Yeni Genel Merkez Binası için kendilerini sevenlerin ciddi fedakârlıkta bulunduklarını belirten Karamollaoğlu, detekte bulunanlara teşekkür ederek, “Orası da birkaç ay sonra inşallah devreye girecek” dedi.

Özlem Gürses’in, MG Kitap&Kafe’deki kitap çeşitliliğine baktığında çok sesli, çok kültürlü bir dünya gördüğünü belirterek, “Saadet Partisi’nin siyasî çizgisi de bu mudur?” diye sordu.


 
Karamollaoğlu, “Biz, her görüşü dinlemeye hazırız. Çünkü her görüşün ortaya çıkışının da sebepleri vardır. O sebepler, sonradan biraz daha somutlaşır, sınırlar çizilir, belirginleşir. Birazcık da belki hem kendi kendine tutarlıdır ama tutucu da olur. Bizim de tabii bir dünya görüşümüz var, bir anlayışımız var; ama biz, diğer dünya görüşlerinin de tanınmasında, bilinmesinde, gençler için özellikle fayda olduğu kanaatindeyiz. Onun için de burada çok farklı kesimlerin sesini duymak, onların yazılarını, kitaplarını okumak mümkün” diye konuştu.

Karamollaoğlu, demokrasiyi nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de, demokrasinin en ideal çözüm olmadığını ancak mevcut modeller arasında en geçerli olanı şeklinde nitelendirildiğini belirtti. Demokraside âlimin de câhilin de bir oya sahip olmasının tartışıldığına işaret eden Karamollaoğlu, “Bu doğru mu? Aslında tam doğru değil; ama siz bunu ayrım yapmaya başladığınız zaman bu sefer dengeyi nerede tutturacağınız belli olmuyor” dedi.

Karamollaoğlu, demokrasinin herkesi muhatap almasının bir avantaj, ancak âlimle câhil arasında bir ayrım yapmamasının da bir dezavantaj olduğunu dile getirdi.

Demokratik ülkelerde iktidara gelebilmek için halkın ikna edilmesi gerektiğini ancak bu süreçte her siyasî partinin ve her fikrî hareketin eşit imkânlara sahip olmadığını belirten Karamollaoğlu, medya gücünün önemine işaret etti. Karamollaoğlu, “Medyayı öyle bir kullanıyorlar ki, hele şimdi, yalan da söylenebiliyor, hile de yapılabiliyor, iftira da atılabiliyor. İyiyi kötü, kötüyü iyi göstermek mümkün olabiliyor” dedi.


 
Amerika Birleşik Devletleri’nde yönetimi denetleyen mekanizmalar olduğunu belirten Karamollaoğlu, NATO Parlamenterler Asamblesi Üyesi olduğu dönemde her sene Belçika’ya, Washington’a, Pentagon’a, Birleşmiş Milletler’e (BM), New York’a gittiklerinde, bu mekanizmaları gördüğünü anlattı.

Karamollaoğlu, “E tabi bu sistemi biz denedik, 1960’tan sonra; ama biz o sistemi ancak 20 yıl götürebildik. Yani uzlaşma kültürü yerine çekişme hâkim oldu. Bu sefer işler yürümemeye, kanunlar çıkmamaya başladı” dedi. Karamollaoğlu, sistemin ABD’de de tıkanmaya başladığını not düştü.

ABD’de başkanı kimlerin finanse ettiğinin gizli olmadığını, başkanın da kendisini maddî olarak destekleyenlerin fikirlerini savunduğunu belirten Karamollaoğlu, “Biz, çoğulcu, temsilî bir demokrasi var zannediyoruz ama fiiliyatta bu, o kadar da güçlü değil. Birileri, bu seçilmişleri kontrol ediyor, manipüle ediyor” dedi.

Karamollaoğlu, Trump yönetimiyle birlikte adalete ve liyakata özen gösterilmediğini belirterek, Trump’ın ülkeyi bir kovboy mantığıyla yönettiğini söyledi. Karamollaoğlu, Trump için “Ahlâksızlığı tescil edilmiş bir insan” nitelendirmesinde bulundu.


 
Karamollaoğlu, İran’da kadınlara hür seçme hakkı tanınmadığına dair bir kanaatin dile getirilmesi üzerine, İran’da kadınlara haklarının verildiğini, ticarette, bürokraside ve parlamentoda erkeklerden daha aktif olduklarını ifade etti. Karamollaoğlu, istikrarı sağlamak ve demokrasiyi muhafaza edebilmek için her yerde bir arayış olduğunu kaydetti.

Karamollaoğlu, fikir ve düşünce hürriyetinin, adaletin, demokrasinin temel unsurları olduğunu olduğunu ancak bunları çiğnemekten imtina etmeyenlerin de olduğunu söyledi. Karamollaoğlu, “Biz de bugün içinde yaşıyoruz, görüyoruz. Yani düne kadar insanlar, kendilerinin şikâyet ettiği hususları, şartlar değişip kendileri hâkim hâle gelince aynen kendileri uygulamaya başlıyor, aynen, tıpatıp. Şiirden seni hapse atıyorlar, sen de bir yazı yazdı diye başka birisini attırıyorsun hapse. Ne fark var?” diye konuştu.

Özlem Gürses de, adalet anlayışının değişkenliği konusunda, “Herhalde şu anda cumhuriyet tarihinde en çok başörtülü mahkûmun olduğu dönemdeyiz. Yani sayısal olarak da öyleyiz herhalde. Ben tabii masumiyet karinesini bir kenara bırakarak ve elbette ki FETÖ’cülerse de, darbecilerse de gereği yapılmalıdır şerhini de koyarak ama bu da bir veridir yani şu anda” yorumunda bulundu.

Bu değerlendirme üzerine Karamollaoğlu, şunları söyledi:

“Buradaki mesele, yönetim anlayışı. Yönetimdeki yetkilerin hangi noktaya kadar gidebileceği, nasıl sınırlandırılabileceği. Onun için biz, “hak” mefhumunu, “adalet” mefhumunu” her şeyin üstünde tutuyoruz; hakkın hâkim olmasını, hangi şartlarda olursa olsun. “Doğru” ile “hak” her zaman aynı şey değildir. “Doğru”, şartlara göre değişir. Misal diye verilir; kış gelince palto giyersiniz, doğrudur; yazın da çıkartırsınız, o da doğrudur. Yani palto giymek hak vesilesi değildir. Hak, değişmeyen doğrudur. İnsanların temel inançlarını değiştiremezsiniz baskı altında. Temel bir adalet anlayışı vardır, o anlayış temeldir.”

Karamollaoğlu, Erbakan’la birlikte 1978’de Avrupa’ya gittiklerinde, Mısırlı bir entelektüel tarafından kurulmuş olan Avrupa İslâm Konseyi tarafından, Erbakan’ı tanımak isteyen NATO Genel Sekreterlerinin, Büyükelçilerinin ve komutanlarının yer aldığı bir toplantıda Erbakan’ın “hak” kavramını anlattığını söyledi. Karamollaoğlu, Erbakan’ın, “Bunlar, ‘hak’ mefhumunu bilmiyorlar” dediğini ve onlara 4 prensibi anlattığını nakletti. Karamollaoğlu, Erbakan’ın dinleyicilere çifte standart uygulamaları, kendini ‘üstün ırk’ kabul etme anlayışı, paylaşma yerine sömürü anlayışı ve baskıcı rejimlerin desteklenmesi anlayışının yanlışlığı hakkında bilgi verdiğini kaydetti. Karamollaoğlu, “Bu 4 mefhum, D-8’in 6 prensibinden 4’üdür” dedi ve diğer 2 prensibin de problemlerin savaşla değil barış içinde; kavga ederek değil diyalogla çözülmesi olduğunu söyledi.

“Orucu, sahura kalkanların tutabildiği bir kuş zannederdim”
Bir soru üzerine çocukluğuna dair Ramazan hatıralarını anlatan Karamollaoğlu, Develi’de bahçeli bir evde geçen çocukluğunda orucun bir kuş olduğunu, oruç tutmanın da o kuşu tutmak olduğunu ve sahurda tutulduğunu zannettiğini, o sebeple de hep sahura kalkmayı arzu ettiğini anlattı. Karamollaoğlu, gülerek, “Ben, orucu hep bir kuş… Sahura kalkarsan tutarsın, yoksa gidiyor” dedi; küçük yaşta oruç tutamasa da sahura mutlaka kalktığını söyledi.

“Yahu sebze meyve satılır mı?”
Karamollaoğlu, bayramları ise kendi memleketlerinde, Gürün’de, Gezici Başöğretmen olan amcasının evinde geçirdiklerini anlattı.

1940’ların Türkiye’sinde, küçük yerleşim birimlerinde herkesin sebze meyveyi kendisinin yetiştirdiğini veya komşusundan temin ettiğini belirten Karamollaoğlu, babasının Akçadağ’da ortaokula kurucu müdür olduğunda sebze ve meyvelerin pazarda satıldıklarını gördüğünde hafsalasının almadığını ve kendi kendine “Yahu bunlar satılır mı?” diye sorduğunu dile getirdi. Karamollaoğlu, “Yani sebze ve meyvenin satılabilir bir şey olduğunu ilk defa ben orada gördüm” dedi.

“Hazırlık sınıfını atladığım için 3 yılda mezun oldum”
Karamollaoğlu, 13 yaşından itibaren eğitim için evinden ayrıldığını, lisede parasız yatılı okulda okuduğunu anlattı. Karamollaoğlu, “Recai Ağabeyin, rahmetli, babası benim başöğretmenimdi” dedi.

Karamollaoğlu, liseyi bitirdikten sonra kazandığı sınavla, Sümerbank tarafından yükseköğrenim için İngiltere’ye gönderildiğini anlattı.

Başarılı olduğu için, hazırlık sınıfını atlayarak 4 yıllık eğitimini 3 yılda tamamladığını belirten Karamollaoğlu, “Ben 3 sene okudum diye, diplomayı alıp da buraya dönünce bana diplomayı vermek istemediler, Millî Eğitim Bakanlığında. ‘Yaav 3 senede mühendis olur mu?’ diyor. Yahu 3 senede mühendislik, orada (İngiltere’de) bir itibar vesilesi. ‘4 sene okuyanlar var.’ Doğru, 4 sene okuyanlar var da, onlar hazırlık okuduğu için var” diye konuştu.

“Eşim, Müslümanlık konusunda benden daha titiz”
İngiltere’de İngiliz bir hanımla evlenmesine ve iki ailenin bayramları nasıl geçirdiğine dair bir soruyu da cevaplayan Karamollaoğlu, eşinin ailesinin birkaç senede bir kendilerini ziyarete geldiklerini belirterek, “Bir tepkileri de yoktu ama kayınvalide biraz daha bu işlere meyyaldi yani dinlemeye. İnşallah Cenâb-ı Hakk hidayet nasip etmiştir. Ben öyle tahmin ediyorum, eşim de öyle düşünüyor” dedi.

Karamollaoğlu, “Eşiniz kendiliğinden Müslümanlığı seçti. Zamanla oldu herhalde. Sizin iknanınız var mıdır burada efendim?” sorusuna karşılık da, “Vardır, olmadan olur mu yani? Olmadan olmaz ama hamdolsun, kendisi benden daha titiz şimdi. Öyle diyebilirim” dedi.

Karamollaoğlu, 1967 yılında Türkiye’ye dönüp Sümerbank’ta göreve başladığını, daha sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nda 5 yıl tekstilden sorumlu uzman olarak çalıştığını, o dönemde Türkiye Odalar Birliği Başkanı olan Necmettin Erbakan’la tanıştığını ve kendisinin onun çalışmalarına katkı sağlamaya başladığını anlattı.

Karamollaoğlu, Erbakan’ın başkanlığının yolunu açan TOBB Başkanlığı seçiminin Süleyman Demirel tarafından iptal edilmesi üzerine, siyasete girmeden Türkiye’nin problemlerini çözmenin mümkün olmayacağı fikrinin doğduğunu söyledi.

Erbakan’ın, Türkiye’nin sanayileşmesini çok önemli bir mesele olarak gördüğünü belirten Karamollaoğlu, “Bizim kendi ayaklarımız üzerinde durabilmemiz, kendimizi dışarıya karşı savunabilmemiz, ancak ve ancak kendi sanayimizi mükemmel bir tarzda kurmakla mümkün” dedi.

Karamollaoğlu, Erbakan’ın 1969 yılında Bağımsız milletvekili olarak seçildikten sonra ilk işinin Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’ni (ESAM) kurmak olduğunu söyledi. 12 Mart Muhtırası ile Millî Nizam Partisi’nin kapatıldığını, bu arada kendisinin askere gittiğini, askerlikten sonra da Altınyıldız isimli tekstil firmasında çalıştığını anlatan Karamollaoğlu, 1974 seçimlerinde kurulan koalisyon hükümetinin ardından kurulan Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti döneminde Sanayi Bakanlığı Teşvik ve Uygulama Genel Müdürü olarak görev yapmaya başladığını, 2 yıl bu görevi sürdürdüğünü kaydetti.

Karamollaoğlu, haziran ayında seçimler gündeme geldiğinde de Erbakan’ın talimatıyla Sivas’dan aday olarak milletvekili seçildiğini söyledi. Karamollaoğlu, ikinci MC hükümeti kurulduktan sonra “12’ler hadisesi”nin meydana geldiğini, daha sonra Demirel Hükümeti kurulduğunu, kendilerinin de bu hükümete dışarıdan destek verdiklerini belirtti. Bu dönemde kendisinin Mecliis’te ve dış komisyonlarda yer aldığını belirten Karamollaoğlu, bu sebeple sık sık yurt dışına gittiğini ve Avrupalılarla görüştüğünü dile getirdi.

Editör: TE Bilişim