Başlık çok yönlü ele alınabilir. Biz bu makalede bilerek veya bilmeyerek kullandığımız soyut sözcüklerin hayatımızı nasıl etkilediği; duygu, düşünce ve davranışlarımıza nasıl yön verdiği ile ilgili olacak. 

Soyut sözcükler veya kavramlar bir anlamda düşünmenin, üretimin, dil’de yeni açılımlara gitmenin ve yaşadığımız dünyayı algılama modelimizi zenginleştirmenin önemli unsurlarıdır.
Soyut sözcük ve kavramlar en çok zamanda tartıştığımız, en çok belirsiz ve farklı içeriklerde kişileri zorlayan önemli yapılardır.
Kullanma biçimine göre değişse de soyut sözcükler anlamak, anlaşabilmek ve anlatabilmek için farkına varmamız gereken bir yapı taşırlar.
Örneğin “patronumu anlamak zor”, “ kriz bizi fena vurdu” cümlelerini ele alalım- bu örnekler çoğaltılabilir - Patronu nasıl anlamadığımızı, anlamak için ne çaba gösterdiğimizi, patronu anlayabilen birisi veya birileri olduğu halde biz kısır bir düşünce döngüsüne girip, kendimizi sınırlayan, içeriği verimli kullanmaktan uzak tutan cümle kalıpları ile konuşursak ne yazık ki, patronu anlama ve anlaşabilme ihtimallerini atlayıp kısır bir dünya modeline kendimizi hapsederiz.
Patronu kendi sınırlı algı modelimize göre anlamaya çalışırsak ve gerekli esneklikten yoksunsak patronu anlamak bizim için gerçekten zor olacaktır. Hatta bu zorluk imkansızlığa kadar uzanabilir.
“Patronu beni anlamaktan alıkoyan şey nedir” diye sorsak süreç lehimize işleyecek ve biz şekilde zor da gözükse patronu anlamaya başlayacağız. Hatta daha ileri, gidip anlaşmak, dostluk kurmak bile mümkün olabilecektir.
Patronla anlaşamamayı tercih ediyorsak ki, bu bizim tercihimizdir- bu durumda süreç bizim tarafımızdan yürütülen bir durum haline gelecek ve biz daha aktif konum da olacağız. 
Bu bağlamda da durumun kölesi değil, efendisi oluruz ki, bu da bizim algılarımızı ve davranışlarımızı daha da zenginleştirmiş olacaktır.
Aynı şekilde “Kriz bizi fena vurdu” cümlesi de soyut, içeriği eksik ve durumu tam kavramayan, sınırlı bir dünya modelinin yansımasıdır. 
Krizde büyüyebilmek ve gelişebilmek durumu da vardır. Kriz eğer biz zayıf ve daha önceki seçimlerinizde doğruyu tam olarak yapamamışsak krizlerin bizi olumsuz etkilemesi kaçınılmaz olacaktır. Ama kriz aslında tek değişken değildir ve daha başka değişkenler bizlerin kriziler tarafından etkilenmesini sağlamaktadır.
Bizler zayıfsak ve istenilen ölçüde gelişememişsek bu durum krizlerin hatası değildir. Bizler güçlüysek zaten krizler bize uğramayacaktır. Burada krizlerin olmasını engellemek yerine ki bunda başarılı olamayabiliriz; krizleri kullanmak daha da verimli ve değerli olabilir.
Dil, duygu, düşünce ve davranışların sembolik temsilleri değildir yalnızca. Düşünmek, üretmek ve varlığımızın ve varlıkların da farkına varmamızı sağlayabilen önemli ve vazgeçilmez bir arcıdır aynı zamanda. 
Önemli olan belki de dil ve sembollerle düşünürken ve davranırken, kendimizi sınırlayan bir dünya modeli yerine biz daha üretken ve aktif kılan, bizi daha zengin seçeneklere ulaşmak için kullanmamız gereken bir araç olarak algılamak daha faydalı olabilecektir. Örneğin. İnsanları anlamak çok zor demek yerine, insanları şu an şu konularda anlamak bazen zor olsa da ilginç olabilir veya özgürlük, insanlık, adalet, eğitim, dostluk vs gibi sözcükleri daha da somutlaştırarak ortak anlam birliği içerisine tanımlayarak soyut anlamlarından uzaklaştırarak somutlaştırabilmek bizleri daha da etkin kılacaktır.
Bireysel özgürlük, farkındalık hatta olgunluk ve bunla gelen sağlık, başarı, yaratıcılık, dış dünyayı algılarken kullandığımız kavramların, cümlelerin ve yapıların kalitesine bağlı olacaktır. Bunları kullanırken göstereceğimiz özen ve yaratıcılık ise bizlerim kalitesini belirleyecektir dersek her halde batmış olmayız.