CHP Sağlık Politikaları Bilim Danışma Kurulu, “İnsani bir felaket haline dönüşmüş olan Pazarcık-Elbistan depreminden toparlanıp çıkabilmenin bir yolu dayanışma ile birbirimizin yaralarını sarmak kadar, yaşadığımız ülkeyi özgürleştirmek ve ülkenin siyasi iktidarını demokratikleştirmekten de geçmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeylerde her türlü acil duruma hazırlıklı olunmasını sağlamak için tüm tehlikelere özgü önlemleri içeren ortak, verimli, eşgüdüm içerisinde çok sektörlü bir yaklaşıma ihtiyaç vardır” açıklamasını yaptı.

CHP Sağlık Politikaları Bilim Danışma Kurulu, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından olağandışı durumlarda yaşanacak sağlık sorunlarına yönelik çözüm önerilerini açıkladı. Yazılı açıklama yapan Kurul, depremde sağlık çalışanlarının yaşamını yitirmesinden Sağlık Bakanlığı ve yerel yöneticilerin sorumlu olduğu belirtirken, bütün hastanelerin depreme karşı güçlendirilmesini istedi. Gerçekçi afet planlarının yapılması gerektiğine işaret edilen Kurul, deprem bölgelerindeki yurttaşlardan sağlık harcamaları için katılım payı alınmaması, yüz yüze eğitime geçilmesi ve bölgede görev yapan sağlık çalışanlarının rotasyonla görevlendirilmeleri önerilerinde bulundu.

Kurul’un açıklamasında şu görüşlere yer verildi:

“Ulusal düzeyde acil durum hazırlığı aşağıdaki stratejik hedeflere ulaşmak için yola çıkmalıdır. Acil durumlara müdahale etmek için operasyonel hazırlık, dirençli bir sağlık sistemi, insan-hayvan-çevre arayüzünde ‘tek sağlık’ yaklaşımı ve merkezi/yerel ‘bütün devlet’ ve demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri ve gönüllüleri içeren ‘bütün toplum’ yaklaşımı. Öncelikle açık sözlülükle ifade etmek isteriz ki; ülkemizin acil durum hazırlığı çok yetersiz kalmış, Pazarcık ve Elbistan depremleri insanların yaşam hakkını ihlal eden bir yapay felakete dönüşmüş, söz konusu depremlerin şiddetleri ile açıklanamayacak oranda olağanüstü yıkım ve ölümlere yol açmıştır. Deprem, bilindiği gibi, yer kabuğundaki bir fay hattı boyunca tektonik plakalar arasındaki hareketin neden olduğu, yerin şiddetli ve ani sallanmasıdır. Depremi bir doğa olayından afete dönüştüren ise bu şiddetli ve ani sallanmayı yok sayan en başta merkezi ve yerel yönetimlerin sorumlu olduğu toplumsal süreçtir.

“SAĞLIK ÇALIŞANLARININ VE HASTALARIN ÖLÜMÜNDEN SAĞLIK BAKANLIĞI VE YEREL YÖNETİCİLER DOĞRUDAN SORUMLUDUR”

Bu sürecin önemli boyutlarından birini de sağlık alanı oluşturmaktadır. Ülkemizde dirençli bir sağlık sisteminin kurulamamış olması ve depreme dayanıksız olduğu öngörülen hastanelerde hizmet sunulmaya devam edilmesinin acı faturası, yıkılan hastanelerde yaşamlarını yitiren sağlık çalışanları ve hastalar ile ortaya çıkmıştır. Antakya ve İskenderun’daki devlet hastaneleri ile özel hastanelerin yıkılması nedeniyle enkaz altında kalarak yaşamını yitiren sağlık çalışanlarının ve hastaların ölümünden Sağlık Bakanlığı ve yerel yöneticiler doğrudan sorumludur. Olağandışı durumlarda sağlık yönetiminin dört ana evrede işlevinin olması gerekir. Önleme ve risk azaltma, hazırlıklı olma, müdahale ve toparlanma.

“DOĞA OLAYLARININ YAPAY BİR AFETE, FELAKETE DÖNÜŞMEMESİNİN EN ÖNEMLİ ŞARTI, AFETLERE YÖNELİK ÖNLEMLERİN ALINMASI VE RİSK AZALTIMININ ÖNCEDEN SAĞLANMIŞ OLMASIDIR”

Olası bir depremin sağlık açısından olumsuz etkilerini önlemek ve risk azaltmak ancak güçlü bir sağlık sistemi ve depreme özgü hazırlanmış sağlık programları ile mümkündür. Dünya Sağlık Örgütü’nün vurguladığı gibi deprem de içinde olmak üzere tüm doğa olaylarının yapay bir afete, felakete dönüşmemesinin en önemli şartı, afetlere yönelik önlemlerin alınması ve risk azaltımının önceden sağlanmış olmasıdır. Depremlere yönelik alınacak önlem ve risk azaltılması konusunda yeterli bilimsel bilgi birikimi mevcuttur. Ülkemizin sorunu bilimsel bilgiye değer verilmemesi ve bilimin işaret ettiği önlemler ile risk azaltımının yapılmamasıdır. Deprem meydana gelmeden önce belirli bir tehlike ve bunun sağlık üzerindeki sonuçlarıyla ilişkili riskleri önlemek, bunlara hazırlanmak ve azaltmak için eylemi hızlandırmak üzere risk bilgili programlamaya rehberlik etmek üzere ‘Stratejik Risk Değerlendirmesi’ yapılmalıdır.

“GERÇEKÇİ AFET YÖNETİMİ PLANLARININ ŞEKİLLENDİRİLMESİ GEREKLİDİR”

Pazarcık ve Elbistan depremleri, önleme ve risk azaltılması konusunda yaşanan kayıtsızlığın hangi trajik sonuçlara yol açabileceğini acı bir şekilde göstermiştir. Bu bağlamda ivedilikle ülke çapında tüm paydaşların dahil olduğu gerçekçi afet yönetimi planlarının şekillendirilmesi gereklidir. Öte yandan Pazarcık-Elbistan depremleri böylesi bir planın İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) mevcut işleyiş ve kapasitesi ile yapılmasının olanaklı olmadığına da işaret etmektedir. Deprem bölgesindeki gözlemlerimiz, AFAD ile Sağlık Bakanlığı arasında da bir eşgüdümün olmadığı, aksine bir yetki çatışmasının bulunduğu yönündedir. Bu nedenle başta Marmara/İstanbul depremi olmak üzere ülkemizdeki olası depremlerin neden olacağı sağlık sorunları konusunda Sağlık Bakanlığı, yerel yönetimler, sağlık meslek örgütleri, uzmanlık dernekleri ve sivil inisiyatiflerin birlikte çalışabileceği bir sağlık deprem yapılanması hayata geçirilmelidir.

“HAZIRLIKLI OLMAK, ETKİLİ MÜDAHALE İÇİN TEMEL ÖN KOŞULDUR”

Ülke düzeyinde hazırlıklı olmak; tüm sektörlerin ve sistemlerin, ulusal ve yerel düzeylerde, topluluklarda, kırsal ve kentsel ortamlarda, sağlık tesislerinde, laboratuvarlarda, acil servislerde ve genel olarak sağlık sisteminde riskleri yönetmeye hazır olduğu anlamına gelir. Hazırlıklı olmak, etkili müdahale için temel ön koşuldur; hastanelerin ve tüm sağlık kuruluşlarının güvenlik ve işlevsellik açısından değerlendirilmesini, mükemmel bir laboratuvar ağının kurulmasını, hastalık gözetimleri için sistemlerin kurulmasını, afet dönemine özel yazılım programı kullanımını ve risk iletişimi için toplulukların katılımını içerir.

“SAĞLIK KURULUŞLARININ HİZMET SUNDUĞU BİNALARIN TÜMÜNÜN DEPREMSELLİK AÇISINDAN RİSK DEĞERLENDİRMESİNİN YAPILMIŞ OLMASI GEREKİR”

Sağlık hizmet sunumunun meydana gelecek olağan dışı durum nedeniyle sürdürülebilirliğinin nasıl sağlanacağının önceden iyi planlanmış olması, bu çerçevede ilk olarak, sağlık kuruluşlarının hizmet sunduğu binaların tümünün depremsellik açısından risk değerlendirmesinin yapılmış olması gerekir. Antakya ve İskenderun’da yaşandığı gibi sağlık kurumlarının yıkılmaması için yapılacak güçlendirme ya da yeniden inşa adımları ile depremden etkilenecek sağlık çalışanlarının yerine deprem bölgesi dışından ulaşacak sağlık ekibinin önceden belirlenmesi ve afet anında ulaşımının sağlanması hayatidir. Pazarcık/Elbistan depremleri bu iki konudaki kamusal otoritenin yetersizliğini maalesef ortaya koymuştur.

“AFET ZAMANINA UYGUN KAYIT VE KİMLİKLENDİRME UYGULAMALARI KULLANILMALI”

Deprem gerçekleştikten hemen sonra yapılmaya başlanacak etkili acil durum müdahalesi, etkilenen nüfusun nitelikli sağlık hizmetlerine zamanında erişmesini sağlamak için hayat kurtaran sağlık girişimlerinin uygulanması anlamına gelir. Bu, depremle ortaya çıkan acil durumun sağlık üzerindeki etkisini azaltır, kamu güvenliğini sağlar, insanların ihtiyaçlarının karşılanmasını olanaklı kılar ve sonunda hayat kurtarır. Müdahale sırasında, etkilenen nüfustan kimseyi geride bırakmadan nitelikli sağlık hizmetlerine zamanında erişmesini sağlamak için sağlık ortaklarıyla iş birliği içinde hayat kurtaran sağlık müdahaleleri yapılmalı, afet zamanına uygun kayıt ve kimliklendirme uygulamaları kullanılmalı ve önceden konumlandırılmış temel sağlık hizmetleri sunulmalıdır.

“HASTANE HİZMETİ YERİNE BİRİNCİ BASAMAK TEMELLİ SAĞLIK ÖRGÜTLENMESİ YAPILMALI”

Deprem ya da başka bir doğal afet sonrasında halen deprem bölgesinde ağırlıkla uygulamaya konulduğu gibi hastane eksenli bir sağlık hizmet sunumu yerine; geçici yerleşim birimlerini temel alan birinci basamak temelli bir sağlık örgütlenmesi şekillendirilmeli, hastane temelli hizmet ise bu örgütlenmeyi desteklemelidir. Çadır ve konteynerlerde yaşayan halkımıza, özellikle yaşlı, gebe, bebek, engelli gibi özellikli gruplara yerinde sağlık hizmeti sunularak düzenli ve planlı ziyaret ve takipler yapılmalıdır. Şekillendirilecek birinci basamak sağlık hizmeti faaliyeti sadece tedavi edici boyutuyla düşünülmemeli, aksine başta su kontrolü, sanitasyon ve atık yönetimi konularında kurulacak mobil laboratuvar ekibiyle desteklenmelidir. Benzer biçimde geçici yerleşim alanlarında yaşanabilecek salgınların erken dönemde tespiti için aktif bir gözetim sistemi yaşama geçirilmelidir.

“ASBEST MARUZİYETİ GİBİ BİREY VE TOPLUM SAĞLIĞINI DERİNDEN ETKİLEYEBİLECEK KONULARDAÖZEL BİR PLANLAMA YAPILMALIDIR”

Afet sonrası müdahale döneminde çocuklar ve yaşlılar, gebeler ve kronik hastalığı olanlar ya da engelliler, göçmenler ve LGBTİQ’lar gibi toplumsal dışlanma mekanizmasına uğrayabilecek incinebilir grupları gözeten bir yaklaşım sergilenmelidir. Afetin her anında sağlığın belirleyicilerinin tümü önemsenmeli ve arama- kurtarma aşamasından başlayarak depremden etkilenen ya da deprem bölgesine desteğe giden kişilere psikososyal destek sunulmalıdır. Sağlık alanına bütüncül biçimde “tek sağlık” penceresinden yaklaşılarak evcil ve yabani hayvan yaşamı, tarım havzaları ve sulak alanlar koruma kapsamına alınmalıdır. Molozların kaldırılması sürecinde asbest maruziyeti gibi birey ve toplum sağlığını derinden etkileyebilecek konular hakkında özel bir planlama yapılmalıdır.

Toparlanma evresi, bir depremden sonra, alanı normale döndürmek için alınan önlemler ve yapılan ölçümleri içerir. Bu aşama, deneyimlerden öğrenme ve daha iyi inşa etme zamanıdır; sağlık sistemlerini gelecek için daha güçlü hale getirme fırsatıdır. Depremin yıkıcı etkileri azalmaya başladıktan sonra, toparlanma evresinde, sağlık sisteminin çalışmaya devam etmesini sağlamak ve sonuç olarak yaşamı daha iyi yeniden inşa etmek önem taşır. Bu evrede herkes güvende olana kadar kimsenin güvende olmayacağı yaklaşımı benimsenmelidir. Bu evrede sağlık hizmetleri acil durum risk yönetiminden rutin hizmetlere ve rehabilitasyona yönelir. Bu nedenle birinci basamak sağlık hizmetlerine dayalı dayanıklı bir sağlık sistemi kurulması çok önemlidir.

“SAĞLIK ÇALIŞANLARI ROTASYONLA GÖREVLENDİRİLMELİ”

Depreme maruz kalmış sağlık çalışanlarına hem yaşamış oldukları psikolojik, fiziksel ve ekonomik travmayı hem de deprem sonrası yoğun, stresli ve uzun çalışma koşul ve ortamlarında görevlerini yerine getirme nedeniyle yaşadıkları ikincil travmayı atlatabilmeleri, kendileriyle, aileleriyle ilgilenebilmeleri, acılarıyla baş edebilmeleri için izin verilmeli, desteklenmeli ve bu bölgelere sağlık çalışanları rotasyonla görevlendirilmelidir. Deprem bölgesindeki sağlık çalışanlarının (özel hastanelerde çalışanları da içerecek şekilde) fiziksel ve ruhsal durumlarının sağlık hizmeti vermeye uygun olup olmadığı değerlendirilmeli, ülkedeki sağlık iş gücü planlaması elde edilen veriler ışığında yeniden ele alınmalıdır. Deprem bölgesindeki sağlık çalışanlarının özlük hakları konusunda hak kaybı yaşanmasına engel olacak düzenlemeler yapılmalıdır. Deprem bölgesinde sağlık çalışanlarının ihtiyaçları ve çalışma koşulları, Sağlık Bakanlığı hastanesi/üniversite hastanesi ayrımı yapılmaksızın değerlendirilmelidir. Sağlık meslek öğrencilerinin gerek teorik gerek pratik eğitimlerinin aksamamasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.

“SAĞLIK KURULUŞLARININ YENİDEN İNŞASI VE MEVCUT BİNALARIN GÜÇLENDİRİLMESİ KONUSUNDA İLGİLİ KURUM VE KURULUŞLARLA İŞ BİRLİĞİ YAPILMALIDIR”

Deprem bölgesindeki hastanelerin (özel hastaneleri de içerecek şekilde), aile sağlığı ve toplum sağlığı merkezlerinin mevcut durumlarının sağlık hizmeti vermeye uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir. Sağlık kuruluşlarının yeniden inşası ve mevcut binaların güçlendirilmesi konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapılmalıdır.  Ülkedeki tüm sağlık kuruluşlarının depreme dayanıklılık açısından değerlendirilmesine ve gerekli sağlamlaştırma çalışmalarının yapılmasına ilişkin çalışmalara bir an önce başlanmalıdır. Deprem sonrasında ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarının Sağlık Bakanlığı koordinasyonunda ilgili uzmanlık dernekleri ile oluşturulacak bir plan çerçevesinde ele alınması gereklidir. Depremden etkilenen her bireye ulaşılmasını ve sağlık durumunun değerlendirilmesini sağlayacak bir sistem kurulmalıdır. Depremden yaralı olarak kurtulan kişilerin gereksinimleri belirlenerek özellikle büyük şehirler olmak üzere gereken birimler ve işleyiş oluşturulmalıdır (Kol veya bacağını kaybedenler için ortez/protez gibi malzeme ihtiyaçları, rehabilitasyon programları vb).

“KATILIM PAYI ALINMAMALI”

CHP olarak kuracağımız sağlık sisteminde tümden kaldırmayı hedeflediğimiz, ancak şu an sağlık sisteminde geçerli olan, sağlık hizmetlerinde, ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenelerinden, vücut dışı protez ve ortezlerden, ayakta tedavide sağlanan ilaçlardan ve yardımcı üreme yöntemi tedavisinden kaynaklanan katılım payları, OHAL süreci sonrasında da depremi yaşamış olan yurttaşlardan alınmamalı, kendilerine merkezi randevu sisteminde mutlaka öncelik tanınmalıdır. Deprem bölgesinde ortaya çıkan/çıkabilecek bulaşıcı hastalıklara (Kolera, uyuz..vb) ilişkin tanı-tedavi süreçlerinin yanı sıra salgın hastalıkları önlemeye ve kontrol altına almaya ilişkin yapılması gerekenler -deprem bölgesi ile sınırlı kalmayacak şekilde yani ülkenin tamamında toplumla ve sağlık çalışanları ile paylaşılmalıdır. Ayrıca ilgili hastalıkların yakından ve sıkı bir şekilde izlenmesini sağlayacak gözetim sitemleri oluşturulmalı; elde edilen veriler hızla paylaşılmalıdır.

“YÜZ YÜZE EĞİTİME HEMEN GEÇİLMELİ”

Toparlanma döneminde eğitim sisteminin olumsuz etkilenmemesi için de önlemler alınmalıdır. Bu bağlamda Kahramanmaraş depremleri sonrasında üniversitelerde ara verilen yüz yüze eğitime hemen geçilmelidir. Eğitimin yüz yüze olması öğrencilerin travmalarını atlatmalarında sosyalleşme ve akranları ile bir arada olma gibi önemli sosyal destek kaynaklarından yararlanmalarına olanak sağlayacaktır. Ayrıca yüz yüze eğitim ile öğrencilerin kaliteli eğitim alma hakkı da ihlal edilmemiş olacaktır.

“TOPARLANMANIN YOLU, ÜLKEYİ ÖZGÜRLEŞTİRMEK VE SİYASİ İKTİDARIN DEMOKRATİKLEŞMESİNDEN DE GEÇMEKTEDİR”

 Deprem başta olmak üzere olağanüstü yıkıma yol açan tüm afetlerin travmatik etkilerinin uzun süre devam ettiği bilinmektedir. Ancak öte yandan böylesi büyük travmalar toplumların göz ardı ettikleri sorunları fark etmelerine, farklılıklara ilişkin önyargıları aşmalarına ve dayanışmanın herkesin yaralarını saran bir şifa olduğunu hissetmelerine de olanak sağlayabilir. Kuşkusuz bu yönlerden hangisine evrileceği ülkenin siyasi iktidarının afete yaklaşımına, toplumu bütünleştirip birleştirmesine, yaşanan yıkımdan sorumluluk hissederek özeleştiri vermesine ve yönetimsel yapısını demokratikleştirmesine bağlıdır. Bu nedenle insani bir felaket haline dönüşmüş olan Pazarcık / Elbistan depreminden toparlanıp çıkabilmenin bir yolu dayanışma ile birbirimizin yaralarını sarmak kadar, yaşadığımız ülkeyi özgürleştirmek ve ülkenin siyasi iktidarını demokratikleştirmekten de geçmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeylerde her türlü acil duruma hazırlıklı olunmasını sağlamak için tüm tehlikelere özgü önlemleri içeren ortak, verimli, eşgüdüm içerisinde çok sektörlü bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Cumhuriyet Halk Partisi bu yaklaşımı hayata geçirmeye hazırdır.”

 

 

Kaynak: anka