ABD’deki Jackson Laboratuvarı Enstitüsü’nün baş araştırmacısı Prof. Dr. Derya Unutmaz, kanseri tedavi etmek amacıyla T hücreleri üzerinde yaptıkları çalışmaya ilişkin, “İnsanlardan aldığımız T hücrelerini laboratuvar düzeyinde eğitip donatıyoruz, içlerine sentetik biyoloji ile bir molekül koyuyoruz ve bu molekül sayesinde kanser hücrelerini tanıyor, üzerine yapışıyorlar, ‘ölüm öpücüğü’ dediğimiz bir mekanizmayla kanser hücresini yok ediyorlar, yanındaki diğer hücrelere dokunmuyorlar. Benim umudum; bu teknoloji çok hızlı gelişecek. Belki 5-10 yıla kadar tedavisi olmayan kanser türü kalmayacak diye düşünüyorum” dedi.

Prof. Dr. Derya Unutmaz, dün akşam KRT ekranlarında Semra Topçu’nun sunduğu Haftanın Panoraması programına konuk oldu. Programda kanser tedavisine ilişkin yürüttükleri çalışma hakkında bilgi veren Unutmaz, özetle şunları söyledi:

“İNSANLARDAN ALDIĞIMIZ T HÜCRELERİNİ LABORATUVAR DÜZEYİNDE EĞİTİP DONATIYORUZ”

“T hücreleri, vücudun ordusunun bağışıklık sisteminin generalleri, askerleri, keskin nişancıları, özel harekat timleri gibi de düşünebilirsiniz. Bunların görevi, vücuda giren virüsle enfekte olmuş hücreleri, bakterileri yok etmek. Biz ve birçok laboratuvar bunun üzerinde çalışıyor, bu özelliği kullanarak acaba kanser hücrelerini de tanıtıp öldürtebilir miyiz, yok etmelerini sağlayabilir miyiz? Tabii kanser hücresinin şöyle bir sorunu var; kanser hücresiyle normal hücre arasında çok küçük farklılıklar var ve bunu bağışıklık sistemine gösterip tanıtmanız lazım, çünkü bağışıklık sistemi kendi hücrelerimize saldırmıyor. İşte bizim yöntemimiz; insanlardan aldığımız T hücrelerini laboratuvar düzeyinde eğitip donatıyoruz, içlerine sentetik biyoloji ile bir molekül koyuyoruz ve bu molekül sayesinde kanser hücrelerini tanıyor, üzerine yapışıyorlar, ‘ölüm öpücüğü’ dediğimiz bir mekanizmayla kanser hücresini yok ediyorlar, yanındaki diğer hücrelere dokunmuyorlar. Sosyal medyada buna ‘hayat öpücüğü’ de demişler. Bu ‘ölüm öpücüğü’, gerçekten de insana hayat veriyor.

“KANSER HÜCRESİ GERİ GELMEYE TEŞEBBÜS EDERSE ONLAR DA BULUNUP YOK EDİLİYORLAR”

Bu kanser tedavisinin iki temel özelliği var. Birincisi, sadece kanser hücresini bulup yok ediyor. İkincisi ve daha önemlisi de bu T hücreleri, vücudun ordusunun bir parçası olduğu için aylarca, yıllarca devriye geziyorlar vücudumuzda. Aynen aşılar sonrasında olduğu gibi, kanser hücresi geri gelmeye teşebbüs ederse onlar da bulunup yok ediliyorlar. Yani kemoterapiden önemli farkı bu olmuş oluyor. Çünkü kanser, kemoterapiye karşı direnç kazanıp geri gelebiliyor.

“GERÇEKTEN ÇOK PAHALI BİR YÖNTEM”

Çalışmamız geçen ay yayınlandı ve biz maliyet sorununu nasıl aşarız sorusunu da sorduk. Gerçekten çok pahalı bir yöntem. Hastalardan, herkesten o T hücreleri ayrı ayrı çıkarmanız lazım, laboratuvarda eğitip tekrar koymanız lazım. Amerika’da neredeyse yarım milyon dolara mal olan hasta başına maliyetler oluyor, bu da tabii ki birçok insanın ulaşması imkansız bir durum. Biz, ‘bunu nasıl çok daha kolaylaştırabiliriz’ sorusunu sorduk ve özel bir hücre tipi bulduk. Bu hücre tipinin özelliği, herhangi bir kişiden alabiliyorsunuz. Örneğin sağlıklı bir kişiden bu hücreleri alıp, -bunları da özel harekat timleri gibi de düşünebilirsiniz, çünkü gerçekten özel görevleri var- eğittikten sonra bir kişiden aldığınız hücreleri birçok hastaya verebiliyorsunuz. Bu hem süreci çok daha hızlandırıyor hem de maliyeti düşürüyor.  

“BELKİ 5-10 YILA KADAR TEDAVİSİ OLMAYACAK KANSER TÜRÜ KALMAYACAK DİYE DÜŞÜNÜYORUM”

İkinci bir sorun daha var. Kanser, bir hastalık değil, birçok hastalık topluluğu. Katı doku kanserleri var. Örneğin meme kanseri, akciğer kanseri, bunlar bir dokunun içindeler. Doku sayesinde sanki bir kale gibi kendilerine bir mekanizma oluşturuyorlar ve bunun içine hücrelerin girmesi oldukça zor oluyor. Bu sorunu çözmek için de üç boyutlu basım teknolojisiyle Amerika’da İbrahim Özbolat arkadaşımızla yine yaptık, modelliyoruz. Yani meme kanserinin dokusunu, etrafını, damarlarını, hepsini laboratuvarımızda oluşturabiliyoruz ve bu T hücreleri bu kalenin içine nasıl girebilir diye araştırıyoruz, ki bunu da başardık. Bu da çok önemli bir nokta, çünkü dokularda sıkıntılı bir durum oluyor. Her kanser tipi için ayrı ayrı eğitip donatmak lazım. Benim umudum; bu teknoloji çok hızlı gelişecek. Belki 5-10 yıla kadar tedavisi olmayan kanser türü kalmayacak diye düşünüyorum.

“TÜRKİYE’DE KAPASİTE VE POTANSİYEL MEVCUT”

Bir amacımız da bu çalışmaların Türkiye’de de yapılıyor olması. Böyle girişimler Türkiye’de de var, çok iyi hastanelerimiz var. Aslında altyapımız mevcut ve bunun maliyet olarak da daha düşük yapılabileceğini düşünüyoruz. Tabii bunlar biraz uzun süreçli çalışmalar, klinik çalışmaların yapılması lazım. Bence Türkiye’deki en büyük eksiklik o yönde şu anda. Faz 1, faz 2 dediğimiz çalışmaların yapılması lazım ki insanlardaki etkisi, yan etkilerinin çok az olduğu gösterilsin. Yani Türkiye’de kapasite ve potansiyel mevcut, ekosistem kurulursa bu çalışmaların tamamı, tedaviler de Türkiye’de geliştirilebilir ve belki de Türkiye bu konuda dünya merkezi bile olabilir. 

“BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ KULLANARAK TÜM KANSERLERİ ÇOK YAKIN BİR SÜREÇTE TEDAVİ EDEBİLECEĞİMİZDEN ÇOK ÇOK EMİNİM”

Türkiye’de benim de destek verdiğim bazı gruplar var, hatta yanımda Amerika’da yetiştirdiğimiz doktor arkadaşımız Mesut Yiğit, şu anda Acıbadem’de aynı çalışmaları yapıyor, TÜBİTAK’ta bu çalışmalar var. Bence sorun, bu çalışmaların insanlara klinik aşamada geliştirilmesi; en büyük maliyet ve en uzun süreç de burada. Faz çalışmalarının altyapılarının çok iyi olması lazım, en büyük eksiğimiz bu. Gerçekten kanser korkutucu bir hastalık, önemli bir gelişme sağladık 30-40 yıldır. Bazı türleri özellikle erken teşhisle tedavi edebiliyoruz ama bazı türler tedavi edilemiyor. Bağışıklık sistemini kullanarak tüm kanserleri çok yakın bir süreçte tedavi edebileceğimizden çok çok eminim. İnsanlar bu konuda umutlu olabilirler.”

Kaynak: anka