ORADASINIZ! BİLİYORUZ!
  
Kendisine saygı duyanlar; ailesine, komşularına, arkadaşlarına saygı duyanlar; toprağına saygı duyanlar; evrene ve doğaya saygı duyanlar;
 
İşlerine saygı duyanlar; işlerini iyi yapanlar; doğru çalışanlar;
 
Hoş görüsünü koruyanlar;
 
Çevresini temiz tutanlar;
 
Ülkeyi başkalarına şikayet etmekle aydın olunmadığını bilenler;
 
Birlikte yaşamanın farkında olanlar; birlikte yaşamak için zorluklara göğüs gerenler;
 
Çamur sıçratmamak için yavaşlayanlar;
 
Ters yöne girip, düz yöndekine yol vermiyor diye saldırmayanlar;
 
Otomobilini sokağın ortasına bırakıp; “Burası İstanbul, alış!” demeyenler;
 
Özür dilemesini bilenler; Hatayı tekrar etmemek için çaba sarf edenler;
 
Merhaba demeye üşenmeyenler;
 
Gülümsemeyi ve gülmeyi ayıp saymayanlar;
 
Linç girişiminin, insanca yaşamda yeri olmadığını; ya hukuk, ya orman kanunu seçimini bilenler;
 
İşine geldiğinde işine geleni doğru kabul edip, öyle de algılatmaya çalışmayanlar
 
Ve bu devleti kuranlar; gerçekten ayakta tutanlar;
 
Siyaset kirlendiyse, eğitim bozulduysa, sağlık iyi değilse, “Ben nasıl düzeltebilirim?” diyen gençler;
 
“Bana ne” demeyen; kaçıp gitmeyen gençler
 
Oradasınız! Biliyoruz!
 
 
*                                 *                                 *                                 *                                 *
 
            Büyük Liderim;
 
Evet çok badireler atlattık. 85 yıl önce kendimizi, sömürgecilerin istilasından kurtardık. Ama sanırım bunu 30 seneliğine yapmadık.
 
Sanırım bu 85 senede bu kadar badireyi atlatırken, binlerce yıldır kazandıklarımıza ekleyeceğimiz çok şey öğrendik.
 
İstediğimizde güçlü olduğumuzu; öz güvenli olduğumuzu öğrendik.
 
“Elin oğlu yapıyor işte” derken, bizim yapmamızı da bizden başka kimsenin engelleyemeyeceğini öğrendik.
 
Bu toprakların, dünyanın en zengin kaynaklarına sahip olduğunu öğrendik.
 
Dünyada, demirin, bakırın, altının, kromun, uranyumun, petrolün, borun bu kadar bir arada ve çok olduğu bir başka coğrafya olmadığını öğrendik.
 
Dünyada tarımsal zenginliğin bu kadar olabildiği bir coğrafya daha olmadığını öğrendik.
 
Dünyada bu kadar merkezi bir yerde, 3 kıtanın en çok yakınlaştığı, 2 kıtanın buluştuğu başka bir yer daha olmadığını öğrendik.
 
Dünyada kara, hava ve deniz yollarının bu kadar buluştuğu bir yer daha olmadığını öğrendik.
 
Dünyada bu kadar genç bir nüfusun başka bir yerde daha olmadığını öğrendik.
 
Dünyada bu kadar tarihsel bir merkezin ve bu tarihin mirasına bu kadar sahip bir yer daha olmadığını öğrendik.
 
Taklite değil, kendi öz değerlerimize bağlanmamız; bunları ortaya çıkarmamızın bize daha fazla yakışacağı ve huzur vereceğini öğrendik.
 
Memlekette, dahili ve harici bedhahlarımızın olacağını öğrendik
 
Özellikle, içeriden düşmanların çok kanımıza dokunacağını öğrendik.
 
Hepsini öğrendik, ama artık sanırım bu öğrendiklerimizden daha fazla faydalanmalıyız.
 
Biz biliyoruz ki;
 
Bu ülkenin insanı hoşgörülüdür.
 
Biliyoruz ki; temizdir… Hem içiyle hem dışıyla…
 
Biliyoruz ki zekidir.
 
Hayata bağlıdır. Ailesine ve dostlarına bağlıdır. Vatanına bağlıdır.
 
Düşünebilir.
 
Güzel birikimleri vardır: “İğneyi kendine batırır; çuvaldızı başkasına!”.
 
Özgüvenlidir. Kaçıp gitmez! Kendini salıvermez.
 
Böyleyiz ya; peki o zaman ne bu halimiz?
 
Elin İngilizi, Almanı, Fransızı yanıp yıkıldıkları bir savaştan çıkıp kendini tekrar 40 senede yüceltebiliyorsa, biz; “Dünya yeniden kurulur; Türkiye Cumhuriyeti de o dünyada yerini alır!” diyen biz neden gerektiği şekilde yerimizi alamıyoruz.
 
3-5 sene önce savaştan yıkılarak çıkıp tekrar kurulan ülkeler büyük organizasyonlar düzenleyebilirken, biz neden bütün bu özelliklerimizle, bir tek olimpiyatı, dünya kupasını, v.s. düzenleyebilmek için kılı kırk yarıyoruz.
 
Elin oğlu refah ve huzur içinde yaşıyorken, biz neden hala 3-4 bin dolar kişi başı geliri öpüp de başımıza koyuyoruz?
 
Dünyanın en zengin kaynaklarına sahip bu vatanın üzerinde, neden ona buna bağlı kaderimiz.
 
Kendimiz söylüyoruz: “Bu yerler şimdi Amerikalı’da olsa, şöyle yapardı böyle yapardı…” diye.
 
E biz yapamaz mıyız? Biz beceriksiz miyiz? Biz akılsız mıyız?
 
Hayır! Bence birazcık bizi değiştirdiler. Biz de ayak uydurduk. Onlar bu toprakların üzerinde, bu toprakların müthiş kaynaklarını kullanarak üreten ve güçlenen bir toplum yerine, tüketen, söylenen, harekete geçmeyen bir toplum istediler. Ve bizi böyle yönlendirdiler.
 
Şimdi silkinme zamanı. Şimdi kendimizden çok çocuklarımız için silkinme, kendine gelme zamanı.
 
Neden doğuruyoruz çocuklarımızı. Neden? Yoksa biz çocuklarımızın da, aynı, hatta daha fazla kaosun içinde yaşamasını mı istiyoruz?
  
Kızım doğduktan hemen sonraydı. Şehrin merkezi bir yerinde, arabayla geçerken iki kişinin bir kişiye kollarından tutmuş sürükleyerek götürdüğünü gördüm. Ve sordum kendime; “Böyle bir dünyaya mı çocuk getirdik?” diye. Ve dedim ki, kendime: “Doğru yaşam biçimime devam etmeli ve bu güne kadar toplumum için yaptıklarımdam daha fazlasını yapmalıyım. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin akıllı, sorumlu ve hem geçmişten gelen hem bugün varolan yer altı yer üstü kaynaklarının, tarihinin, kültürünün, insanının farkında olan birisi olarak daha fazlasını yapmalıyım. 
 
Daha fazlasını…
 
Atatürk’ün gencine yakışanı yapmalıyım yani…” 
 
*                      *                      *
Eyyy; Büyük Liderim;
 
Biliyorum ki; en önemli görevim; Türk Bağımsızlığı’nı ve Türk Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar korumak ve savunmaktır.
 
Biliyorum ki; varlığımın ve geleceğimin tek temeli budur.
 
Bu temel benim en kıymetli hazinemdir.
 
Gelecekte dahi beni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, iç ve dış düşmanlarım olacaktır.
 
Bugün de, bağımsızlık ve cumhuriyeti savunma gerekliliğinde kalırsam, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun özelliklerini düşünmeyeceğim.
 
Bu durum çok uygunsuz bir şekilde oluşabilir.
 
Bağımsızlık ve cumhuriyetime kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler.
 
Zor ve hile ile, aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş; bütün tersanelerine girilmiş; bütün orduları dağıtılmış ve memleketin he köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
 
Bütün bu durumlardan daha üzücü ve daha kötü olmak üzere, memlekette iktidara sahip olanlar, gaflet, delalet ve hatta hainlik içerisinde bulunabilirler.
 
Hatta bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını, diğerlerinin siyasi emelleriyle bir tutabilirler.
 
Millet fakirlik içinde harap ve yorgun düşmüş olabilir.
 
Ey Ulu Önderim!
 
İşte bu hal ve durum içinde dahi, görevim Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır.
 
Biliyorum ki;
 
İhtiyaç duyduğum güç, damarlarımdaki asil kanda vardır.
 
Kazım YURDAKUL, Ocak 2006