CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimler için kullandığı; “Yeter, söz milletindir” sloganı üzerine, “Sanki 20 yıldır iş yok da beyefendi şimdi, ‘Yeter söz milletindir’ diyor. Kazanmak için bütün tuşlara basmış durumda. Aklına ne geliyorsa onu yapıyor. Atıyor, tutuyor her şeyi söylüyor. Acizliğinden şehit Menderes’i bile malzeme yapmaktan çekinmiyor. Bak Erdoğan; bozuk saat bile günde 2 kere doğruyu gösterir, bu konuda haklısın yeter söz milletindir. İlk kez doğru bir şey söylüyor. Ey Erdoğan yeterse, senin saraylarına yeter. Yeterse senin çocuklarının milyar dolarlık vakıflarına, beşli çetelerine, senin mafya babalarına, senin uyuşturucu baronlarına, senin pudra şekercilerine, Sinan Ateş’i öldürttüğünüz torbacılara, her türlü pisliği ülkemize sokan fotoromanına, ülkeye soktuğun milyonlarca kaçağa, senin o kadınlara küfreden diline, gençlere kan ağlatan torpillerine, hırsızlıklara, çakallara, SADAT’a, Asrika’ya, paramiliterlere. Evet, yeter söz milletindir. Söz Millet İttifakı’nındır yeter be yeter, yeter artık” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün TBMM’de; partisinin Grup Toplantısı’nda konuştu.

Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin İsveç’in başkenti Stockholm’deki büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim’in yakılmasına, “Büyükelçiliğimiz önüne çok özür dilerim ama bir soytarıyı getirdiler. Karanlık bir provokatör ve ona bir provokasyon eylemi yaptırdılar. Kutsal kitabımızı, bizim elçilik önünde yakılması söylenmiş. Geldi, yaktı o sefil kişi” sözleriyle tepki gösterdi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

“SİYASETÇİ BU ÜLKENİN ÇIKARLARINI DÜŞÜNÜYORSA, KENDİSİNİN, AİLESİNİN ÇIKARLARINI GERİ PLANA ATMASI LAZIM: Oturumu yöneten arkadaşımızın da ifade ettiği gibi bizim için önemli olan bayrağımız ve vatanımız. Bunun için gözümüzü kırpmadan hayatımızı verebiliriz. Veririz de. Asla ve asla bayrağımız ve vatanımıza gölge düşmesini istemeyiz. Siyasetçinin böyle olması lazım. Ahlaklı olması lazım. Siyasetçinin, siyaset yaparken zenginleşmemesi lazım. Siyasetçinin bir gruba değil, bir kişiye, bir sınıfa değil, 85 milyona hiçbir ayrım yapmadan hizmet etmesi gerekir. Eğer siyasetçi bu ülkenin çıkarlarını düşünüyorsa, kendisinin, ailesinin çıkarlarını geri plana atması lazım. Böyle bir siyasetçiyi istiyoruz. Böyle bir yönetim istiyoruz. Ahlaklı bir yönetim istiyoruz. Ahlaklı bir siyaset istiyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz. Bunun için mücadele edenleri fırsatımız oldukça, yeri zamanı oldukça anıyoruz. Kamer Genç bunlardan birisiydi. Elinde bir fenerle, Meclis kürsüsüne çıktığı zaman her türlü saldırıya rağmen düşünceleri özgürce ifade ederdi. Onu rahmetle, saygıyla anıyoruz.

UĞUR MUMCU, KALEMİNİ SATMAYAN YÜREKLİ BİR GAZETECİYDİ: Uğur Mumcu… Uğur Mumcu böyleydi. Evet, Uğur Mumcu siyasetçi değildi ama Uğur Mumcu, kalemini satmayan yürekli bir gazeteciydi. Kuvayı Milliyeci’ydi. Kalpaksız bir Kuvayı Milliyeci’ydi. Elbette ki kalemini satmayanlara baskılar, tehditler, yıldırmalar olacaktır. Hatta onlara yönelik olarak da cinayetler de işlenebilecektir. Uğur Mumcu bunlardan bir tanesiydi. Kalemini satmadı, dik, onurlu durdu. Hayatına kastettiler.

HAVUZ MEDYASI DEĞİL, ÖZGÜR MEDYA İSTİYORUZ: Her yıl Uğur Mumcu’yu binlerce kişi hatırlıyor ve saygıyla anıyorsa, onun bıraktığı kalıcı iz daha sonraki gazetecilerin tümüne örnek olsun istiyoruz. Yani havuz medyası değil özgür medya istiyoruz. Kalemini satmayan gazeteci istiyoruz. Televizyonlara çıkıp gazeteci kisvesiyle iktidarın bütün yanlışlarını savunanlara gazeteci demiyoruz. Onlar gazeteci değil, adı gazeteci. Kalemini satana gazeteci denmez. İşin özü budur.

ÖNEMLİ OLAN ARKADA BIRAKTIĞIMIZ GÜZEL ŞEYLER: Orhan Erinç… Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmeliğini bir dönem yaptı. Cumhuriyet Vakfı Başkanlığı’nı yaptı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’nı yaptı. O da aramızdan ayrıldı. Onu da sonsuzluğa uğurladık. Hem Cumhuriyet Gazetesi’ne hem ailesine hem basın camiasına başsağlığı diliyoruz. Hepimiz benzer olaylarda üzüntülerimizi dile getiriyoruz ama sonuçta her birimiz zorunlu olarak, kaçılmaz olarak o yolculuğa bir gün çıkacağız. Önemli olan o yolculuğa çıktığımızda arkada bıraktığımız güzel şeyler.

İSVEÇ’TE BÜYÜKELÇİLİĞİMİZ ÖNÜNE BİR SOYTARIYI GETİRDİLER: İsveç’te iğrenç bir olay oldu. Büyükelçiliğimiz önüne çok özür dilerim ama bir soytarıyı getirdiler. Karanlık bir provokatör ve ona bir provokasyon eylemi yaptırdılar. Kutsal kitabımızın, bizim elçilik önünde yakılması söylenmiş. Geldi, yaktı o sefil kişi. Amacının ne olduğu o kadar aşikâr ki. Resmi görmek için özel bir zekâ düzeyine sahip olmak gerekmiyor. Git provoke et demişler, İsveç-Türkiye ilişkilerini gelmiş bu sefil kişi bozmak için her türlü provokasyonu yapmış durumda. Ama üzülerek ifade edeyim İsveç yönetimi devlet zekasından yoksun; seyretti durdu bu provokasyonu. Hiçbir şey yapmadı. Bu oyunun oynanmasına açıkça izin verdiler. O pislik, o kadar alçalmış bir adam ki iğrenme duygusundan başka bir şey hissetmiyor insan. Dolayısıyla her inanca, her kimliğe, her yaşam tarzına saygılıyız. İnançlara saygı göstermek insan olmanın da bir gereğidir.

ALLAH AŞKINA YA, YÜKSEK SEÇİM KURULU’NA GÜVENMEDİĞİMİ YA MISIR’DAKİ SAĞIR SULTAN DUYDU: Yüksek Seçim Kurulu ile ilgili söylediğim bir şey tartışılıyor… Ya Allah aşkına ya. Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmediğimi ya Mısır’daki sağır sultan duydu, Yüksek Seçim Kurulu’nun hangi olaylarda nasıl karar vereceğini hepimiz biliyoruz. Sanki biz başvuracaksak; Yüksek Seçim Kurulu gelecek, hukuka, Anayasa’ya uygun karar verecek. Ya Allah aşkına ya akıl var mantık var. İradesini saraya ipotek eden adama hâkim mi deniz. Hâkim denmez. Hala bunu öğrenmediniz mi ya, hala bilmiyor musunuz siz ya. İstanbul seçimlerini alalım. Aynı zarfın içerisine dört tane pusula konuyor. Bu beyler oturuyorlar karar veriyorlar. Talimat gelmiş. Nasıl İstanbul seçimlerini iptal ederiz diye. 3’ü geçerli, biri geçersiz. Nereden biliyorsunuz? E saray öyle söyledi. Bazıları bu kararı aldılar. Ben de bu kararları alanlara dedim ki, ‘Yüksek Seçim Kurulu’ndaki çetelerdi’ dedim. Neden çete dedim? Yasadışı bir işlemi yapmak için bir araya gelen kişilere çete denir. Bu kadar basit.

YARGIYA, YÜKSEK SEÇİM KURULU’NA GÜVENMİYORUZ: Şimdi diyorlar ki bu Yüksek Seçim Kurulu değişti. Evet değişti. Eskiden 3, 4 kişi vardı kalemini, iradesini satmayan kişiler vardı. Vicdanının sesini dinleyen kişiler vardı. Şimdi onları da büyük ölçüde temizlediler. Yenileri gelecek, biliyorum, hangi kararları alacaklar biliyorum. Eğer Yüksek Seçim Kurulu’na güvenseydik zaten özel olarak sandık güvenliği için çalışmazdık. Biz her sandığın güvenliğini almak zorundayız. Neden? Güvenmiyoruz onlara. Yargıya, Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmiyoruz. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.

ELİNE ALSIN ERDOĞAN’IN BİR AYAKKABISINI YALAYARAK GİTSİN, HERKES DE SEYRETSİN: Bozulma tabi yargıyla değil bürokrasi ile başladı. Yargıyla da devam ediyor. Ama, şu anlama gelmesin, bürokraside ve yargıda herkes böyle… Hayır. Hala hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veren yargıçlarımız var. Halen bürokraside düzgün, ahlaklı iş yapan bürokratlarımız var. Zaten onların yüzü suyu hürmetine eğer bir yerde bir kırıntı kaldıysa onların sayesinde bu kırıntı kaldı. Bozulma o kadar büyük alanlara yansıdı ki şu an içinde bulunduğumuz TBMM’de de ciddi büyük bir bozulma olduğunu görüyoruz.

Ya Allah aşkına ‘ayakkabı yalayıcılığına’ soyunan siz hiç milletvekili gördünüz mü ya… Ben merak ediyorum. Bu milletvekili Ordu’da nasıl geziyor. O zaman eline alsın Erdoğan’ın bir ayakkabısını yalayarak gitsin. Herkes de seyretsin. Ahlak bozulursa Türkiye bu noktaya geliyor. O milletvekili Orduluların milletvekili değildir. Ben Ordu milletvekiliyim diye gezmesine de gerek yok aslında. Sarayın oraya gitsin ya da AK Parti’nin genel merkezine gitsin. AK Parti’nin genel merkezinin önüne onun bir heykelini yapsınlar. Heykelin altına şunu yazsınlar, ‘Erdoğan’ın ayakkabılarını yalamaktan söz eden ve bundan onur diyen milletvekilimiz’ diye. Yapsınlar. Bir insan aklını kiraya verirse sonuç bu noktaya gelir.

CUMHURİYETİMİZİ DEMOKRASİ İLE TAÇLANDIRACAĞIZ: Ben bazen diyorum ya Meclis’te AK Parti ve MHP milletvekilleri 19 Mayıs hareketli yapıyorlar diye. Grup Başkanları el kaldırın hep beraber kaldırıyorlar, indirin beyler deyince de hep beraber indiriyorlar. Neye el kaldırıp indirdiklerini de bilmiyorlar. O kadar ki rüşvet alan hakkında kovuşturma ve soruşturma açılmayacaktır diyen yasa hakkında bile, el kaldırdılar olabilir dediler. Böyle bir tablo bizim Cumhuriyet tarihimizde hiç yaşanmadı. Ama yaşıyoruz. Görmemizin şu yararı var, çürümüşlüğü vatandaş görüyor ve bunları değiştirmek için sandığı bekliyor. Beraber gideceğiz, onurumuzla, gururumuzla, Cumhuriyet aşkımızla gideceğiz ve Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıracağız. Hiç kimse endişe etmesin.

RİZELİ BUNU UNUTUR AMA BAY KEMAL UNUTMAZ: ÇAYKUR işçileri diyor ki… Rize, Artvin, Trabzon, Giresun fabrikalarında çalışan mevsimlik işçiler var. 9 bin 300 kişiyiz, bize kadro verilsin. Grup Başkanvekillerimize geçen hafta söyledim, bu hafta da söylüyorum. Bunun mücadelesini vereceğiz. Rizelilere söyledim, unutmadığımı söylüyorum, kaçak çayı biteceğim, Rize Meydanı’nda yakacağım. Rizeli bunu unutur; ama, Bay Kemal unutmaz.

AZ KALDI, GELİYOR GELMEKTE OLAN: BAĞKUR’un tescil mağdurları var. Onların da sorunları var. Stajyerlerin ve çırakların sorunları var. Onu da gayet iyi biliyorum. Sizin sorunlarınızı biliyorum. Grup Başkanvekili arkadaşlarıma söyledim. Bu konuda TBMM’de gerekli girişimlerde bulunacaksınız kanun teklifi geldiği zaman. Şunu hiçbir esnaf arkadaşımız unutmasın. AK Parti iktidarı ve onun başında olan Recep Tayyip Erdoğan hep esnafı ve BAĞKUR’luları üçüncü sınıf vatandaş olarak gördü. Hiç kimse unutasın bütün esnafların sorunlarını çözeceğiz, onları birinci sınıf vatandaş gibi kabul edeceğiz. Onların da bütün sorunlarına çözüm üreteceğiz. Hiç kimse endişeye kapılmasın. Az kaldı, geliyor gelmekte olan.

CUMHURİYETİN 100’ÜNCÜ YILINDA 100 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI YAPACAĞIZ: Beden eğitimi öğretmenlerimiz burada. Geldiler çiçek verdiler. Kendilerine çok ama çok teşekkür ederim. Her birisi aslında birer çiçek gibi. Onların aslında öğrencileri ile buluşmaları Ferhat ile Şirin’i buluşturmamız gibi olacak. Söz verdim. Göreceksiniz. Allah nasip eder iktidara geldiğimizde Cumhuriyetin 100’üncü yılında 100 bin öğretmen ataması yapacağız. Hiç endişe etmeyin.

KÖY OKULLARINI AÇACAĞIZ. O OKULLARA DA ÖĞRETMEN ATAYACAĞIZ: Cezaevlerinin de dolu olduğunu biliyorum. Meraklanmayın. Cezaevlerinde çok büyük olayların, insan hakkı ihlallerinin olduğunu biliyorum. Yaşlıları, çocukları biliyorum. Anneleri ile beraber kalan çocukları biliyorum. Hepsini biliyorum. Hiçbir endişe duymayın bu ülkeye huzuru mutlaka ama mutlaka getireceğiz. Sadece yüz bin öğretmen ataması mı yapacağız? Hayır efendim. Yüz bin öğretmen ataması… Arkası gelecek bunun. Köy okullarını açacağız. O okullara da öğretmen atayacağız. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kuracağız. Oralara da öğretmen atayacağız. Her mahalleye mutlaka ama mutlaka fakir mahallelerden başlayarak kreşler açacağız. Oralarda da binlerce öğretmen görev yapacak. Öğretmenlik mesleğini toplumun en saygın mesleği haline getireceğiz. O nedenle diyorum, öğretmenlerle ilgili öğretmen meslek kanununu çıkaracağız. Ayrı bir yasası olacak öğretmenlerin.

TEHDİT ETMEZSENİZ NAMERTSİNİZ. BİR MİLİM GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ: Sadece bunlar mı? Hayır. Merkez Bankası’nın arka kapısından 128 milyar dolar iç edilmişti. Değil mi? Onu birisi unutursa, Bay Kemal unutmaz. Devletin hazinesinden alınan 418 milyar doları alacağım, işçi, köylüye, memura, emekliye, öğretmene, sanayiciye herkese vereceğim. Ayrıca bu uyuşturucu oligarkları, mafyalarla da mücadele edeceğiz. Onların da tehditleri zaman zaman geliyor. Gelsin. Tehdit etmezseniz namertsiniz siz. Bir milim geri adım atmayacağız. Yemin ettim: Garibin gurebanın, vatandaşın hakkını ve hukukunu sonuna kadar savunacağız. Çünkü biz Kuvayı Milliyeciyiz. Çünkü biz bu devleti inşa eden Kuvayı Milliye geleneğinden geliyoruz. Anadolu ve Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin evlatlarıyız biz. Dolaysıyla hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın.

CEM ERSOY’U GÖREVDEN ALDILAR, ULUSLARARASI MAKALELERDE 11 BİN 433 ATIF YAPILMIŞ. 290 BİLİMSEL ESERİ VAR BU KİŞİNİN: Üniversitelere önem vereceğiz. Üniversitelerin bilimsel özerkliği olacak. Üniversitelerin mali özerkliği olacak. Yönetsel özerkliği olacak. Her üniversitenin bilgi üretmesini istiyoruz. En nitelikli hocalarımız, bilim insanlarımız bu üniversitelerde görev yapacak. Bunların da önündeki bütün engelleri kaldıracağız.

Bir olay var… Boğaziçi Üniversitesi’nde… Önce bir cümle: Bilgelik devletin ruhudur. Devlet, adalet ve ahlak üzerine inşa edilmiştir. Bilge insanı, alimi korumak zorundayız. Bilgenin korunmadığı hiçbir inanç yoktur. Her inanç her kültür bilge insanları korur. Çünkü bilge topluma yol gösteren kişidir. Bu çerçevede bakmak lazım. Boğaziçi Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği bölümünde, 40 yıldır bu görevi yapıyor. Profesör. Cem Ersoy’u görevden aldılar. 31 yıldır bilgisayar mühendisi kendisi. Yayınları, uluslararası makalelerde 11 bin 433 atıf yapılmış. 290 bilimsel eseri var bu kişinin. Ve Avrupa Birliği, TÜBİTAK, ulusal destekli yarışma projesini başarı ile yönetmiş. 2022 yılında dünyanın en etkili bilim insanları listesine giren bir kişi. Bu kişiyi şimdi görevden alıyorlar.

Vicdanı olan ve AK Parti’ye, MHP’ye oy vermek isteyen vatandaşlarıma seslenmek istiyorum. Ben bu kişiyi tanımam. Ama bu kişi Türkiye’nin adını bütün dünyaya duyurmuşsa, bir bilgeyse, yazdığı makaleleri 11 binin üzerinde atıf yapmışsa, bu insanı neden üniversiteden alırsınız? Neden görevine son verirsiniz? Akılla, mantıkla bağdaşır bir yönü yok. Hocama, Boğaziçi Üniversitesi hocalarıma şunu söyleyeyim, bir dört, beş daha sabredeceksiniz. Ondan sonra her şey düzelecek.

ERDOĞAN’IN BİLMEDİĞİ BİR ŞEY VAR. BU KARDEŞİNİZ HESAP UZMANI: Bozkurt Belediye Başkanımız aramızda. Benim özelliğim, şikâyet etmem. Varsa bir sorun, sorunu çözmek isteriz. Önce Şanlıurfa’ya gitmiştim. Şanlıurfa’da bütün çiftçiler şikâyet ediyor. Enerji fiyatları çok pahalı. Onlara şunu söyledim, bize Şanlıurfa Belediye Başkanlığı’nı verin, Şanlıurfa’daki bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğiz. Evet, onu söyledim. Sonra malum zat çıktı dedi ki, ‘Elinden tutan mı var siz yapın.’ Bozkurt Belediye Başkanımız bunu yaptı. Erdoğan’ın bilmediği bir şey var. Bu kardeşiniz hesap uzmanı, plan nedir, program nedir… Üstelik en zor sınavları başarmış ve o mesleğe girmiş, uzun yıllar hesap uzmanlığı yapmış; geliri, gideri, harcamayı, tasarrufu bilen, liyakatin ne olduğunu ruhunda özümsemiş bir gelenekten geliyorum. Yapılmaz mı, yapılabilir. Niye yapılmasın. Doğal gaz alıyorlar, dolar ödüyorlar. Kömür alıyorlar, ta Afrika’dan dolar ödüyorlar. Akaryakıt getiriyorlar dolar ödüyorlar. Ya Allah’ın güneşi bedava kardeşim ya. Yaparsın, kurarsın, elektriği elde edersin, çiftçiye bedava verirsin. Artan elektriği satarsın. Çiftçi ayrıca kendi üretimi dışında elektrikten de pay alır. Yani elektrik pahalı diyen çiftçi elektrikten gelir elde edecek. Bunu belediye başkanımız yaptı. Kendisi hesap uzmanı değil, eczacı. Bir kooperatif oluşturuldu. Çiftçinin maliyetinin yüzde 30’unu oluşturuyor. Onlar doğal gaz, kömür lobilerine teslim oluyorlar. Biz hiç kimseye teslim olmayız. Bizim öyle bir geleneğimiz yok. Çiftçilerin, vatandaşın lehine ne ise onu yapacağız. Lobiler için değil vatandaş için çalışacağız.

ORMAN YANGINI ÇIKTIĞINDA EN BÜYÜK ÜZÜNTÜYÜ ONLAR DUYARLAR: Toplumun en fakir kesimi orman köylüleri, bunların çok fazla sesi de çıkmıyor, yeteri kadar örgütlenmediler ama orman mühendisleri o alana daha fazla ilgi gösteriyorlar, onların sorunlarını bir şekliyle dillendiriyorlar. Bir toplantı yaptık Ankara’da, onlara 15 madde halinde orman köylüleri için ne yapacağımızı söyledim. Orman köylüsü kardeşlerim unutmasınlar; siz bir ağaç yok olduğunda evladınızı yok etmiş hissine kapılırsınız. Orman yangını çıktığında en büyük üzüntüyü onlar duyarlar. Çünkü orman onların geçim kaynağıdır. Ama getirdiler ormanları tüccarlara teslim ettiler. Orman köylüsünü saf dışı bıraktılar. Yedi buçuk milyon orman köylümüz var. Orman köylüsü kardeşlerime sesleniyorum: En ufak bir endişeye kapılmayın o tüccarları oradan ayıklayacağım, ormanı orman köylüsüne teslim edeceğim. Göreceksiniz orman köylüsü kendi ormanına sahip çıkacak.

HİÇBİR ORMAN KÖYLÜSÜNÜ BİR BAŞKASINA EL AÇAR VAZİYETE SOKMAYACAĞIZ: Kooperatifleri büyüteceğiz, her orman köyünde, her hanede mutlaka bir kişi kooperatifin üyesi olacak. Kooperatifte orman mühendisleri çalışacak, orman endüstri mühendisleri çalışacak. Kooperatifin avukatı olacak. Dolayısıyla kışın yakacak için yine kooperatifin ön gördüğü miktarda orman köylüsü yakacağını herhangi bir ücret almadan ormandan sağlayacak. Boş alanlar varsa ormanda ceviz dikecek, badem dikecek o gelirlerinin tamamı orman köylüsünün olacak. 15 madde halinde orman köylülerinin olduğu bütün köylere, muhtarlara kendi görüşümüzü onlara aktaracağız. Önümüzdeki süreç içerisinde belki sadece orman köylüleriyle ilgili özel bir çalışma yapacağız. Ormanlar gerçekten sizin olacak. Ormanlarınıza evlatlarınız gibi baktığınızı biliyorum. Ormanda çalışan gençlerin ve kadınların sadece ormanda değil, tarımda çalışan bütün gençlerin ve kadınların sosyal güvenlik primini devlet olarak biz ödeyeceğiz. Yeri zamanı gelince emekli olacaksınız. Emekli aylığınız olacak. Hiçbir orman köylüsünü bir başkasına el açar vaziyete sokmayacağız. Herkes kazanacak, herkes üretecek.

GAZİANTEP DAMIZLIK KOYUN, KEÇİ YETİŞTİRİCİLERİ BİRLİĞİ’NE KAYYUM ATANMIŞ: Hep kayyum uygulamalarından şikâyet ediyorduk. Karşımıza yeni bir uygulama çıktı. Gaziantep Damızlık Koyun, Keçi Yetiştiricileri Birliği’ne kayyum atanmış. Niye atanmış? Çünkü birliğin başkanı, ‘hakkımızı arıyoruz’ diyor. Seslerini duyuramamışlar acaba Ankara’ya sesimizi nasıl duyururuz diye Urfa yolunu kesmişler yarım saat ‘mahvolduk, perişan olduk’ diyorlar, ‘hayvanlarımızı satamıyoruz, et süt kurumu istediğimiz fiyatı vermiyor. Bari ihracına izin verin, ihracına da izin vermiyorsunuz. Biz mahvolduk’ diyor. ‘Personel sayımızı artırdık, süt işleme tesisleri kurduk, altı adet satış mağazası açtık, güneş enerjisi elde etmek için yardım ettik. 140 haneye güneş enerjisi paneli verdik. 60 üyeye kırsalda çadır verdik.’ Yani kendi tabanı için gerçekten çalışmışlar. Sonunda bunlara ‘siz neden gidip o eylemi yaptınız’ diye kayyum atamışlar. Osman Türkman’a sesleniyorum: Sen ve arkadaşların, beraber helal ekmek için mücadele ettikleriniz eğer sandığa gider AK Parti’ye oy verirseniz, MHP’ye oy verirseniz iki elim yakanda olacak. Eğer vermez demokrasiyi isterseniz, hakkınızı, hukukunuzu isterseniz hiç endişe etmeyin biz de yanlış yaparsak bizi eleştireceksiniz. Ama hiç kimse size kayyum atamayacak. Özgür olacaksınız, rahat olacaksınız ve kazanacaksınız.

BAK ERDOĞAN; BOZUK SAAT BİLE GÜNDE 2 KERE DOĞRUYU GÖSTERİR, BU KONUDA HAKLISIN YETER SÖZ MİLLETİNDİR: Erdoğan sonunda çıktı konuştu, ‘Yeter, söz milletindir’ diyor. Eyvallah. Sanki 20 yıldır iş yok da beyefendi şimdi, ‘Yeter söz milletindir’ diyor. Kazanmak için bütün tuşlara basmış durumda. Aklına ne geliyorsa onu yapıyor. Atıyor, tutuyor her şeyi söylüyor. Acizliğinden şehit Menderes’i bile malzeme yapmaktan çekinmiyor. Bak Erdoğan; bozuk saat bile günde 2 kere doğruyu gösterir, bu konuda haklısın. Yeter söz milletindir. İlk kez doğru bir şey söylüyor. Ey Erdoğan yeterse, senin saraylarına yeter. Yeterse senin çocuklarının milyar dolarlık vakıflarına yeter. Yeterse senin beşli çetelerine yeter. Yeterse senin mafya babalarına yeter. Yeterse senin uyuşturucu baronlarına yeter. Yeterse senin pudra şekercilerine yeter. Yeterse Sinan Ateş’i öldürttüğünüz torbacılara yeter. Yeterse her türlü pisliği ülkemize sokan fotoromanına yeter. Yeterse ülkeye soktuğun milyonlarca kaçağa yeter. Yeterse senin o kadınlara küfreden diline yeter. Yeterse gençlere kan ağlatan torpillilerine yeter. Hırsızlıklara yeter, çakallara yeter, SADAT’a yeter, Asrika’ya yeter, paramiliterlere yeter. Evet, yeter söz milletindir. Söz Millet İttifakı’nındır yeter be yeter, yeter artık.”

Kaynak: anka