHAL koşullarında Türkiye’de bir seçim gördük. Özellikle güvenlik bahanesiyle sandık taşınması gerçekleşti Doğu ve Güneydoğu’da. YSK verilerine göre; 140 binin üzerinde seçmenin sandıkları taşınmıştı. Güvenlik görevlileri sayısı oldukça fazla bir şekilde belli bölgelere kaydırılıp o bölgelerin oy dağılımı değiştirilmişti. Bunları bu sefer de yaşama ihtimalimiz vardır. Türkiye’de şu anda polisler, jandarmalar ücretli devlet memuru oldukları için gittikleri yerde rahatlıkla oy kullanabiliyorlar. Bir yere 50 bin kişilik bir polis, jandarma veya ücretli memur, kamu görevlisi statüsünde asker kaydırdığınız zaman orada oy kullanma hakkına sahip olurlar. Bu o kentteki oy dağılımını değiştirir. Partilere gidecek milletvekili sayısını değiştirir. Bu tip sakıncalar her zaman vardır. O nedenle de zaten bir afet zamanında OHAL’e gerek yoktur. Afet kanunu size zaten her türlü yetkiyi veriyor. Kaldı ki şu anki cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde cumhurbaşkanının çekirdek haklar dediğimiz temel kişisel, siyasal haklar var. Bunlar dışında zaten çıkaramadığı kararname yok ki. Zaten her türlü yetkisi var.

“TÜRKİYE’NİN SEÇİMLERLE İLGİLİ YAPISAL SORUNLARI VAR”

Türkiye’nin seçimlerle ilgili yapısal sorunları var. Bu yapısal sorunların başında kesin olması ve Anayasa Mahkemesi denetimine sunulamaması. Bu sorunun aşılması gerekir. Anayasa Mahkemesi yanlış bir karar verdi daha önce. YSK kararlarının Anayasa Mahkemesi’nin denetimine tabii tutulamayacağına dair bir hüküm yok. YSK kararları kesindir diyor ama mahkeme kararları da kesin. Bu yapısal sorunun giderilmesi gerekir. Başka da çok fazla yapısal problemler var.

“YAKLAŞIK BİR BUÇUK YIL ÖNCEDEN BAŞLADIK SANDIK GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN ÇALIŞMAYA”

İYİ Parti’nin YSK Temsilcisi Mustafa Tolga Öztürk ise şunları söyledi:

“Seçmen kütüğü dediğimiz şeylerin oluşturulması için her gün seçmen kütüğüne ilişkin veriler çekiyor YSK. Ölenleri, hükümlüleri, vatandaşlıktan çıkarılanları düşürüyor. 18 yaşına gelenleri de seçmen havuzuna ekliyor. Seçmen kütüğü bu şekilde oluşuyor. Burada da seçmen kütüğünün oluşmasında ben herhangi bir problem olacağını düşünmüyorum. Veriler geldikçe dakikalık hatta saniyelik tutulan bir havuz orası. Oy kullanabilecek seçmenler belirlenebilir. Bir zafiyet olmayacak.

Çünkü sandıklarda partilerin de üyeleri hatta müşahitleri oluyor. Vatandaşlar da belli bir yerine kadar izleyebiliyor oy sayım işleminde. Gelen partililerimiz; ismine, soy ismine, kimliğine baktıktan sonra bu kişinin orada seçmen olup olmadığını gözlemleyebilecek. Bu tespitler yapıldıktan sonra oy kullandırılsa burada da herhangi bir güvenlik zafiyeti söz konusu değil.

Yaklaşık bir buçuk yıl önceden başladık sandık güvenliğine ilişkin çalışmaya. Burada İlçe Seçim Koordinasyon Merkezi, İl Seçim Koordinasyon Merkezi, Genel Merkez Seçim Koordinasyon Merkezi oluşturduk. Sandık görevlilerimizin eğitimini tamamladı, Seçim İşlerinden Sorumlu Başkanımız Şenol Sunat’ın yardımcısı sayın Burcu Akçaru. Burada tüm eğitimleri aldılar ama bir deprem yaşandı. Bu beklenen bir şey değildi. Buralara da ekstra avukat arkadaşlarımızı, görevlilerimizi, müşahitlerimizi ulaştıracağız. Sandıklara tam olarak hâkim olacağız. Kimsenin şüphesi olmasın.

Bugün itibarıyla henüz askıya çıkmadık. Seçmenler henüz askı listesinde yer almadı. 17 Mart saat 23.59’a kadar deprem bölgesinden başka bir yere gelen vatandaşlarımız E-Devlet üzerinden bu değişikliği yapabiliyor. Ayrıca Nüfus Müdürlüğü’ne de giderek bu değişikliği yapabiliyorlar. Bu aşamada herhangi bir belge istemiyor YSK ama 20 Mart ile 2 Nisan arasında bir muhtarlık askı belgesi çıkacak. Hepimiz oradan T.C. kimlik numaralarımızla kendimizin seçmen olarak nereye kayıtlı olduğunu tespit edeceğiz. Eskiden öğrencilere uygulanan yöntem depremzedelerimiz için uygulanacak. Nedir o? Kişi, Ankara’da bir yakınının yanına geldi. Bu kişi ‘Depremzede, benim yanımda yaşıyor’ dediğinde Ankara seçmen kütüğüne kişi kaydedilecek.

“GÖÇ EDEN VATANDAŞLARIMIZIN ASIL İRADELERİ GÖÇ ETTİKLERİ YERDE OLDUĞUNDAN DOLAYI ANKARA’DA MARAŞ, ANTEP, ADIYAMAN, HATAY ÖZELİNDE SANDIKLAR KURALIM”

Biz şöyle bir öneride bulunduk. Göç eden vatandaşlarımızın asıl iradeleri göç ettikleri yerde olduğundan dolayı Ankara’da Maraş, Antep, Adıyaman, Hatay özelinde sandıklar kuralım. Kişi de göç etmek zorunda kaldığı yerde milletvekili için oy kullanabilsin. Henüz olumlu bir dönüş alamadık. Bu aslında deprem dolayısıyla göç etmek zorunda kalan seçmenin de iradesinin oranın milletvekiline oy kullanmak olduğunu düşündük. Herkesin aynı kanaatte olduğunu düşünüyorum ben.

Eski prosedür, yani Kahramanmaraş’tan Ankara’ya geldi. Ankara’da seçmen listesine yazıldıktan sonra Ankara milletvekili için depremzedemiz oy kullanabilecek. Orada kalanlar için ise herhangi bir işlem yapmalarına gerek yok. Hatay’da oy kullanacaksa tekrar bir seçmen kütüğü değişikliğine gerek yok.

“HERHANGİ BİR SEÇİM ZAFİYETİ OLACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM”

Göç etmek zorunda kaldılar nüfus da düştü ama burada kalan vatandaşlarımız oy kullanabilecek. Burada herhangi bir seçim zafiyeti olacağını düşünmüyorum. Mecbur bir şekilde göç etmek zorunda kaldılar. Göç ettiği yerler için oy kullanmaları daha hakkaniyetli olacaktı ama seçim takvimi açıklandığı için burada tekrar bir yasal düzenlemeye ilişkin süremiz de kalmadı.”

 

Kaynak: anka