Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Bütün bakanlarla ilgili araştırma ve soruşturma komisyonu kurulmalı. Erdoğan samimiyse bu komisyonu kursun, önce de benim mal varlığım araştırılsın, birinci derece akrabalarımla birlikte. Ama hemen arkasından Erdoğan’ın, Binali Yıldırım’ın ve Berat Albayrak’ın ve diğer bütün bakanların mal varlığı araştırılsın. Niye kaçıyorsunuz? Siyasi olarak arınma vakti. Hadi arınalım” dedi.

Ahmet Davutoğlu, bugün Gelecek Partisi Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Şehir Üniversitesi’yle ilgili kendisi hakkındaki iddialarına yanıt verdi. Davutoğlu, şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanı makamı son derece önemlidir, her sese kulak verir. Ama bir kişi, cumhurbaşkanı makamında bulunduğunu unutarak Gazi Meclis’in kürsüsünden, bir kere başbakanlık yapmış ve hakkında basın, rakip, dost herkesin iyi bir kanaate sahip olduğu, geçmişte birlikte çalıştığı bir siyaset adamı, akademisyen için yolsuzluk suçlamasında bulunuyorsa cumhurbaşkanlığı makamını kendi şahsi hesapları için kullanıyor demektir. Artık cevap vermek, sadece şahsi bakımdan bir sorumluluk değil, toplumsal olarak Türkiye’deki akademi, hukuk ve siyaset adına kaçınılmaz bir zorunluluk olarak omuzlarımızda bir görev haline dönüştü. Sayın Erdoğan diyeyim ben, nezaketi bırakmayayım. Bugün ‘Sayın Cumhurbaşkanı’ demeyeceğim, diyemiyorum. Sayın Erdoğan, dün konuşmasında üç temel argüman üstüne durdu. Bir; ‘Şehir Üniversitesi’ne yapılan arsa devri hukuksuz işlemlere dayanıyordu, Şehir Üniversitesi’nde birtakım hukuksuzluklar vardı, bu sebeple kapatıldı.’ İki; ‘Bahsi geçen İstanbul Şehir Üniversitesi başarısız bir üniversiteydi. Ortada bir başarı varsa koyun’ dedi. Üç; beni de şahsen yolsuzlukla itham etti.

Şimdi, açık ve net, bu konularda bugün detaylı bir açıklama yapmayacağız. Ben, girişte sadece bu üç argümana yönelik üç mesajı kamuoyuna bildirmek isterim. Biraz önce tekrar bütün dokümanları gözden geçirdik. Hepsi saygın hukukçu ve akademisyenler. Şehir Üniversitesi tarihinde hiçbir hukuksuz işlem olmamıştır. Herhangi bir hukuksuz işleme dayalı da herhangi bir dillendirilmiş bir istinat söz konusu olmamıştır. Aksine, Şehir Üniversitesi’nin kapatılması sürecinde çok sayıda hukuksuz işlem yapılmıştır. Buradan söylüyorum; bu hukuksuz işlemlerde dahil olan, imza atan, başta Sayın Erdoğan olmak üzere herkes, gelecekte hem hukuken hem de vicdanen hesap vereceklerdir.

“BİR ÜNİVERSİTE KAPATMAK BARBARLIKTIR”

Bir üniversite kapatmak, barbarlıktır. Bunu Moğollar, Bağdat’a girdiğinde de yaptılar ve tarih onları kara bir adla andı. Ama büyük üniversiteler sadece Nizamiye Medresesi kurulurken o günkü siyasi otoriteyle ilim adamları arasında, ilim adamlarının onurlu davranışı sebebiyle bir kriz yaşandı ve onlar kriz yaşadı, taviz vermediler. Cambridge Üniversitesi de o günkü siyasi otorite ile mücadele eden akademisyenler tarafından kuruldu. Üniversite, ilim, siyasetin emrinde olamaz. Erdoğan’ın dünkü, bugünkü ve geneldeki tavrı, niteliğe düşmanlıktır. Sahip olmadığı her şeye düşmandır. Bu, otoriter liderlerin ortak tavrıdır. Her biri çok sayıda fahri doktora unvanları alırlar, kendilerini üniversitede baş hoca, bilge ilan ederler. Sayın Erdoğan, sahip olmadığı bir unvan için çok istisnai ifadeler kullanmıştır. Şimdi de güç kaybı ihtimalini göz önünde bulundurarak tam bir panik halinde bizlere saldırıyor. Bu barbarlığa karşı tutumumuz açıktır. Bu barbarlara karşı onurlu bir direniş sergilemiş olalım. Şehir Üniversitesi öğrencilerine selam ve hürmetlerimi ifade ediyorum. Şehir Üniversitesi mutlaka açılacaktır. Çünkü temeli de mayası da helaldir. Emek ürünüdür. Bilim Sanat Vakfı’nın 30 yıllık birikimi üzerine kurulmuştur. Gecekondu gibi kurulan üniversitelerden değildir. Kaynağı belli olmayan üniversiteler gibi değildir. Emek üzerine kurulmuştur. Ve Türkiye akademisinin bütün önemli birikim üstatlarının, kimisi rahmetli oldu, benim de hocam Şerif Mardin’i, Kemal Kalpat’ı, Mehmet Genç’i, işte Ergun Özbudun, Engin Deniz Akarlı, Serap Yazıcı ve daha nice, alanın en kıymetli insanlarını, ilim adamlarını genç akademisyenlerle buluşturarak bir çığır açmıştır. Halbuki kendisinin, yakınlarını bile, ‘kaliteli’ diyerek bu üniversiteye gönderdiğini herkes biliyor. Kalitedir bizim amacımız.

“BÜTÜN BAKANLARLA İLGİLİ ARAŞTIRMA VE SORUŞTURMA KOMİSYONU KURULMALI”

Bir kez daha buradan kamuoyuna duyurmak istiyorum. Erdoğan’a yaptığım çağrıyı bir kez daha tekrar ediyorum. Madem ortada bir yolsuzluk iddiası var, 7 Aralık 2019 da yaptığı konuşmaya verdiğim cevabı tekrar ederek söylüyorum ve net bir çağrıda bulunuyorum. Yaşayan cumhurbaşkanı ve başbakanlar ve bütün bakanlar, -o açıklamamda sadece ilgili bakanlar demiştim, şimdi değiştiriyorum, bütün bakanlar. Çünkü ekonomiyle ilgisi olmayan İçişleri Bakanı ve farklı bakanlar; neler döndüğünü ve dönmekte olduğunu hepimiz biliyoruz- bütün bakanlarla ilgili araştırma ve soruşturma komisyonu kurulmalı. Erdoğan samimiyse bu komisyonu kursun, önce de benim mal varlığım araştırılsın, birinci derece akrabalarımla birlikte. Ama hemen arkasından Erdoğan’ın, Binali Yıldırım’ın ve Berat Albayrak’ın ve diğer bütün bakanların mal varlığı araştırılsın. Niye kaçıyorsunuz? Siyasi olarak arınma vakti. Hadi arınalım. Tekrar çağrıda bulunuyorum, bir ek daha yapacağım dünkü konuşmama; bu çalışma neticesinde izah edemeyeceğimiz bir mal varlığı ortaya çıkarsa -kimden çıkarsa, FETÖ dosyasına çöken bakanlar da dahil; kimin ne yaptığını, ne olduğunu herkes biliyor- izah edilmeyen mal varlıkları Hazine’ye intikal etsin. Şehit yakınlarına, gazilere, yetimlere, engellilere verilsin. Tek bir kişinin bile Hollanda’da 28 milyon dolar parasından bahsediliyor. Bu, büyük bir rakam. Kim hesabını veremeyeceği bir mülke sahipse hepsi Hazine’ye intikal etsin ve savunma sanayisine aktarılsın.

“TEK BAŞINA AK PARTİ GRUBUNDA YA DA TEK BAŞINA BİR MONOLOG ŞEKLİNDE KABADAYILIK YAPMAKLA OLMAZ”

Bunları konuşmak üzere bir daha çağrıda bulunuyorum. İstediğiniz kanalı seçin ey Erdoğan. Tek başına AK Parti grubunda ya da tek başına bir monolog şeklinde kabadayılık yapmakla olmaz. İstediğiniz kanalı seçin. Her gün bize hakaret eden kanallarınız da dahil olmak üzere, örgütlediğiniz ve başbakana kumpas yapmak üzere örgütlenen o Pelikan çeteler de dahil olmak üzere istediğiniz gazeteciyi karşıma koyun. Ama siz de yanımda oturacaksınız. Siz, promptıra bakabileceksiniz, sorulara cevaplarınız hazır da olacak. Ben, her zaman olduğu gibi yalın çıkacağım. Ne prompter ne hazır soru. Buna hazırım.”

“İSTANBUL ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ’Nİ ÇOK BÜYÜK BİR HASRET VE ÜZÜNTÜYLE ANIYORUM”

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serap Yazıcı da şöyle konuştu:

“Ben, akademik hayatımın son 9 yılını İstanbul Şehir Üniversitesi’nde geçirdim. Bu meslek hayatımda geçirdiğim en verimli, en huzurlu ve en mutlu yıllardı. İstanbul Şehir Üniversitesi’ni çok büyük bir hasret ve üzüntüyle anıyorum. Ama her zaman, orayı yeniden kuracağımıza da inandım. Kısaca yaşadıklarımızı anlatıp onun hukuki çerçevesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabii üniversitemizi yönetenler, geri planda bu sıkıntıları yaşarken aslını ararsanız bize hissettirmediler. Biz, Ekim 2019 yılına kadar üniversitemizde hiçbir sorun yokmuşçasına çalışıyorduk. Ne yazık ki 14 Ekim 2019 günü Mütevelli Heyeti Başkanı’mız Prof. Ömer Dinçer Bey, rektörümüz Prof. Peyami Çelikcan, bizleri olağanüstü bir toplantıya davet ettiler. Olup biteni anlattılar. Artık üniversitenin bizlere maaşlarımızı ödeyemeyeceğini, öğrencilerin burslarını ödeyemeyeceğini ve üniversitenin altyapı hizmetlerinin sürdürülemeyeceğini, çünkü banka hesaplarına el konulmuş olduğunu aktardılar. Öğrencilerin geleceği için ücretlerimizi almadan çalışmamız konusunda ricada bulundular. Biz de çok büyük bir özveri ile bu süreci gerçekleştirdik.

Kamu yararının varlığını kanıtlamaktan çok, yokluğunu kanıtlamak daha kolaydır. Zaten bütün anayasa hukukçuları da bunu iddia etmektedir. Eğer bir kanun yapılma sürecinde parlamentodaki komisyon ve genel kurul görüşmelerinde o kanunun duygusal, siyasi şartlarla hazırlandığını gösteren açıklamalar varsa bu, kamu yararı unsurunun olmadığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla iptali gerekmektedir. Bütün milletvekillerinin açıklamaları, amacın kamu yararı olmadığını, kişisel olduğunu göstermektedir. Nedir amaç? Sayın Ahmet Davutoğlu’nu cezalandırmak. Neden? Çünkü bir anayasal hakkını kullanmıştır. Anayasa’nın 68. maddesi gereğince siyasi parti kurmuştur ve bir siyasi parti içinde örgütlenme çalışmalarına başlamıştır. Bu her vatandaşın anayasal hakkıdır.”

“SELÇUK ÖZDAĞ DAVASINDA SANIKLARI SERBEST BIRAKMA SÜRECİNE DİKKATLİ BAKILIRSA, KİMLERİN DAHİL OLDUĞUNA, İŞTE SİNAN ATEŞ DAVASINDA DA AYNISI VAR”

Ahmet Davutoğlu, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Davutoğlu, Sinan Ateş cinayetine ilişkin şöyle konuştu:

“Sinan Ateş’in katledildiği saatte, her hafta tweet atacağım. Unutturmayacağız bunu, çünkü Türkiye’de eşkıya sokağa inmiştir. Eşkıya ne zaman iner şehre biliyor musunuz? Eğer o şehirde onu koruyacak bir otorite varsa iner. Yoksa inemez. 38 yaşında, ideolojisi, kimliği, siyasi görüşü ne olursa olsun, önemli değil, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı katledildi. İki çocuk yetim kaldı. Kahraman bir eşi var. Ailesiyle de konuştum. Şimdi onlar cevap bekliyorlar. Bakın, üçüncü haftaya geliyoruz. İçişleri Bakanı susuyor. Her konuda konuşan, dün Şehir Üniversitesi için içindeki bilinçaltını dışına vuran Erdoğan, Sinan Ateş ile ilgili daha tek cümle sarfetmedi. Seçim tarihini bile önce Bahçeli açıkladı. Sonra Erdoğan açıkladı. Çünkü Erdoğan, Bahçeli’nin vizesi olmadan hiçbir şey yapamaz. Bütün bu suskunluk içinde bir de hukuki facia yaşanıyor. Burada da yaşadık, Şehir Üniversitesi’nin Danıştay davasında. Ne hikmetse o ara birtakım görevlendirmeler değişti. Niye değişir kritik bir aşamada savcılar? Selçuk Özdağ davasında sanıkları serbest bırakma sürecine dikkatli bakılırsa, kimlerin dahil olduğuna, işte Sinan Ateş davasında da aynısı var.”

Kaynak: anka