HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Anayasa Mahkemesi'ne bugün başvuruda bulunarak kapatma davasıyla ilgili bütün muhakeme işlemlerinin 18 Haziran 2023 seçimleri sonrasına ertelenmesini talep ettiklerini açıkladı. Sancar, "Bunu en ivedi şekilde karar altına almalıdır. Her gecikme Anayasa Mahkemesi’nin varlık nedenini daha köklü bir şekilde sorgulama sonucunu doğuracaktır, yargının iktidarın siyasi operasyonlarına uygun hareket ettiği iddialarını çok daha güçlü bir hale getirecektir” dedi. Ayrıca Sancar, HDP’nin Hazine yardımlarının yatırılacağı hesaplara bloke konulması kararına karşı itirazlarını 4 Şubat’a kadar ileteceklerini açıkladı.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP hakkında açılan kapatma davasında gelinen aşama ile Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’nun konuya ilişkin yaptığı yeni başvuruya dair açıklama yaptı. Sancar, bugün parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“BU DAVA HDP’Yİ TASFİYE ETME PLANLARINI HAYATA GEÇİRMEKTEDİR”

“Bugün hukuk komisyonumuz kapatma davası ile ilgili yeni bir başvuru yaptı. Evrensel hukuk ilkeleri esasa alındaydı bu davanın hiçbir şekilde açılmaması gerekirdi. Kapatma davası evrensel hukuk ilkelerinin tamamına aykırı bir süreçte ve şekilde açıldı. Evrensel hukuk ilkeleri esas alınsaydı iddianame Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) verildikten sonra bu davanın hemen ve temelden reddedilmesi gerekiyordu. AYM bu davanın temelden yoksun olduğunu ilk kararında belirtti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın kapatma davası açmaya yönelik ilk iddianamesi AYM tarafından oy birliği ile geri gönderilmişti. Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası insan hakları ve demokrasi standartları esas alınsaydı bu dava bugün konuşulmuyor olacaktı. Bu dava hukukla açıklanabilecek bir sürecin sonucu değildir. Tamamen siyasi saiklere ve hedeflere dayalı bir operasyonun parçasıdır. Bu dava siyasi nitelik taşımaktadır. Bu davanın amacı demokratik siyaseti baskı altına almaktır, HDP’yi tasfiye etme planlarını hayata geçirmektedir. Yargının siyasi hesaplara alet edilmesinin tipik bir örneğidir HDP’ye karşı açılan kapatma davası.

“AYM’YE BU DAVAYI 18 HAZİRAN SONRASINA BIRAKMASI İÇİN BAŞVURUDA BULUNDUK”

En son hazine yardımının yapılacağı banka hesaplarımıza bloke koyma kararı çıktı, 5 Ocak’ta alındı bu karar. Bu kararın oy çokluğu ile alındığı zaten biliniyor. Hazine yardımının yatırılacağı banka hesaplarımıza bloke konulma kararı tamamıyla ve apaçık şekilde anayasanın, kanunların ve AYM’nin varlık nedeninin inkarı anlamına geliyor. Buna karşı itiraz hakkımız var, bu tedbir kararına karşı itiraz süresi 4 Şubat’ta sona erecek. Bu ayrı bir süreç olarak değerlendirilmelidir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, AYM önünde 10 Ocak’ta sözlü mütalaasını sundu. Şimdi geldiğimiz aşamada partimize sözlü savunma yapmak üzere süre tanınması söz konusu olacaktır ancak bugüne kadar bize bir bildirimde bulunulmamıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın sözlü mütalaası yazılı olarak bize tebliğ edilecek ve bize sözlü savunma yapmak için bir süre tanınacaktır. AYM’ye yaptığımız başvuruda bu dava ile ilgili bütün muhakeme işlemlerinin 18 Haziran 2023 seçimleri sonrasına bırakılmasını talep ettik. AYM bu dava ile ilgili işlemleri durdurmalıdır.

“BURADA MESELENİN HDP İLE SINIRLI KALDIĞI GİBİ BİR DÜŞÜNCE ÇOK CİDDİ BİR YANILGI OLACAKTIR”

Eğer başka bir karar alınmazsa 18 Haziran 2023 seçimleri için resmi süreç 19 Nisan 2023’te başlayacaktır. Ancak yine çeşitli kulis bilgileri ve doğrudan iktidar temsilcilerinin açıklamaları 14 Mayıs’ın da seçim tarihi olarak düşünüldüğünü gösteriyor. Eğer seçimler 14 Mayıs’a alınacak olursa seçim süreci resmen 12 Mart 2023’te başlayacak. Ortada ciddi bir belirsizlik var. Bu belirsizlik HDP’yi bir kıskaca alma planından öteye hedefler içeriyor. İktidar bu davayı HDP’ye karşı bir şantaj aracı olarak kullanma niyetinde. Bu tür şantajların HDP için bir etkisi olmayacağını elbette herkes biliyor. Ancak sadece HDP değildir hedefte olan. Hedefte olan seçimlerin eşit, adil ve demokratik bir şekilde gerçekleşmesi ilkesidir. Asıl hedef tahtasına konan şey de Türkiye’nin adil, özgür, eşit, demokratik bir seçim süreci yaşamasıdır. İktidar seçim sürecinin bu şekilde işlemesini engellemek için bu davayı kullanmak istiyor. Burada meselenin HDP ile sınırlı kaldığı gibi bir düşünce çok ciddi bir yanılgı olacaktır. Seçimlere katılacak ve katılmayacak bütün partilerin bu konuda duyarlı olmaları, kendi sorumluluklarının ve görevlerinin bir gereğidir. İktidarın bu operasyonuna karşı sadece HDP’nin değil bütün demokrasi güçlerinin, demokratik ve adil bir seçim arzulayan bütün çevrelerin, demokratik bir gelecek isteyen bütün yurttaşların tepki göstermesi gerekir. Bizler elbette iktidarın bu davayı şantaj aracı olarak kullanmasına karşı her türlü tedbiri alırız, aldık da.

“SEÇİM SÜRECİNE GİRERKEN HEM PARTİMİZ HEM DE SEÇİM SÜRECİ BELİRSİZLİĞE SÜRÜKLENMEK İSTENİYOR”

Defalarca açıkladığımız üzere, siyasi operasyonlara karşı siyasi tedbir ve hamle alacak gücümüz, birikimimiz ve tecrübemiz var. Fakat meseleye sadece bu pencereden bakmak da yetersiz olur. İhlal edilen ilkeler, Türkiye’de demokrasinin son kırıntılarını da ortadan kaldırma sonucunu doğurabilecek ağırlıktadır. Bu seçim Türkiye için tarihi bir nitelik taşımaktadır. İktidar kapatma davası dışında başka operasyonlarla da seçim sürecini kendi lehine dizayn etmeyi arzulamaktadır. Bunu için çok çeşitli hamleler yaptıklarına da hep birlikte tanık oluyoruz. Bu davanın şu aşamada bütün muhakeme işlemleri açısından durdurulması talebimizin dayanaklarını çok kısa açıklamak isterim. Her şeyden önce hukuk devleti ilkesi bu talebimizin en temel dayanağıdır. Bir devletin hukuk devleti niteliği taşıyabilmesi için hukuksal güvenlik ve öngörülebilirlik ilkesinin tam anlamıyla hayata geçirilmesi gerekiyor. Şu anda seçim sürecine girerken hem partimiz hem de seçim süreci belirsizliğe sürüklenmek isteniyor. Anayasa’nın 2’nci maddesinin bir diğer ilkesi de demokrasi ilkesidir. Demokrasinin vazgeçilmez şartı seçimlerdir. Ancak seçimlerin de gerçek anlamda demokratik sayılabilmesi için eşit, özgür ve adil şartlarda yapılması gerekiyor. Bu şartlarda yoksun ortamda girilen seçimlerin meşruiyeti de çok ciddi bir şekilde sorgulama konusu olacaktır. Türkiye’de geleceğe dönük çok ciddi endişelerin ortaya çıkmasına yol açacaktır. Öte yandan yurttaşların seçme ve seçilme hakkını özgür bir şekilde kullanma hakkı da bu belirsizlikle çiğnenmektedir. Anayasa’nın 68’inci maddesi bu hakkı doğrudan güvence altına almaktadır.

“AYM’NİN HAZİNE HESAPLARIMIZA BLOKE KONULMASI TEDBİRİNİ KALDIRMASI ŞARTTIR, GEREKLİDİR”

Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği, insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmeler ve onların bağlı organlarının içtihatları iç hukuk hükmündedir, yasalardan üstündür. Anayasa Mahkemesi de dahil olmak üzere bütün makamları bağlar. Eğer AİHM içtihatları ve Venedik Komisyonu kararları dikkate alınırsa, bu dava hiç açılmamalıydı. İddianame verildikten sonra derhal ve temelden reddedilmeliydi. Ama bütün bunlar siyasi baskı ve kampanyalar nedeniyle maalesef gerçekleşmedi. Hazine yardımının yapılacağı hesaplara bloke konulması konusundaki karara itiraz hakkımız saklıdır. Yani Anayasa Mahkemesi yargılamayla ilgili, bu davayla ilgili bütün işlemleri seçim sonrasına bırakma kararı almalıdır. Bunun istisnası, Hazine yardımlarının yatırılacağı hesaplara bloke konulması kararıdır. Bu karara karşı itirazımızı 4 Şubat’a kadar ileteceğiz. Anayasa Mahkemesi’nin de bu tedbiri kaldırması şarttır, gereklidir. 

“SAHİP OLDUĞUMUZ TARİHSEL BİRİKİMİ BU SEÇİMLERE YANSITACAK TEDBİRLERİ ALDIK”

Biraz önce saydığım ilkeler tedbir kararının da seçim sürecine, iktidar lehine müdahale anlamını taşıdığını açıkça ortaya koymaktadır. Yani tedbir kararı da seçimlerin adil, özgür, eşit şartlarda yapılmasını engellemeye yönelik bir müdahaledir. Tedbir kararı kaldırılmalı, bunun dışındaki bütün muhakeme işlemleri seçim sonucuna bırakılmalıdır. Bu dava HDP’ye karşı bir şantaj, seçmen iradesine yönelik bir ipotek koyma operasyonudur. İktidarın amacı bu operasyonla seçimi kendi lehine dizayn etmek ve seçimden istediği sonucu çıkarmaktır. Bunun Türkiye açısından hem bugün hem de gelecek açısından ne kadar ağır bir tehdit oluşturduğu da ortadadır. İktidarın siyasi baskıları ve kuşatması bu kadar ağırken, Anayasa Mahkemesi’nden nasıl bir kararın çıkacağı konusu da elbette çok ciddi sorular ortaya çıkarmaktadır, soru işaretleri yaratmaktadır. Bizler siyasi parti olarak, sahip olduğumuz tarihsel ve güncel desteği ve birikimi bu seçimlere yansıtacak tedbirleri aldık. Bu konuda siyasi olarak herhangi bir sorun ve sıkıntımız yok. Ancak mesele bizimle sınırlı değildir. Bizim tedbirler almış olmamız, bu davanın demokrasiye ve ülkenin geleceğine karşı bir ciddi operasyon niteliği taşıdığı gerçeğini değiştirmemektedir. 

“AYM MEŞRUİYET SEBEPLERİNİ KORUMAK İSTİYORSA TALEBİMİZİ OLUMLU KARARA BAĞLAMALIDIR”

Anayasa Mahkemesi, evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalarak, davayla ilgili bütün muhakeme işlemlerini 18 Haziran 2023 sonrasına ertelemelidir. Bunu en ivedi şekilde karar altına almalıdır. Her gecikme Anayasa Mahkemesi’nin varlık nedenini daha köklü bir şekilde sorgulama sonucunu doğuracaktır, yargının iktidarın siyasi operasyonlarına uygun hareket ettiği iddialarını çok daha güçlü bir hale getirecektir. O nedenle Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ilkelerini, evrensel hukuk standartlarını ve kendi varlık meşruiyet sebeplerini korumak istiyorsa talebimizi en kısa sürede olumlu bir karara bağlamalıdır. Bütün demokrasi güçlerine çağrımızı yineliyoruz. Seçim sürecine ve Türkiye’nin demokratik gelecek umuduna yönelik bu ağır tehdidin herkes farkında olmalı ve buna uygun tavır koymalıdır.”

Sancar, açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin HDP’nin olası bir kapatma kararına karşı DEVA Partisi listelerinden seçime gireceği iddiası ve YSK listesi kesinleştikten sonra bir kapatma kararı çıkarsa buna yönelik bir tedbirlerinin olup olmadığına ilişkin sorusuna şu yanıtı verdi:

“BU SEÇİMLERDE HDP’NİN GÜCÜ AYNI ZAMANDA SORUMLULUĞUDUR, GEREKLİ TEDBİRLERİ ALDIK, HERHANGİ BİR SIKINTIMIZ YOK”

“Öncelikle her konuda tedbirlerimiz var, her konuda hazırlık yaptık. Bunların ayrıntılarını takdir edersiniz ki sizinle paylaşamam. DEVA Partisi ile ilgili olan iddia bir spekülasyondur. Ne kurullarımızda konuşulmuştur ne de DEVA Partisi yetkilileri böyle bir konuyu gündeme getirmiştir. Bu spekülasyonlar üzerinden değerlendirme yapmak ciddi hata olur. Bizler dava açılmadan önce hazırlık yapmaya başladık. Dava süreci ve muhtemel sonuçlarla ilgili çalışmalar yaptık. Gücümüzün ve konumumuzun, rolümüzün ve sorumluluğumuzun farkındayız. Bu seçimlerde HDP’nin gücü aynı zamanda sorumluluğudur. Bu gücü sorumluluk bilinci ile seçimlere en etkili bir şekilde yansıtmak da görevimizdir. Gerekli tedbirleri aldık, herhangi bir sıkıntımız yok. Meselemiz bu davanın demokrasiye, seçimlere ve geleceğe yönelik bir siyasi operasyon olarak kullanılmasının önüne geçmektir.”  

HDP’nin cumhurbaşkanı adayının belli olup olmadığı ile ilgili soruya da Sancar şöyle cevap verdi:

“CUMHURBAŞKANI ADAYI KONUSUNDA TABANIMIZLA FİKİR ALIŞVERİŞİ İÇİNDEYİZ”

“Aday belirleme çalışmaları devam ediyor. Seçim Koordinasyon Kurulu oluşturduk. Çalışmalar sürüyor. Çeşitli demokrasi çevreleriyle istişareler yürütüyoruz. Tabanımızla fikir alışverişi içindeyiz. Bu sürecin çok uzayacağını zannetmiyorum. Ancak çalışmaların olgunlaştırılması için de bir süreye daha ihtiyaç var. Bugün MYK’mızda bu konuyu yeniden ele alacağız.”

 

Kaynak: anka