Haber: EMRE SERCAN İKE- İSHAK KARA / Kamera: DURSUN ALKAYA

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “İster Van’da doğsun ister İstanbul’da ister Kürt olsun ister Türk olsun, mutsuz çocuklarımız yurt dışına gidiyor. Doktor çocuklarımız garsonluğu tercih ediyor Almanya’da. O okulları bitirip iş bulamayıp, atanamayıp, haksızlığa uğrayan üniversite mezunları çocuklarımız bizim buradan giderken etnik olarak farklılık var mı? Yok. Dini manada farklılık var mı? Yok. İnanç üzerinden farklılık var mı? Yok. Her biri nefes alamıyor. Van’daki de nefes alamıyor, İstanbul’daki de nefes alamıyor. Van’daki fakir ailelerin çocukları da bodurlaşıyor, İstanbul’daki fakir ailelerin çocukları da bodurluk başlamış” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 14 Mayıs seçimleri çalışmaları kapsamında bugün Van’da ‘Doğu – Güneydoğu Kanaat Önderleri Buluşması’na katıldı. Akşener şunları söyledi:

“2010 YILINDAKİ O MEŞHUR HERKESİ ALDATAN TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞMESİNE BÜYÜK FAYDA, KATKI SAĞLAYACAĞI İDDİA EDİLEN O REFERANDUMDA HAYIR KULLANDIM”

“Size kısacık partimizden ve bizden bahsetmek istiyorum. Çünkü Seyithan kardeşim bir şey dedi, ‘algı ve olgu’. Olgu çoğu zaman başkadır, algı başkadır. Biz çok zor şartlar altında 2017’de kurulmuş bir siyasi partiyiz. Partimizin kurulmasından önce bazı konularda tutum alan insanlarız. Şimdi ben birey olarak üstüme vazife olmayan ama yanlış olduğunu düşündüğüm her bir konuyu ilgilisine gider anlatırım ve uyarmaya çalışırım. Dedikodu yapmak yerine insanların yüzüne gider konuşurum. Eğer olumlu bir tutum almışsam asla ve kata onu kamuoyuyla paylaşmam… Mesela 2010 yılındaki o meşhur herkesi aldatan Türkiye’nin demokratikleşmesine büyük fayda, katkı sağlayacağı iddia edilen o referandumda hayır kullandım. Hayır için çalıştım ama ondan evvel bazı bilgilerim vardı. Çünkü ben netice itibariyle o zaman Meclis Başkanvekiliydim. Yani Meclis’i yöneten bir şahıstım. Çeşitli insanlar gelip bir şeyler anlatırdı ve bunu dedikodu yapmak yerine ilgilileriyle paylaşmayı tercih eden bir insanım tedbir alınsın diye…

“‘BURADA YARGIYI ELE GEÇİRMEK, ÇOK BÜYÜK ZARAR VERECEK, YOL, SU VE ELEKTRİK HEPİNİZE GELECEK’ DEDİM”

Mesela Mehmet Ali Şahin Bey o zaman yanlış hatırlamıyorsam Meclis Başkanı ya da Adalet Bakanı’ydı. Daha sonra o gittikten sonra Sayın Sadullah Ergin beyefendi geldi. Kendisine daha henüz Meclis’e gelmemiş, komisyonlarda konuşuluyor. Meşhur 2010 referandumunun mevzusu, hani Türkiye çok demokratikleşecekti ya bunun üzerine kendisine dedim ki, ‘Bakın bu Türkiye’ye şu şu şu zararları getirecek’ evet Türkiye’nin demokratik bir Anayasa’ya daha demokrasiye uygun kanunlara ihtiyacı var. Toplumun her kesimiyle konuşun, bunu geniş bir alana koyun herkes fikrini söylesin bunu yapsın ama burada yargıyı ele geçirmek, toplumun 2009’da aldığınız oy sebebiyle, seçmeninizi tekrar sağlam hale getirmek yani sertleşmekse amacınız bu da yarın size, ben açık konuşan bir insanım, çok büyük zarar verecek, yol, su ve elektrik hepinize gelecek’ dedim. Sonra Meclis Başkanvekilliği döneminde o devirde AK Parti’nin Grup Başkanvekili olan kim varsa anlattım. En sonunda dediler ki, ‘Sen asıl kişiye söyle’ gittim ona da söyledim ama beni dinleyen olmadı. Sonra ne oldu? 2010’daki o referandumun sonuçları 15 Temmuz 2016’ya sebep oldu. Bu millet devleti köprüden, sokaktan topladı geldi. Sonra 2014 seçimine gidiliyor. O zaman da yine üstüme vazife değil ama yine Türkiye’yi düşünüyorum. Benimle alakası yok bu işlerin ben sadece bir milletvekiliyim, Meclis Başkanvekiliyim şahsi hiçbir şey yok ama sizi ilgilendiren bir durum var. Ben gittim o zaman Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül beyefendiye de bazı görüşlerimi ilettim ve sonuç itibariyle elbette kale alınmadı ve 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Sayın Erdoğan seçildi, devir teslim yapıldı ve sonuç olarak Sayın Abdullah Gül de emekli bir Cumhurbaşkanı oldu.

“BUGÜN BURADA HAKLI ÇIKMAK İÇİN DEĞİL, ŞU SOFRAYI TÜRKİYE’NİN TAMAMINA KURMAK İÇİN BURADAYIM”

AK Parti’nin sistemi beni ilgilendirir mi? Hayır ilgilendirmez. Onların zora düşmesi bana fayda sağlar mı fayda sağlar ama size fayda sağlamaz. Sonuçta yıllar evvel yine rahmetli Karadayı’ya bir yerde rastlaşmıştık. Ona da demiştim ki, ‘Yanlış yapıyorsunuz’ meşhur 28 Şubat zamanı, ‘5 ya da 10 sene sonra sokakta gezemeyeceksiniz, omuz yiyeceksiniz’ yıllar sonra bu beyefendilerin tamamıyla belli yerlerde rastlaştığımızda eşimin yanında bana genel olarak şunu söylediler, ‘haklı çıktı’ o da dedi ki, ‘üstüne vazife olmayan her bir konuyu ilgili adama gider söyler, hiç kimse de onu dinlemez. Sonuçta hep haklı çıkar ama o bundan bıktı.’ Şimdi bunu niye anlattım? Bugün burada haklı çıkmak için değil, şu sofrayı Türkiye’nin tamamına kurmak için buradayım. Biz PKK ile en ağır mücadelenin olduğu dönemde dahi bu kadar ayrışmadık. Yani Kürtler ve Türkler üzerinden konuşmuyorum. Türkiye’nin her bir bireyi üzerinden konuşuyorum. Şuculuk, buculuk üzerinden o kadar ayrıştık ki, herkes birbirinden o kadar şüphe eder oldu ki, aynı anda bir kişiye birbirinden farklı o kadar pis, çirkin cümleler kurulur oldu ki sayın Başkanım dedi ya üslubunuzu düzeltin diye ama değerli Başkan’ım sizler de çok manevi değerler üzerinden oy kullandınız. Ben Doğru Yol Partisi’nde politikaya başladım. DYP’nin karşısı ANAP’tı hatırlayın. DYP ile ANAP nasıl bir rekabet içinde var ya,   o vaziyette ama kimse kimseye sövmezdi, kimse kimseye vatan haini demezdi. Kimse kimseye kafir demezdi, kimse kimseye terörist demezdi. Çok ağır bir rekabet vardı, gençler bilmez, Başkanlarım bilir. Seçmen velinimet, hatta taklidini çıkarayım. Geliriz seçim dönemi böyle olmaz mıydık? Oyunuza talibiz. Çünkü siz velinimettiniz. Çünkü sizin oyunuz çok kıymetliydi ve sizlerin oylarınız için siyasetçi hazır olda gezerdi ve derdinizi dinlerdi, derdinizi dinledikten sonra çözüm üretir, projeler üretir rekabet tamamen hizmet üzerinden olurdu.

“ŞUCULUK, BUCULUK ÜZERİNDEN SİZİ KAFALAMAYA GELENLERİ BİR KERE YOK FARZ EDECEKSİNİZ”

STK’ları sadece seçim zamanı değil, seçim öncesi de ziyaret edilir. O STK’ların çatısı altında propaganda yapılmaz. Başka partilere sövülmez, onlar yerilmez, sadece dert dinlenir, tavsiye alınır, eleştiriler dinlenir. Hayal gibi değil mi? Bunlar gerçekti ama… Batıda doğmuş, büyümüş DYP’de politika yapmaya başlamış, o günlerin çok genç bir politikacısı olarak 2 yıl içinde 7 kere Van’a gelmişim ben… Her bir Batı’da doğan, oradan seçilmeye giden her milletvekili aynıydı. Şimdi hatırlayın, Urfa’ya sayısını hatırlamıyorum. Mesela bir komutanla karşılaşmıştım. Bana demişti ki, ‘Batı’da doğmuş, büyümüş Güneydoğu’ya en fazla giden milletvekillerinden birisisiniz. Bir sebebi mi var?’ Uçakta karşılaşmıştık. Dedim ki, ‘Ben çok seviyorum o tarafı ayrı ama, coğrafyayı seviyorum, insanları seviyorum ama parti görevi bu’ yani seçmene ulaşmak, seçmenin kalbini gönlünü kazanmak ve aklına hitap etmek. Şimdi soru şu, bu niçin kayboldu? Yine bu niçin kayboldu sorusunun cevabı, oylarınızı çok kıymetli ederek bulunabilir. Yani şuculuk, buculuk üzerinden sizi kafalamaya gelenleri bir kere yok farz edeceksiniz.

“SİYASETÇİ TAMAMEN MANEVİ DEĞERLER ÜZERİNDEN PROPAGANDA YAPAN, BUNUN ÖZNESİNİN VATANDAŞ OLMADIĞI BİR POLİTİK GELENEK OLUŞTU”

Ben 7 yaşından beri 5 vakit namaz kılan, hacca gitmiş bir kadınım. Benim dindarlığım eğer harama el uzatmama engel olmuyorsa size bir faydası yoktur. Eğer benim namazımın, beni iyi insan etmek üzerine, kul hakkından uzak kalmak üzere, suizandan uzak kalmak üzere, suizan çok önemlidir. Suizana müsaade etmeyeceksiniz. Eğer bunlara sebep olmuyorsa, gıybet yapıyorsam, yalan söylüyorsam, harama el uzatıyorsam, kadın erkek fark etmez ve kul hakkına en önemlisi giriyorsam onun Allah katında bilemem ama size hiçbir faydası yoktur. Şimdi siyasetçi tamamen manevi değerler üzerinden propaganda yapan, bunun öznesinin vatandaş olmadığı bir politik gelenek oluştu ve bu devam etti.

“MİLLETİ DEVLETLE BARIŞTIRALIM DERKEN HER BİR ŞEHİRDE MİLLET BİRBİRİNE KÜSTÜ”

Sonra 2002 oldu. 2002’de iki parti meclise girdi, CHP ile AK Parti… Ben Sayın Abdullah Gül’ü aradım. Arkadaşımdır benim, çok da saydığım bir insandır. 2 gün sonraydı, dedim ki, ‘Sayın Bakanım muhteşem bir sonuç aldınız. Bu millet batısıyla, doğusuyla, kuzeyiyle, güneyiyle, her coğrafyanın her bir köyünden size oy verdi. Yıllardır süregelen ben DP’li bir anne ailesiyle, Paşacı bir baba ailesinden doğmuş bir kız çocuğuyum. Babamın ailesi Atatürk’ün arkadaşı, babamın amcası, anamın ailesi de DP’nin, rahmetli Menderes’in İl Başkan’ı annemin dayısı… Yani iki çekişmenin, muhtarlık seçiminde anam yanardı yani kime oy verecek diye… Dolayısıyla o çekişmeleri bilen bir insanım. Abdullah beyle de zaman zaman konuşurduk. ‘Din üzerinden kavga eden, inanç üzerinden kavga eden bir dönemdi o dolayısıyla bu devlet ve millet ayrışmasını işte bitirecek bir, bu barışmayı sağlayacak bir vasat yakaladınız. İnşallah Allah’ım sizi bu barışmaya vesile kılar’ dedim. Yahu, devleti milletle barıştıralım, milleti devletle barıştıralım derken her bir şehirde millet birbirine küstü.  

“KADINLARA SÜRTÜK DENDİ, GENÇLERE SÜFLİ HEVESLİLER DENDİ”

Kadınlara sürtük dendi, gençlere süfli hevesliler dendi ve dendi baba dendi ama asıl ayıldığım, asıl içimi acıtan, bu kamplaşmanın, kutuplaşmanın böyle yüzüme tokat gibi vurduğu an ise 31 Mart seçimleri… Şimdi 31 Mart seçimlerinde, İYİ Parti’nin 29 Belediye Başkan adayı ve Meclis Üyesi adayımız var. 29’unu da Yeni Şafak Gazetesi, nüfus cüzdanlarının örneğiyle yayınladı. 100 küsür de CHP’nin adaylarını yayınladı. 29 arkadaşımızın ortak özelliği Kürt olmalarıydı ve ben bunun arkasında kalamayacağım için, bu çocukları orta yerde bırakamayacağım için, bu arada seçilen 3 Belediye Başkan’ımız da daha sonra AK Parti’ye geçti olsun ama önemli değil, yani artık meğer terörist değillermiş anlaşıldı. Asıl mevzu şu Kocaeli’nde Muşlu bir kardeşimiz, hiç hayatında siyaset yapmamış, bizim partili arkadaşlarımız onu, Kocaeli’nde Güneydoğu’nun her şehrinden insan vardır. Aday göstermişler hemşericilik üzerinden adı Abdullah Uçar. Kemal beyle beraber mitingler yapıyoruz, ortak aday gösterdiğimiz yerlerde, ben Bursa’ya çağırdım Abdullah’ı… Allah şahit tokat gibi vurdu yüzüme… Bunun çok bir vebali olduğuna inanıyorum. O günden beri verdiğim mücadele de budur. Allah versin ama kul bilmesin önemli değil ama şöyle bir şey yaşandı. Kürsüye çıkaracağım, yani çıkıp benimle beraber ben ona mikrofon vereceğim. ‘Abdullah ne söyleyeceksin oğlum?’ dedim. Bana genellikle insanlar abla diyor. ‘Abla’ dedi. ‘Kürdüm amma PKK’lı değilim.’ Nasıl olmuşum biliyor musunuz? Kabus gibi, nasıl bağırmışım vallahi Kemal bey yerinden sıçradı, ‘amayı kaldır’ diyerek. ‘Kürdüm PKK’lı değilim’ diyebilirsin. ‘Sen kendini izah etmeyeceksin’ dedim. Çıktı Abdullah, verdim mikrofonu, asıl düşünmemiz gereken budur. Abdullah dedi ki, ‘Kürdüm, PKK’lı değilim. PKK ile nasıl mücadele ettiğimi dünya alem bilir.’ Ben bunları televizyonlardan anlattım. Batı şehirlerinde daha fazla anlattım. İlk defa Güneydoğu’da, Doğu Anadolu’da tekrar anlatıyorum. Bu ne biliyor musunuz? Senin söylediğin, ‘defolun gidin Kürdistan’a’ kafasıyla aynı… Terörist demekle aynı…

“MESELEMİZ OY DEĞİL MESELEMİZ BİRLİĞİMİZ BÜTÜNLÜĞÜMÜZDÜR”

Ben bu ülkede kısa da olsa İçişleri Bakanlığı yaptım. Bu ülkede eğer, bu bölgede yaşayan Kürtlerin devletinin, milletinin, bayrağının ve vatanının bütünlüğünün yanında olmasaydınız kaç ailenin şehidi var? Şu anda söylesem kaç kişinin şehidi var, kaç parmak ayağa kalkar, kaç el kalkar. Sizler olmasaydınız biz Güneydoğu’da neyi konuşuyor olacaktık? Nasıl olur da her bir Kürt PKK’lıymış gibi düşünülebilinir? İşte reddettiğim budur ve ölünceye kadar da reddedeceğim budur. İster oy verin ister oy vermeyin, meselemiz oy değil meselemiz birliğimiz bütünlüğümüzdür. Benim anamın öz amcası Yemen şehididir. Nasıl şehit biliyor musunuz ağabey? O zamanlar çok genç çocuklar da askere alınmış, esir düşmüşler. Esirlikte açlıktan şehit. İngilizler doldurmuş, bu avucun içini dolduracak kadar darıdan haşlanmış yiyecek veriliyor. Amcamın adı İdris, İdris amcam bir tarafında Güneydoğu’nun bir şehrinden küçücük bir çocuk bir tarafında da yine küçücük Tokatlı bir çocuk. O avucuna koyulanı verirmiş bir gün birine bir gün birine… Benim amcam aç, şehit o iki çocuğu yaşatmış biri Kürt biri Türk… Amcam kim? Amcam Drama’da yaşayan bir insan… İki tane çocuğu kalmış biri kız biri erkek, anamın teyzesi aynı zamanda amcasının eşi ve ninem hayatı boyunca evlenmedi. Bizde hikayeler burasıyla benzer çok. Öldüğü gün beyaz atlı birisi gelmiş, almış götürmüş diye anlatırlar. Burada bahsettiğim şey şu, Yemen’de beraberiz, Sakarya’da beraberiz laf olsun diye demiyoruz. Bu iki çocuğu nereden biliyoruz biliyor musunuz? Her ikisi de yıllar sonra ninemi buldular da oradan biliyoruz. ‘Yaşamamızın sebebi İdris amcadır’ diye… Ölümde biriz, savunmada biriz bizi ne ayırabilir? Bu ülke kurulduğu zaman, nüfus cüzdanına göre kuruldu. Herkesin nüfus cüzdanı bir hissedir. Hangi etnisiteden, hangi dine inançtan, hangi mezhepten, nereden olursan ol o nüfus cüzdanı ağadır, paşadır, beydir, sadece nüfus cüzdanıdır. Bu ülkenin de sahibidir o nüfus cüzdanına sahip olan herkes… İşte benim yıllardır en büyük hayalim böyle bir bayram sofrasında olmaktır. Bayram sofralarını kadınlar hazırlar. Şimdi Edirneli gelin de oradadır. Hakkarili damat da… Kulağı küpeli delikanlı kuzen de oradadır, başı örtülü yeğen de oradadır. Oranın en büyük özelliği nedir biliyor musunuz? Bütün yemeklere elinizi uzattığınızda eşit biçimde ulaşırsınız. Orada kavga yoktur. Çünkü kadınların bulunduğu yerde kavga olmaz.

“ETNİSİTE ÜZERİNDEN KAYBETMEDİK, DİN İMAN ÜZERİNDEN KAYBETTİK. BİRBİRİMİZİN KARŞISINA DİKİLDİK”

İYİ Parti’ye geçersek, 2017’de de böyle bir yanlış yapıldı. Yani tek kişinin iki dudağı arasına sıkıştırılmış bir siyasi yöne döndük ve benim adına ucube sistem dediğim Türk tipi Başkanlık Sistemi’ne döndük. Döndük ne oldu? O günden beri bürokrasi çok daha arttı. Valiler bir siyasi partinin neredeyse İl Başkanı’ndan ileri oldu. 82 puan almış çocuklar AK Parti bünyesinde eper tanıdığı yoksa atanamadılar. AK Parti bünyesinde tanıdığı olan çocuklar ise atandılar. Senin çocuğun, senin evladın, sensin çırak çıkan birileri götürüyor işi sonuçta bir bakıyoruz biz karşı karşıya kalıyoruz. Biz ne olduk? Benim bakın sen dedin ki, ‘Kürt kardeşleri diyor’ dedin, ben Türkler veya Kürtler ya da Kürtler veya Türkler diyorum. Kardeş olma bir irade işidir. Benim gözümde sen benim evladımsın ama o his bu bir histir. Bu histir. Seversin sevmesin. Sevgi olması güzel bir şeydir ama vatandaşlık hakkı, bu ülkenin sahibi olma hakkının sevgiyle, sevgisizlikle hiçbir alakası yoktur. Saygıyla alakası vardır. Kürt doğduğun için saygıyı hak ediyorsun bu ülkenin asıl sahibisin, ben de Türk doğduğum için saygıyı hak ediyorum ben de asıl sahibiyim. Bütün mesele budur. Biz bunları kaybettik. Mesela etnisite üzerinden kaybetmedik ha, din iman üzerinden kaybettik. Birbirimizin karşısına dikildik.

“İSTER VAN’DA DOĞSUN İSTER İSTANBUL’DA, İSTER KÜRT OLSUN, İSTER TÜRK OLSUN, MUTSUZ ÇOCUKLARIMIZ YURT DIŞINA GİDİYOR”

Elbette oylarınıza talibiz, her birimiz talibiz bu başka bir şey ama onun ötesinde Allah rızası için çocuklarınızı çırak çıkartmayın, Allah rızası için manevi mevzularımız üzerinden birbirimizle itişmeyelim ki seçmen velinimet olsun her bir siyasetçi gelsin, oylarınızı almak için topuk selamı versin, hazırolda dursun ve sizlerin oylarınıza talip olsun. İster Van’da doğsun, ister İstanbul’da, ister Kürt olsun, ister Türk olsun, mutsuz çocuklarımız yurt dışına gidiyor hanımlar. Doktor çocuklarımız garsonluğu tercih ediyor Almanya’da… O okulları bitirip iş bulamayıp, atanamayıp, haksızlığa uğrayan üniversite mezunları çocuklarımız bizim buradan giderken etnik olarak farklılık var mı? Yok. Dini manada farklılık var mı? Yok. İnanç üzerinden farklılık var mı? Yok. Her biri nefes alamıyor. Van’daki de nefes alamıyor, İstanbul’daki de nefes alamıyor. Van’daki fakir ailelerin çocukları da bodurlaşıyor, İstanbul’daki fakir ailelerin çocukları da bodurluk başlamış… Ben esnaf gezerken Çaldıran’da bir grup genç küçücük çocukla karşılaştım. Hepsi cin gibi, süper zeka… ‘Tabletiniz var mı?’ dedim. Oktay adı, acayip inanılmaz bir çocuk dedi ki, ‘bizim yok ama arkadaşlarımızın tableti vardı onlara ikinci tablet verildi belediye eliyle’ neyi gördük biz o zaman? Bu sefer de haksızlığın, hırsızlığın, kayırmanın Belediyeler eliyle yapıldığını gördük. O çocukların okuma ihtiyacı, o çocukların fırsat eşitliği, o çocukların yarın önemli bir insan olma isteği, hayali yoktu. Kucağıma aldığımda, 6,7 zannettiğim çocuk 11 yaşında çıktı. Kemikleri sayılıyor ama aynısını gidin İstanbul’da Bağcılar’da görüyorsunuz. Derdimiz bir, zenginler var fakirler var. AKP tarafından korunanlar var tekmelenenler var.

“BU PARTİ KURULMAMIŞ OLSAYDI BİZ BUGÜN TÜRKİYE’DE NEYİ KONUŞUYOR OLACAKTIK”

İYİ Parti bir renk, bir nefes olarak kuruldu. Soru şu, biz bu partiyi kurmamış olsaydık, elbette eksik, gediğimiz var. Ben o kadar önemli insanlara, kanaat önderlerine teklif götürdüm ki, korkudan gelemediler çünkü AK Parti’nin inanılmaz bir baskın karakteri vardı o zaman… Sonuç itibariyle kurduk. Şimdi gözünüzü kapatın, bu parti kurulmamış olsaydı biz bugün Türkiye’de neyi konuşuyor olacaktık? Ben gittim Sayın Kılıçdaroğlu’ndan 15 Milletvekili istedim. O da demokrasiye uygun bir tavır belirledi. Allah razı olsun kendisinden ve sonuç itibariyle o 15 Milletvekilini verdiler. Bu arada meğerse YSK hem gurubumuz hem de teşkilatları tamamladığımız için bize hak tanıdı. Girdik, o 15 Milletvekili arkadaşımız hemen geri partilerine döndüler. O seçime giderken Millet İttifakı’nı kurduk. Saadet Partisi ve biz birbirimizle dayanıştık. Çünkü CHP, DP geleneğinden gelen bir çekişme var. O şuur altına işlemiş, SP başka bir gelenek, Milli Görüş geleneği… Meşhur CHP zihniyeti denilen hikaye, onu kıran ilk adım İYİ Parti ve SP ve DP’nin el ele tutuşup Millet İttifakı’nın içinde CHP ile yer alması oldu. Sonra vatandaş dedi ki, ‘bunlar asan kesen cinsinden değilmiş, imam hatipleri kapatmıyorlar’ bunun üzerine o birliktelik Cumhur İttifakı’nın Meclis’teki sayısını düşürdü. Ondan sonra 31 Mart teklifini biz CHP’ye götürdük. O ittifak ile İstanbul ve Ankara alındı. İstanbul ciğerini söktü sayın Erdoğan’ın o derece yani… Sonuç dendi ki, ‘PKK’lılar su sayaçlarını okuyacak’ bunların hiçbiri olmadı. Dediler ki, ‘bunlar seçilirse bütün sosyal yardımlar kesilecek’ hiçbiri olmadı tam tersine kart üzerinden yapıldı. İnsanlar başkalarına mahcup edilmedi. Daha fazlası oldu Ankara’dan bir örnek vereyim, 4,5 milyar lira Mansur bey, Ankara’nın tarımla meşgul olan çiftçisine kazandırdığı para 4,5 milyar lira ama Ankara’da bir dinozorlu abi var sayın Gökçek, bir tane park yaptı Ankapark, her taraf dinozor, bu dinozor takıntısını anlayabilmiş değilim yalnız ve 801 milyon dolar yani 16 milyar lira para harcanmış, 3 kişinin cebine girmiş… Şimdi bir tarafta bu bir tarafta her şey şeffaf, açık, net ve 4,5 milyar lira Ankara çiftçisine para kazandırmış bir Belediye Başkanı, sosyal belediyecilik nasıl olurmuşu gösteren bir Belediye Başkanı, evet bunları ‘biz yaptık’ demiyorum. Hep birlikte yaptık ama İYİ Parti’nin kuruluşu bunlara vesile oldu.

“BİZ SAVAŞA MI GİDİYORUZ ALT TARAFI BİR SEÇİME GİDİYORUZ”

Millet İttifakı genişledi. Şimdi CHP, İYİ Parti, SP, DP’nin yanına Gelecek Partisi ve Deva Partisi de katıldı ve genişledik. Her bir görüşten, her bir siyasi anlayıştan Genel Başkanlar bir araya geldiler. Deminden beri söylediğim saygı sözü burada çok önemli birbirimizi değiştirmeye çalışmadık. Ortak noktalarımızı öne koyduk, farklılıklarımıza saygı duyduk ve seçmenin, vatandaşın, milletin talepleri üzerine de bir projeler zinciri oluşturduk. Beğeneceksiniz, oy vereceksiniz. Beğenmeyeceksiniz, oy vermeyeceksiniz. Biz de ona saygı duyacağız çünkü bizim derdimiz, bizim anlayışımıza göre siyasetçi sizi ikna etmek durumunda, gönlünüzü almak durumunda… Bu noktayı nazardan baktığınız zaman benim sizden bir tek talebim var. Bu ucube sistemin değişmesi konusunda bir tavır koymak. Mesela Sayın Erdoğan’ı ve AK Parti’yi en fazla seven arkadaşlarımızın daha fazla bu konuda tavır koyması lazım çünkü diyelim ki, Sayın Erdoğan seçildi artık son 5 senesi… Bir daha parlamenter sistemin konuşulacağı bir alan da yok. Öfkenin hakim olduğu, haksızlıklar büyüdükçe öfkenin arttığı bir başka alan birikiyor burada, bu tarafta da AK Parti’nin ve yandaşlarının bulunduğu bir alan… Bu seçim bu sistem değişmesin 5 sene sonra bu taraftan öfkesi artmış, sinirinin kat sayısı çoğalmış ve düşmanlık hisleri tavan yapmış birisini Başkan olarak seçeceksiniz, parlamenter sistem olarak değil. Dolayısıyla AKP’li kardeşlerime, Sayın Erdoğan’ı seven kardeşlerime özellikle sesleniyorum, nasıl sayın Gül’ü arayıp 2 gün sonra seçimi kazandıktan sonra ‘Allah inşallah devletle milletin barışmasına sizi vesile kılar’ dediysem, bugün de diyorum ki AK Partili kardeşlerim o tutumu alın ki bu ülke artık rövanş işinden kurtulsun, artık İmam Hatipler kapanır mı korkusundan kurtulalım, başımızdaki örtü çekilir mi korkusundan kurtulalım. ‘Kolum kısa, yolda yürürken tekme yer miyim, kötü bir bakışla karşılaşır mıyım’ dikkat edersen hep kadınlar özne, bundan kurtulayım. Çocuğum artık yurtdışına gitmek mecburiyetinde kalmasın, orayı hayal etmesin, yüksek sesle güldü diye yanlış bir hale dönmesin, etnik aidiyetinden dolayı hakaret işitmesin, inancından dolayı saygısızlıkla karşılaşmasın’ diyorsanız tam tersine artık bu barışmanın, birleşmenin, bireylerin artık yorgunluğundan kaynaklanan o birbirimize kaş çatarak bakma eyleminden çıkmaktan bahsediyorum. Biz cenge mi gidiyoruz kardeşim? Biz savaşa mı gidiyoruz alt tarafı bir seçime gidiyoruz. Onun için artık bu işlerin bitip normal bir şekilde demokrasinin yerleştiği, hukukun üstünlüğünün kabul edildiği, yargının bağımsız, tarafsız, korkusuz, objektif olduğu, siz canınız istediğiniz zaman bizleri değiştirdiğiniz, sizin velinimet olduğunuz bir Türkiye’yi inşallah hep beraber başarabiliriz.”

Kaynak: anka