Kapalı kapılar artında yaşanan akıl tutulmasıyla birlikte artık hukuk, siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat, işletme fakültesi mezunları da güya “meteoroloji uzmanı” oldu...

2 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 657 sayılı KHK'ya göre artık Meteoroloji Uzmanı olmak için Meteoroloji Mühendisliği okumaya gerek yok. Bu duruma, “Tam bir skandal. Böyle bir şey olamaz. Meteoroloji, fizik ve matematiğe dayalı özgün bir meslektir. Bilime büyük saygısızlık” diye tepki gösteren çok oldu. Ben, hâlâ DMİ Genel Müdürü'nden Başbakan'a kadar güvendiğim kişilerin bu yanlışı düzelteceğine inanıyorum.

MESLEKLERİNİ UNUTTULAR MI

Bu konuya tepki gösterenlerden birinin aklına “Yüzyıllık Yanlızlık” romanından ilginç bir alıntı gelmiş: “Pablo yıllardır gitmediği köyüne döner. Bir süre sonra köyde uykusuzluk baş gösterir. Bu uykusuzluk unutkanlığa neden olur. Köydeki herkeste unutkanlık başlar. Pablo buna bir çözüm bulur, her cismin üstüne adı yazılır. Mesela masanın üzerine ‘masa', ineğin üzerine ‘inek' yazılır. Belli bir süre sonra bu hastalık öyle bir noktaya varırki, artık her cismin üzerine neye yaradıklarını yazmak zorunda kalırlar. Mesela ineğin üzerine ‘bu bir inektir süt verir', veya ‘bu bir kahvedir sütle karıştırıldı mı neskafe olur' gibi notlar yazılır. Şimdi herkese ne yapması gerektiğini mi hatırlatacağız? Bunlara üniversitede okudukları dersleri mi hatırlatacağız? Unutkanlık mı başladı bunlarda” diye de ekliyor.
Ben bu “unutkanlığın” temelinde yatan bürokrat veya insan dürtüsünü merak edip biraz araştırdım; Twitter'da birisi “Meritokrasi'yi içselleştirmeden demokrasi peşine düştük” dedi. Meritokrasi, yani “liyakata dayalı yönetim” olmadan demokrasi olmaz diyor!
“Yaşadığımız toplumda devlet yöneticilerinin bir kısmının bulundukları makama layık olmadıklarından sıkça şikayet ederiz. Ya da kendi çalıştığımız kurumdaki lider ve yöneticilerin sahip oldukları ünvan ve makamlara layık kişiler olmadıklarını görür ve bundan üzüntü duyarız...” (www.canaktan.org)

LİYAKAT VE EHLİYET

Bu konuda güzel bir yazıyı H. Emin Sert “Yönetimde Adalet, Ehliyet ve Liyakate Riayet” başlığı ile yazmış. Özetle: “Dünya, insanların eliyle şekillenmekte ve idare edilmekte. Yaşadığımız çevrenin güzelleşmesi, insanın gelişip mükemmelleşmesiyle mümkün. Çoğu defa yeterli önemi vermediğimiz ruhsal ve sosyal sağlık; adalet, ehliyet ve liyakat gibi değerlerin toplumun bütün kademelerinde, özellikle de yönetim kademelerinde işlemesiyle yakından ilgili. Ehliyet; bir iş ve konuda ehil olma, yeterlilik ve onu yapabilecek kapasiteye sahiplik manalarına gelmektedir.
İster dünya siyasetine, ister devlet yönetimine, isterseniz herhangi bir kurumun idaresine bakınız; liyakat ve ehliyete riayet edilmeyen kurumlar ancak kendilerini küçültürler. 
Adalet, hak ve hukuk gibi temel ahlaki değerlere riayet edilmeyen yerde itimat sarsılır. Güvenin sarsıldığı kurumlarda verimlilik düşer. Böylesi noktalardaki yöneticiler sıradan, basit, yapmacık şeylerden medet umar. Kriterlerin adamına göre uygulandığı, çifte standartların hüküm sürdüğü, özlük haklarıyla oynanılan kurumların yöneticileri bilmelidirler ki zulüm payidar olmaz. Bunun en acı veya güzel örnekleri tarihte mevcut...
Etki ve yetki ellerinde olanlar pişman olmadan önce küçük hesapların ancak kendilerine ve kurumlarına zarar verdiğinin farkında olmalı. Kendini aşamayanlar, her zaman basitlik içinde yok olmaya mahkûmdur. Kapalı kapılar ardında, adalet ve liyakate riayet edilmeksizin alınan kararlarla yönetilen kurumlar, itimattan yoksun kalır. Neticede kaybedenler, mağdur edilen fertlerden ziyade küçük hesaplar peşindeki kurum ve toplumlardır.” (www.eminsert.org) 
Kısacası, ülkemizde her şeyin sadece adından bahsedilir oldu. Örneğin, uzmandan bahsedersiniz, fakat gerçek bilgiyle tercübenin bir araya geldiğini göremezsiniz. Ortak akıl ve başarı peşinde de değiliz. Böylece Einstein'in dediği gibi “Karşılaştığınız problemleri onu yaratan düşünce tarzıyla çözemezsiniz” ve KHK'dan görüldüğü gibi çözemiyoruz da!