İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Sayın Erdoğan sen şimdiye kadar ne emeklilerimizin sesini ne de bizim sesimizi duymadın. Daha doğrusu, duymazdan geldin. Son günlerde ne hikmetse kulaklarında bir iyileşme gözlemlesek de artık çok geç. Çünkü artık sandık ufukta göründü. Son düzlükte çırpınsan da artık nafile. Hayırlısıyla çok yakında seni de emekli ediyoruz. O yüzden sana tavsiyem en azından o kaçınılmaz emeklilik günlerinde emekli vatandaşlarımızın arasında ‘giderayak, ben de size bu iyiliği yaptım’ diyerek dolaşmak istiyorsan en düşük emekli maaşını, bir an önce, asgari ücret düzeyine çıkar. Hadi bakalım Sayın Erdoğan bu sesi duy da görelim. Bu sorunu çöz de görelim. Bizden önce yap da görelim” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Akşener, ülke gündemiyle ilgili özetle şunları söyledi:

“SİNAN ATEŞ’E DÜZENLENEN SUİKAST, EMNİYET VE İSTİHBARAT BİRİMLERİNİ AYAĞA KALDIRMASI GEREKEN BİR OLAYDIR”

“30 Aralık Cuma günü, başkent Ankara, bir suikaste sahne oldu. Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’e düzenlenen suikast, emniyet ve istihbarat birimlerini ayağa kaldırması gereken bir olaydır. Güvenlik güçlerimizin bu önemli olayın acilen aydınlatılması için ellerinden geleni yapacağına inanıyorum. Bu vesileyle buradan da merhum Sinan Ateş’e Allah’tan rahmet, başta Bengisu ve Banuçiçek evlatlarımız olmak üzere ailesi ve sevenlerine sabırlar diliyorum. Başımız sağ olsun.

“MİLLETE VERDİĞİ SÖZDEN DÖNEN DE HER ZAMANKİ GİBİ YİNE SENSİN SAYIN ERDOĞAN”

Hiçbir öngörüsü gerçek olmayan hiçbir hesabı tutmayan ve hiçbir sözünün arkasında durmayan Sayın Erdoğan 2023 yılının ilk günlerinde de artık alıştığımız yönetim performansına kaldığı yerden devam ediyor. Biliyorsunuz kendisi geçtiğimiz günlerde yine bir açıklama yapmıştı. Demişti ki: ‘2023’te herkes hesabını, yüzde 20’ler seviyesindeki bir enflasyona göre yapsın.’ Hatta bu sözüne ek olarak; iktidar olarak bunun aksi yönünde hareket edenlere yönelik de yetkilerini kullanacaklarını söylemişti. O zaman, ben de buradan, kendisine sormak istiyorum: Madem öyle 2023’ün daha ilk sabahında bizi adeta selamlayan zamları, kim yaptı? Sözüm ona ‘yönettiğiniz’ devletin, tüm kalemlerinde en azı yüzde 120’ler seviyesine varan bu zamları kim yaptı? Makyajlı enflasyon rakamlarının bile üzerine çıkan oranlardaki bu zamları, kim yaptı? Cevabı ben vereyim: Sen yaptın Sayın Erdoğan. Bu zamları bizzat sen yaptın. Madem söz verdin, o zaman hodri meydan. Buyur sözünü tut. Hesabı tutmayan sensin. Aksi yönde hareket eden sensin. Tüm bu zamları yapan sensin. Millete verdiği sözden dönen de her zamanki gibi yine sensin Sayın Erdoğan.

Bir de çıkmışsın, utanmadan: ‘Bizim sırtımızda küfe var. Bizim sırtımızdaki küfe, 85 milyonun taşındığı bir küfe’ diyorsun. Evet, sizin sırtınızda bir küfe var. Ama o küfede 85 milyon vatandaşımız yok. O küfede 5 müteahhidiniz var, o küfede doymak bilmeyen yandaşlarınız var. O küfede, 5-10-15 maaş alan arsız danışmanlarınız var. O küfede Katar’a maça gitmek için kullandığınız lüks uçaklarınız var. O küfede günlük maliyeti 18 milyonu bulan saray sefanız var. O küfede bitmeyen yolsuzluklar hırsızlıklar arsızlıklar var. Ez cümle; O küfede milletimize dair sadece vebal var, ah var, kul hakkı var, ıstırap var. Sayın Erdoğan’ın sırtındaki bu israf ve yolsuzluk küfesinin ceremesini maalesef milletçe biz çekiyoruz. Onlar memleketimizin kaynaklarını har vurup harman savururken faturayı biz ödüyoruz. Onlar tüm beceriksizlikleriyle saray sefası sürerken bizler, asgari ücretle, geçinmeye çalışıyoruz.

“HORTLATTIKLARI ENFLASYON CANAVARI YÜZÜNDEN ASGARİ ÜCRET ARTIŞI DAHA HESAPLARA YATMADAN ERİYİP GİDECEK”

Yeni asgari ücret aylık net 8 bin 500 lira olarak açıklandı. İşverene maliyeti ise 11 bin 750 lira oldu. Hâlbuki Türk-İş’in Aralık ayında açıkladığı açlık sınırı 8 bin 130 liraydı. Biz de İYİ Parti olarak, tam da bu yüzden asgari ücretin 9 bin 600 lira olmasını ve bu sayede enflasyon canavarıyla boğuşan vatandaşlarımızın hiç değilse birkaç ay nefes almasını önermiştik. Çünkü bu arkadaşlar, belli ki hâlâ anlamadılar ama kendi elleriyle hortlattıkları enflasyon canavarı yüzünden açıklanan asgari ücret artışı daha hesaplara yatmadan eriyip gidecek. Çünkü açıklanan asgari ücret açlık sınırının sadece 370 lira üzerinde. Ve maalesef enflasyonun yakıcı artışı doğrultusunda önümüzdeki ay muhtemelen açlık sınırının altında kalacak. Yani Türkiye’de çalışanların, yaklaşık yüzde 60’ının aldığı ücret açlık sınırının altında olacak. Yani; Kürsülerden hamasi tiratlar atan Sayın Erdoğan milletimizi açlığa mahkûm edecek. Yani; ‘Asgari ücretliyi enflasyona ezdirmedik’ yalanı, gün gibi ortaya çıkacak.

“BAY KRİZ VE SAZ ARKADAŞLARI”

Bizim asgari ücret teklifimizin, bir yanında da işverene destek vardı. Sayın Erdoğan bu desteğin 250 lira olacağını söyledi. Ancak bu rakam maalesef kabul edilebilir bir rakam değil. Çünkü, bu desteğin; ilk kez verilmeye başladığı yıldan bugüne bakıp enflasyona endekslersek 400 lira olması gerekir. Hatta ilk verildiği yıldaki brüt asgari ücrete göre oranını sabit tutarsak bu desteğin 600 lira olması gerekir. Ancak Bay Kriz ve saz arkadaşlarının elinde ekonomimiz o kadar kötü yönetiliyor ki açıklanan her rakam, çalışanlarımız açısından yetersiz, işverenlerimiz açısından da karşılanması zor bir rakam oluyor.

“ÖNCELİKLE MEMLEKETİ, ‘RECEP TAYYİP ERDOĞAN RETROSUNDAN’ ÇIKARTMAK GEREKİR”

Aslında rakamların büyümesi hiçbir şey ifade etmiyor. Önemli olan enflasyonu aşağı çekmek. Önemli olan insanımızın alım gücünü artırmak. Önemli olan verimliliği sağlamak. Çünkü enflasyon sarmalı sürdükçe gelen ücret artışları refahı arttırmaz. Üstelik hane halkının özel sektörün ve kamunun mali dengelerinde de bozulmaya neden olur. İktidarın izlediği mevcut yol çok kısa bir süre içinde enflasyonu arttırarak asgari ücret zamlarını eritir. Yani enflasyon sorununu çözmediğiniz müddetçe asgari ücreti 10 bin lira yapsanız bile vatandaşın alım gücünü ve refahını artıramazsınız. Eğer ki milletimize bir faydanız dokunsun istiyorsanız öncelikle enflasyonu düşürün. Ama şimdiden söyleyeyim ne Nebati Bakan’ın ışıltılı gözleri ve boş sözlerine ne de Sayın Erdoğan'ın tarot fallarına bakarak enflasyonu düşüremezsiniz. Çünkü, enflasyonu düşürmek için, öncelikle memleketi, ‘Recep Tayyip Erdoğan retrosundan’ çıkartmak gerekir. Çünkü, enflasyonu düşürmek için liyakatsiz, ciddiyetsiz ve beceriksiz yöneticileri derhâl kapının önüne koymak gerekir. Çünkü enflasyonu düşürmek için ekonomide güveni, istikrarı ve öngörülebilirliği sağlamak akıl ve bilim dışı politikalara bir an önce son vermek gerekir. Çünkü, enflasyonu düşürmek için kurumları ayağa kaldırmak, kurumsal aklı ve hafızayı devreye sokmak, Merkez Bankası ve TÜİK başta olmak üzere kurumlara bağımsızlıklarını yeniden iade etmek gerekir. Çünkü enflasyonu düşürmek için serbest piyasa kurallarını hiçe sayan uygulamalara derhâl son vermek, para ve maliye politikalarını uyumlu hâle getirmek gerekir. Enflasyonu düşürmek için Bay Kriz ve ucube sisteminden, kurtulmak gerekir.

“GİDERAYAK ‘SEÇİMİ KAYBETSEK DE BU İŞTE YOKUM’ DEDİĞİ İŞLERİ BİRER BİRER YAPMAYA BAŞLADI”

Aslında Sayın Erdoğan da gidişatın farkında. Giderayak, ‘seçimi kaybetsek de bu işte yokum’ dediği işleri birer birer yapmaya başladı da oradan biliyorum. EYT düzenlemesinden bahsediyorum. Biz bu durumdan ziyadesiyle memnunuz. Muhalefet korkağı bir iktidarın her gün biraz daha sözümüze gelmesini büyük bir keyifle izliyoruz. Hatta önümüzdeki seçimlerden sonra hiç değilse insan içine çıkabilmeleri için bundan sonra da bizi takip etmelerini kendilerine tavsiye ediyoruz. Hep söylediğim gibi bizim çözümlerimiz, projelerimiz, mirî maldır. Alsınlar kullansınlar. Yeter ki milletimize faydası olsun.

Yıllarca yılmadan, yıkılmadan, müthiş bir hak mücadelesi yürüten, kırmadan, dökmeden, haklarını arayan ve sonunda o haklarını söke söke alarak esas tebriği hak eden EYT’li kardeşlerimi yürekten kutluyorum. Düzenleme, milletimize ve memleketimize hayırlı uğurlu olsun. Sonu zaferle biten bir mücadeleye imza attınız. Gücünüzü gösterdiniz ve kazandınız. Size EYT müjdesi verenler; hakkınızı teslim etmek için adım atmadılar. Buna mecbur kaldılar. Çünkü siz, onları mecbur bıraktınız. Siz, tek adama ve ucube sistemine diz çöktürdünüz. İnadını kırdınız. Söylediklerini yedirdiniz. Sandık korkusu işte böyledir. Koltuk elden gidiyor kaygısı, işte böyledir. Millet iradesinin yenilmez gücü, işte böyledir. Seçmenin yeniden velinimet olması işte böyledir. Siz bugüne kadar birleştiniz, mücadele ettiniz ve hakkınız olanı aldınız. Hiç merak etmeyin ki biz de bugünden sonra bu kanunun bir an önce Meclisten geçmesi için elimizden geleni yapacak söke söke aldığınız hakkı yasa ile taçlandıracağız. Ayrıca hakkaniyet gereği; 1999 yılı öncesi sisteme girmiş olan, potansiyel EYT’lilerin de bu düzenlemenin kapsamı içine alınmasını sağlayacağız.”

Akşener kürsüdeki konuşmasının bir bölümünde Tüm Emekliler Derneği Teşkilat Sekreteri Neriman Gençoğlu’na söz verdi. Gençoğlu ise şunları söyledi:

NERİMAN GENÇOĞLU: “EMEKLİLİK LÜTUF DEĞİL BİR HAKTIR”

“Emeklilik lütuf değil bir haktır. Bugün emeklilerin yüzde 90’ı 2000 öncesi SSK, Bağ-Kur emeklilerinin tamamı, 2000 sonrasının büyük bir kısmının maaşları asgari ücret ve açlık sınırı altında kalmıştır. Açıklanan enflasyon emekliyi yoksulluğa itmiştir. Her gün artan pazar, market fiyatlarıyla yaşlılığın verdiği sorunlarıyla yaşam mücadelesi vermektedir. Bugün TÜİK tarafından açıklanan TÜFE, günlük yaşamın TÜFE’si değildir. Çünkü etiketler akşamdan sabaha değişmektedir. Destek ile emeklilere verilen taban maaş 3 bin 500 TL’dir. Dul ve yetimlerimizin maaşları ise daha da düşüktür.

35-40 milyon aile nüfusuyla geçim ve yaşam mücadelesi veren emeklilerin parlamentodan başlıca talepleri ve beklentileri; 2023 Ocak maaş artışında tüm emeklilere gerçek piyasa artışıyla seyyanen bir refah payı verilmesi gerekmektedir. 5510 sayılı yasa güncellenerek tüm emekliyi kapsayan hizmet ve prime dayalı norm standardında intibak düzenlenmesi yapılması aynı ile aynı primi ödeyen emeklilerin arasındaki maaş farklılığının ortadan kaldırılmasını talep ediyoruz. Emeklilere de milli gelirden pay verilmesi talebimizdir. Geçmişte SSK ve Bağ-Kur emeklilere uygulanan katsayı ve gösterge sisteminin tekrar hayata geçirilmesini istiyoruz. Emeklilerin bayram ikramiyelerinin asgari ücrete endekslenmesini istiyoruz. Sağlık gibi önemli ve anayasal hak olan bir alanda emeklilerden alınan katkı paylarının kaldırılmasını istiyoruz. Yaşayabileceğimiz bir emekli maaşı, huzurla alabileceğimiz bir sağlık hizmeti istiyoruz.”

Gençoğlu’ndan sonra tekrar söz alan Akşener konuşmasını şöyle sürdürdü:

AKŞENER: “HAYIRLISIYLA ÇOK YAKINDA SENİ DE EMEKLİ EDİYORUZ”

“Sayın Erdoğan; Milletin kürsüsünden sana samimiyetle bir şey sormak istiyorum. Yakın çevrende, asgari ücretle geçinen birisi var mı? Ya da yanında, yamacında, yakınında 3 bin 500 lira emekli maaşı ile geçinmek zorunda kalan bir Allah’ın kulu var mı? Mesela en son ne zaman, pazara ya da markete çıktın? Mesela en son ne zaman bir emeklinin sofrasına kurgusuz, montajsız, dekorsuz oturdun da konuştun? Mesela en son ne zaman bir asgari ücretlinin halini hatırını sordun?

Sayın Erdoğan sen şimdiye kadar ne emeklilerimizin sesini ne de bizim sesimizi duymadın. Daha doğrusu, duymazdan geldin. Son günlerde ne hikmetse kulaklarında bir iyileşme gözlemlesek de artık çok geç. Çünkü artık sandık ufukta göründü. Son düzlükte çırpınsan da artık nafile. Hayırlısıyla çok yakında seni de emekli ediyoruz. O yüzden sana tavsiyem en azından o kaçınılmaz emeklilik günlerinde emekli vatandaşlarımızın arasında ‘giderayak, ben de size bu iyiliği yaptım’ diyerek dolaşmak istiyorsan en düşük emekli maaşını, bir an önce, asgari ücret düzeyine çıkar. Hadi bakalım Sayın Erdoğan bu sesi duy da görelim. Bu sorunu çöz de görelim. Bizden önce yap da görelim. Çünkü artık sen de çok iyi biliyorsun ki sen yapmazsan, İYİ Parti iktidarında biz yapacağız.

“TÜRKİYE İÇİN 2022 YILI ‘KRİZ VE ENFLASYON YILI’ OLARAK TARİHTE YERİNİ ALMIŞ OLDU”

Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle bir yılı daha geride bıraktık. Bu ucube sisteme geçtiğimizden beri gelen gideni aratır oldu. 2022, 2021’i arattı. Zaten 2021 de, 2020’yi aratmıştı. Anlaşılan o ki bu iktidar başta olduğu sürece her yıl, bir öncekini aratmaya devam edecek. Şimdiye kadar, verdikleri hiçbir sözü tutmadılar. Hiçbir hedefi tutturamadılar. Hiçbir sorunu çözemediler. Beceriksiz yönetim anlayışları sayesinde Türkiye için 2022 yılı ‘Kriz ve enflasyon yılı’ olarak tarihte yerini almış oldu.

Ekonomimizde yol açtıkları tahribatı iyice derinleşen bir krize çevirdiler. Biliyorsunuz Bay Kriz yıllardır; ‘Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına, girme hedefine adım adım yaklaşıyoruz’ diyor. Yahu bu adımları kim atıyor bilen, gören var mı? Bu adım adım yaklaşmayı hisseden var mı? Bu masala inanan var mı? 2022 yılına dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olarak girdik ama yılı 21’inci sırada tamamladık. 2022 yılına, ‘rekabetçi kur’ söylemiyle başladılar. İhracatı uçuracaklarını ilan ettiler. Ama yılı tarihin en yüksek dış ticaret açığı ile tamamladılar. 2022 yılına enflasyonu düşürme sözü ile başladılar. Hatta hatırlıyorsunuzdur uyuyup uyanacaktık enflasyon düşecekti. Ama yılı tarihin en yüksek 3’üncü enflasyonuyla tamamladılar. Güya faizler inecek, yatırımlar artacaktı. Olağanüstü bir büyüme gerçekleşecekti. İhracat artacak, kur düşecekti. Kur düşünce, enflasyon düşecekti. Ne oldu? Hiçbiri olmadı. Sadece 1 yıl içerisinde ekonomide öyle büyük bir tahribata yol açtılar ki genç cumhuriyetimizin yıllarca ilmek ilmek dokuduğu orta sınıfımızı, enflasyona ezdirerek, adeta yok ettiler. Milletimiz cefayı çekerken, onlar da sefasını sürdüler. İşsizliği, yüzde 5’e çekeceklerdi. Peki ne oldu? Yüzde 10’da tutmak, büyük bir başarı oldu. 2023’te millî gelirimiz 25 bin dolar olacaktı. Peki ne oldu? 9 bin dolara razı olundu.

“BECERİKSİZ VE LİYAKATSİZ BİR YÖNETİM HAYALDİ AMA AK PARTİ’YLE BİRLİKTE MAALESEF O DA GERÇEK OLDU”

Hatırlayın; 2023’te ihracatımız 500 milyar dolar olacaktı. Peki ne oldu? İktidar 250 milyar dolar ihracatla sözüm ona başarı hikâyesi yazar oldu. 50 milyon turist hedefine ulaşacaktık. Peki ne oldu? Sokaklarımız nereden geldiği belli olmayan sığınmacıların esiri oldu. Otobanlar 7 bin 500 kilometreye çıkacaktı. Peki ne oldu? 3 bin 500 kilometre, anca yapıldı. 11 bin kilometreye varan demiryollarımız olacaktı. Peki ne oldu? Bin 800 kilometrede tıkandı kaldı. Hızlı trende hedef 10 bin kilometreydi. Peki ne oldu? Bin 100 kilometre ya yapıldı ya yapılamadı. Hayaller IMF’ye borç vermekti, gerçekler Katar’dan para dilenmenin ötesine geçemedi. Hayaller Avrupa Birliği’ne girmekti, gerçekler milyonlarca mültecinin yaşadığı Türkiye oldu. Bu kadar basiretsiz beceriksiz ve liyakatsiz bir yönetim hayaldi ama Ak Parti’yle birlikte maalesef o da gerçek oldu.

Bu iktidar ne söylediyse yalan çıktı. Bu iktidar nereye elini attıysa fos çıktı. Bu iktidar elinde topladığı tüm yetkilere rağmen devlet yönetiminde çırak çıktı. Şimdiye kadar yapabildikleri tek şey oluşturdukları ekonomik yıkıntının üzerine, branda sermek oldu. İşte bu yüzden de ülkeyi yönetmek yerine algıyı yönetmeyi seçtiler. Gerçeklerle yüzleşmek yerine yalanlarda boğulmayı seçtiler. Demokratikleşmek yerine otoriterleşmeyi seçtiler. Nitekim bu sebeple; 2022 yılı da sansürlerle, baskılarla ve yasaklarla geçti. Medyayı ele geçirdikleri yetmedi sosyal medyaya ellerini uzattılar. Yalanla beslenen siyasetlerine dezenformasyonu bahane kıldılar. Düşünenin hain olduğu, konuşanın çürük olduğu, itiraz edenin terörist olduğu, hak arayanın şükürsüz olduğu, ‘Ekrem’ olmanın ise düpedüz suç olduğu, onlar gibi düşünmeyen herkesin düşman olduğu ucube bir düzen kurdular.

20 yıl önce, demokratikleşme iddiasıyla çıktıkları yolda siyaseti ve yargıyı bir dayatma aracı yaparak hukuku her alanda askıya alarak, ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ anlayışıyla milletimize aba altından sopa göstermeye çalıştılar. Ama diğer yandan da en çok onlar demokrasi demeye başladılar. En çok onlar özgürlük demeye başladılar. En çok onlar hak, hukuk, adalet demeye başladılar. Ne yaparlarsa yapsınlar şuur altlarındaki hırslarını, törpüleyemediler. Koltuğa tapan nefislerini köreltemediler ve milleti yok sayan nankörlüklerini gizleyemediler. ‘Millet iradesi’ diye diye geldiler işlerine gelmediği anda millet iradesini çiğnediler. ‘12 Eylül” diye diye, ‘28 Şubat’ diye diye geldiler. ‘6 Nisancı’, ‘14 Aralıkçı’ olup çıktılar. ‘Bu fakir” diye diye geldiler, karun gibi zengin oldular. Ama hiç merak etmeyin er ya da geç çiğnedikleri millet iradesinin altında ezilip çekip gidecekler. Hem de geldikleri gibi gidecekler. Sandıkla gidecekler.

“DEMOKRATİK BİR ÜLKENİN GELECEĞİ ASLA VE ASLA TEK BİR KİŞİNİN KEYFİNE BAĞLANAMAZ”

Eğer ki, bir ülkede denge ve denetleme mekanizmaları çalışmıyorsa, şeffaflık ve hesap verilebilirlik yoksa, üstüne üstlük tüm otorite de tek bir kişide toplanmışsa o ülkede demokrasiden söz edilemez. Eğer ki medya iktidar tarafından hukuki ve finansal açıdan kontrol altına alınmışsa o sisteme demokrasi denemez. Eğer ki bir yönetimin hukukla adaletle bağı kopmuşsa, eğer ki, bir sistemde sırf sistemin başındaki kişi gıcık oluyor diye sırf sistemin başındaki kişinin gururu incinmiş diye sırf sistemin başındaki kişi korkuyor diye, ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanına, her türlü mobbing yapılıyor, her türlü kumpas kuruluyorsa o sistem, otoriter bir sistemdir. O sistemin başındaki zat da bir otokrattır. Ve demokratik bir ülkenin geleceği asla ve asla tek bir kişinin keyfine bağlanamaz. İşte biz, tam olarak bu yüzden 2017 yılından beri, Türkiye’yi otoriterleşmeye mahkûm eden bu ucube sisteme ‘Hayır’ diyoruz. Kuvvetin kaynağının milletten alınıp, tek bir kişiye verilmesine ‘Hayır’ diyoruz. Milletten başka hakem olmasına ‘Hayır’ diyoruz. Haksızlığa, keyfiliğe ve zulme ‘Hayır’ diyoruz. Güdümlü demokrasiye ‘Hayır’ diyoruz. Bu tavrımız dün de böyleydi bugün de böyle yarın da böyle olacak.”

 

Kaynak: anka