Saadet Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Birol Aydın, Esenyurt’ta düzenlenen aday tanıtım programına katıldı. Aydın, “İstanbullular büyük bir geçim sıkıntısı içerisinde. Dünden bugüne uygulanan yanlış ekonomik politikalar nedeniyle hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı İstanbul'umuzda her kesimi kasıp kavurmakta. Denilse ki, ‘İstanbul'un en önemli sorunu nedir?’ Herhalde en başta geçim, geçim, geçim diye söyleriz. Her bir kesimden insanımızı çok derinden etkilemektedir” dedi.

Saadet Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Birol Aydın, Esenyurt Belediye Başkan Adayı Mehmet Faruk Ertekin ile birlikte, Esenyurt’ta düzenlenen aday tanıtım programına katıldı.

Aydın, programda şöyle konuştu:

İSTANBUL'DA HAYAT PAHALILIĞI HERKESİ DERİNDEN ETKİLİYOR”

“Cenab-ı Hak bu toplantımızı bereketli eylesin, en büyük başarıları nasip eylesin. Bu toplantımızı ve 31 Mart seçimlerini Esenyurt’umuzda yaşayan bütün insanlarımıza hayır ve bereket eylesin. 31 Mart'ta biz ne yapacağız? Bundan önce ne yaptık? Bundan önceki beş yıllarda neler yaptık? Esenyurtlular olarak sandık başına gittik, yöneticilerimizi seçtik. Hem Esenyurt Belediye Başkanlığı için oy kullandık hem büyükşehir belediye başkanlığı kullandık. Aradan şu kadar zamanlar geçti işte bugün bir milyonluk bir Esenyurt’tayız. İstanbul'umuzun nüfus açısından en büyük ilçesi. Şu kadar vilayetimizden büyük. İşte İstanbul'umuzda şu kadar zamandır belediye başkanları seçiyoruz ama İstanbul'umuzun durumu ortada. İstanbullular yorgun. İstanbullular endişeli, kaygılı, üzgün. Biraz da kırgın. İstanbullular büyük bir geçim sıkıntısı içerisinde. Dünden bugüne uygulanan yanlış ekonomik politikalar nedeniyle hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı İstanbul'umuzda her kesimi kasıp kavurmakta. Denilse ki, ‘İstanbul'un en önemli sorunu nedir?’ Herhalde en başa geçim, geçim, geçim diye söyleriz. Her bir kesimden insanımızı çok derinden etkilemektedir. İstanbullu bugün mevcut durumdan da memnun değil, Kurum’dan da umutlu değil. İstanbullu bugün en saygıdeğer takip en saygın partiyi Saadet Partisi olarak görüyor ve değerlendiriyor. Bunu siz Esenyurt’ta her tarafta görüyorsunuz. 4 şey söyledim. İstanbullu yorgun, üzgün, küskün, endişeli, kaygılı. İstanbul'da hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı herkesi derinden etkiliyor.

İSTANBULLU SAADET PARTİSİ'NE GÜÇLÜ BİR SAYGI BESLİYOR”

İstanbullu bugün durumdan da Kurum’dan da memnun değil. İstanbullu, Saadet Partisi'ne ve Saadet Partililere güçlü bir saygı besliyor. Böyle bir hal içerisinde biz sandık başına gideceğiz. Ve oyumuzu kullanacağız. Bir tercihte bulunacağız. 31 Mart'ta Esenyurtlular müteahhit seçmeyecekler, belediye başkanı seçecekler. Müteahhit kafalılar, rant kafalılar bugünkü Esenyurt’u, bugünkü İstanbul'u inşa etti. Bugünkü Esenyurt ve bugünkü İstanbul keşmekeşliğin olduğu, keşmekeşliğin hakim olduğu bir İstanbul halindedir. Trafiğiyle, ulaşımıyla, hayat pahalılığıyla, sokaklarıyla, tekinsiz sokaklarıyla, başıboş sokak köpekleriyle, taksi sorununu bile çözemeyen bir İstanbul haliyle. Onun için 31 Mart'ta biz başka bir İstanbul'u mümkün kılacak, İstanbul'da daha iyi bir yaşamın mümkün olacağını ortaya koyacak bir anlayışı seçip seçmemekle karşı karşıya olacağız. Biz de Saadet Partililer olarak insanımıza, Esenyurt’umuzda ve her yerde gidip gönüllerine dokunacağız. Şu kadar zaman kalmış. Buradan çıkacağız. Yemesek içmesek bütün günümüzü, bütün gecemizi, çalışmalar için ayırsak ölmeyiz. Bir milyon insan var. Şu kadar seçmenimiz var. Bunlara ulaşmamız lazım. Siteler var. Ulaşılması çok zor. Ama birileri gece gündüz, 24 saat Esenyurt'ta o sitelerdeki insanlarımıza ulaşıyorlar. Bir kısım adaylar ve o adaylar adına konuşanlar tartışma programlarında, ulusal medyada ve de dizilerin arasındaki reklamlarda o sitelerde bizim ulaşmamız gereken insanlara mütemadiyen ulaşıyorlar. Biz bu devasa eşitsiz, adil olmayan durumu nasıl telafi edeceğiz Saadet Partisi olarak? Ne yapacağız da biz insanımıza dokunacağız, ulaşacağız? Bu farkı nasıl kapatacağız? Nasıl bu rant kafalılardan, müteahhit kafalılardan, Esenyurt'u, İstanbul'u kurtaracağız? Nasıl olacak da İstanbul'da herkes ağız tadıyla yaşayacağı bir İstanbul'u sahiplenmiş olacak. Biz iyiyiz, güzeliz, doğruyuz diyebiliriz. İyi de bundan Esenyurtlunun haberi var mı? O sitelerdeki gençlerin, annelerin, babaların bundan haberi var mı? Onun için burada bulunanlar. Gecemizi gündüzümüze katacağız, eş, dost, akrabalarımızı, kankalarımızı, iş ortaklarımızı, bulunduğumuz çevredeki esnaf arkadaşlarımızı, hangi durumdaysak, hangi mahalledeysek gideceğiz her birine şefkatle dokunacağız. Göz göze geleceğiz, gönül gönüle geleceğiz. Çok samimi bir şekilde ellerini sıkacağız. Sarılacağız. Şu ya da bu partiye ilişkin değil, kendimize ilişkin cümleleri söyleyeceğiz. Merkezinde de şu olacak. Kardeşim, teyzem, ablam, köylüm, dayım, anneannem, babam neyse o. Ortağım, kankam. Nasıl hitap ediyorsak öyle olacak. Ve Saadet Partisi olarak bizi biliyorsunuz, İstanbul'un halini görüyorsunuz. Hayat pahalılığını görüyorsunuz. Birçok yatırıma rağmen, birçok büyük vaade rağmen İstanbul'un Esenyurt'un sorunlarının ne olduğunu görüyorsunuz. Birçok belediye başkanı geldi. Birçok yatırımlar yapıldı ama sorunlarımız bir türlü çözülmüyor. Trafikte kalma süresi çözülmüyor. Toplu taşımadaki böyle lebalep yolculuk, yoğunluk bir türlü çözülmüyor. Sokaklarımızın tekinsizliği bir türlü ortadan kalkmıyor. Aile mahremiyetine ilişkin kaygılar, endişeler bir türlü giderilemiyor. Okullarımızın hali ortadadır. Bununla ilgili adımlar atılamıyor. Her defasında çözülüyor, çözülecek umuduyla destek olduklarımız, bizim yaralarımıza merhem olamadı. Hiçbir şey yapmadı demiyoruz ama yaptıkları, sadra şifa olmadı.

SAADET PARTİSİ BUGÜN YAŞANILAN TIKANMIŞLIĞI AŞAR”

Bir anlayış değişikliğine ihtiyaç yok mu? Bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç yok mu? Nedir bu anlayış? Nedir bu zihniyet değişikliği, diye sorarsan herkes kendince şu 5 tane cümleyi söylesin. Lütfen gelin hep beraber, doğruya, doğruluğa, ahlaka, vicdana ve adalete sahip çıkalım. Bizim inancımız bu doğruluktur, bizim ilacımız adalettir, vicdandır, ahlaktır. Bizim sokağımızın, hanemizin, yönetimimizin huzuru, selameti bundan geçer. Bu değerleri konuşmaktan değil, bu değerleri yaşamaktan geçer. Ne olur, gelin hep beraber, söyleyin muhatabınıza. Kiminle hangi şekilde diyalog kuruyorsanız ama şefkatle. Lütfen benim hatırıma, İstanbul’un hatırına, çoluk çocuğumuzun geleceği hatırına, doğruya doğruluğa, adalete, ahlaka, vicdana sahip çıkalım, diyelim. Emin olunuz, kalpler Allah'ın elindedir, evirir, çevirir, sizin bu samimi içten yakarışınız, o insanlarımızın zihninde ve kalbinde, makes olur, sandıklardan bangır bangır Saadet Partisi çıkar ve Saadet Partisi de bugün yaşanılan tıkanmışlığı aşar. Bizim dışımızdakiler aşamaz. Yapamazlar. Yanlış anahtarı çoğaltıp durmanın bir manası yok. İstanbullu mütemadiyen yanlış anahtarı çoğaltıyor. Amaç kapıyı açmaksa doğru anahtarı çoğaltmak gerekir. Yanlış anahtar, kapıyı açmaz. Bu sefer doğru anahtarı çoğaltalım. Kapıyı açalım. Bu kapıda, yani doğru kapıda, Saadet kapısıdır. Başka bir kapı değil. Başkası olsaydı çözerdi zaten. Ya bu İstanbul yaşanacak bir şehir mi? Yaşanacak halde mi bıraktılar İstanbul’u? Betona, gökdelene, asfalta gömdüler, istila ettiler İstanbul’u. Beton, asfalt üzerimize üzerimize geliyor. Bizi istila, işgal etti adeta. Maneviyatı kalmamış. Huzur veren tarafı kalmamış. Böyle bir şehir mi olur? Böyle sokak mı olur? Böyle bina mı olur? Böyle konut mu olur? Böyle yönetici mi olur? İnsana dokunmayan, aileye dokunmayan, hayata dokunmayan, insana huzur katacak yolu yapmayan, binayı yapmayan, asfaltı yapmayan, bahçeyi yapmayan, yönetici mi olur? Oldu işte. Bugünkü yöneticiler bu hale getirdi burayı. Beceriksiz, kifayetsiz, muhteris, rant kafalı adamlar, Esenyurt'u bu hale getirdiler. İstanbul'u bu hale getirdiler. Söküp atalım bunları İstanbul'un dehlizlerine. Düşsünler milletin yakasından. Böyle bir şey olabilir mi? Başımıza gelen ellerimizle yaptıklarımızdan başkası değildir. İstanbul'un acil sorunları var. İstanbul'un kalıcı olarak çözülmesi gereken sorunları var. Şimdi biz Saadet Partisi olarak ben büyükşehir belediye başkanı adayı olarak ilk önce hangi işi ele almam lazım? Kimin yarasına dokunmam lazım? Kimin yarasına merhem olmam lazım? İşsizin mi? Karnını doyuramayan çocuğun mu? Üniversite okumak için Anadolu'dan buraya gelmiş ama simit alamayan gencimizin mi? Madde bağımlısı çocukların yaşadığı dramı mı? Metrobüste lebalep, balık istifi yolculuk yapan insanlarımızın mı? Hangi insanımızın hangi yarasına ilk önce dokunayım? Depremi bu kadar konuşulup da bununla ilgili hiçbir somut adım atılmayışından dolayı İstanbul'un endişe ve kaygı içerisinde gecelemesini mi? Neyi konuşalım? Hangisine el atayım ben şimdi söyleyin. Kimin meselesi kimin meselesinden daha önemli?

BİZİM YÖNETİCİ OLDUĞUMUZ ŞEHİRDE BİR TEK EVLADIMIZ BİLE AÇ KARNINA OKULA GİDİP GELMEYECEK”

Büyük büyük mega projeler açıklıyorlar. Biz İstanbul'u en büyük hastalığından kurtaracağız. En 'büyük' hastalığından kurtaracağız. En büyük havalimanı, en büyük hastane, en büyük adalet sarayı, en uzun köprü. En en en bu enlerden İstanbul'u kurtaracağız. İstanbul’un insana dokunmaya ihtiyacı var. Aileye dokunmaya ihtiyacı var. Hayata dokunmaya ihtiyacı var. Onun için ilk önce geleceğiz, en acil işlerden olan açta açıkta kimse kalmasın diye devlet okullarında beslenme saatlerinde ekonomik nedenlerle karnını doyuramayan Ahmet'in 4. sınıftaki Ahmet'in karnını doyurmak için kantin kart projesini devreye sokacağız. Bizim yönetici olduğumuz şehirde bir tek evladımız bile aç karnına okula gidip gelmeyecek. Bizim yönetimimizde, yönetimde olduğumuz şehirde insanlar ekonomik saikle, çocuk yapmamazlık içerisinde olmayacak. 0-2 yaş grubunda çocuğu olan bütün hanelerin doğal gaz ücretini büyükşehir belediyesi olarak biz karşılayacağız. Ekonomik gerekçelerle evlenemeyen gençlerimizin evlenmelerini hızlandırmak ve onlara katkı sağlamak için büyükşehir belediyesi olarak Yeni Yuva Vakfı'nı kuracağız. Evlenmelerine vesile olacağız ki bu bizim tarihimizde ve geleneğimizde bilinen bir anlayışın bugünkü tezahürüdür. Taksi sorununu hemen çözeceğiz. 3-5 bin insanın oluşturduğu lobi, İstanbullu insanlarımızın, hemşehrilerimizin konforlu ve rahat taksi erişimini engelliyor. Biz Taksi AŞ'yi kuracağız ve İstanbul'umuzu 35 bin taksiyle buluşturacağız. ‘Efendim siz bunu yapamazsınız. Bugüne kadar yapılsaydı başkaları zaten bunu yapardı. Siz nasıl yapacaksınız? Sizin yetkinizde değil ki.’ İyi de biz onlar değiliz ki biz Milli Görüşüz. Hiç çoban kurdu gerekçe gösterir mi? Hiç kaptan denizin dalgalarını bahane eder mi? Biz bahane üretmeyeceğiz Yapacağız, gerçekleştireceğiz.

PEMBE METROBÜS HİZMETİNİ İSTANBUL'UMUZA KAZANDIRACAĞIZ”

Yine biz Allah nasip ederse bu metrobüs, pembe metrobüs hizmetini İstanbul'umuza kazandıracağız. Birileri çıkmış, ‘Siz kadın erkek arasındaki eşitliğe mi müdahale ediyorsunuz’ diyor. Hadi oradan. Hangi vicdan, hangi akıl balık istifi olmuş, o hale kadınımızı, yaşlılarımızı ve engellerimizi reva görür? Bizim vicdanımız bunu kaldırmaz. Kalıcı çözümü bulana kadar hürmeti en layık olan kadınlarımızı, 65 yaş üstündeki büyüklerimizi ve engellilerimizi alternatif bir şekilde tercihe bağlı olarak pembe metrobüs hizmetiyle buluşturacağız. Bir önemli acil dokunmamız gereken iş de devlet okullarımız. Birçoğunda tuvaletler berbat. Bunu siz kendiniz de görüyorsunuz. Mikrop saçıyor adeta. Ne yapsın idare? Okul aile birliğiyle iş birliği yapıyorlar. Ailelerden bir kısım katkılar alarak bu işlerin üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Ama ekonomik imkanları çok az olan semtlerdeki okullarda bu da temin edilemiyor. Biz ne yapacağız büyükşehir belediyesi olarak, hijyen timleri kuracağız. Milli Eğitim Bakanlığımızla koordineli bir şekilde bu okullarımızdaki temizlik malzemesini biz karşılayacağız, temizlik personeli ihtiyacını da büyükşehir olarak biz karşılayacağız.

İSTANBUL'A YENİ BİR ANLAYIŞLA YAKLAŞMAMIZ GEREKİYOR”

Ulaşımla ilgili öyle mega projeler sunuluyor. İstanbul'un altından giriyorlar, üstünden çıkıyorlar. İstanbul'da birinci köprü, ikinci köprü ihtiyacını ortadan kaldırdı mı? İkinci köprü, üçüncü köprü ihtiyacını ortadan kaldırdı mı? İstanbul'a yeni bir bakışla yeni bir anlayışla yaklaşmamız gerekiyor. Ancak o zaman o dokunuşu yaparsak trafikte kalma süresini azaltırız. Biz Saadet Partisi olarak mevcut metro planlarını başlamışlarını tamamlayacağız. Ama biz tramvay hatlarını arttıracağız. Ama İstanbul'a ilişkin bizim en gerçekçi, en dosdoğru çözümümüz nedir diye sorarsanız, söylüyorum. En dosdoğru çözümümüz İstanbul. Türkiye'nin yüz kırk dörtte biri. Şu kadar coğrafya. Kaç tane vilayetten küçük. Hem de coğrafi olarak doğu batı aksi üzerinde yerleşmeye müsait. Kuzey güney olarak yerleşmeye müsait değil. Şu tarafta deniz var, diğer tarafta yeşilimiz var. Bu kadar küçük coğrafyaya biz ne yapmışız, dünyayı sığdırmaya çalışmışız. 16 milyon insan. Türkiye'nin yüz kırk dörtte biri coğrafi büyüklük açısından. Ama Türkiye nüfusunun beşte birini taşıyor. Bu haksızlık değil mi? Bu yükü İstanbul taşıyamaz. Yani 100 kişilik otobüse, 3 bin kişiyi sıkıştırmışız. Kilometre başına 3 bin insan düşüyor. Yani yüz kişinin binebileceği otobüse üç bin kişiyi biz sokmaya çalışmışız. Yetmez, plansızlıktan dolayı bu kadar asfalt, bu kadar gökdelen, bu kadar bina… Akıl bir şeyin sonunu düşünmektir. Bugünkü kafa böyle devam ederse maazallah ne olacak biliyor musunuz 50 yıl sonra, bugün nasıl depreme dayanıklı evler için 40-50 yıl önceki binaları yıkma yarışına giriyorsak gelecek 50 yılda da yeni belediye başkan adayları çıkacaklar, bu yüksek katlı binaları nasıl en az zayiatla çevreye en az zarar verecek şekilde yıkacakları projeleri takdim edecekler. Gerek yok ki. Batı dediğin ülkelerin ürettikleri konutların ortalaması 100 yıl. Bizde 40-50 yılda binaları yıkıp gidiyoruz. Bu coğrafya bu yükü taşımaz. İstanbul'un nüfusunu azaltacağız. Kalıcı çözüm için bu şarttır. Bunu bizden başkası da yapamaz. Gerçekleştiremez. İstanbul nüfusu yedi ile on milyona çekilecek. Peki nasıl olacak bu? Haydi herkes Anadolu'ya gitsin mi diyeceğiz? Yok. Öyle cezbedici, öyle teşvik edici projeler devreye sokacağız ki insanımız diyecek ki benim Ümraniye'de ne işim var? Esenyurt'ta ne işim var? Gideyim Kastamonu’ya, Trabzon'a, Elazığ'a, Diyarbakır'a… İnsanlar orada daha iyi bir yaşamı bulacaklarına inandıkları an gidecekler. Bir kısım emeklerimiz, işi uzaktan çalışmaya müsait olan insanlarımız onlar için birtakım projeler devreye sokacağız. Anadolu'da kalkınma merkezleri oluşturacağız. Tarım merkezleri oluşturacağız. KİPTAŞ, Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde konut üretecek. İstanbul'daki insanın bu konutlarla takas yapma imkanını temin edeceğiz. İstanbul'da değil de oradaki konut kendisine daha cazip gelecek. Böyle böyle belli bir aşamada İstanbul nüfusunu aşağıya doğru çekmiş olacağız. Böylelikle daha iyi, daha gerçekçi kentsel dönüşüm yapacağız. Ama bunu yaparken de mevcut yapı stoğu içerisinde en acil dönüşüm gerektiren mahallelere hızlıca dokunacağız. Bunu yaparken de insanlarımızın sırtına ayrıca bir yük yüklemeyeceğiz. Bunu ancak biz yapabiliriz, Saadet Partisi yapabilir. Başkası yapamaz.

MUTLAKA VE MUHAKKAK İNSANLARIMIZIN GÖNÜLLERİNE DOKUNACAĞIZ”

İstanbul'u en büyük hastalığından kurtaracağız. Yeni bir İstanbul tasavvurunu ortaya koyacağız. Siz ev almayı düşünüyorsunuz. Bir araba almayı düşünüyorsunuz. Bir arsa alıp üzerine ev yapmayı düşünüyorsunuz. Onun hayalini kurarsınız. Nasıl bir ev? Çocuk sayısına göre, 5 yıl sonraya hizmet etmesine göre bir sürü tasavvurunuz olur. Mobilyası bile zihninizde canlanır. Şimdi İstanbul tasavvuru olmayanlar mevcut keşmekeşliğin içerisinde vaatlerde bulunuyorlar. Bizim bir İstanbul tasavvurumuz var. Bu tasavvurun merkezinde ne var? İnsan var, aile var, mahalle var. Bu tasavvurun merkezinde kalite var. Kalitenin içerisinde ne var? Mana var, nicelik var, estetik var, dürüstlük var, adalet var. Bizim İstanbul tasavvurumuzda üretilenle, üreten kaliteli olacak. Fırıncısı da kaliteli olacak, taksisi de, taksicisi de, berberi de kaliteli olacak. Müezzini de, ezanı da, İstanbul kalitesinde olacak. Kaliteye İstanbul'umuzu eriştireceğiz hep beraber. Bu ancak bizim tasavvurumuzla mümkün olur. Ama bunun gerçekleşmesi için de bizim yetkilenmeye ihtiyacımız var. Bu anlayışın işbaşına gelmesine ihtiyaç var. Bu aziz İstanbulluyu, bu hizmetten mahrum bırakmamak için bugünden itibaren canımızı dişimize takacağız, özellikle hanım kardeşlerimiz bu konuda daha mahirdirler. Mutlaka ve muhakkak insanlarımızın gönüllerine dokunacağız. İnsanlarımızı Saadet Partisi'ne oy vermeye teşvik edeceğiz. Ve inşallah Cenab-ı Hak bizim bu samimi gayretlerimizi bereketlendirecek. İnşallah hem Esenyurt'ta hem de büyük şehirde en büyük başarıları alarak İstanbullularımıza hizmet etmiş olacağız.“