İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyenleri de Sayın Mansur Yavaş’ı destekleyenleri de Sayın Ekrem İmamoğlu’nu destekleyenleri de ortak bir yol haritasında birleştirdik. Milletin iradesinin milletin ittifakında tecelli etmesini sağladık. Bu yol, birliğin yoludur. Bu yol, istikbalin yoludur. Bu yol, milletin yoludur. Ve İYİ Parti gururla sunar; bu yol, kazanmanın yoludur. Bugün, ittifakımız daha güçlü, kardeşliğimiz daha sağlamdır. Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki yanında dimdik duran Cumhurbaşkanı Yardımcıları Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş ile birlikte Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır” dedi.

Meral Akşener, bugün TBMM’deki grup toplantısında konuştu. AKP iktidarını Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası izlediği politikalar ve yeni ittifak ortakları üzerinden eleştiren Akşener, özetle şunları söyledi:

“15 MAYIS’TA, ‘GİDERLERSE GİTSİNLER’ DİYENLER ÇEKİP GİDECEK, DOKTORLARIMIZ İSE BAŞ TACI OLARAK KALACAK”

“Pandemide, yaklaşık 100’ü doktor olmak üzere 600’ün üzerinde sağlık çalışanımız hayatını kaybetti. Ayrıca son yıllarda kışkırtılarak azdırılan sağlıkta şiddet eğilimi nedeniyle görevleri başında saldırıya uğradılar, öldürüldüler. Ülkemizi derinden yaralayan 6 Şubat depremlerinde ise 94’ü doktor, 448 sağlık çalışanımızı kaybettik; 528 sağlık çalışanımız ise yaralandı.

Onlara reva görülen tüm zorluklara rağmen depremden sonra bile görev yerlerini terk etmeyen, ülkemizin her şehrinden tüm engellemelere rağmen deprem bölgesine vatan sevgisiyle koşan doktorlarımızın ve sağlık çalışanı kardeşlerimizin özellikle bu zor süreçteki çalışmalarını takdirle izledik. Her ne kadar iktidarın başı ve liyakatsiz ekibi onların bu büyük fedakârlıklarına karşı büyük bir vefasızlık göstermeye devam etse de bu kötülüğün artık sonuna geliyoruz. Çünkü o sene, bu sene.

15 Mayıs’ta, ‘Giderlerse gitsinler’ diyenler çekip gidecek, doktorlarımız ise baş tacı olarak kalacak. Biz, sağlık ordumuzu ve sağlık mücadelemizi, memleketi yönetmekten aciz kadroların insafına terk etmeyecek kadar değerli görüyoruz. Bu kötü günler elbette geçecek. 15 Mayıs’tan itibaren mesleğinizi hak ettiğiniz koşullarda yapacaksınız. Ayaklar altına alınmaya çalışılan itibarınızı yükseltecek, çalışma şartlarınızı en yüksek seviyeye ulaştıracağız. Önlüğünüzün beyazına asla ama asla çamur bulaştırmayacağız. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı.

“SİNAN ATEŞ’İ UNUTURSAM, UNUTTURURSAM MİLLETİM BANA HAKKINI HELAL ETMESİN”

Adaleti kör, vicdanı sağır, kalbi taştan bu düzende susanlardan olursam, sinenlerden olursam, korkanlardan olursam milletim bana hakkını helal etmesin. Bir yiğidin peşine bin namussuz takılmışken, bir eşin yüreğine ateşler düşmüşken, bir çocuğun yüzüne hasret acısı vurmuşken göz yumanlardan olursam milletim bana hakkını helal etmesin. Bengisu’nun, Banuçiçek’in, Ayşe’nin gözyaşlarının hesabını sormazsam, haklarını aramazsam, Sinan Ateş’i unutursam, unutturursam milletim bana hakkını helal etmesin. Bak Sayın Erdoğan; hani göz göre göre yaptığın her hatanda, her beceriksizliğinde, her iş bilmezliğinde çıkıp çıkıp milletimizden helallik istiyorsun ya işte sana fırsat. İki güzel çocuğun, bir acılı annenin ve yüreği yaralı bir milletin helalliğini alma fırsatı. Hadi bakalım Sayın Erdoğan. Ayşe Ateş kızımıza söz veren sen değil miydin? ‘Ben bu işin peşine düşeceğim’ diyen sen değil miydin? Bengisu’ya, Banuçiçek’e söz veren sen değil miydin? Sözünden dönmek mertliğe sığar mı? Hani milletin adamıydın? Hani cumhurun reisiydin? Haydi bakalım; o makamın, kendi kendine taktığın o sıfatların hakkını ver de görelim bakalım. Ama veremezsin. O sözleri tutamazsın. Çünkü her şey ortada. Gün ortasında, Başkent’in göbeğinde işlenen bu cinayetin üstünden tam 3 buçuk ay geçti. Adalet hâlâ yerini bulmadı. Açılan dava bir milim bile ilerlemedi. Suçluların gözaltına alınacağı yerde adalet gözaltına alındı.

“SUÇLULARA KELEPÇE TAKILACAĞI YERDE ADALETE KELEPÇE TAKILDI”

Suçlulara kelepçe takılacağı yerde adalete kelepçe takıldı. Cinayetin failleri yakalandı, ama ona yardım ve yataklık edenler serbest bırakıldı. Telefon kayıtlarında tüm ilişki ağı ortaya döküldü. Katiller yakalandı, ama emri verenler serbest kaldı. Sayın Erdoğan, arkandan dönen dümenler karşısında bu kadar kifayetsiz olma. Adaleti gölgeleyenler karşısında bu kadar basiretsiz olma. Mafyalar, simsarlar, uyuşturucu kaçakçıları karşısında bu kadar aciz olma. Sen, bu memleketin cumhurbaşkanısın. Korkma. Bu cinayetin asıl sorumluları kim? Açıkla. Bu suikastın planlayıcıları kim? Açıkla. Sinan Ateş’in esas katilleri kim? Açıkla.

Eğer ki bu milletten gerçekten de helallik almak istiyorsan bu kanı yerde bırakma. Bu haksızlığa boyun eğme. Bu vicdansızlığa sahip çıkma. Ben adalet yerini bulana kadar her konuşmamda sana bu çağrıyı yapacağım. Her konuşmamda sözümü tutacağım. Her konuşmamda sana Sinan Ateş’i hatırlatacağım. Ant olsun, şart olsun ki Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız. Çevrilmek istenen dümenleri kabullenmeyeceğiz. Alçakların elini kolunu sallayarak gezmesine izin vermeyeceğiz. Gerçekler ortaya çıkana kadar bu cinayetin peşinde olacağız. Buradan açıkça ilan ediyorum; bugün, iktidarın başı zafiyet içinde olabilir. Bugün, düzen zalimlere hizmet ediyor da olabilir. Bugün, Sinan Başkan’ın canına kıyanların keyfi yerinde bile olabilir. Ama bu alçaklıkta eli olan, kolu olan, rızası olan kim varsa asla unutmasın ki mayıslar bizimdir.

“BU YENİ BİRLİKTELİKLER SONRASINDA CUMHUR İTTİFAKI’NIN SEÇİM BEYANNAMESİNE DE ARTIK BAZI YENİ BAŞLIKLARIN DAHİL OLDUĞUNU DÜŞÜNEBİLİRİZ”

AK Parti iktidarı ve Bay Kriz, son dönemde çok enteresan seçim manevraları yapmaya başladı. Kaybetme korkusuna kapıldıklarından olsa gerek, artık iyice saçmalıyorlar. Panik içerisinde bir o yana, bir bu yana savruluyorlar. Ve her savrulmada ilkesizliklerini gözler önüne seriyorlar. Hatırlayın; 2019’da da tekrarlanan İstanbul seçimlerinin hemen öncesinde benzer işlere girişmişlerdi. Seçim kazanmak için bula bula, terörist başına sekreterlik yapmayı bulmuşlardı. Ama sonra ne oldu? İstanbul’u kaybettiler. Bekamızın sözüm ona yılmaz savunucusu olan Cumhur İttifakı’na yeni üyeler katılıyor. Ne diyelim, hayırlı uğurlu olsun. Allah tamamına erdirsin.

Bu yeni birliktelikler sonrasında Sayın Erdoğan ve genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın seçim beyannamesine de artık bazı yeni başlıkların dahil olduğunu düşünebiliriz. Mesela, her ne kadar henüz kendisinin adaylığı kesinleşmiş olmasa da genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Sayın Erdoğan’ın seçim beyannamesinde artık, Türkiye’nin Şeyh Said isyanları nedeniyle özür dilemesi, tazminat ödemesi var. Özerklik ve federasyon var. Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değiştirilebileceği var. Andımızı zaten kaldırmışlardı, ama mesela artık, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazılarının silinmesi de var. Mesela, kadınlara ‘fıtratlarına’ göre yaşama zorunluluğu var. Kadınlara zulüm var. Kadına yönelik şiddetin önünün açılması var. Mesela, Cumhuriyet değerlerimize saldırı var, çok ulusluluk var, paralel eğitim kurumları var. Ez cümle; bu ülkenin birliğine, bekasına ve istikbaline yönelik koskoca bir tehdit var.

“GENİŞLETİLMİŞ CUMHUR İTTİFAKI’NIN EZBER BOZAN BU YENİ VAATLERİNİ BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN TAKDİRİNE SUNUYORUM”

Bu vesileyle uzunca bir süredir elinde vatanseverlik mezurasıyla ortalıkta gezen arkadaşların bu son gelişmeler karşısındaki ibretlik sessizliklerini tarihe not ediyor, genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın ezber bozan bu yeni vaatlerini büyük Türk milletinin takdirine sunuyorum. Ayrıca buradan Cumhur İttifakı’nın bileşenlerine de seslenmek istiyorum. Ne diyor büyüklerimiz; ‘Eğreti ata binen, tez inermiş’. Hiç merak etmeyin. Sizin için de aynısı olacak. Şunun şurasında sadece 2 ay kaldı. Giderayak, istediğiniz kadar yalpalayın, istediğiniz kadar saçmalayın. İstediğiniz örgütü, devleti, oluşumu ittifakınıza katın. Korkunun ecele faydası yok.

2 ay sonra tıpış tıpış gideceksiniz. Siyasi tarihimiz defalarca göstermiştir ki milletin iradesinden büyük güç yoktur. Söz de hüküm de milletimizindir. Siz, zaten milletin vicdanında mahkum oldunuz. 14 Mayıs’ta da milletin kararıyla mağlup olacaksınız. Arık kaçış yok. O sene, bu sene.

“HÜKÜMETİN BAŞI VE ARKADAŞLARI ORTALIKTA YOKTU AMA TEK YÜREK OLMUŞ KOSKOCA BİR MİLLET VARDI”

Hepimizin içini yakan deprem felaketinin üzerinden tam 37 gün geçti. Bu 37 günde nice hayatlar söndü. Nice hayaller tükendi. Nice acılar yaşandı. Sesini duyurmaya çalışanların derdine derman arayanların, çaresizliğe kapılanların yanında yaralara merhem olmaya gayret eden nice iyi yürekli insanımız vardı. STK’larımız vardı, belediyelerimiz vardı. Hükümetin başı ve arkadaşları ortalıkta yoktu ama tek yürek olmuş koskoca bir millet vardı. Milletimiz, bu 37 gün içerisinde, dar gününde yanına kimlerin koştuğunu gayet açık ve net olarak gördü. Uzattığı eli kimin tutuğunu gördü. İktidarın anlattığı masalların nasıl da fos çıktığını gördü. Bay Kriz ve arkadaşları, millet vicdanında bir kez daha mahkum oldu.

Depremin olduğu ilk günden itibaren sahada vatandaşlarımızla birlikteydik. Yaşanan acılara bizzat şahit olduk. Afet Koordinasyon Merkezi’mizin çatısı altında arama-kurtarma ekipleri kurduk, enkazdan insanlarımızı çıkarttık. Bölgedeki ihtiyaçları tespit ettik, yardımlarımızı yönlendirdik. Vatandaşlarımızla birlikte oluşturduğumuz yardım TIR’larımızı depremzede kardeşlerimize ulaştırdık. Sahra hastaneleri kurduk. Aşevleri kurduk. İyi kentler kurduk. Seyyar tuvaletler, hijyen malzemeleri götürdük. Açıkta kalan insanlarımızı bölgeden tahliye ettik, konaklama sağladık. Birçok arkadaşımız hâlâ deprem bölgesinde çalışmaya devam ediyor. Hâlâ ihtiyaçlar tespit ve temin ediliyor. Gençlik teşkilatlarımız, depremzede çocuklarımız için motivasyon etkinlikleri düzenliyor.

“İKTİDARA RAĞMEN DEPREMİN YARALARINI SARMAK İÇİN VAR GÜÇLERİYLE ÇALIŞTILAR, ÇALIŞMAYA DA DEVAM EDİYORLAR”

Ben de geçtiğimiz hafta yeniden deprem bölgesindeydim. Ekrem Başkan’ımızla Hatay’da, Mansur Başkan’ımızla da Kahramanmaraş’ta belediyelerimiz üzerinden yapılan çalışmaları yerinde inceledik. Depremzede vatandaşlarımızla konuştuk, dertleştik. Çocuklarımızın yüzünü biraz olsun güldürebilmek için uğraştık. Sadece iki büyükşehrimizin belediye başkanları olarak değil, müstakbel Cumhurbaşkanı Yardımcılarımız olarak Sayın Mansur Yavaş’a ve Sayın Ekrem İmamoğlu’na teşekkür etmek istiyorum. Onlar, sınırlı kaynaklarına rağmen bir afet organizasyonun nasıl yapılacağını tüm Türkiye’ye gösterdiler. Önlerine çıkan tüm engellere rağmen, liyakatle çalışmanın ne demek olduğunu, devlet ciddiyetiyle çalışmanın ne demek olduğunu cümle aleme gösterdiler. İşlerini zorlaştırmaya adeta ant içen bir iktidara rağmen depremin yaralarını sarmak için var güçleriyle çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar.

Geçtiğimiz hafta sonu söyledim, buradan da bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Devlet bütün imkanlarını seferber etmediği sürece, 2023 yılına ait Kamu Yatırım Programı’nı güncelleyip daha fazla kaynağı bölgeye aktarmadığı sürece belediyelerin ve STK’ların üzerine her geçen gün daha fazla yük bindiren bu model sürdürülebilir değildir, olamaz. Nitekim devlet yönetmekten aciz AK Parti iktidarının birçok alanda yüzüne fener tutulmuş tavşan gibi ne yapacağını bilememesi, bakanların kirli sakal bırakmaktan öteye gidememesi, en çok ihtiyacın olduğu zamanda insanlarımızın yardımına koşulamaması, artık maalesef etkilerini göstermeye başladı.

“ARTIK SEVDİKLERİNİ KAYBETMENİN ACISININ YERİNİ, NE YAZIK Kİ ONLARI GÖZ GÖRE GÖRE KAYBETMİŞ OLMANIN ÖFKESİ ALMAYA BAŞLADI”

Artık insanlarımız için sevdiklerini kaybetmenin acısının yerini, ne yazık ki onları göz göre göre kaybetmiş olmanın öfkesi almaya başladı. Mesela Hatay’da kardeşi ve 3 aylık yeğeni dahil ailesinden tam 7 kişiyi kaybettiği için yüreği yanan bir abla dedi ki ‘3 gün boyunca ayaklarını öpmediğimiz kişi kalmadı. Gelen, ‘Başkası gelecek’ dedi gitti. ‘Ses dinleyin’ dedim, onu bile yapmadılar. Kardeşimi enkazdan çıkarmadılar. Bebeğimizin sesini duyduk ama bir şey yapamadık. 4’üncü güne kadar neredeydiler? Kardeşimin hakkını istiyorum. Diri diri öldüler.’ Mesela Kahramanmaraş’ta Eczacılar Birliği görevlisi bir kardeşim dedi ki ‘8 seyyar eczaneyle Kahramanmaraş’ta bir tane ilaçsız insan kalmadı. Bacıma oturup ağlayamadan hizmetimize sonuna kadar devam ettik.’ Mesela yine Kahramanmaraş’ta bir esnaf kardeşim yanıma gelip dedi ki ‘Şehir merkezinde çarşı esnafının hepsinin iş yerleri yıkıldı. Hiçbir şey yapmıyorlar. 3 bin 500 esnaf olarak milyonlarca liralık borcumuzla çare bekliyoruz.’

Ne var ki Bay Kriz ve arkadaşları, bu sesleri duymak yerine, bizzat neden oldukları bu büyük felaketi seçim kampanyasına çevirmenin peşine düşmüş durumdalar. Artık bıkıp usandığımız ucube siyaset algoritmaları ile belediyeleri ayrıştırıyor, hizmet etmek isteyene zorluk çıkarıyorlar. ‘Burada bizim borumuz öter’ diyorlar. Yaralarımıza merhem olmaktansa yaranın sebebi olan şirketlere alelacele ihaleler açıyorlar. Biz ise her gün iflas etmiş bir sistemin, felç olmuş bir bürokrasinin ve artık işlevini tamamen yitirmiş bir iktidarın ürettiği yeni sorunlarla boğuşuyoruz. Çünkü hiç kimse sorumluluk almıyor. İlk gün söylediğimi bir kez daha tekrar edeceğim; eğer bu iktidarda gerçekten zerre merhamet, ciddiyet ve sorumluluk bilinci olsaydı şimdiye kadar birçok istifa olurdu. Ama bunlar, bırakın istifa etmeyi, gün geçtikçe daha da arsızlaşıyor.

“UTANMADAN, SIKILMADAN BECERİKSİZLİKLERİNE, İŞ BİLMEZLİKLERİNE VE ARSIZLIKLARINA KILIF ARIYORLAR”

Milletin parasıyla millete çadır satan Kızılay Başkanı bile, insan içine çıkmaktan utanacağı yerde, sımsıkı tutunduğu koltuğunda oturup ‘Atatürk’ün emri ile İsmet Paşa’nın onayı ile yapılan çadır satışları var’ diyor. Şu yüzsüzlüğe bir bakar mısınız? Bir yandan Atatürk’ümüze ve İsmet Paşa’ya sövüp diğer yandan da ayakları taşa takılsa yine onlara sığınan şu iki yüzlülüğe bir bakar mısınız? ‘Biz bu işi batırdık, yapamadık. Şehirlerimizi önce mezara, sonra da çaresizlik enkazına çevirdik. Özür diliyoruz. Hukuk önünde hesap vermeye hazırız’ demeleri gereken yerde; utanmadan, sıkılmadan beceriksizliklerine, iş bilmezliklerine ve arsızlıklarına kılıf arıyorlar. Yazıklar olsun. Buradan iktidar mensuplarına sormak istiyorum: Allah aşkına, neden aranızdan tek bir kişi bile istifa etmiyor? Bu yıkımın, beceriksizliğin ve ciddiyetsizliğin tek bir sorumlusu yok mu? Aranızdan tek bir kişi bile bu tavrı gösterecek haysiyete sahip değil mi?

Madem her biriniz işinizi bu kadar kusursuz yaptınız, o zaman neden ülkemizde işler neden böylesine kötü bir halde? Madem hiçbir hatanız yok, o zaman neden Sayın Erdoğan hâlâ helallik isteme peşinde? Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun çok güzel bir sözü vardır. Der ki ‘Makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi cekettir. Ceketi asar, bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır.’ Peki şimdi bunca acının ardından sizin arkanızda ne kalacak biliyor musunuz? Yandaşlarınıza ihale verme peşinde heba ettiğiniz yıllar kalacak. Beceriksizliğinizin sonucu olan bir büyük felaketin devasa enkazı kalacak. Vicdanlarda açtığınız yaralar, neden olduğunuz toplumsal yıkım kalacak. Ve emin olun ki hangi kampanyayı yaparsanız yapın, vicdan azabından kurtulsanız bile tarihin azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız da Allah'ın gazabından kurtulamayacaksınız.

“DEPREMİN TÜRKİYE İÇİN BİR MİLAT OLMASINI SAĞLAMAK, BUGÜN ÖNÜMÜZDEKİ EN ÖNEMLİ GÖREVDİR”

Binlerce insanımızı yitirdiğimiz depremin Türkiye için bir milat olmasını sağlamak, bugün önümüzdeki en önemli görevdir. Bir daha memleketimize böyle acıları yaşatmayacak bir iktidar anlayışının tesisi, Türkiye’nin önündeki en önemli ve acil görevdir. O miladı hep birlikte yaşamak ve yaşatmak da milletimize karşı hepimizin görevidir. Çünkü hakkın sahibi millettir. Çünkü sözün sahibi millettir. Çünkü bu cennet memleketin tek sahibi millettir. Bugün; milletimizin, ülkemizin ve devletimizin yeniden inşası için yeni bir başlangıca ihtiyacımız var. Ayaklarımızın üzerine basıp ileriye doğru atılacağımız sapasağlam bir zemine ihtiyacımız var. Hiçbir vatandaşımızın dışarıda bırakılmadığı, cebinde Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı taşıyan herkesin kendisini bu devlete ait hissettiği, memleketin tamamını kapsayan güçlü bir zemine ihtiyacımız var. İşte o zeminin ismi, İYİ Parti’dir.

Bu iktidar, milletimizi kamplaştırarak, kutuplaştırarak, düşmanlaştırarak ortak zeminimizi parçalamaya çalıştı. Bu iktidar, sorumsuz söylemleriyle, akıldan yoksun politikalarıyla, keyfi kararlarıyla milletimizin birliğini, beraberliğini, kardeşlik ruhunu bozmaya çalıştı. Ve maalesef bu iktidar, yıllardır milletimizin bölünmesinden, mahallelerimizin ayrılmasından, devletimizin partileşmesinden, milli ve manevi değerlerimizin ucuzlatılmasından beslendi. Artık yeter. Biz, buna müsaade etmeyeceğiz. Çünkü İYİ Parti, milletimizi bütün renkleriyle, farklılıklarıyla huzur içerisinde yaşatacak bir siyasi merkezdir.

“TÜRKİYE’NİN 13. CUMHURBAŞKANI, SAYIN KEMAL KILIÇDAROĞLU OLACAKTIR”

Biz, dün neredeysek bugün de oradayız. İnatla ve ısrarla bugün de biz hâlâ buradayız. Yılmadan, yıkılmadan dimdik ayaktayız. Biz, milletin sesi olacağımıza söz verdik. Biz, millet iradesinin temsilcisi olacağımıza söz verdik. Biz, aziz milletimize, bu seçimi mutlaka kazanacağımıza söz verdik. Yılmadık, direndik. Doğru bildiklerimizi söylemeye devam ettik. Tartıştık, kavga ettik, sözümüzden dönmedik. Nitekim 6 Mart’ta da milletimizin önüne bir çözüm yolu koyduk. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyenleri de Sayın Mansur Yavaş’ı destekleyenleri de Sayın Ekrem İmamoğlu’nu destekleyenleri de ortak bir yol haritasında birleştirdik. Milletin iradesinin milletin ittifakında tecelli etmesini sağladık. Bu yol, birliğin yoludur. Bu yol, istikbalin yoludur. Bu yol, milletin yoludur. V İYİ Parti gururla sunar; bu yol, kazanmanın yoludur. Bugün, ittifakımız daha güçlü, kardeşliğimiz daha sağlamdır. Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki yanında dimdik duran Cumhurbaşkanı Yardımcıları Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş ile birlikte Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır.

21 yıldır milletimizi nefessiz bırakan bir tipinin sonunda artık cıvıl cıvıl bir şafağa uyanıyoruz. Ekonomiden eğitime, tarımdan turizme, adaletten özgürlüklere kadar tüm eksiklerimizi kapatmaya geliyoruz. Türkiye’nin ne kadar zengin ve güçlü bir ülke olduğunu tüm dünyaya göstermeye geliyoruz. Acı reçetelerin sonuna, iyileşmenin baharına geliyoruz. Cumhuriyet’in ikinci asrında yepyeni bir başarı hikayesini yazmaya geliyoruz. Huzuru ve umudu yeniden yeşertmeye geliyoruz. Ülkemizi kaplayan tüm kara bulutları 14 Mayıs’ta dağıtmaya, 21 yıllık gecenin sonunda güneşi doğurmaya geliyoruz.

“HERKES GÖNLÜNÜ FERAH TUTSUN. BU SON İKİ AY, TÜRKİYE’NİN ENGELLENEMEZ YÜKSELİŞİNİN ARİFESİDİR”

Herkes gönlünü ferah tutsun. Bu son iki ay, Türkiye’nin engellenemez yükselişinin arifesidir. Biz geleceğiz ve her şey değişecek. Biz geleceğiz ve gençlerimiz gülecek. Biz geleceğiz ve insanımız mutlu, ülkemiz güçlü olacak. Biz geleceğiz ve Türkiye iyileşecek. Türkiye, yeniden hukukun ve adaletin ülkesi olacak. Hür ve zengin insanların ülkesi olacak. Huzurun ve mutluluğun ülkesi olacak. Bolluğun ve bereketin ülkesi olacak. Milletimiz mutlu, devletimiz güçlü olacak. Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi inşa etmek için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Dinamik ve yetkin kadrolarımızla Türkiye'yi hak ettiği yere çıkarma sorumluluğumuzun farkındayız. İşte 14 Mayıs, tam olarak bu sorumluluğun milletimizce tescilleneceği tarih olacak.”

Kaynak: anka