CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı adayı elbette önemli. En azından bir devlet aklının olması lazım, devletin nasıl yönetilmesini bilmesi lazım. Krizi çözecek olan anahtar Cumhurbaşkanıdır. Diyelim ki elektrikler arıza yaptı, ilk gidip sigortaya bakarsınız. Cumhurbaşkanı sigortadır. Krizleri çözecek makamdır. Krizi çözecek anahtar Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı akil bir insan olmak zorundadır. Ön yargısız olmak zorundadır. Toplumu kucaklaması lazım. Devletin nasıl işlediğini gözlemlemesi lazım. Aksaklıkları Başbakana veya bakanlara iletmesi lazım. Meclis’in açılış konuşmasını bir Cumhurbaşkanı havasıyla yapması lazım. Devletin önemli kurumları yanında, üniversitelerle, sanat kurumlarıyla beraber olması lazım. Tarafsız olması lazım” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, “Adayın altılı masadan biri olması lazım mı” sorusuna da “Olabilir. İlla olsun veya olmasın değil. Bu konuda benim görüş beyan etmem diğer liderlere saygısızlık olur. Ben o saygıyı koruyan biriyim. Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek olan altılı masadır, altılı masada nasıl karar verilirse biz de o karara saygı duyacağız” yanıtını verdi.

Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı adayını belirledikten sonra eğer liderlerle uyum gibi bir sorun çıkarsa o başka felakete yol açar. Hepimiz de bunun farkındayız. Seçimden sonraki süreç çok daha önemli. Türkiye zor bir süreçten geçerken her evde huzuru sağlayabileceğimiz bir Türkiye, bir özgürlük ortamını yaratmak istiyoruz” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV youtube kanalında Taha Akyol ve Elif Çakır’ın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

BARİ ÖZÜR DİLE… NORMALDE CUMHURİYET SAVCILIĞININ HAREKETE GEÇMESİ LAZIM.: “(İYİ Parti Milletvekili Hüseyin Örs’ün uğradığı yumruklu saldırı): Parlamentoda elbette sert tartışmalar olabilir ama sonuçta belli bir zaman dilimi içinde önce Meclis Başkanı, Meclis’i yöneten kişi ara veriyor bir sükûnet doğuyor. Bu sefer farklı bir şey oldu, parmağına muşta gibi taktığı yüzükle bir milletvekiline saldırması bir AK Parti milletvekilinin doğru değildi. Bari özür dile, bunun Meclis’e yakışmadığını bir şekilde ifade etmesi en azından tansiyonu yumuşatması açısından da iyi olurdu çünkü İYİ Parti’nin milletvekilleri AK Partili milletvekilleri konuştuğu zaman veya bakan konuştuğunda salonu terk ettiler. Böyle bir ortam 21’inci yüzyılın parlamentolarında olmamalı, sadece Türkiye’de değil dünyada da olmamalı. Maalesef zaman zaman gerilimler oluyor ama bu tür yüzükle vurma, kaşını yarma…Kalp pili varmış değerli milletvekilinin, onun bir süre çalışmaması hemen acile kaldırılması bir akşam yoğun bakımda kalması bunlar tabii hoş şeyler değil. Bu aynı zamanda milletvekili dokunulmazlığını da ilgilendiren bir olay da değil. Çünkü suçüstü halidir, dolayısıyla normalde cumhuriyet savcılığının harekete geçmesi lazım.

“ELEŞTİRİLER ZAMAN ZAMAN SERTLEŞEBİLİR AMA BU FİZİKİ BİR SALDIRIYA ASLA DÖNÜŞMEMELİ”

Çok gerilimli bir siyasal atmosfer sadece siyasi partileri ve onların milletvekillerini değil sokaktaki vatandaşı da geriyor. Kahvede oturan farklı partileri destekleyen iki vatandaş kendi aralarında da Meclis’teki tartışmayı oraya taşıyabiliyorlar. Daha gerilimli bir ortamdan daha sakin bir ortama geçmek gerekiyor. Parlamentodaki grup toplantılarının bir miting havasına dönüşmemesi lazım daha sakin bir ortamda, eğer bir düşünce açıklayacaksanız bunu daha sakin bir dille anlatabilirsiniz. Bunun bir öncülüğünün yapılması lazım, bunu yapacak olan da iktidar partisi, diğer partilerin genel başkanlarıyla veya grup başkanvekilleriyle bir araya gelirler, konuşulur; ‘Gerginliğin topluma zarar verdiğini, daha sakin bir ortam olması gerektiğini…’ Elbette eleştirile zaman zaman sertleşebilir ama bu fiziki bir saldırıya asla dönüşmemeli.

EN AZINDAN AK PARTİ GRUP BAŞKANLIĞI TARAFINDAN BİR ŞEKİLDE BUNUN KINANMASI: Diyelim ki bir hatip kürsüye çıktığı zaman sert bir eleştiri geldiğinde hatibin konuşmaması için sürekli laf atılması o da gündeme geliyor. Biz bunlara alıştık ama bunların toplumu germemesi lazım. Bu konuda belki daha dikkatli olmak gerekiyor. Şunu çok isterdim, yumruk atan milletvekilinin en azından AK Parti Grup Başkanlığı tarafından bir şekilde bunun kınanması, doğru olmadığını, saldırıya uğrayan milletvekilinden özür dilenmesi gerekliliğine de inanırdım. ‘Bu tablo bize yakışan bir tablo değil, gel beraber tokalaşalım medyanın önüne çıkalım evet ben bir şey yaptım ama bu hataydı’ demek, bu bir erdemdir aslına. Yoksa bir dayatma kültürüyle bir düşünceyi karşıdaki kişiye zorla aktaramazsınız, söyletemezsiniz.

“CUMHURBAŞKANININ GELMESİ LAZIM, KENDİ BÜTÇESİNİ SAVUNMASI LAZIM”

(Bütçe görüşmelerinde Erdoğan’ın katılmaması): Bu doğru değil. Meclis’in İçtüzüğü’nü değiştirdiler Cumhurbaşkanı Yardımcısı veya bir bakan bütçeyi sunar diye. Oysa anayasada gayet açık hüküm var, diyor ki; ‘Cumhurbaşkanı sunar bütçeyi TBMM’ye.’ Daha önceye baktık daha önce de bakanlar kurulu sunar diyor, Başbakan gelip kendi bütçesini savunur diyor. Burada da Cumhurbaşkanının gelmesi lazım, kendi bütçesini savunması lazım. Eleştirileri dinlemesi lazım, bütçenin kapanışında da bütün o eleştirilere yanıt vermesi lazım. Şimdi siz hem anayasa göre sunduğunuz bütçeyi gelip kendiniz takdim etmiyorsunuz ama sizin atadığınız bir kişi bütçeyi orada sunuyor, savunmaları yapıyor. Şöyle garip bir durum çıkıyor ortaya; atamayla gelen kişi TBMM kürsüsüne çıkıp seçimle gelen bir kişiye en ağır sözleri söyleyebiliyor. Bu olmaz, eşit değil taraflar. Ben bir ara atanan kişilere ‘Devlet memuru’ demiştim, alınmışlardı ama alınmalarına gerek yok, devlet memurlarına sağlanan bütün dokunulmazlıklar vs. bakanlara da sağlanmış durumda. Devlet memuru bir suç işlediği zaman amiri izin vermediği sürece savcı soruşturma açamıyor. Aynı şekilde burada da var.

“BİR CUMHURBAŞKANI HAZIRLADIĞI BÜTÇEYİ PARLAMENTOYA GETİRMELİ, BÜTÇESİNİN ARKASINDA DURMALI”

Bir Cumhurbaşkanı hazırladığı bütçeyi parlamentoya getirmeli, bütçesinin arkasında durmalı, bu bütçenin vatandaşa ne getirdiğini anlatmalı, vatandaşa umut vermeli ama bunların hiçbirisi yok sadece görünüyor kavga var dövüş var. Eskiden bütçeler parlamentoda görüşülürken gerçekten son derece nitelikli tartışmalar olurdu. Biz bürokrat olarak orada olurduk, bakanımız, Başbakan gidip konuşacak diye. Oraya gidildiği zaman bürokratlar olarak Başbakan konuştuğunda orada beklerdik bir soru geldiği zaman hemen yanıtını yazar, kendi bakanımız aracılığıyla ulaştırırdık. Arzu ederse kullanırdı, arzu etmezse kullanamazdı. Şimdi böyle bir tablo yok, bürokratlar geliyor ama kimsenin sorusuna verdiği cevap da yok. Böyle bir garip durum da var.

“YILIN ORTASINDA GÖRECEKSİNİZ YENİ BİR BÜTÇE GETİRECEKLER. EK BÜTÇE GELECEK”

(Bütçe Türkiye’ye ne getiriyor?): Bu bütçe daha parlamentoya geldikten bir süre sonra rakamların eskidiğini değerini kaybettiğini görüyorsunuz. Bu enflasyonla bu bütçe ne olacak? Yılın ortasında göreceksiniz yeni bir bütçe getirecekler. Ek bütçe gelecek. Sizin bir bütçeyi rakamlarını sağlıklı oluşturup parlamentoya sunabilmeniz için ekonomide istikrar olması lazım, öngörülebilir olması lazım. Sizin enflasyonun yıl sonunda, kurun ne olacağını bilmeniz lazım. Sağlıklı bir planlama örgütünün olması lazım. Sağ olsunlar planlama örgütünü kapattılar. Devlet Planlama Teşkilatı yok şu anda…İki bir yapı var şu an devlette; bir saray bürokrasisi, bir de aşağıda bakanlıkların bürokrasisi var. Bunların arası kopuk, yukarıda karar alınıyor aşağıda karar mekanizması yok. Yani bakanların karar alma yetkileri yok. Yukarıda alınan kararlar aşağıya yansırken ya tam yansımıyor veya eksik yansıyor, yansıyan bilgiyi aşağıdakiler uygulamıyor. O nedenle bütçeler normalde halka umut vermesi lazım, umut veren bütçeler olmaktan çıktı.

“ASGARİ ÜCRETİN VERGİ DIŞINDA TUTULMASI LAZIM”

Asgari ücret tartışılıyor…Diyorlar ki ‘Asgari ücreti yılda dört sefer belirleyebilir miyiz?’ Enflasyon çok fazla, verdiğiniz rakamlar sürekli eskiyor. Dört sefer demelerinin nedeni de şu; bu otoyol ve köprülerde dolar, avro bazında fiyat belirlenmiş durumda, yılda dört kez fiyatlar yenileniyor. O fiyatlar yılda dört kez yenilenirken asgari ücrette bari yılda dört kez yenilensin ve ona göre işçiler ücret alsın diye de bir talep de var.  Asgari ücretin belli rakamı aşması halinde orta ölçekli şirketlere ağır yükler gelecek. Bu nedenle asgari ücretin vergi dışında tutulması lazım.

“İNTİKAM ALIYORSUNUZ ÜÇ FİRMA VAR VE BİR FİRMA ÜZERİNDEN DÜŞMANLAŞTIRIYORSUNUZ”

(3 harfli marketler): Temel beyin güzel bir tanımlaması oldu. 'Ülkenin 3 harfli sorunu aslında iktidar' demişti. Devlet yönetiminde bir acziyet olduğu için yönetemiyorlar bir suçlu bulmaları lazım. Eskiden hep CHP suçlu derlerdi. Artık onu da diyemiyorlar. Bir açıklama yapıyor yetkili kişi ‘Domatesi tarladan sıfır maliyetle alsam, bu domates tezgahta 7 lirayı oluyor, üzerine kar koyacağım’ diyor. Bunu iktidar tarafından değerlendirmesi lazım, nereden kaynaklanıyor bu artış. Gübreye, ilaca, elektriğe, fideye zam yapıyorsunuz.  Bu tür işlerde devletin kurumları var denetim için, onları yapması lazım ama siz polisiye önlemler alıyorsunuz. Eğer üç harfli dediğimiz firmalar gerçekten rekabeti bozucu ve fiyatları yükselterek kendi aralarında işbirliği yapmışlarsa Rekabet Kurumu var. Bu firmalar kendi aralarında tekelleşmeyi sağlayan rekabeti bozucu bir eylem için girmişlerse zaten ceza verilecektir. Ama siz bunları yapmıyorsunuz intikam alıyorsunuz üç firma var ve bir firma üzerinden düşmanlaştırıyorsunuz. Bunlar doğru değil. Belediye zabıta memuruna git ceza ver diye talimat veriyorsun.

“ORANSAL OLARAK BAZ ETKİSİNİ ALIP YIL SONUNDA DÜŞECEK DAHA SONRA ARTACAK, FİYATLAR DÜŞTÜ, HAYIR, ENFLASYON DÜŞTÜ, BAZ ETKİSİ DOLAYISIYLA DÜŞTÜ”

(Faizin düşüşü, enflasyon): Hayatın gerçeği şu, ben bir tüketici olarak manava, markete gittiğimde domatesin fiyatı düşmediyse enflasyon düşmedi. Tam tersine fiyatı arttı mı arttı. Ekonomide hayatın gerçeği vatandaşın alışveriş yaparken karşılaştığı gerçektir. İşin özeti budur. Süt, peynir alırken fiyatlar düştü mü düşmedi, fiyatlar düşmediyse enflasyon düşmemiştir. Siz, oransal olarak baz etkisini alıp yıl sonunda düşecek daha sonra artacak, fiyatlar düştü, hayır, enflasyon düştü, baz etkisi dolayısıyla düştü. Bunu iktisatçılar altı ay önce yazıyorlardı. Üretici fiyat endeksiyle tüketici fiyat endeksi arasında uçurum var. Üretici maliyeti çok yüksek yüzde yüzün üzerinde. Sonuçta üreten kişi üzerine makul bir kar ekleyip bunu yansıtmak zorunda. Hayatın gerçeği fiyatın düşmediğini göreceksiniz. Fiyat istikrar komitesi kurdular. Ne yapıyor? Merkez Bankası’nın görevini aldılar bir komiteye verdiler. Hangi fiyat istikrarında söz ediyorsunuz. Peynir fiyatı et fiyatını geçti. Şunu kabul edelim Türkiye öngörülebilir bir anlayışla yönetilmiyor, günübirlik yönetiliyor.

“MERKEZ BANKASI'NIN GÖREVİ ENFLASYONU ÖNLEMEK AMA YASALARA UYMUYOR”

Merkez Bankası'nın görevi enflasyonu önlemek ama yasalara uymuyor. Merkez Bankası ‘Faizi düşürdük’ diyor. Yüzde 9'la kimse faizle kredi alabiliyor mu? Reel faizler çok yüksek. Yurtdışından dolar bazında borç alıyorsunuz, dolar bazında faiz ödüyorsunuz. Yüzde 10 faiz ödüyorsunuz, devlet ödüyor. Bunun maliyetini nereden çıkartıyorsunuz? Vatandaştan. İlk kez ödenen faizler borçları aştı. Borç 100 liraysa ödenen faiz 110 lira oldu. Böyle garip bir tabloyla karşı karşıyayız. Karamsar bir tablo farkındayım ama Türkiye düzelir, bu karamsar tablo böyle gitmez.

Ülke ülke dolaşıp para dileniyoruz. Bize dolar, avro, riyal verebilir misiniz diye. Böyle bir ülke bu noktaya gelmişse ülke yönetilmiyor demektir. Buradan Türkiye süratle çıkması lazım. Bunun için de hukuk sisteminin yeniden oluşturulması lazım, devlette liyakat olması lazım. Biz altı lider olarak bunu sağlayacağız.  

“KADININ KILIK KIYAFETİNİN SİYASETİN KONUSU OLMASINI DOĞRU BULMUYORUZ”

(Baş örtüsü teklifi): Önce bir metni görmemiz lazım. Bizim verdiğimiz kanun teklifiyle uyuşuyor mu uyuşmuyor mu? İçinde başka maddeler var mı yok mu? Kadının kılık kıyafetinin siyasetin konusu olmasını doğru bulmuyoruz. Eğer siyasetin konusu yaparsanız Türkiye kendi gündeminde kopmuş oluyor. Türkiye’nin gündemi kalkınmak, istihdam yaratmak olabilmeli. Siz siyasetin bütün enerjisini kadının kılık kıyafetine üzerine yoğunlaştırırsanız bu doğru bir şey değil. Bu kanun teklifini verdik. Anayasa yapıyorlar. Önce kendi içimizde oturacağız, konuşacağız. İlla karşı çıkalım değil. Sorunu Türkiye’nin gündeminden çıkarmak istiyoruz. Türkiye'nin gündemi bu olmamalı. Teknolojide nasıl büyümeliyiz, esnaf, çiftçi nasıl kazanmalıdır? Türkiye’nin sorunu bu olmak zorunda O yapay sorundan Türkiye'yi çıkarmak istiyoruz. Eğer bizim dediğimizi yapıyorlarsa memnun oluruz. Bunu bir kavga dövüş aracı yapmamak lazım.

“BİZİM YASA ÖNERİMİZE TERS DÜŞMÜYORSA NİYE KARŞI ÇIKALIM”

Yine istismar etmek istiyor. ‘Vay sen nasıl baş örtülülerin kılık kıyafetiyle uğraşmıyorsun, yine eskiden olduğu gibi itiraz et’ demek istiyor. Biz o tuzağa düşmeyeceğiz. Bu alanı tümüyle siyasetin dışında düşünmemiz lazım. Erdoğan niye istismar etmek istiyor bunu, ben adım gibi eminim bir madde değil birden fazla madde getirecek, işte nasıl biz bunu siyasette kullanırız, nasıl malzeme yaparız diye. Orban'ın Macaristan'da yaptığını bir benzerini Türkiye'de yapmak istiyor. Bilmiyoruz kaç madde. Bizim yasa önerimize ters düşmüyorsa niye karşı çıkalım. Neden referanduma gitsin? O kendi kendine itiraz eden var diye düşünüyor. Başörtüsüne itiraz eden yok ki...Bakmadığım, görmediğim bir metin üzerinden yorum yapamam. Bazı genel başkanlar aradılar kanun teklifi verdiğimiz zaman, kutladılar.

“72 MADDEDEN OLUŞAN NELERİ YAPACAĞIMIZI HAZIRLIYORUZ”

(Altılı masa): Önce biz var olan sistemin değişmesini istiyoruz. Var olan sistem nasıl değişir anayasa değişikliği ile, bizi bir araya getiren temel etmen var olan sistemin değiştirilmesi. İlk çalışmayı bu sistemi nasıl değiştiririz üzerine yaptık. Eskiye dönmek gibi bir niyetimiz yok, eski de sorunluydu zaten. Güçlendirilmiş parlamenter sistemin ilkelerini belirledik. Esaslarını açıkladık. Bu esasların ileride bir tartışmaya zemin açmaması ve bugünden görüş birliğinin sağlanması için de kanun maddelerini yazdık. Demek ki hükümet olurken uzun sürecek tartışmaları daha hükümet kurmadan çözdük ve önemli mesafe aldık. Şimdi geldik hükümet programı dediğiniz bölüme. Altılı masa iktidar oldu, biz ne yağacağız? Ekonomide, istihdamda, büyümede ne yapacağız? Bunun da çalışmaları yapılıyor, 8 veya 9 temel başlık altında 72 maddeden oluşan neleri yapacağımızı hazırlıyoruz. Seçimden sonra oturduğumuzda hemen aynı gün neyi yapacağımızı biliyoruz. Hazırlığımız büyük ölçüde tamamlandı. Bir sonraki toplantıda bunun yüzde 90-95'i bitebilir.

“DAHA SIK TOPLANMALI VE BAZI KARARLARI DAHA ÖNCEDEN ALMALIYIZ. ÇÜNKÜ SEÇİM GELİYOR”

6 ay içinde topluma nefes aldıracağız. 1 yıl içerisinde ekonomide toparlama dönemi başlayacak. Bu demokratikleşmeyle beraber hem bizim hem de yabancı işverenlerin Türkiye için yatırım yapacaklarına inanıyoruz. Çünkü önlerini görmüş olacaklar. Aldığımız ekonomik kararların ne kadar doğru olduğunu, akılcı olduğunu ifade edeceğiz. Ekonomiyle ilgili çalışmalar altılı masanın bu toplantısında bitmeyebilir. Ama bir sonraki toplantıda kesin biter. 15 günde bir toplanmalı, eskiden ayda bir toplanıyorduk, daha sık toplanmalı ve bazı kararları daha önceden almalıyız. Çünkü seçim geliyor.

“ŞAHSİ KANAATİM 1,5-2 YIL İÇİNDE PEK ÇOK SORUN ÇÖZÜLÜR”

Benim şahsi kanaatim 1,5-2 yıl içinde pek çok sorun çözülür. AB'nin demokratik standartlarını ülkemize getirmek istiyoruz. Neyimiz eksik? Bizde de bir Güney Koreli’nin, Fransız’ın, Kanadalı’nın haklarına sahip olsun bizim vatandaşımız. Bu konuda da görüş birliğimiz var. Bu koşullar oluştuğu takdirde ülkeye ciddi yatırımlar gelecek. İngiltere'de de iş insanlarıyla bunu görüştüm. İstihdamı ve nitelikli eleman sorununu büyük ölçüde çözeceğiz.

“ÖNCE SAZIN AKORDUNU YAPMAMIZ LAZIM, BU ÇALIŞMALARIN ÖZÜ BU ZATEN”

(Cumhurbaşkanı adayı): Diyelim ki Cumhurbaşkanı adayını belirledik. Daha hükümet programı üzerinde anlaşmamışız. Bir parti lideri ayrı açıklama yapacak, öbür parti genel başkanı başka bir açıklama yapacak, Cumhurbaşkanı aday başka açıklama yapacak. Dönüp vatandaş ne diyecek, Erdoğan ne diyecek; ‘Bunların her biri ayrı telden çalıyor.’ Önce sazın akordunu yapmamız lazım, bu çalışmaların özü bu zaten. ‘Geldiğiniz ne yapacaksınız, ekonomiyi nasıl düzelteceksiniz?’ Biz hükümet programını çıkaralım ki ben de aynı şeyi söylemeliyim, Meral hanım da Temel bey de Gültekin bey de sayın Babacan da sayın Davutoğlu da aynı şeyi söylemeli, o zaman söylem birliğini oluşturmuş olacağız. Bunlar oluşmadan Cumhurbaşkanı adayını belirlemek asla ve asla doğru değil. Siz kalkacaksınız ‘Ekonomide ne yapacaksınız’  diye soracaksınız. Ben size hayır henüz ekonomide anlaşamadık bizim Cumhurbaşkanı adayımız konuşmuyor çünkü önce bizim anlaşmamız lazım…Bu çok tehlikeli bir şey, önce neyi nasıl yapacağımız konusunda altı liderin anlaşması lazım.

“SORUN CUMHURBAŞKANI ADAYINDA DEĞİL SORUN SİSTEMDE”

Sorun Cumhurbaşkanı adayında değil sorun sistemde. Devletin kurumlarını sağlıklı olarak oluşturursanız, siyaset kurumu daha sağlıklı bir zeminde oturursa o zaman Ali gelir yönetir Veli gelir yönetir. Bu çok önemli değil, önemli olan sistemin oturması lazım. Bizim İkinci Yüzyıla Çağrı programında söylediğimiz neydi? Ülkenin sürekli bir kurtarıcı beklemek durumundan kurtarılması. Bu devlet dediğiniz kurumun sağlıklı ve tutarlı işleyişini sağlamamız lazım. Artık siyasetin devletin kurumlarını sıcak siyasete alet etmemesi lazım. Belçika'da iki yıl hükümet kurulmadı ama kimse nerede bu hükümet demedi. Artık Türkiye bir daha bu tür krizlere girmesin. Bu ülkenin o kadar nitelikli insanları var ki...

“DEVLET PARTİLERİN SICAK SİYASETİNE ALET OLMAMALI”

Merkez Bankası'nın başına getireceğiniz kişi hem para hem ekonomi politikasını izleyecek. Plan yapacaksınız o planlar bir saat gibi çalışacak. Vatandaş kolundaki akrep ve yelkovanı görür. Akrep ve yelkovanın arkasında bir mekanizma var, sürekli dönen çarklar var. İşte o çarklar devlettir. O çarkların birisi Merkez Bankası'dır, birisi planlamadır, birisi Hazine'dir, birisi Dışişleri Bakanlığı'dır. Bunların tamamımın aynı hedefe kilitlenmesi ve aynı politikayı değişik yerlerde yapmaları gerekiyor. Bunu yapacak olan bürokrasidir. Talimatı verecek olan da siyaset kurumudur. O mekanizmalar bozuldu, akreple yelkovan da doğruyu göstermiyor. Biz hem mekanizmayı düzeltmek istiyoruz hem de akreple yelkovan doğruyu göstersin istiyoruz. Devlet partilerin sıcak siyasetine alet olmamalı. Türkiye yeni bir ufka açılmak zorunda.

“CUMHURBAŞKANI SİGORTADIR. KRİZLERİ ÇÖZECEK MAKAMDIR”

Cumhurbaşkanı adayı elbette önemli. En azından bir devlet aklının olması lazım, devletin nasıl yönetilmesini bilmesi lazım. Krizi çözecek olan anahtar Cumhurbaşkanıdır. Diyelim ki elektrikler arıza yaptı, ilk gidip sigortaya bakarsınız. Cumhurbaşkanı sigortadır. Krizleri çözecek makamdır. Krizi çözecek anahtar Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı akil bir insan olmak zorundadır. Ön yargısız olmak zorundadır. Toplumu kucaklaması lazım. Devletin nasıl işlediğini gözlemlemesi lazım. Aksaklıkları Başbakana veya bakanlara iletmesi lazım. Meclis’in açılış konuşmasını bir Cumhurbaşkanı havasıyla yapması lazım. Devletin önemli kurumları yanında, üniversitelerle, sanat kurumlarıyla beraber olması lazım. Tarafsız olması lazım. (Adayın altılı masadan biri olması lazım mı?) Olabilir. İlla olsun veya olmasın değil. Bu konuda benim görüş beyan etmem diğer liderlere saygısızlık olur. Ben o saygıyı koruyan biriyim. Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek olan altılı masadır, altılı masada nasıl karar verilirse biz de o karara saygı duyacağız.

Yaptığım konuşmalar…Topluma biraz umut vermemiz lazım. Toplumda bir beklenti var. O beklentiyi güçlendirmemiz lazım. Gençler geleceklerini yurt dışında arıyor onlara güzel bir Türkiye vaat etmemiz lazım. Bunu sadece ben yapmıyorum diğer liderler de yapıyor. Altı liderin temel hedefi daha güzel bir Türkiye inşa etmek. Her birimizin programı farklı, belki dünyaya bakışı da farklı. Ama demokrasi konusunda bir araya gelebildik. Bu birlikteliği büyütmemiz lazım. Büyütebilirsek çok daha güzel sonuçlar elde edebiliriz.

“CUMHURBAŞKANI ADAYINI BELİRLEDİKTEN SONRA EĞER LİDERLERLE UYUM GİBİ BİR SORUN ÇIKARSA O BAŞKA FELAKETE YOL AÇAR”

Olay Cumhurbaşkanından çok bir sistem olayı. Seçimden sonra seçilecek Cumhurbaşkanının altılı masayı da götürmesi lazım. Altı lider bir aradayız, Türkiye’nin temel konularında karar alacağız. Dolayısıyla biz bugün tartışıyoruz, konuşuyoruz. Her birimizin diğer liderlerin söylemlerin bir pay çıkarıyoruz. Cumhurbaşkanı adayını belirledikten sonra eğer liderlerle uyum gibi bir sorun çıkarsa o başka felakete yol açar. Hepimiz de bunun farkındayız. Seçimden sonraki süreç çok daha önemli. Türkiye zor bir süreçten geçerken her evde huzuru sağlayabileceğimiz bir Türkiye, bir özgürlük ortamını yaratmak istiyoruz.

“ALTI LİDER ÇÖZÜM ÜRETTİĞİMİZ ZAMAN BAKANLARIN DA SORUNU ÇÖZMEK İÇİN UYGULAMALARI BAŞLATMALARI LAZIM

Biz güçlendirilmiş parlamenter sisteme hangi zaman diliminde ve nasıl geçeceğiz? Bununla ilgili de bir çalışma yapıldı, liderler arasında görüşme oldu. Sonra Temel Bey ‘ben biraz daha bunun üzerinde çalışayım’ dedi, olur dedik. Önümüzdeki süreçte bu netleşecek. Orada birden fazla şey var; bir, hangi zaman dilimi içinde güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçelim diye bir bölüm var. İki, altı liderin pozisyonu ne olacak onunla ilgili bir bölüm var. O iki konu şu anda kendi aramızda tartışılıyor. (Karamollaoğlu’nun ‘eş güdüm modeli’ fikri) Bugün yapıyı nasıl yönetiyorsak bu düşünceyi ülkeyi yönetmek için de oluşturmalıyız. İstişare dediğimiz, bir sorunun çözümü konusunda nasıl yapabiliriz diye bir araya gelip ona göre sağlıklı çözümler üretebiliriz. Altı liderin zaman zaman temel konularda bir araya gelip çözüm ürettiğimiz zaman bakanların da o sorunu süratle hayata geçirmeleri, sorunu çözmek için uygulamaları başlatmaları lazım. Altı liderin aldığı karar süratli bir şekilde aşağıya ve bakanlar o kararı süratle uygulayacaklar.  

“SOSYAL BİLGİ EKONOMİSİ DİYORUZ BİZ BUNA”

(CHP’nin ekonomi görüşü): Dünya artık eski dünya değil, Türkiye de artık eski Türkiye değil. Türkiye artık dışarıyla beraber çalışmak durumdadır. Ekonomide kaynakları en verimli şekilde nasıl kullanabiliriz. İstihdamı nasıl yaratabiliriz, ihracatı nasıl yapabiliriz?  Artık eski kalıpları kırıp yeni dünyaya bakmak zorundayız. Şu anda Türkiye’de yaşanan alt gelir gruplarından çok dar bir üst gelir gruplarına olağanüstü bir kaynak transferi var. Bu tablonun değişmesi lazım. Biz yabancı sermayeye karşı değiliz ama yabancı sermaye bize borç para versin diye değil, gelip bu ülkede fiilen yatırım yapsın, vergi versin. Sosyal bilgi ekonomisi diyoruz biz buna. 21’inci yüzyılın dünyası artık bilgiye dayanıyor.

“BİZ 250 BİN DOLARA EV ALANA VATANDAŞLIK VERİYORUZ…İNGİLTERE DÜNYANIN EN İYİ 50 ÜNİVERSİTESİNDEN BİRİNDEN MEZUN OL SANA VATANDAŞLIK VEREYİM DİYOR”

Dünya artık farklı bir evreye geldi, Türkiye'nin bunu yakalaması lazım. Bizde de nitelikli bilim insanları var. Türkiye'nin yeni bir anlayışla yönetilmesi lazım. Bilgiye önem vermesi lazım. Üniversiteleri bilgi üretmeyen bir ülkenin büyüme şansı yok. Giderek vasatlaşan bir üniversite yapımız var. Boğaziçi Üniversitesi'ni mahvettiler. Odaklanmamız gereken bu, bilgi olmadan hiçbir şey olmuyor. Biz kısır tartışmaların içerisindeyiz. Biz 250 bin dolara ev alana vatandaşlık veriyoruz. İngiltere de şöyle yapıyor; dünyanın en iyi 50 üniversitesinden birinden mezun ol sana vatandaşlık vereyim diyor. Biz en yetenekli insanlarımızı dışarıya kaptırıyoruz.

“TÜRKİYE'DE 5 TEMEL SORUN VAR BUNLAR; DEMOKRASİ, EKONOMİ, DIŞ POLİTİKA, TOPLUMSAL SORUN VE TÜRKİYE'NİN BİLGİ ÇAĞINI YAKALAMASI LAZIM”

(İkinci Yüzyıla Çağrı Programı): Türkiye bir 100 yılı devirdi. Geçen yüzyılın içerisinde büyük olaylar oldu. Başbakanlar, bakanlar idam edildi. Gencecik evlatlarımız öldürüldü. Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Türkiye'nin 5 temel sorunu var dedik. Türkiye'nin bu sorunları aşması lazım. İkinci Yüzyıla Çağrı böyleydi. İkinci Yüzyıl Vizyonu ise temelini bu çağrıdan alıyor. Yine 5 temel sorunu var Türkiye'nin bunu bilimle, akılla, devlette liyakatle çözmesi, yeni bir siyaset anlayışıyla çözmesi lazım. Türkiye'de 5 temel sorun var bunlar; demokrasi, ekonomi, dış politika, toplumsal sorun ve Türkiye'nin bilgi çağını yakalaması lazım. 5 kolonumuz var bunların ilki endüstriyel dönüşüm. Türkiye'nin artık katma değeri yüksek ürün üretmesi lazım. O kulvara Türkiye girmezse, katma değeri yüksek ürünler üreten ülkelerin pazarı haline geliriz. Hepimizde cep telefonu var ama hiçbiri Türkiye'de üretilmiyor. İkinci kolonumuz; nitelikli iş gücü. Teknoloji liseleri kuracağız. Bu üniversitelere yansıyacak, üniversiteler bilgi üretecek. Üçüncü kolonumuz enerji. Enerjide Rusya'ya bağlıyız. Cumhuriyet tarihinde ilk kez enerjide bu kadar bir ülkeye bağlıyız. Şanlıurfalılara söz verdim. ‘Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesini bize verin, güneş enerjisini kuracağım’ dedim. Bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğim. Artan elektrikten de ayrıca para kazanacaksınız. Erdoğan da ‘Elinden tutan mı var yap’ dedi. Şanlıurfa'yı versinler yapacağız, Denizli'de bunu yapıyoruz. Denizli'de bir belediyemiz yaptı, her şeyi bitirdi yakında kurdele kesmeye gideceğim.

Doğalgaz, petrol dışarıdan geliyor para ödüyorsun. Allah'ın güneşi bedava, bir panel var başka bir şey yok. 2.5 milyon dekar taşlık arazi var. O araziye bütün bunları yapabiliyorsun. Önce Şanlıurfa ve etrafındaki 6 ili kapsayacak büyük bir güneş enerjisi sistemi düşünüldü.

“BİZ SANAYİYİ ANADOLU'NUN İÇİNE KAYDIRMAYI İSTİYORUZ”

Erzurum'da da Erzurum Özel Ekonomi Bölgesi ilan edeceğiz. Özellikle hayvancılık açısından. Orada hayvancılıkta hem Kafkasya'yı hem Orta Doğu'yu hem de Türkiye'yi doyurabiliriz. Bunun da alt yapısı hazırlandı. Önümüzdeki günlerde bir başka projeyi daha açıklayacağız. O da Türkiye'de katma değeri yüksek ürünleri oluşturmak, Anadolu'daki sanayiciyle limanları buluşturmak. Hedefimiz şu Anadolu'nun içi boşaldı. Herkes metropollere gidiyor. Biz sanayiyi Anadolu'nun içine kaydırmayı istiyoruz. Amaç şu; fabrikayı maliyetin en düşük olduğu yere yapacak, ürünü elde edecek, dolayısıyla taşırken limana kadar bir masraf ödemeyecek, oradan da malını ihraç edecek. Bu aynı zamanda Anadolu'da fabrikaların yapılmasına yol açacak.

5 yıl içerisinde 13 milyon kişiyi eğitmeyi hedefliyoruz. Samandağ'dan başlayıp Mersin'e kadar bu bölgeyi Akdeniz'in en büyük üretim merkezi haline dönüştüreceğiz. Önümüzdeki zaman içerisinde bunun ayrıntıları açıklayacağız. 3 tarafımız deniz, bir yolcu gemimiz yok. Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na neden Türkiye üye olmasın? Filistin, Mısır herkes orada, biz yokuz. Mısır'la Suriye'yle oturup anlaşacağız. Metal rafineleri kuracağız. Bugün bir metali alıyoruz diyelim 1 liraya ihraç ediyoruz. Rafineri kurduğunuz zaman 1 lira değil 100 liraya ihraç edeceksiniz. Hem istihdam yaratacaksınız hem de Türkiye kazanacak.

GÖNÜLLÜ OLARAK BİZE DESTEK VERİYORLAR: (Bazı ekonomistlerin programa uzaktan bağlanması): Bilinçli bir tercihti. Gelmeleri, kalmaları, ağırlanmaları birer masraf. Hazine'den bize gelen bir kaynak var ve bunu da en verimli şekilde kullanacağız. Gönüllü olarak bize destek veriyorlar. Teknolojinin bize sağladığı imkanlarının herkes farkına varmalı. Daron Acemoğlu Amerika'dan bizimle bağlantı yapıp sunum yapabiliyor. Teknolojinin nasıl kullanıldığını da görmek lazım.

“BUNUN KISKANILACAK BİR ŞEYİ YOK. ERDOĞAN'IN 'HELAL OLSUN' DEMESİ LAZIM”

Bilim farklı bir şeydir. Sevgili Peygamberimiz ‘ilim Çin'de bile olsa gidin’ diyor. Erdoğan bunu bilmiyor mu? Jeremy Rifkin, Merkel'e danışmanlık yaptı. Çin'e devlet başkanına danışmanlık yaptı. Şimdi de benim baş danışmanım. Bunun kıskanılacak bir şeyi yok. Erdoğan'ın 'Helal olsun' demesi lazım. Türkiye’de de teknoloji konusunda büyük çalışmalar yapan arkadaşlarımız var. Onları da aradım.

“BİR HOCA, ‘HİÇBİR ULUSLARARASI MAHKEME BİR DEVLETİN SOYULMASINA GÖZ YUMMAZ VE DOĞRU DA BULMAZ’ DEDİ”

Kamu özel işbirliği projeleri var. Hiçbir bütçe bunu karşılayamaz. Bu konuda hukukçulardan da görüş aldık. Çünkü sözleşmelerinin altında yazıyor, uluslararası mahkemeler diyor. Bir hoca, ‘Hiçbir uluslararası mahkeme bir devletin soyulmasına göz yummaz ve doğru da bulmaz’ dedi. Hem bana kitabını verdi hem de örnek mahkeme kararlarını verdi. Devlet soyuluyor mu evet soyuluyor. Bugünü ve geleceği masaya yatırdık. Geçmişte bu işin fiilen içinde olan bürokratlarda dahil olmak üzere, yapılırken bürokrat olan arkadaşlar da dahil olmak üzere, hep beraber konuştuk. Nasıl yapabiliriz, giden para nedir ve bunları kendi ülkemize nasıl getiririz? Artı vakıflar aracılığıyla transfer edilen çok büyük paralar da var. Vergi cennetlerinde paralar var. Dünyanın neresinde olursa olsun giden paraların hepsini biliyoruz. Hepsini çıkarırız kuruşu kuruşuna. Hukuk içinde, adaletle bu paraları getireceğiz.

“BİZİM EVLATLARIMIZ BİZDEN DAHA İYİ BİR EĞİTİM ALMALARINA RAĞMEN BİZDEN DAHA DÜŞÜK BİR GELİRE MAHKUM EDİLDİLER”

Bizim ülkemizde gençler niye umutsuz? Nedeni şu; bizim kuşak babalarımızdan iyi bir eğitim aldık ama onlardan daha iyi bir gelirimiz oldu. Bizim evlatlarımız bizden daha iyi bir eğitim almalarına rağmen bizden daha düşük bir gelire mahkum edildiler. Araba alamıyorum diyor, ev sahibi olmak hayal oldu diyor, Almanya’da asgari ücretle çalışsam daha iyi diyor. En yetenekli insanlarımızın büyük bir kısmını Hollanda aldı. ASELSAN'dan çok yetenekli insanlarımız Hollanda'ya gitti, biz kaybediyoruz.

“EMEKLİ MAAŞINA ZAM YAPACAKSANIZ AKTÜERİN GÖRÜŞÜNÜ ALMANIZ LAZIM”

(EYT): EYT konusunda, evet bu sorun çözülebilir. Bu sorunu çözmek için EYT’lilerle görüşüldü mü? Onların bir dernekleri var, onlara görüşmeleri lazım, bildiğim kadarıyla onlarla bir masaya oturmadılar, belki oturdular benim haberim olmayabilir ama sonuçta onların görüşlerinin alınması lazım. Türkiye’de aktüerya hesabını bilen kişi yok, ilk çıktığında. Rahmetli İsmet İnönü Başbakan. Uluslararası Çalışma Örgütü’nden bir aktüer isterler, Zelenka gelir, hesaplara bakar önlem alınmazsa ileride büyük açıklar çıkar diye rapor verir o dönemin hükümetine. Aktüerya bölümü kurulur. 12 Eylül darbesi sonrası kapatılır. Yıllar sonra Hacettepe ve İstanbul Üniversitesi’nde bölümler açılır. Şu anda devletin için aktüerler olmadığı için neyin ne olduğu belli değil. Emekli maaşına zam yapacaksanız aktüerin görüşünü almanız lazım. EYT’lilerin durumunu da açı çerçevede düşünmemiz lazım. Ciddi bir çalışmanın yapılması lazım.

“2 YILDIR SAVCININ ÖNÜNDE DURAN DOSYA VAR KAPAĞINI AÇAMIYOR KORKUDAN”

(Uyuşturucu sorunu): Uyuşturucu şu anda Türkiye’nin en büyük belası, olağanüstü paralar dönüyor. Devletin arşivleri var, yakalananlar var. Sadece 5 ton kokain Güney Amerika’dan gelen. Kime gelecek? Polisin, jandarmanın elini kolunu bağlıyorlar. Ben biliyorum 2 yıldır savcının önünde duran dosya var kapağını açamıyor korkudan. Bir uyuşturucu baronu siyasette etkin bir kişiyle fotoğraf çekiyorsa kimse ona dokunamaz. Bir uyuşturucu baronunu cezaevinden çıkarıyorsanız kimse ona dokunamaz. Bana kızıyorlar ben bunları söylediğimi zaman, hayatın gerçeği ben görüyorum bunları.

“BERAAT EDEN KİŞİ GÖREVLERİNE İADE EDİLECEK”

(KHK meselesi): KHK ile görevlerine son verilenler hakkında söyledim. Bir, kişiyi atmışlar savcıya gitmiş savcı soruşturulacak bir şey yok demiş, başlatmamışlar. İki, savcı takipsizlik kararı vermiş, mahkemeden beraat ediyor, başlatılması lazım. Hukuk devletiysek bunların başlatılması lazım. Niye başlatmıyorsun? Beraat eden kişi görevlerine iade edilecek.”

 

Kaynak: anka