Son günlerde en sık duyduğum sözcük “sıkıntı yok.” Belki yalnızca ben değil, sizler de bu sözcüğü sık duyuyor, üzerinde düşünüyor ve belki de söyleyenlere tepki bile veriyorsunuzdur. Kimbilir belki de büyük bir çoğunluk bu sözün farkında bile değildir…
“Oğlum nasılsın diyorum?”, “Sıkıntı yok baba” diyor. Okulda öğrencilerime soruyorum yine “Sıkıntı yok hocam” diyorlar. Dost meclisinde sohbet ediyoruz yine “sıkınıtı yok” diyor arkadaşlarım…
Onlar “sıkıntı yok” dedikçe bana birşeyler oluyor. Etrafa bakınca onca soruna, sıkıntıya, yanlışa bakınca “sıkıntı yok” demek sıkıntının ta kendisidir bence.

“Ne olmuş hocam, sıkıntı olması mı lazım bak her şey gülistanlık. İnsanlar dertsiz, dertli olsa bile onlar için sorun yok sana ne oluyor?” diyebilirsiniz ama sizce de öyle mi?
Ne güzel olurdu hiç sıkıntımız olmasa mutlu yaşar giderdik ama kazın ayağı öyle değil ki... Sıkıntı olmasını o kadar sorun etmiyorum ama sıkıntıları görmezden gelmek, vurdumduymazı oynamak, kafayı kuma gömmek işte bu sorun…
“Hayat mücadele değildir, mücadelenin kendisi hayattır” der bir düşünür. Mücadele etmenin önemi büyüktür. İnsan bir şekilde yaşamını mücadelelerle anlamlandırır ve onurlandırır. Verilen onca uğraş, emek, alınteri kutsaldır çeşitli yaşam mücadeleleri için ama “sıkıntı yok” demek bir kaçış, ağırdan alma, ağır abi pozları, şok yemişlik, toyluk, görmezden gelme, kendini inkar, alınteri ve emeğe saygısızlık v.s.’dir bence.
Sıkıntı varsa, vardır; önemli olan bu sıkıntıları kabul etmek, yaşamda sıkıntıları doğru yere koymak ve vargücüyle bu mücadeleden galip gelmeye çalışmaktır erdem…
“Sıkıntı yok” demek o kadar dile yapışmış olsa bile ayıp olurmuş gibi bir algı yaratıyor. Sonra Türk diline uyan bir yapı da göstermiyor. Her zamanki gibi, dublaj Türkçesi’nin bir ürünü olsa gerek…
Özellikle de gençler sık kullanıyor bu sözcüğü. Kitap okumadıkları kullandıkları sözcüklerden belli olan ve internet Türkçesi -ki o da yok ya- ile yetişen bu gençler ne yazık ki hızlı bir şekilde güzel Türkçemiz’i daha da anlaşılmaz hale getiriyorlar…

“Dil de canlıdır, zamana uyum gösterir” diyenler varsa bu satırları okurken bir kere daha düşünmelerini salık veririm. Belki de dilimiz, daha önce olmadığı kadar kendine bile yabancılaşmıştır bizler sayesinde…
Sıkıntı var dostlarım, hem de çok; ama sıkıntılar bizi geliştirebilir, büyütebilir ve daha üretken kılabilir bizleri… Vurdumduymazlık, aymazlık, cehalet, okumamak, düşünme tembelliği ve az sözcükle konuşmak yabancılaşmanın daniskasıdır ve tehlikelidir... Bir ülkeyi yoketmenin en önemli unsurunun o ülkenin dilini bozmaktan geçtiğini bilmeyen yoktur sanırım… Dil bozulursa sadece iletişim bozulmaz, düşünce de bozulmaya başlar… Dolayısıyla herkes, herşeye yabancılaşmaya başlar ki işte tehlikeli olan da budur.