MHP’de dört dönem milletvekilliği yapan eski Ankara Ülkü Ocakları Başkanı Ali Uzunırmak, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetine ilişkin, “Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bir akademisyen, ülkücü gazi bir babanın oğlu, Ankara’da torbacılara öldürtüldü. Eşi, katillerin izini bulmada, CHP Genel Başkanı’na gitti. Ülkücülük adına ağlıyorum ben” dedi.

Ali Uzunırmak, KRT’de dün akşam yayınlanan Semra Topçu ile Haftanın Panoraması programına konuk olarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Uzunırmak, şunları söyledi:

“Önceki hafta, ülkücü arkadaşlarımızla beraber 4 kişi, deprem bölgesindeki ülkücü arkadaşlarımızı ziyarete gittik. Çok acı; ailelerinden 10 kişi, 20 kişi, 30 kişiyi kaybetmiş olanlar vardı. Çaresizlik içinde donarak ölenler vardı.

Cumhurbaşkanı, deprem bölgesinde, ‘Bunlar kader planında olan şeyler’ dedi. İslam’daki kader anlayışı bu değil. Dinimiz araçsallaştırıldı; Karl Marks’ın ‘Din afyondur’ sözünü haklı çıkaracak şekilde hunharca, gaddarca kullanılıyor. Bu, doğru değil. ‘Kader’ diyerek Allah’ı suçluyoruz biz, Cumhurbaşkanı Allah’ı suçluyor; bu, doğru değil. Sabi çocuk depremde ölüyor; niye cezalandırsın Allah, sabi çocuğu.

“KİFAYETSİZ MUHTERİSLER DEVLETİ YÖNETİYOR”

Ev yıkıldıysa bunun sorumlusu devlettir. Devletin kurumları işlevsizleştirilmiş, yetersiz kalmış, ehliyet ve liyakat yok. Koordinasyon yok. Vatandaşın yaptığı yardımlar bile doğru organize edilemedi. Ben, deprem bölgesinde bunları gördüm.

Bu kadrolar devleti, bu ülkeyi yönetemiyor. Yönetemedikleri gibi, kıyafetsiz muhterisler. Bir siyasetçi için en kötü tanım şudur; eğer şahsi hırs, heves ve yetersizliklerine ideal, din, mezhep, etnisite gibi, devlet zırhı gibi birtakım gömlekler giydirdiği zaman, bu dokunulmazlık içerisinde bu, iyice kontrol edilemeyen vahşileşen bir yaratık durumuna düşer. Türkiye, burada tercihlerini doğru yapmak zorunda. Hukuk denetimi olmayan sistem, demokrasi olmaz; krallar olur. 

Türkiye mahallelere ayrılmış, çözmesi gereken en önemli şey bu. Kendi mahallemizdeki yanlışa ‘yanlış’ diyemiyoruz, karşı mahalledeki doğruya ‘doğru’ diyemiyoruz. Bilimsel gerçeklikten koptu toplum. Türkiye’yi hukuk devleti dışına çıkaran vesayetler var, bunların gitmesi lazım. FETÖ, PKK mücadelesinde hukuk dışına çıkılıyor ve buradan faydalanılıyor; bunların ortadan kalkması lazım. Türkiye’nin, rutin hukuk devleti normuna dönmesi lazım.

HÜDAPAR’IN CUMHUR İTTİFAKI’NA KATILMASI 

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran felsefe, bugün kuşatma altındadır. ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyen zihniyeti hastanede en düzeyde ziyaret eden devlet yöneticilerinin olduğu, FETÖ’nün neşet ettiği, Said-i Nursi için devletin en üst makamlarından ölüm yıl dönümü paylaşımı yapılan, İskilipli Atıf’ın kutsandığı, Milli Mücadele karşıtı Mustafa Sabrilerin kutsandığı, bu kadar rencide edilen bir kurucu irade, kurucu felsefe yaşayabilir mi?

Üzülüyorum; kendisini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan arkadaşlarımız, nasıl böyle bir felsefenin sahibini denetleyemez? Bizim 12 Eylül öncesinde savunduğumuz başkanlık sistemi bu değildi. Hayret ediyorum, üzülüyorum. 

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tabanındaki insanlarla duygularımızda bir fark yok ama çekirdek kadrosunun tarih okuyuşu, devlet felsefesi, bizim tarih okuyuşumuzla ve devlet felsefemizle örtüşmez. Yani Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneteceksiniz, yönettiğiniz ülkeyi ‘dar-ül harp’ olarak tanımlayacaksınız ve oradan güya inançlarımıza dayandırıp, ‘Dar-ül harpte her şey mübahtır’ deyip ülkeyi soyacaksınız; böyle bir felsefe ile Türk milliyetçileri örtüşmez. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti devleti soyulmuştur. Deprem oldu, nerede bu ülkenin yedek akçesi? Niye İçişleri Bakanı kahvaltılık dileniyor?      

“AKP TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİYLE ÖRTÜŞMÜYORSA MHP NEDEN İTTİFAKTA”

Bu, MHP’yi yöneten kadroların, arkadaşların siyasi tercihleridir. Demokrasi içinde arkadaşlarımızdan tasvip görür, tasvip görmez; bunlar ayrı platformlarda tartışılması gereken konular. Ben, MHP tüzel kişiliğini halka açık ortamda rencide edecek bir şey söylemekten imtina ederim.

Söylediklerimi anlayan anlar. Bizim felsefemizle bugünkü uygulamalar örtüşmez. Türkiye Cumhuriyeti devleti, parti devleti haline dönmüştür. Hükümeti eleştirmek, bu devlete karşı olmak değildir. Bugün ülkeyi yönetenler, Türkiye’yi yönetemiyorlar. Bunlar, kendi iktidarlarını sürdürmekten başka bir şey düşünmüyorlar. Biz, devleti kuran felsefeye, devlet düşüncesine sadık insanlarız, içselleştirmiş insanlarız. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran kadrolara saygılıyız. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran felsefeye sahibiz, bu devleti sürdürmeye kararlıyız.  

“GELİYORUM DİYEN FELAKETİN GÖSTERGESİDİR SİNAN ATEŞ”

Çok acı. Partimizde Türkeş’in oğulları, çocukları yok. Partimizde Dündar Taşer’in varisleri yok, sembol şehidimiz Gün Sazak’ın çocukları yok. Partimizde Muhsin Yazıcıoğlu’nun oğlu yok. Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ediyor. Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bir akademisyen, ülkücü gazi bir babanın oğlu, Ankara’da torbacılara öldürtüldü. Eşi, katillerin izini bulmada, CHP Genel Başkanı’na gitti. Ülkücülük adına ağlıyorum ben. Nasıl bu insanlar, ömürlerini verdikleri, şehit verdikleri, babasını gazi verdiği bir kurumdan başka kuruma gidiyor? Bu camianın bunu değerlendirmesi lazım. Biz neden böyle olduk? Bu nedenleri nasıl ortadan kaldırabiliriz? Biz, Türk milliyetçileriyiz.

Arkadaşlarımıza çağrım; camiamız, içsel manifestoyu yapmalı; neden böyle oldu, bunu bulmalı. Sinan Ateş, bir yaradır. Daha önce Mersin’de olan ve başka hadiselerle, sokaklarda dövülen gazetecilerle, saldırılan ocak başkanlarımız ile geliyorum diyen felaketin göstergesidir Sinan Ateş. Bu felaket geliyorum dedi. Mersin’de ülkücü, ülkücüyü öldürdü. Nasıl oldu böyle bir şey? Nasıl bir ülkücülüktür bu, birbirini öldürmeye varan, birbiriyle konuşamayan? Neden bu hale geldi bu ülkücüler?

Ben, MHP’den, ülkücülerden şunu talep ederdim; ‘Katiller ortaya çıksın, hukuk işlesin, evladımıza da Allah rahmet eylesin’. Bu yeterliydi ve peşine düşülmeliydi. Bunlardan ders çıkarılmalıydı. Neden bunlara çözüm aramak ihtiyacı hissetmezler? Üzülüyorum.

TÜRKEŞ’İ ANMA TOPLANTISINDA BİZE SALDIRDILAR”

Söylüyorum, samimi olduğumuz arkadaşlarımıza söylüyorum. Ama biz de saldırıya uğradık. Düşünün; altı dönem seçilmiş, rahmetli Türkeş Bey’imizin de dizinin dibinde büyümüş bir insanım. Başka partilere giden arkadaşlarımız olmuş ama hiç de bir başka parti tercihinde bulunmamış bir ülkücüyüm. Türkeş’i anma toplantısında bize saldırdılar. Türkeş’in anıldığı yer Moskova olsa giderim. Lehinde her faaliyete katılırım, aleyhinde her faaliyeti de engellemeye çalışırım. Ama salon basıldı, bize saldırıldı. Yara çok derin. Çözüm, zaman alıcı. Düşünceyi doğru ifade etmek lazım. Düşünceyi doğru ifade edemezsek yara kangren halinde devam eder gider.

ÜLKÜCÜLER OLARAK, PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ'NİN DEĞİŞMESİNDEN YANAYIZ”

Yüzde 50 artı 1 partili cumhurbaşkanlığı sisteminde hiçbir düşünce kuruluşunun, kişinin kendisi olması mümkün değil. Türkiye’de koalisyonlar eleştiriliyor. Oysa kötü olan bıçak değil, kullanan. Demokraside koalisyonları doğru kullanırsanız birbirini denetler. Koalisyon iyidir demiyorum, çözümdür. Millet İttifakı ile ilgili tavsiyelerim, önerilerim var. Millet İttifakı, bir ittifaktır, üzerinde çalışıldı. Öbür taraf da menfaat-gelecek endişesiyle bir araya geldi. Biz, ülkücüler olarak, partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin değişmesinden yanayız.

Ülkücülerin bu görüşte olanları çoğunlukta. Bu sistem değişmeli. Bu, çağdaş bir devlete, millete yakışmayan rejim haline dönüşmüştür. Türkiye Cumhuriyeti devleti, parti devleti olma sürecini tamamlamıştır; bundan dönüş olmalıdır. Size oy vermeyeni hain ilan ediyorsunuz; böyle bir devlet sistemi olamaz, böyle bir üslup da olamaz.”

Kaynak: anka