Kızı ve torununun, İzmir’de kaldığı özel bir huzurevinden kaçırıldığını öne sürdüğü 86 yaşındaki Tülin Enbiyaoğlu, kaçırıldığı iddiasını yalanlayarak, "Beni ömür boyu orada bırakacaklardı, bütün paramı çekeceklerdi. Mallar da vardı, vekaletle. Mirastan mahrum edeceğim işte. En önemli şey benim için özgürlük. Paraları çekiyorlar, bir kuruş bana göndermiyorlar. Ben bir kuruşsuz, kimliksiz ve telefonsuz... 9 aydır telefonum yok" dedi.

Kızı Hanzade Altıparmak ve torunu Bige Altıparmak’ın, kaçırıldığı iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunduğu Tülin Enbiyaoğlu ve birlikte yaşadığı arkadaşı 62 yaşındaki Mehmet Nabi Akaydın, bugün avukatları İbrahim Erhan Kara ve Caner Arslan’ın hukuk bürosunda basın açıklaması yaptı.

"BENİ OTEL DİYE KANDIRARAK HUZUREVİNE YATIRDILAR"

Tülin Enbiyaoğlu, yaklaşık üç ay önce kızı ve torunları tarafından kimlik kartları, parası, telefonu ve banka kartlarına el konularak huzurevine yerleştirildiğini söyledi. Enbiyaoğlu, şöyle konuştu:

“Hanzede Altıparmak ve Bige Altıparmak tarafından rahatsız ediliyorum, para yüzünden. 12 sene evvel başlayan bir hikâye. 12 sene önce kızım Hanzade Enbiyaoğlu beni sürekli hacir altına almaya çalıyor. 5 kere dava açtı, 5 kere ben kazandım. En son dava, geçen sene bitti. Dosyaları mevcut. 12 sene önce beni yeğenleri, kocasından kıskandığı için evinden kovdu. Saçımdan tuttu, merdivenlerden itti. ‘Kör ol inşallah, gözlerin kör olsun. Merdivenlerden düş, öl’ diye. Sonra en son beni huzurevine, ‘otele gidiyorsun’ diye, ‘1 hafta 15 gün evde tadilat var, oturacak yer yok, seni otele göndereceğim, arkadaşım oteli İzmir’de, deniz kenarında’ diye beni, daha doğrusu baştan söyleyeyim, torunum huzur evini çağırmış, ‘gelin alın’ diye. Çağırdılar, geldiler aldılar beni. Elimden telefonumu aldılar, 9 ay önce. Vekalet aldılar, bir de kimliğimi de aldılar. Ben öyle kimliksiz, telefonsuz, beş parasız huzurevine gönderildim. Oradan Nabi Bey beni almaya geldi. Bunu öğrenince hemen kızım Hanzade Altıparmak geldi, beni oradan aldı. Nabi Bey'e beni orada vermediler, birinci derecek akraba olmadığımız için. Hanzade geldi aldı beni, evine götürecek zannettim. ‘Acıktık’ dediler, bir lokantaya gittik. İki kişi geldi tanımadığım. ‘Arkadaşım’ dedi. Meğerse onlar huzurevinin sahibi ile yanında çalışanıymış. Şahin Tunç Bey ve Kübra Hanım. Oturduk, konuştular. Ondan sonra dedi, ‘Bak otelin sahipleri, bir hafta 10 gün sonra ben gelip seni alacağım’. ‘Tamam’ dedim. ‘Oturacak yer yok evde’ dedi. İnandım tabii. Ondan sonra oraya gidince anladım huzurevi olduğunu. Çünkü herkes Alzheimer hastası, yatalaklar falan, tekerlekli iskemlede, gözüküyor yani ne olduğu.

"AYLIK YAKLAŞIK 100 BİN LİRA ÇEKİYORLARDI"

Yine bir şekilde Nabi Bey’i aradım. Üç avukat, bir jandarma geldi, beni çıkarttı oradan. Bunlar yine bir hikaye uydurmuşlar, Nabi beni huzurevinden kaçırmışmış. Nasıl kaçırılıyorsam, kilitli kapılar, demirli kapılar, yüksek duvarların arkasından. Beni hiç kimse ile konuşturtmuyorlar telefonla. Hiçbir hakkım yok. Yine bir kuruşsuz ve kimliksizim. ‘Bankaya gideceğim, paramı çekeceğim’ diyorum, götürmüyorlar. ‘Kızınız çekiyor parayı’ diyorlar. Bu arada 9 ay torunum bütün paramı çekiyor. Bu arada İzmir’de sattığım bir arsadan bankada toplu bir param vardı. Onu da çekmişler, 750 bin lira. 650 bin bir bankada vardı, 400 bini benden habersiz annesi ile beraber çekmiş, gitmişler çekmiş. 250 bini ben çektim sadece. Ondan sonra bütün aylıklarımı, 3 ayda bir 18 bin, 18 bin aldım. Sonra eylülde 20 bin aldım, onları da çekmiş. Her ayda euro geliyor İsviçre’den, eşimden emekli aylığı olarak. Onları da çekmiş. Aşağı yukarı aylık 100 bin liraya yakın, 450 bin lira hariç.

"BEN YAŞAMAYI SEVEN BİR İNSANIM, EN ÖNEMLİ ŞEY BENİM İÇİN ÖZGÜRLÜK"

Vekalet verdiğim için çekebildi, vekaleti iptal ettim. Geçen gün iptal ettik, bugün çektim paramı kendim. Beni ömür boyu orada bırakacaklardı, bütün paramı çekeceklerdi. Mallar da vardı, vekaletle. Mirastan mahrum edeceğim işte. Avukatlar halledecekler. Mirasımı verebilirim, kendim satar yiyebilirim, her şeyi yapabilirim. Ben yaşamayı seven, hayatı seven bir insanım. Gezmeyi, dışarda yemek yemeyi seven bir insanım. Bitiririm parayı. Çok hovardayımdır. En önemli şey benim için özgürlük. Ben diyorum, ‘hürriyetimi istiyorum’ diyorum, ‘hayır’ diyorlar, ‘burada kalacaksın’. Paraları çekiyorlar, bir kuruş bana göndermiyorlar. Ben bir kuruşsuz, kimliksiz ve telefonsuz... 9 aydır telefonum yok.”

"8 YILDIR BERABER YAŞIYORUZ, BUNDAN SONRADA ÖYLE OLACAK"

Tülin Enbiyaoğlu, “8 yıldır beraber yaşıyoruz, bundan sonra da öyle olacak. Çünkü bana en iyi bakan Nabi Bey. Kızım bakmıyor. Diyor ki ‘Önüne tabak konuyor, ölmeni istiyoruz’ diyorlar yüzüme” diye konuştu.

"TÜLİN HANIM BENİM 40 YILLIK AİLE DOSTUM"

Nabi Akaydın ise yaptığı açıklamada, çocukları ve torunlarının Tülin Enbiyaoğlu'na bakmadığı için kendisine yardımcı olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Tülin Hanım benim 40 yıllık aile dostum. 12 sene evvel, biraz önce bahsettiği gibi kızı bütün mücevherlerini aldı, her şeyini alıp 40 tane çöp torbasının içine eşyalarını koyup kapının önüne koydu annesini. O dönemde Tülin Hanım İsviçre’deki kızı ile beraber bir süre İstanbul’da kaldı. Ondan sonra İsviçre’ye gitti. Ondan sonra döndü ve 2013 senesinde, bu arada sürekli telefonla konuşuyoruz, Tülin Hanım Bodrum’da yaşamak istediğini söyledi ve bir yılbaşı üzeri ben gittim, Tülin Hanım’ı İstanbul’dan getirdim. 6 sene kadar benim yanımda kaldı.

Ondan sonra Tülin Hanım’ın İsviçre’deki kızı geldi. İsviçre’deki kızı sürekli eskiyi sorguluyor, ‘Orayı sattın bana 200 bin dolar vermedin, onun çocuklarına araba aldın, üniversitede okuttun, Amerika’ya gönderdin, benim çocuklarıma bir şey yapmadın’ diye. Tülin Hanım o sıra çok ağır bir grip geçirdi. Grip aşısı oldu ve 5 ay çok kötü bir durumdaydı. O dönem Tülin Hanım bir süre Acıbadem Hastanesi’nde yattı. Basında paylaştığı o resimler hastanede yattığı dönemden. Hiçbir zaman Tülin Hanım onların yanında uzun süre kalmadı. Bu son 6 ay hariç. Hiçbir zaman Tülin Hanım hastaneye düşmedi.

Hani anlatıyorlar ya özel kliniklerde bakılmış da yok damar açma şeyleri bulamıyorlarmış, onun için özel hemşireler falan... Bunların faturasını sunsunlar. Özel klinikte yattıysa Tülin Hanım, bunların faturası olması lazım. Hiç öyle bir şey olmadı ve Tülin Hanım benden 18 Şubat günü, görüşmüyorlar çünkü mahkemelikler, Tülin Hanım’ın arsası satıldı, o paralar bankada bloke edildi. Tülin Hanım yine davayı kazandı. 16 Şubat günü, ben evde yokken kızı Hanzade ve arkadaşları, Levent ve Nimet adlı arkadaşları, kapıyı açtırıyorlar. Bige kansermiş, ‘Sen olmazsan tedaviyi kabul etmiyor’ gerekçesiyle Tülin Hanım’ı kandırıp evden uzaklaştırıyorlar, alıyorlar.

Tülin Hanım’la benim yakınlığım, sadece aile dostum. Abla kardeş yakınlığımız var. Onlar ‘bir gönül ilişkisi’ demişler, kesinlikle böyle bir şey yok. 35-40 senedir tanışıyoruz. Belki de fazlası var. Çünkü Tülin Hanım İsviçre’de yaşadığı dönem her dönem İstanbul’a gelir ve benim akrabalarımın Suadiye’deki otelinde kalırdı, rahmetli Nezih abi, eşiyle beraber. Ben Tülin Hanım’ı o zamandan tanırım.

“TÜLİN HANIM BANA SADECE HATIR SENEDİ VERDİ, İŞLEME BİLE KOYMADIM”

Bu arada Tülin Hanım’a da 200 bin liralık, İstanbul’dan bana geldiği dönemde 200 bin liralık bir şey oldu aramızda. ‘Bir hatır senedi vereyim sana’ dedi. ‘Bana bir şey olursa bir şey alamazsın’ dedi. Bir hatır senedi verdi. Ben o senedi mafyaya vermişim, mafya peşine düşmüş. Konu değil. İşleme bile koymadım ben senedi. Devamlı Tülin Hanım’ı tehdit altında emniyete götürmüşler, o senedi zorla elinden aldığıma dair ifade verdirmişler, ‘seni huzurevine atacağız’ diye. İfadeyi alan arkadaşın bile bana dediği; ‘Onların zoru ile o ifadeyi verdiğini anladım Hanımefendi’nin’ dedi. Çünkü Tülin Hanım o ifadeyi verirken bir taraftan da ‘Nabi Bey bana çok iyi baktı, Nabi çok iyi bir insan’ gibi cümleler kurdu.”

“TORUNU SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMADAN BİR GÜN ÖNCE POLİS ONLARI ARAMIŞTI”

Akaydın açıklamalarına şöyle devam etti;

“Fakat işin enteresan tarafı, cuma günü saat 19 civarında Tülin Hanım bana emanet edildi Bodrum’da. Ben İzmir’e almaya gitmedim. Bir avukat eşliğinde, Dilek Sultan diye bir avukat, onun eşliğinde Tülin Hanım bana teslim edildi. Ertesi gün cumartesi günü emniyete gittik. Polis telefon açtı, ‘Anneanneniz burada, kimliğini ve banka kartlarını istiyor’ dedi. ‘Yok’ dediler. Ertesi günü ‘Anneannem kaçırıldı’ diye basına çıkıyorlar. Anneannen polisin yanından telefon açıyor sana. Desenize polise ‘anneannemiz kayıp’ diye. Ertesi gün suç durusunda bulunuyorlar, ‘Anneannemiz kaçırıldı, hayatından endişe ediyoruz, bakıcısı, kahyası...’ Kahyaymışım ben, hangi çiftlikte çalıştıysak bilmiyorum. ‘Bakıcı tuttuk’ diyor, sen 80 yaşında kadına 60 yaşında bakıcı mı tutuyorsun? Böyle bir saçmalık olur mu?”

Kaynak: anka