Geçen haftaki apartman toplantısında sevgili komşularımız bahçede top oynamayı yasaklamış. Daha başka yasakları da apartman panosuna asılmış ki, herkes görsün ve kendine çeki düzen versin.

Geçen yılda bahçede bisiklete binmek yasaklanmıştı. Hatta komşu çocukların bahçeye gelmeleri ve burada bizim çocuklarla kaynaşıp oyun oynamaları da “yabancı çocuklar” bahçeye giriyor ve arabalar çiziliyor diye engellenmişti yine sevgili büyüklerimiz tarafından.

“Yabancı çocuklar” ın “ne kadar yabancı, neye ve kime yabancı” olduğu soruları havada kalsa da “yabancıydı” onlar ve dışarıda kalmalılardı. 

Bizim çocuklar her ne kadar “ e peki nerede oynayalım, oynayacak yer mi bıraktınız bizlere” dese de, çocuk sever! komşular karar vermişlerdi bir kere.. 

Aslında biraz cesareti olsalar “ ne bu kardeşim çoluk çocuk yapıp bizlerin rahatını bozuyorsunuz; bırakında burada gönlümüze göre yaşayalım” diyecekler ama utanıyorlardır kimbilir!..

Daha öncede çocuklar biraz gürültü yapıyorlar diye aşağıdaki komşu kapımıza gelmiş, eşime pekte dost olmayan davranışlarda bulunmuşlardı ben seyahtte iken. Hatta ileri gidip tüm apartman sakinlerini bize ve apartmanda çocuğu olan diğer komşuya karşı dedikodumuzu yaparak bizi mahkeme yoluyla atmaya bile kalkmışlardı.

Çocukları tehlikeli buluyorlardı sevgili alt ve üst komşularımız. Bizden öncede çocukları olan kiracıyı da başarılı! bir şekilde yolcu etmişlerdi. Artık apartman onlara kalmışken biz çıkagelmiştik hem de iki erkek çocukla. 

Hatta bir ara, bizim çocuklar apartman dışından gelen ve çöp bidonundan yemek yemek yiyen kedilere acıyıp onlara yemek verdiler diye noter kanalı ile bir ihtarname bile gönderilmişti sevgili kedi fobisi olan hekim karıkoca komşularımız tarafından…

Kışın serçelere cam önlerine ekmek kırıntısı, yazın da apartman dışında bir yerlere bir tas içerisinde su koyuyoruz diye kaç kere uyarılmıştık gene sevgili apartman komşularımız tarafından. Çocuklar yetmiyormuş gibi birde hayvanları peydah etmiştik başlarına… 

Alt komşumuz bir torun sahibi olunca anladı ki, çocuklar öyle otur deyince oturmuyorlar. Hele bir de erkek çocuksa. Ya iki erkek çocuk- ki onlarla başa çıkmanın zorluğunu ancak anne babalar bilir- o zaman insan derviş sabrını öğreniyor. Üst komşumuz ise kızı evlenip evden ayrılıp, bizim çocuklar da büyüyüp evden çıkmaz olunca “ apartman ne kadar da sessiz olmaya başladı demez mi” geçenlerde!

Yasakların nedeni arabalarının çizilmeleriymiş. Ayda yılda, okul tatil veya hava güzelse bahçede oynamaya çalışan çocuklar arabaları çizerlermiş. Allah korusun!Arabalara top çarparsa nice olur arabaların hali değil mi?! 


Oysa benim arabam komşular tarafından çok çizildi. Hatta bir tanesi bahçeye arabası ile girince park yapmaya girerken duran arabama çarptı. Kendisi “ödeyeceğim” demesine rağmen, daha sonra “ben çarpmış olamam bir başkası yapmış olabilir” deyip yan çizmişti. Başka bir komşum da yine parka girerken benim arabaya sürtmüş ve buna rağmen gelip bize söylememeyi tercih etmişti Camdan olayı gören eşim komşunun bize gelip durumu anlatmasına bir türlü anlam veremediyse. Olsun onlar büyük ne yaparlarsa yapsınlar çocuklar kadar tehlikeli olamazlar değil mi ama…

İstanbul’un her tarafı yeşil alan, park, spor tesisleri ile dolup taşıyor ya! Anne babalar üşeniyor oralara gitmeye ve komşularına işkence etmek için çocuklarını bahçeye gönderiyorlar...

Arabalar yer bulur apartmanlarda ve yaya kaldırımlarında. Okul bahçeleri araba parkı olarak işletilir. Bahçeler, arsalar, araba parkına dönüştürülür ama çocuklar yok sayılır; bir oyun yeri bile esirgenir onlardan…

Okumuş, adam olmuş ve hiçbir zaman “çocuk olamamış” büyükler çocukların hayatlarını yönetmeye kalkarlar oturdukları fildişi kulelerinden. Sonrada “dikkat eksikliği, ver hap, yaramaz, ver hap, hiperaktif, ver hap.” 

Sokağa terk edilenler ise başka bir hikaye…

Asıl “hapı yutup” kendileri biraz uyanıp, hareketlenmeleri gerekirken…

Her işin başının “sevgi” olduğu unutulup gitmiş mi ne?..