Hatırlayacağınız üzere, Van Depreminin yaralarını sarmak üzere düzenlenen canlı yayında milyon dolarlık bağışta bulunan kişilerin vaatlerini yerine getirmedikleri üzerinden fikir yürütmüştük pazartesi günü. Kızılay ve Başbakanlık Kamu Afet Koordinasyonluğu meselesinin üzerine gitmeye kararlı.

Meselenin önemini kavramak için öne çıkan iki örnekten yola çıkalım. Canlı yayında bağışta bulunan kişilerden biri o sırada sarhoş olduğunu söylüyor. Mümkündür. Alkolün verdiği heyecan ile ileriyi göremeyecek kararlar almış olabilir. Bu kararlardan biri de Van için milyonlarca lira bağış yapacağını kamuoyuna duyurmasıdır. Kabul.

Ayılması üç ay mı sürdü? Ya da görevliler kendisini arayıncaya kadar sarhoşluk hali devam mı ediyordu!

İkinci örneğimizin öznesi, bağış yapacak firmanın amcasına ait olduğunu amcasının izin vermediğini söylüyor. Tamam.

Bağış yapmak, bağış yapacağını vaat etmek kamuoyu önünde borçlu olmak demektir. Bağış yapacağını ilan eden kişi bağışını yapıncaya kadar borçlu durumdadır. Bağış vaat etmiş itibar satın almıştır.

Yukarıda durumlarını andığımız İki örnek, firmalarının ismini canlı yayında ilan etmiş miydi bilmiyorum. Ama kendi isimlerini kamuoyu ile paylaşmışlardı. Canlı yayında vaat etmiş oldukları bağışı yine kamuoyuna kendi rızaları ile ilan etmiş olsalardı insanlık hali der ve isimlerinin negatif bir imaj eşliğinde kamuoyuna sunulmasını istemezdik. Ama sadece bağış yapmanın şanından şerefinden istifade etmek üzere, bir heyecan canlı yayına bağlanıp sonrasında vazgeçen insanları olabildiğince negatif imaj eşliğinde ele almamız gerekiyor.

Bağış meselesi sadece maddi yardım meselesi değildir. Veren, alan ve tekrar veren ilişkisini içeren son derece karmaşık bir süreçtir, bağış ve armağan meselesi.

Toplumsal bütünlüğün ve toplumsal duyarlılıkların merkezinde armağanlar, bağışlar, yardımlar önemli bir yer tutar. Bizim toplumumuz için de bağış, yardım ve armağanın ne kadar önemli olduğunu tespit etmek üzere dilimizdeki kelime zenginliğine dikkat kesilelim lütfen: Atiye, sadaka, zekat, armağan, hediye, bağış, lütuf, bahşiş, cemile, ödül.

Fakat bütün bu kelime zenginliğini bir tarafa bırakarak, mesela devletin halkına dağıttığı yardımı küçümsemek üzere, siyaset üzerinden vuruş yapmak isteyenler sadaka kavramını negatif imaj eşliğinde kullanıyor.

Seküler dünyanın "armağan sistemi" ile dini terminolojinin "armağan sistemi"ni iyi kavramak zorundayız. Bireyin başka bir bireye hiç kimsenin haberi olmamasına dikkat ederek karşılıksız verdiği, karşılığını sadece ahrette Allah'tan beklediği bir bağıştır sadaka. Zekât, fakirin zenginin malının içinde kayıtlı bulunan hakkıdır. Yani zekât veren kişi zekât verdiği için böbürlenmemeli, zekâtını verdiği kişi bu zekâtı kabul ettiği için şükran duymalıdır.

Cemile maddi hediye değildir. Bir güzelliği bir güzellik ile ödüllendirmektir cemile. Ödülü de tarif etmek isterdim ancak konudan uzaklaşmamak için toplumsal yardım/bağış meselesine geri dönmemiz gerekiyor.

Dinimiz bize sağ elin verdiğini sol elin görmemesi gerektiğini buyurur. Çünkü veren ile alanın hiyerarşik bir ilişki içine girmesini reddeder. Verenler Allah'ın kendilerine vermiş olduğu, yani kendilerinde emanet olarak bulunan mallardan vermektedirler.

Liberal lütuf/bağış ilişkisinde ise kurumlar yaptıkları bağışlar üzerinden imaj yönetimini gerçekleştiriyor genellikle. Bireyler ise, vaktini ya da parasını vererek kendisini daha iyi hissettiğini söylüyor. İnsanın kendisini daha iyi hissetmesi önemli bir meseledir.

"Liberal lütuf" kavramını hafife almayın lütfen. Çok özendiğimiz Batı demokrasilerinde bireylerin zamanını ya da parasını vererek dâhil olduğu "gönüllülük hizmeti" çok önemlidir. Gönüllülük sisteminin yara almaması için devlete karşı, bürokratik hantallığa karşı çok ciddi bir savaş verilir.

Gündemin yoğunluğundan dolayı pek dikkat çekmedi. "Liberal lütuf" anlayışının yerleşmesi için devletin sopasına ihtiyaç duyduğumuzu fark etmiyor olmamız, yaşadığımız toplumsal travmanın boyutlarının yeterince gösteriyor sanırım. Yapılan bağışların toplanması için devletin "baskı" uygulaması gerekiyor.

Ekran karşısında bağış yapanların davranışı ne "liberal lütuf" anlayışına uygun ne de dini bütün bireyin ahiret anlayışına.
Fatma K. Barbarosoğlu
timetürk