DÜNDEN beri Van'dayım. Doğruyu söylemek gerekirse gelirken beklediğim manzara çok daha korkunçtu.
Özellikle Erciş'in yerle bir olduğunu zannediyordum. Allah tarafından, korktuğumdan daha iyi bir durumla karşılaştım.
İyi derken yanlış anlamayın. İnsanın gözlerini yaşartan, insanlığından utandıran manzaralar var. Sadece ayakta kalan yapı sayısının umduğumdan iyi olduğunu söyleyebilirim.
Van merkezde 10 kadar bina tamamen yıkılmış. Bunlardan biri dün anlattığım Nezir Baş Apartmanı.
Van'a iner inmez Nezir Baş kuzenimi aradım, medyada yazılanların yalan olduğunu söyledi. Ancak binanın enkazına gittiğim zaman gördüğüm, Nezir Baş'ın doğru söylemediğiydi.
Nezir Baş Apartmanı yıkılmamıştı. Toz haline gelmişti.
Ve içinde artık kurtarılmayı bile bekleyemeyen 80 civarında olduğu söylenen kişiye mezar olarak.
Van'da 10 kadar binanın enkaz, yüzlercesinin ise bir daha oturulamayacak kadar hasarlı olduğunu söyleyebilirim.
Erciş'te ise tablo çok çok daha kötü. Erciş'in belirli mahallelerini vuran deprem, ilçenin özellikle batı tarafında taş üstünde taş bırakmamış.
Bazı caddelerde ayakta kalmış bina sayısı, bir elin parmaklarından az.
Durum o kadar vahim ki, kurtarma ekiplerinin insanüstü gayretlerine rağmen henüz daha el değmemiş enkazlar var.
Ekipler yoğunluklarını, içinde daha çok sayıda insan ve kurtarılma umudu bulunan enkazlara veriyorlar.
Kurtarma ekiplerin çabası insanüstü.
Üç gündür uyumadan, yemeden, içmeden kazıyorlar, buluyorlar, çıkartıyorlar.
Bazen tek bir canı kurtarmak 16-17 saat sürüyor ama yılmıyorlar.
Onları tek yıldıran, etraftaki izleyiciler.

SAĞLIK SİSTEMİMİZ MÜKEMMEL

Kusursuz çalışan bir diğer grup ise sağlık ekipleri.
Sağlıkçılar Türkiye'nin dört bir yanından gelmişler. Hatta Türkiye'nin değil adında Türk olan her yerden.
Konya'da görev yapan Kerküklü bir doktor, Irak'tan getirdiği 9 doktorla beraber üç gündür nefes almadan hayat kurtarıyor.
Sağlık sistemi o kadar mükemmel işliyor ki şaşırmamak imkânsız.
Bütün illerin plakasını taşıyan ambulanslar Erciş girişinde, hastane girişinde ve hastaneye çevrilen spor salonunun yanında hazır bekliyor.
Kurtarma ekiplerinden gelen haberle birlikte yaralıları alıp önce hastaneye götürüyorlar, ilk müdahalenin ardından yaralının durumuna göre gitmesi gereken yere yönlendiriyorlar.
Ya ambulansla Van'a, ya ambulans uçakla büyük şehirlere.
Tıkır tıkır işleyen bir sistem. Sağlık Bakanlığı'nı bu çabasından ötürü kutlamak gerek.
Sıfır hatalı bir organizasyon kurmuşlar.

UMKE 

Sağlık Bakanlığı'nın UMKE diye bir sitemi var. Bunun açılımı Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi.
Donanımlı ambulanslar, arazi koşullarında çalışabilecek araçlarla en uzak yere kadar sağlıkçıları ulaştırıyor, müdahale ediyorlar.

YARDIM YAĞIYOR

Van Havaalanı'nda yardım malzemeleri, Türk Hava Yolları ve özel kargo şirketlerinin uçaklarından harıl harıl boşaltılıyor.
Malzemeler kamyonlara yükleniyor ve deprem bölgelerine yollanıyor.
Sistem buraya kadar kusursuz işliyor.
Ancak sonrasında ciddi sıkıntılar var.
Depremin vurduğu merkezlere ulaşan yardımlar, ne yazık ki organizasyon bozukluğu ve özellikle de açgözlü ve açıkgözlü birtakım vatandaşlar yüzünden yerine ulaşamıyor.
Çünkü "iyi vatandaşlar" haklarını beklerken, vatandaşlık bilincinden nasibini almamış olanlar yardımları neredeyse talan ediyorlar.
En büyük sıkıntı çadır.
Gelen çadırların sayısının yetersiz olduğu söyleniyor.
Ancak bence yetersizlikten daha önde gelen neden, bazı ahlaksızların bu çadırları kapışarak götürmesi.
Kimisi 10 çadır alıp kaçıyor, kimisi bir tane bile bulamıyor.
Bazı muhtarlar çadırları blok blok eşe dosta dağıtıyor.
Kızılay'ın büyük tantanalarla tanıtımını yaptığı Mevlana Evleri'nden ise eser yok.
Zaten dağıtılan çadırlar da yazlık çadırlar. Son derece ilkeller.
Bu çadırlarda birkaç günden fazla yatanın depremden kurtulduğuna pişman olması da olası.

NE YAPMAK LAZIM?

İşin özünde hem devletin hem de vatandaşın yaptığı yardımlar son derece yararlı ve önemli yaraları sarıyor.
Fakat organizasyon bozukluğu, gereksinimi olduğundan daha fazlaya çıkarıyor.
Bu demek değil ki yardım gelmesin, yardım gerekmiyor.
Yardım gerekiyor elbet ama daha fazla gereken bunların dağıtımındaki organizasyon.
Depremin yarattığı karmaşa içerisinde bunu sağlamak kolay değil.
Belki bu iş için bir üst düzey vali Ankara'dan görevlendirilebilir.
Tecrübesiz bir kaymakam ve zaten bu yıkımların sorumlusu belediye başkanlarıyla bu organizasyon yapılamaz da yürütülemez de.
Bir başka yapılması gereken ise hayatı mümkün olduğunca normalleştirmek.
Bundan kastım şu:
Nispeten sağlam durumda olan binaların altındaki bakkal, manav, kasap, market gibi yerler ve özellikle fırınlar en azından nöbetleşe bir sistemle günün belirli bir saatinde açılmalı ve vatandaşların alışveriş yapabilmesine, ihtiyaçları giderebilmesine imkân tanınmalı.
Çocuklarına bir bisküvi, bir gofret götürebilmek bile bu ortamda çok kıymetli.

YA SONRA...

Bütün bu saydıklarım aslında önümüzdeki birkaç gün ya da en fazla birkaç haftayı kurtarabilir.
Ya sonra ne olacak?
Çok açık söyleyeyim.
Erciş'te yıkılan bina sayısı 100'ün biraz üzerinde olsa da içinde oturulabilecek bina ben göremedim.
Kısacası, Erciş'i yıkıp yeniden inşa etmek gerekiyor.
Tabii geçmişte verdikleri imar izinleriyle iki kattan yüksek bina olmaması gereken Erciş'i kendi cahil kafalarıyla yükselten ve bu katliama neden olanların hazırladığı imar planlarıyla değil.
Bunun kolay iş olmadığı malum.
Bu arada Ercişliler ne yapacak?
Daha şimdiden kar atıştırmaya başladı.
Birkaç güne kalmaz lapa lapa yağacak.
Bu insanlar Kızılay'ın incecik çadırlarında, ıslak toprağın üzerinde ne kadar yaşayacaklar. Bir yıl mı?
Birkaç hafta içerisinde konteyner mi, prefabrik konut mu, kutup çadırı mı bilmem, buradaki insanları insanca olmasa da yaşayabilecekleri bir damın altına sokmak lazım.

KÖYLER

Erciş ve Van'daki durumu özetledik.
Köylerde ise durum daha iyi değil.
Pek çok köy yerle bir.
Hâlâ ulaşılamayan, daha doğrusu ulaşılmayan köyler var.
Buralarda durumun ne olduğu bilinmiyor bile.
Bilinenler ise yardım ulaştırmada ciddi sıkıntının olduğu. Köylüler minibüslerle geldikleri kent merkezinden aldıkları yardımlar kendi imkânlarıyla götürüyorlar.
Tabii şunu da söylemek lazım. Bahsettiğim organizasyon bozukluğunun ve talanın da asıl sorumlusu köylerden gelenler.
Çünkü kendilerinin daha mağdur olduğunu düşünüp, Erciş'e bir daha gelemeyeceklerin söyleyip ihtiyaçları olsun olmasın bulduklarını götürüyorlar.
Van'a yardımların devam etmesi çok önemli.
Devlet gerçek anlamda yağdırıyor.
Ancak bu yağan, ne yazık ki yerdekilere ulaşmadan buharlaşıyor.
Bu yüzden son cümlemde tekrarlıyorum.
"Organize olalım beyler."