Haber: İLEYDA ÖZMEN / Kamera: FATİH NAZIM EFE

İktidarın okullarda 'manevi danışman' adı altında imam ve vaiz görevlendirilmesine ilişkin “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi, Ankara’da protesto edildi. Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, “MEB başta olmak üzere tüm bakanlıklarda tarikat ve cemaatlerin, onların uzantısı olan vakıf ve derneklerin ve onların arkasında da bulunan gerici yapılanmaların nasıl bu projenin arkasında ellerini ovuşturarak beklediklerini biliyoruz. Okulumuzda değerli, çok nitelikli bilimsel, demokratik, laik eğitimden yana olan, cinsiyet eşitliğinden yana olan öğretmenlerimiz var. Laik eğitim mücadelesi toplumun ne denli çoğul olduğunu gösterme anlamında önemli bir mücadeledir. Bu mücadele eşit yurttaşlık mücadelesidir. Gelin okullarımızı hep birlikte savunalım” dedi.

Okullara manevi danışman atanmasını öngören ‘Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) Protokolü, bugün Ankara'da Eğitim Sen, Tüm Öğrenci Velileri Dayanışma Derneği (Öv-Der), Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der), Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği, Halkevleri, Sosyal Haklar Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu, Demokratik Alevi Dernekleri, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Kültür Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı tarafından protesto edildi. Eğitim-Sen Ankara 1 No’lu Şube Başkanı Sacit Ünalmış, şunları söyledi:

PEDAGOJİK EĞİTİMİ BULUNMAYAN; VAİZ, İMAM, HATİP, KURAN KURSU ÖĞRETİCİLERİ ÇEŞİTLİ İLLERDE GÖREVLENDİRİLMEYE BAŞLANMIŞTIR

“Laikliği ve laik eğitimi hedef alan politika ve uygulamalara derhal son verilmelidir. Türkiye’de siyasi iktidarın eğitim sistemini siyasal ideolojik hedefleri doğrultusunda dini kural ve referanslara göre biçimlendirme isteği yetkili konumlardaki kişiler tarafından sıklıkla ifade edilmiştir. Çeşitli uygulamalarda bu istek yaşama geçirilmiştir. Son yıllarda, Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalanmıştır. Bu ortak projeler üzerinden eğitimi dinselleşme süreci hızlandırılmış, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bu proje kapsamında Millî Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı hem programa katkı sağlayan hem de temsilci öğretmen kanalıyla öğrencileri bulan ve kamu mekanlarını kullandıran kurumlar olarak işlev görmektedir. Öğrencilere milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizin benimsetilmesi amacıyla tüm lise, ortaokul, ilkokul ve ana okulları ile il merkezi ve ilçelerde bulunan tüm cami ve kuran kurslarını kapsayan proje Milli Eğitim müdürlükleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı il müftülükleri aracılığıyla okullara öğrencilerin sözde manevi gelişimini desteklemek amacıyla manevi danışman görevlendirmelerinin önünü açmaktadır. Bu bağlamda pedagojik eğitimi bulunmayan; vaiz, imam, hatip, kuran kursu öğreticileri İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere çeşitli illerde görevlendirilmeye başlanmıştır.

“MEB, BÖYLECE OKULLARIN ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI VE KAMU YARARINA İŞLEV GÖRME NİTELİĞİNİ SEKTEYE UĞRATMAKTADIR”

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 56’ncı maddesine göre, ‘Eğitim ve öğretim hizmetinin, bu kanun hükümlerine göre Devlet adına yürütülmesinden, gözetim ve denetiminden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur.’ ÇEDES projesi, 1739 sayılı kanuna aykırı olarak eğitim hizmetinin yürütülmesini, gözetilmesini ve denetlenmesini Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile paylaşarak gözetim, yürütme ve denetim görevini ihlal etmektedir. MEB, böylece okulların çocuğun üstün yararı ve kamu yararına işlev görme niteliğini sekteye uğratmaktadır. Yine ÇEDES projesi, öğrencilerin hem okulda hem de okul dışı ve yaz tatillerindeki geçirdiği zamanları ele geçirerek okulu ve öğrencileri dini referanslı eğitim anlayışı ile siyasallaştırmaktadır. Sorumlu kurumlarca yeterince denetlenmeyen, kamusal alana açık olmayan bu alanlarda çocuğa yönelik yaşam hakkı ihlali, fiziksel şiddet, ekonomik şiddet ve çocuk ihmali ve istismarı olaylarını kamuoyu yakından gözlemlemektedir. Eğitimin bütün kademelerinde eğitimin niteliğini yükseltmek, çocukların özgür ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için somut adımlar atılması gerekmektedir. Ancak MEB, bugüne kadar yaptığı gibi, din ve inanç alanı gibi son derece hassas bir konuda ‘tek din, tek mezhep’ yaklaşımıyla hareket ederek okullarda öğrencilere dini ve manevi değerleri aktarmayı kendisine görev edinmiştir. ÇEDES projesi, iktidarın eğitim sistemini siyasal-ideolojik çizgisi ve dini-kültürel ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirme hedefinin son örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

“ÖĞRENCİLERİN İNANCI YA DA KİMLİĞİ NEDENİYLE ÖTEKİLEŞTİRİLMESİNE NEDEN OLACAK HER TÜRLÜ GİRİŞİME SON VERİLMELİDİR”

Hiçbir toplum birbirinin aynı ve tamamen aynı düşünen, aynı inancı paylaşan, aynı ‘manevi değerleri’ benimsemiş insanlardan oluşmamaktadır. Laiklik anlayışı gereği farklı, inanç, düşünce ve değerler karşısında tarafsız olması gereken bir devletin, sadece bir dinin ve mezhebin öğretilerini, sadece belli bir inancın benimsediği manevi değerleri tüm okullarda ‘tek doğru’ olarak öğretmeye çalışması doğru bir uygulama olmadığı gibi, farklı inançtan öğrencilere yönelik açık bir dayatma ve ayrımcılıktır. Eğitim kurumlarının herhangi bir şekilde dini içerikli proje ve etkinliklerin mekânı haline getirilmesinin okullara ve eğitim sistemine olumlu anlamda en küçük bir katkısının olmadığı açıktır. Okullarımız, farklı inanç gruplarının her birinin eşit değerde görülmesi gereken, hiçbir öğrencinin inancı ya da felsefi düşüncesi nedeniyle ayrımcılığa uğramadığı kurumlar olmak zorundadır. Öğrencilerin inancı ya da kimliği nedeniyle ötekileştirilmesine ve ayrımcı uygulamalarla karşı karşıya kalmasına neden olacak her türlü girişime son verilmelidir.

“ÇEDES PROJESİ BU YÖNÜYLE HEM LAİKLİĞE HEM DE LAİK EĞİTİM ANLAYIŞINA TEMELDEN AYKIRILIKLAR İÇEREN BİR DÜZENLEMEDİR”

Laikliğin varlığı, din ve mezhep farklılıkları üzerinden farklı inançtan ve mezhepten insanların birbiriyle çatışmalarına son vermek, her inancın kendisiyle ve diğer inançlarla eşit haklar temelinde ilişki kurmasını güvence altına almak açısından önemlidir. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda ‘eşit yurttaş’ olarak kabul edilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmasına, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, iş yerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamasına bağlıdır. ÇEDES projesi bu yönüyle hem laikliğe hem de laik eğitim anlayışına temelden aykırılıklar içeren bir düzenlemedir. Türkiye’de eğitim politikalarının merkezinde yer alan ‘tek din, tek mezhep’ anlayışının, farklı kimlik ve inançlara karşı önyargıları diri tutan ve milliyetçilik temelinde yükselen resmî ideolojiyi besleyen ‘manevi değerler eğitimi’ uygulamasının okullardan başlayarak ülkede yaratılan kutuplaştırmayı derinleştirmesi kaçınılmazdır. Böylesi bir uygulama hem çocukların sağlıklı gelişiminin hem de eğitim sisteminde eşit, özgür ve bilimsel düşüncenin ilerlemesinin önünde önemli bir engeldir.

“ÇOCUKLARIMIZ, ÇEDES VE BENZERİ PROJELERLE SİYASİ İKTİDARIN SİYASAL-İDEOLOJİK HEDEFLERİNİN PARÇASI HALİNE GETİRİLEMEZ”

Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı, bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik ÇEDES ve benzeri uygulamalardan derhal vazgeçmelidir. Çocuklarımız, ÇEDES ve benzeri projelerle siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerinin parçası haline getirilemez. Bu konuda eğitim emekçileri başta olmak üzere, öğrencilerimizi, velilerimizi ve demokratik kamuoyunu birlikte tavır almaya ve ortak mücadeleye davet ediyoruz. Aşağıda isimlerini belirttiğimiz kurumlar olarak okulların dini referanslı faaliyet ve etkinliklerin değil, laik ve bilimsel eğitimin mekânları olması için yürüttüğümüz mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.

“CAMİDE OLMASI GEREKEN, YETİŞKİNLERLE KARŞILAŞMASI GEREKEN; İMAM, VAİZ, VAİZELER, MANEVİ DANIŞMANLARLA KARŞILAŞTIRIYOR”

Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ise şunları söyledi:

“Bugün ÇEDES projesi hakkında konuşuyoruz. Projenin sözcükleri çok kabul edilebilir gibi gözüküyor uzaktan… ‘Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum.’ Oysa biz bu projenin arkasındaki iktidar aklı ve duygusunu biliyoruz. MEB başta olmak üzere tüm bakanlıklarda tarikat ve cemaatlerin, onların uzantısı olan vakıf ve derneklerin ve onların arkasında da bulunan gerici yapılanmaların nasıl bu projenin arkasında ellerini ovuşturarak beklediklerini biliyoruz biz. Bu yüzden bu projenin karşısında şunu ifade ediyoruz: Biz okulumuza sahip çıkıyoruz. Yani okulumuzda kimler var? Okulumuzda değerli, çok nitelikli bilimsel, demokratik, laik eğitimden yana olan, cinsiyet eşitliğinden yana olan öğretmenlerimiz var. Çocuklarımızı bilimsel ve çağdaş gelişmeler doğrultusunda yönlendirecek rehber öğretmenlerimiz var. Okullarımızda aynı zamanda idari, teknik, yardımcı personel olarak çocuklarımızın eğitim hizmetini daha nitelikli alması için gerekli desteği sağlayan emekçilerimiz var. Okullarımızda yurttaşlarımız var, velilerimiz var. Biz okulu böyle bilirdik. Ama şimdi okulların üzerinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gölgesi var. Aynı zamanda bu gölge Gençlik ve Spor Bakanlığı üzerinde de olmayı sürdürüyor. Biz çocuklarımızı MEB’e veriyoruz. Diyoruz ki, ‘nitelikli bir eğitim ver. 1739 sayılı yasaya uygun olsun. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’na uygun bir eğitim olsun. Ama MEB, görevini yerine getirmek yerine bu işlevini Diyanet İşleri Başkanlığı ve aynı zamanda Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ortaklaşma yolunu seçiyor. Üstelik okula hiç alışık olmadığımız bir kitleyi sokuyor. Camide olması gereken, yetişkinlerle karşılaşması gereken; İmam, vaiz, vaizeler, manevi danışmanlarla karşılaştırıyor. Okulumuzda bir veya birkaç öğretmeni belirliyor. Diyor ki, ‘ben bir kulüp kurdum, değerler kulübü, bu kulüp üzerinden öğrencileri bu öğretmen seçsin’ diyor. Kim bu öğretmen? Öğrencilerimizi neye göre seçecek? Yoksul çocukları mı seçecek? Yoksa sessiz sakin çocukları mı seçecek? Kız çocuklarını mı erkek çocuklarını mı seçecek? Nasıl seçecek? Oysa biz biliyoruz ki bütün kulüpleri öğrenciler seçer. Demokrasinin gereği budur.

“GELİN OKULLARIMIZI HEP BİRLİKTE SAVUNALIM”

Şimdi yaz aylarında okullarımızı vakıflara teslim etme uygulaması… Yani hem mekanlarını hem okulda bulunan araç ve gereçlerini bu tarikat ve cemaatlere teslim etme, onların resmi görünürdeki dernek ve vakıflarına teslim etmek gibi bir yönelim içerisinde olduklarını görüyoruz. Artık öğrencinin okul içindeki yaşamına ve okul dışındaki yaşamına uzanan elleri görüyoruz biz. Şunu da biliyoruz çocuğa yönelik şiddet nerelerde çok? Çocuk ihmali ve istismarını hangi kurumlar daha çok yapıyorlar? Bunun örüntülerini biz medyadan çok net bir biçimde görebiliyoruz. Laiklik çok önemli bir mücadele… Çocuğun ensesine vur tokadı, ağzından al lokmayı anlayışını ortadan kaldıran bir mücadele… Etkili bir sınıf mücadelesi alanı laiklik mücadelesi… Aynı zamanda laik eğitim mücadelesi toplumun ne denli çoğul olduğunu gösterme anlamında önemli bir mücadeledir. Bu mücadele eşit yurttaşlık mücadelesidir. Gelin okullarımızı hep birlikte savunalım.”

 

 

Kaynak: anka