Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır ve partililer, memur ve emekli maaşlarına yapılacak yüzde 30 zammı küfelerle protesto etti. Çayır, “Zam verirken Sayın Cumhurbaşkanı, döndü millete dedi ki ‘Bunlar bol keseden veriyorlar, küfe benim sırtımda’. Valla senin sırtında küfe yok. Küfe, öğrencinin sırtında. Küfe, işçinin sırtında. Küfe, esnafın sırtında. Küfe; memurun, emeklinin sırtında. Küfe burada. Senin sırtında küfe falan yok. Sen, bir eli yağda, bir eli balda bir sistemin içinde yürüyorsun” dedi.

Remzi Çayır, bugün Milli Yol Partisi Genel Merkezi önünde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Toplantıda Çayır’a, göğüslerinde “öğrenci”, “işçi”, “esnaf”, “memur” ve “emekli” yazan partililer eşlik etti. Partililer, memur ve emekli maaşlarına yapılacak yüzde 30’luk zammı, sırtlarında taşıdıkları küfelerle protesto etti.

Remzi Çayır, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetine ilişkin, “Hükümetin, İçişleri Bakanı’nın bir müddet hiç konuşmaması, sonrasında ise ‘Faillerin bir kısmı yakalandı, adalete teslim ediliyor’ diyerek geçiştirilmesi kabul edilemez ve vicdanı yaralayan bir haldir” dedi. Çayır, şunları söyledi:

“Türkiye ne yazık ki bir türlü normalleşemiyor. Bir türlü problemleriyle yüzleşemeden hayata devam ediyor. Geçen hafta Türkiye, gerçekten Ankara’nın orta yerinde bir acı yaşadı. Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’i kaybettik. En çok insan kalabalığının ve yaşamın olduğu yerde bir yaşam yitirildi. Sinan Ateş suikasta maruz kaldı. Suikastın ötesinde, Türkiye’nin sağır, dilsiz, duyarsız olması; muhalefet ve iktidarın, kimi basının bu konuda hiçbir şey yokmuş gibi hareket ediyor olması, derinden hepimizi sarstı ve yüreklerimizi yaktı. Vicdanen rahatsızlık duyduk. Değil midir ki insandır ve insan hayatı yok edilmiştir. Bütün siyasi partiler; isimleri, cisimleri, ideolojileri ne olursa olsun iktidarı, muhalefeti herkesin ortak tavır geliştirmesi, ortak tavır göstermesi gerekirken kimilerinin sus pus olması, kimilerinin hiçbir şey yokmuş gibi davranması, hatta hükümetin, İçişleri Bakanı’nın bir müddet hiç konuşmaması, sonrasında ise ‘Faillerin bir kısmı yakalandı, adalete teslim ediliyor’ diyerek geçiştirilmesi kabul edilemez ve vicdanı yaralayan bir haldir. Nasıl oldu, kim yaptı, neden yaptı, arkasında kimler var, bu suikastı kimler planladı ve ne diye Ülkü Ocakları Genel Başkanı öldürüldü sorularının cevabını aramak varken işi kriminal, sıradan bir adli vaka olarak görmek, gerçekten yarınlarımızı karartmaktır. Herkes bilmelidir ki bugün Sinan’a yapılan yarın size yapılır. Bugün eğer duyarlı olmaz, bir canın yok edilmesi karşısında gerekli tepkiyi göstermezsek yarın sıranın bize geleceğini bilmeliyiz.

“FAİLİ MEÇHULLER ÇOCUKLARIMIZIN, GENÇLERİMİZİN İSTİKBALLERİNİN YOK EDİLMESİDİR”

Faili meçhuller, bu ülkenin geleceğinin karartılmasıdır. Faili meçhuller; hepimizin, çocuklarımızın, gençlerimizin istikballerinin yok edilmesidir. Bu sebeple Milli Yol Partisi olarak, ülkücü hareketten gelen insanlar olarak, bu memleketin sevdalıları olarak diyoruz ki mazlum kimse, mazlumun kimliğine bakmaksızın yapılan yanlışlar, hatalar, zulümler karşısında ortak tavır sahibi olmalıyız. Mazlumun ve zalimin kimliğine bakarak hareket tayin edemeyiz veya kendi iç işlerimizi, kendi iç hukukumuzu adalet diye dayatamayız; hukuk, kanun diye dayatamayız. Ülkü Ocakları Genel Başkanı, sonuç itibariyle bir partide uzun süre görev de yapmış, 12 yıl bir partinin genel başkan yardımcısının danışmanlığını yapmış, öldürülmüş bir insan; dönüp bir taziyede bulunulmaz mı? Acı paylaşılmaz mı, ‘Acınızı paylaşıyorum’ denmez mi?

“SAYIN BAHÇELİ’NİN AÇIKLAMALARI HADİSEYİ BASİTLEŞTİRMİŞTİR”

Herkes, Sayın Bahçeli’nin konuşmasını bekledi. En azından ‘Aileye geçmiş olsun, başınız sağ olsun, acılarınızı paylaşıyoruz’ diye bir beklenti vardı. Sayın Bahçeli, çıktı, sanki hiçbir şey olmamış, ‘Sabrımızı sınamayın, suskunluğumuz asaletimizdendir’ türü alışılagelmiş sözlerle hadiseyi basitleştirmeye, yok etmeye çalıştı; hepimizi üzdü, bütün ülkücüleri üzdü. Ülkücüler, ne olursa olsun gerçeğin ortaya çıkmasını bekliyordu. Aslında Sinan Ateş’e sıkılan mermi, bu ülkenin milliyetçilerine, ülkücülerine, sevdalılarına sıkılmıştır. Bunu böyle kabul etmek lazım. Şunu unutmayalım; iktidarın duyarsızlığını da bir kısım medyanın duyarsızlığını da ben buradan kınıyorum. Yani insanlar sadece sarı öküz gibi sıranın kendisine gelmesini beklemeye devam ederlerse bilsinler ki yarınımız çalınır, yarınımız kapkaranlık olur.

“MUHSİN YAZICIOĞLU DAVASI 11 OCAK’TA KAHRAMANMARAŞ’TA”

Biz, Muhsin Yazıcıoğlu suikastının mutlaka aydınlatılması uğruna verdiğimiz mücadele ortadayken ve bu uğurda bas bas bağırdığımızda, sağımızda ve solumuzda kimseyi bulamadık. Herkes işi başka bir yere çevirdi ve işin özüne hiçbir zaman inmedi, inmek istemedi, failleri bulmak gibi bir çabaya girişmedi. Açılan dosyalar, davalar da sıradan davalardı, esasa ilişkin değildi. Esasa ilişkin olmayınca da Muhsin Yazıcıoğlu’nun davasını faili meçhullerin arasına katmak istiyorlar. Bu ayın 11’inde Kahramanmaraş’ta bir dava görülüyor. Davanın suikastla, işlerin nasıl olduğu olmadığıyla ilgili değil, sıradan bir hırsızlık vakasıyla sınırlandığını kamuoyunun bilmesi lazım ve kamuoyu bilmelidir ki etkililer ve yetkililer bu işin üstünü örttüler. Örttükleri için Sinan Ateşler öldü. Örttükleri ve yok ettikleri için Sinan Ateşler ölmeye devam eder. Bu düzen, bu alışkanlıklar, bu hukuksuzluk, bu çete anlayışı devam eder. Devam etmemesi için de Muhsin Yazıcıoğlu’nun suikastının çözülmesi, Sinan Ateş’e sıkılan merminin kimler tarafından organize edildiği, kimin emir verdiği, kimlerin bu işe karıştığı, arka planının mutlak anlamda ortaya çıkarılması lazım. Biz böyle söylüyoruz, bazıları diyor ki ‘Bu işi siyasi malzeme yapıyorlar’. Bir insanın hayatta kalmasıyla ilgili çabamızın ne siyasi malzemesi olacak? Biz, bir insanın hayatının kararmaması, bundan sonra insanların ölmemesi; sebebi ne olursa olsun, kutsalı ne olursa olsun insanların yaşaması gerektiğine olan inançla burada haykırıyoruz ve feryat ediyoruz. Bu feryadın siyasi tarafı nasıl olabilir? Değerli arkadaşlarım, Yüce Türk milleti, biz yine ayın 11’inde Kahramanmaraş’ta, Milli Yol Partisi ve ülkücüler olarak, Türk milliyetçileri olarak, bu ülke sevdalıları, mazlumlar olarak fikri, zikri ne olursa olsun insan ölmesin, eğer birilerine zulmedilmiş ve suikasta uğramışsa failleri bulunsun anlamında orada yine bir ses vereceğiz. Aslında bu ses, ‘Bir daha Sinan Ateşler ölmesin’ ifadesinin tam bir dışavurumudur. Bu anlamda kamuoyunun duyarlı olmasını beklemekteyiz. Eğer biz hukukun yerine çete anlayışını, kanunların ve adaletin yerine kendi anlayışlarımızı ve menfaatlerimizi koyarsak ahval perişan olur, Türkiye kaybeder, insanlarımız kaybeder. Bunu hâlâ görememelerinin acısını içimizde hissediyoruz. Buradan İçişleri Bakanı’na ve hükümete sesleniyorum; bu işin ucunu, ötesini, sağını, solunu olduğu gibi ortaya koyamazsanız siz kaybedersiniz, siz. Buradan uyarıyorum.

“KÜFE MEMURUN, ESNAFIN, İŞÇİNİN, EMEKLİNİN SIRTINDA”

Yüce Türk milleti; bir tarafta acılarımız çoğalırken öbür tarafta dertlerimiz katmerleşmektedir, dertler büyümektedir. Yani 6 ayda bir yapılan zamlar, sadece ve sadece durumu kurtarmaya yönelik bir geçici tedbirdir. Tahmin ederim ki yarın bir gün, 6 aylık süre de size yetmeyecektir. Çünkü öylesine hayat pahalılığı almış başını gidiyor ki insanlar o kadar zorda ki mutfaklarda o kadar büyük bir yangın var ki bu yangını söndürmeye 6 aylık sizin zamlar da yetmeyecektir. Çünkü yaptığınız zamlar, verdiğiniz paranın geçerliliği birkaç ay. Ondan sonra alım gücü düşmekte, para pul olmakta, insanlar birkaç ay öncesinden daha zor duruma düşmekteler. Onun için de işi esasına bağlamak yerine geçici tedbirlerle milleti sadece seçimde oy almak uğruna başlattığınız birtakım hamlelerin milletin hayatını kolaylaştırmadığını, daha beter zorlaştırdığını görmek zorundasınız. Soruyorum; küfe kimin sırtında Sayın Cumhurbaşkanı? Senin sırtında mı? Zam verirken Sayın Cumhurbaşkanı, döndü millete dedi ki ‘Bunlar bol keseden veriyorlar, küfe benim sırtımda’. Valla senin sırtında küfe yok. Küfe, öğrencinin sırtında. Küfe, işçinin sırtında. Küfe, esnafın sırtında. Küfe; memurun, emeklinin sırtında. Küfe burada. Senin sırtında küfe falan yok. Sen, bir eli yağda, bir eli balda bir sistemin içinde yürüyorsun. Senin için artık iş başka. Sen atıp tutarsın, başka başka şeylerden, masalardan bahsedersin ama bu işin ceremesini çeken buradaki insanlar, dar gelirliler, memurlar, işçiler, öğrenciler, esnaf yarını göremiyor. Bir yılda 80 bin dükkan kapanmış, haberin var mı? 80 bin dükkanın kapanması ne demek? İşverenken iş arar duruma gelmiş vatandaş; sen, tutmuşsun ‘Faizi düşüreceğim, enflasyonun kafasını kıracağım’ diyorsun. Enflasyonu falan kırmıyorsun. TÜİK’i emir eri yapmışsın. TÜİK’e emir veriyor; ‘Enflasyonu düşür’. Kağıt üzerinde düşürdün. Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre yüzde 150 Türkiye’de enflasyon var. TÜİK’e göre yüzde 64 ve gittikçe güya düşüyormuş, kimi kandırıyorsunuz? Bir ülke ciddiyetle yönetilir; bir ülke akılla, ilimle yönetilir. Sabah yüzde 25 zam veriyorsun, öğleden sonra ‘Efendiniz de yüzde 5 zam verdiler’ diyor. Biz, kimseyi efendi olarak kabul edemeyiz. Modern toplumlarda, gelişmiş toplumlarda, demokrasiyle yönetilen toplumlarda kimse kimseye bir şey bahşetmez. Bir kişi, ağamız veya paşamız değil ki bize yüzde 5 de ikram etmiş; bu anlayışı reddediyoruz. Bu, işte Türkiye’nin nasıl yönetildiğinin bir resmidir. Yani gelişigüzel, sabah başka, akşam başka yönetildiğinin bir göstergesidir. Atıp tutmakla bu işler olmuyor. ‘Enflasyon tek haneye inecek.’ İndi mi? Yok. ‘Türkiye’de milli gelir kişi başına 25 bin doları geçecek.’ Ne oldu? 8 bin dolara doğru geriledi. Sadece 8 bin doları vatandaş alsa onunla da mutlu olacak. Bir tarafta milli geliri 100 bin doların üstünde yüzde 10’luk bir kesim, yüzde 90 da 5 bin dolar mı alır, 2 bin dolar mı alır o belirsiz. Yani çok zor durumda olan insanlar yığını ve kitlesi var. Onun için ateş düştüğü yeri yakıyor. Siz 2002’de iktidara geldiğinizde 130 milyarlık toplam borcumuz vardı, şu an 4 trilyonu aşmış bir borçla karşı karşıyayız. Yeni doğan bir çocuk eskiden 3 bin-4 bin lira borçla doğarken şu anda 40 bin lira borçlu doğuyor. Bu ülkenin çocukları, doğarken 40 bin lira borçla doğuyorlar. Ben, bu anlayışın ve bu idare etme biçiminin Türkiye’yi götüreceği yerin hiç de umutlu bir yer olmadığını söylemeliyim. Bize sahici, akılla, irfanla, gerçekle ülke yöneten bir anlayış lazım. Bize masal anlatan efendiler, siyasiler lazım değil. Bize gerçekten halimizi anlatan, ona göre de çözüm bulan, millete yalan söylemeyen, milleti aldatmayan siyasiler lazım. Yani Milli Yol lazım, Muhsin Yazıcıoğlu’nun arkadaşları lazım. Buna yürekten inanıyorum.

“GİTTİKÇE FAKİRLEŞEN BİR TOPLUMLA KARŞI KARŞIYAYIZ”

Cari açık yükseliyor, cari açık büyüyor, sadece ihracattaki yükselmeyi söylüyorlar. Ne kadar yükseldik? Yüzde 10-12 daha fazla ihraç etmişiz. Peki ithalatın kaç? Yüzde 40 fazlalaşmış. Aldığın mal daha fazla, sattığın daha az. Bununla nereye varacaksın? Gittikçe fakirleşen bir toplumla karşı karşıyayız. Dar gelirlinin, emeklinin, memurun, işçinin, esnafın bu ülkede huzurlu olması için önce anlayışların değişmesi lazım, önce bakış açısının değişmesi lazım. Devletin büyüklüğünün binalarda, arabalarda, şatafatta değil adalette, özgürlükte ve akılda arandığı bir sistem olursa, yani Milli Yol’un önerdiği o sistem olursa olur. Yoksa döner döner, aynı binayı okumaya devam ederiz. 2002’de Türkiye’de evi olan insan sayısı, yani kendi evinde oturan insan sayısı yüzde 65-70 iken şu anda bu oran yüzde 53’e düştü. Yani vatandaş evini satıyor. Niye? Yok, ne yapsın, geçinmek için oturduğu evi satıyor.  Fakir fukaranın ev aldığını söylemek doğru olmaz. Masal ülkesi olmaktan çıkmalıyız. Yok doğal gaz bulduk, yok petrol bulduk, yok Bulgaristan’a gaz satıyoruz masalları yerine, Türkiye’nin ahvalini gerçekle ve gerçek ifadelerle ifade eden, milletle paylaşan, milleti aldatmayan anlayışlara ihtiyacı var. Bu iktidarlar, bu süresiz siyaset hastalığına tutulmuş, 21 yıldır ülke yönetenlerin 5 yıl daha ülke yönetmek için gidip milletten oy istemeleri, normal toplumlarda gülünç; gülerek karşılanır. Denir ki adama, ‘21 yıldır yapmadın da 5 yılda ne yapacaksın? 21 yılda yapamadığın ne vardı da yeni mi aklına geldi çare, yeni mi uyandın’ derler. 21 yılda gerçeği göremeyenin 5 yılda yeni şeyler görmesi beklenebilir mi? Bu da masal. O yüzden değerli arkadaşlar; bizim gerçekçi, akılcı, Türkiye’nin olup biteniyle yüzleşebilen insanlara ihtiyacımız var, anlayışlara ihtiyacımız var. Artık bu sistemin kökten değişmesi gerekiyor. Bu kafaların değişmesi gerekiyor, bu anlayışların değişmesi gerekiyor. Bizim ne olursa olsun adaleti ayakta tutan, işi ehline veren, üretim yapan anlayışlara ve sisteme ihtiyacımız var. Bunu sağlamazsak Ali gelse de aynı, Veli gelse de aynı. Onun için yüce Türk milleti; ‘Ne olacak’ demeye gerek yok. Şu anda burada Türk milletinin kendi içinden, olup biten yanlışa itiraz eden, itiraz etmekle kalmayıp doğruyu ortaya koyan bir ekibin, kadronun olduğunu görün ve umutsuzluğa da kapılmayın. Yakın bir zamanda hükümetin, görünen o ki bir erken seçim manevrası yapabileceğini düşünüyorum. Tahmin ederim ki yapılan bütün hesaplamalarda, cumhurbaşkanı yönetim sisteminin doğurduğu mecburiyetler neticesinde seçimin ikinci tura kalabileceği düşüncesiyle, ikinci turun da hangi tarihte yapılacağı hesaplandığında, belki bir ay, belki 20 gün, belki 1,5 ay seçimin öne alınma ihtimali var. Yani mayıs ayı içindeki bir günde erken seçim yapma kararı alabilirler. Milli Yol Partisi, 10 Nisan’dan sonra yapılacak her türlü seçimde var. Ezber bozmaya devam edecek. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Daha önce de ifade ettim; Sinan Ateş suikastı, aslında Türkiye’de, Türk milletinde ve ülkücü harekette bir milattır ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Aynı şeyi yapılacak seçimde de söylüyorum. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Böyle geldi, böyle gitmeyecek. Allah’ın izniyle de millet gerçekçi, kendi meseleleriyle uğraşan, masal anlatmayan siyasiler ve yöneticilerle buluşacaklardır.”

Kaynak: anka