Haber: EDDA SÖNMEZ / YİĞİT KAZBEK – Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

Genel yayın yönetmeni olduğu Agos Gazetesi’nin önünde 19 Ocak 2007’de katledilen gazeteci-yazar Hrant Dink, ölümünün 16. yılında vurulduğu yerde anıldı. Hrant Dink'in arkadaşı ve yönetmen Emin Alper, “Yine adaletin tam manasıyla tecelli etmediğine inanarak ve o katilleri yaratan karanlığın hiç dağılmadığını, belki daha da koyulaştığını bilerek, yine burada onun gövdesinin ebedi olarak uzanıp kaldığı kaldırımda toplandık. Hrant Dink’in katledilişinin üzerinden tam 16 yıl geçti. Osmanbey kaldırımlarında yatan dostumuzun yarasından hala kan sızıyor” dedi.

Gazeteci-yazar Hrant Dink, bundan 16 yıl önce, 19 Ocak 2007'de Şişli Halaskargazi Caddesi'nde bir bankadan çıktıktan sonra Ogün Samast tarafından katledilmişti. Hrant Dink için her yıl olduğu gibi bu yıl da saat 15.00'te, suikasta uğradığı, Genel yayın Yönetmeni olduğu Agos Gazetesi'nin eski merkezinin bulunduğu Sebat Apartmanı önünde anma töreni düzenlendi.

Dink’in öldürüldüğü saatte yapılan saygı duruşuyla başlayan törende, "Hrant için, adalet için", "Öldür diyenler yargılansın", “Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz" sloganları atıldı, Sebat Apartmanı önündeki kaldırıma karanfiller bırakıldı.

Hrant Dink’i, ölümünün 16’ncı yılında anmak için düzenlenen törene; eşi Rakel Dink ve yakınlarıyla birlikte HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin, Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, yönetmen Emin Alper ve film yapımcısı Baran Seyhan ile birlikte birçok siyasi katıldı.

Törende "Sarı Gelin" türküsü Türkçe ve Ermenice olarak çalındı. Agos Gazetesi'nin eski binasına Dink’in fotoğrafının olduğu dev bir bir afiş asıldı. Afişte, "İnadın, umudun, cesaretin bizimle. Seninleyiz Ahparig. Buradayız 16 yıldır" yazısı yer aldı.

Hrant Dink’in arkadaşı ve yönetmen Emin Alper, törende şöyle konuştu:

“KALDIRIMDA YATAN DOSTUMUZUN YARASINDAN HALA KAN SIZIYOR: Bugün tam 16 sene oldu. Yine içimiz buruk. Yine adaletin tam manasıyla tecelli etmediğine inanarak ve o katilleri yaratan karanlığın hiç dağılmadığını, belki daha da koyulaştığını bilerek, yine burada onun gövdesinin ebedi olarak uzanıp kaldığı kaldırımda toplandık. Hrant Dink’in katledilişinin üzerinden tam 16 yıl geçti. Osmanbey kaldırımlarında yatan dostumuzun yarasından hala kan sızıyor. İçe doğru birbirine dönmüş iki ayağının arasından incecik akan kan, kendisine yol arıyor. Gündelik telaşları içinde koşturan bir insan kalabalığının arasından, ardından ağlayan öfkeli dostlarının yanından, adalet arayışına duvar olmuş mahkeme kapılarının altından, nefret ve hınç dolu kışkırtıcıların akşamları huzur içinde döndükleri evlerinin önünden, Kamp Armen’in yıkıntıların arasından doğduğu Malatya’ya, Anadolu topraklarında kendine bir yol arıyor.

HRANT’IN KANI SİVAS’TAN SIZAN KANLA BULUŞACAK: Bu incecik sızıntı, kendi yolunu bulacak. Ama önce, Hrant’ın kanı Mustafa Suphi ve arkadaşlarının bindirildikleri takadan, Sabahattin Ali’nin kırık gözlük camından, Musa Anter’in ak saçlarının arasından, 1915’te Anadolu’nun her karış toprağından, 1938’de Dersim Dağları'ndan, 1955’te İstanbul’un kırık vitrin camlarından, Maraş’tan ve Sivas’tan sızan kanla buluşacak.

AZ OLMAK, BU TOPRAKLARDA ZULÜM GÖRMEK İÇİN YETERLİ BİR NEDEN: Yıllardır bu topraklarda sadece Ermeni, Rum, Kürt ve Alevi olduğu için, azınlık olduğu için katledilen masumların, sadece eşitlik istediği için katledilen aydınların kanı birbirine kavuşuyor ve kendine akacak bir yol arıyor. Bu yolları görenler ‘Ne çok kan akmış’ diyorlar. Oysa onların sayısı ne kadar da azdı. Sayıları azdı ama kanları çok aktı. Çünkü az olmak, bu topraklarda zulüm görmek için hep yeterli bir nedendi. Az olan, sadece az olduğu için çoğunluğun gazabını üzerine çekti. Azınlıkta olan, çoğunlukta olana sadece varlığıyla ‘Çoksun ve kendisi haklı sanıyorsun. Beni hala kendine benzetemedin ve ben var olduğum sürece hükümranlığın kusursuz olamayacak’ dedi.  İşte bu yüzden çoğunluk, azınlıktan nefret etti. Onu susturmak, görünmez kılmak, kaçırmak, sürmek, tümüyle yok etmek istedi.

ÇOĞUNLUK, AZINLIĞI ORTADAN KALDIRMAK İSTEDİ: Çoğunluk, başına gelen felaketlerden kendisinin sorumlu tutulmasından hiç hoşlanmadı. Çoğunluğun yanlış yapması mümkün olmadığından onun başına gelenlerin sebebi hep azınlıkta olanlardı. Azınlık, tehdit demekti. Onlar kuyrukluydu, onların kestiği et yenmezdi, onlardan hastalık bulaşırdı. Çocuklarımızı kaçıranlar, birlik ve beraberliğimize kastedenler, ülkemizi dışarıya şikâyet edenler, toprağımızda gözü olanlar, bölücüler, ajanlar, hainler ve işbirlikçilerdi onlar. Çoğunluk, azınlığı ortadan kaldırmak istedi çünkü azınlık korunmasızdı.

MUKTEDİRLER, ÇOĞUNLUĞU KIŞKIRTTI: İnsanlık, gerçek hedefine yöneltemediği kıskançlık, hırs ve nefretini en savunmasız olana yöneltmeyi severdi. İnsanlık; patronuna, kendisine hükmeden iktidara, onu ezen güçlüye, hayatın zorluklarına ve felaketlerine karşı ne kadar sessiz, kaderci ve korkaksa, günah keçisi ilan ettiği azınlığa o kadar gaddardı. Çünkü içten içe biliyordu ki gerçek hedefine yönelecek öfkenin bedeli vardı. Oysa korunmasız bir azınlığa yönelecek şiddet cezasız kalacaktı. Ve muktedirler. Onlar da sırf aşağıdakilerin öfkesi, kendilerine yönelmesin diye çoğunluğu hayali düşmanlara karşı kışkırttı. Muktedirler organize etti, yönlendirdi, cesaretlendirdi ve faillere cezasız kalacaklarının sözünü verdi.

BU İNSANLIĞA MAHSUS BİR HİKÂYE: Bu hikâye sadece bu topraklara özgü değil, insanlığa mahsus bir hikayeydi. Yıkımlar, trajediler, sürgünler, göçler, soykırımlar ve katliamlar dünyanın hemen her coğrafyasında, modern tarihin her döneminde tekrar tekrar sahnelendi. Evet, çoğunluk, azınlıktan nefret etti. Ama en çok da azınlık adına konuşan elebaşlarından. Azınlık adına bir parya gibi değil, eşit ve özgür bir vatandaş gibi yaşama hakkı talep edenlerden. Kendilerine karşı işlenen suçları, faillerin suratına karşı teker teker saymaktan çekinmeyenlerden nefret etti.

HRANT SADECE ERMENİLER İÇİN DEĞİL, BÜTÜN EZİLMİŞLER İÇİN MÜCADELE VERDİ: İşte Hrant Dink de tarihin o uslanmaz elebaşlarından biriydi. Ona tahammül etmeleri mümkün değildi. Çünkü o; kışkırtıcı olmadan dürüst konuşabilen, düşmanlaşmadan düşmanlığı yenen, kavgacı olmadan tavizsiz olmayı başarabilen, cesur olmak dışında bir varoluş bilmediği için cesur, bağırmadan sarsan, ulaştığı her yüreği titreten bir sesti. O sadece Ermeniler adına değil, bütün ezilmiş ve sessizleştirilmişler adına mücadele veren bir sosyalistti. Kirkor Zohrab’ların soyundan geliyordu. Bu sese tahammül etmeleri mümkün değildi. Ve çoğunluğun hassasiyetleri adına suç işleyenler, el birliğiyle onu 16 yıl önce burada katletti.

BU HİKÂYEYİ DEĞİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ: İnsanlığın hikâyesi böyle başladı ve böyle süregeldi. Ama asla böyle bitmek zorunda değil. Bu hikâyeyi değiştirebiliriz ve değiştirmek zorundayız. Eğer adalet arıyorsak; Hrant’ı öldürenlerin sadece tetikçilerin değil azmettiricilerin, sadece azmettiricilerin değil kışkırtıcıların, hedef gösterenlerin, düşmanlık ve nefret aşılayanların cezalandırılmasını istiyorsak, yalnız Hrant’ın değil bu topraklarda katledilmiş binlerce masumun kanı hala aramızda dolaşıyorsa bu hikâyeyi değiştirmek zorundayız. Bu hikâyeyi yeniden yazmak için bir araya gelmek, çoğunluğun ve iktidarın şiddetine karşı omuz omuza dayanışma içinde yan yana durmak zorundayız. Çünkü dayanışma içindeki insan savunmasız değildir.

ŞİDDETİN HESABINI SORMAYA HAZIRIZ: Kocası ya da sevgilisi tarafından öldürülen kadın yalnız değilse, linçe uğrayan Kürt ya da Suriyeli, katledilen Ermeni, ayrımcılığa maruz kalan Roman, istediği hayatı istediği gibi yaşayamayan LGBTİ’ler yalnız değilse, o zaman savunmasız da değiliz. Birimize veya hepimize yönelecek şiddetin hesabını sormaya hazırız. İnsanlığın hikayesi değişmek zorunda ve onu biz değiştireceğiz. Çünkü Hrant’a söz verdik. Önce dayanışarak ve yan yana durarak, sonra çoğunluğa seslenerek. Ona ‘Sen bizsiz değil, bizimle birlikte mutlusun’ diyerek. Biz sana nefret duyan öteki değil, seni çoğaltan zenginliğiz. Nefretin sadece bizi değil, seni de bitiriyor. Güçlünün zayıfı ezdiği, insan onurunun ayaklar altına alındığı, sömürüye dayalı bu sistemi biz kurmadık ama onu hep birlikte alaşağı edebiliriz. Karşında düşman değil dost var. Her sabah uyandığında karşında kardeşini göreceksin. Sırtını ona yaslayacak ve acıdan, kandan, sömürüden beslenen muktedirlere, kendi çarkları dönsün diye düşmanlaştıranlara, koltuklarını korumak için masum insanları birbirine karşı kışkırtanlara ‘Dur’ diyeceksin.

KARDEŞLİĞİN HİKÂYESİNİ YAZMAK İÇİN BURADAYIZ: Birlikte yaşamak, nefreti bu toprakların dibine gömmek imkânsız değil. Osmanbey kaldırımlarından Hozat’a, Hozat’tan Sason’a, Sason’dan Van’a, Diyarbakır’a uzanan kan yolları ufuklar boyu uzanıp gidiyor. Gün gelecek bu yolların köşe başlarına anıtlar dikeceğiz. Her bir kurbanın hikâyesini öğrenip ayrı ayrı yas tutacağız. İnsanlığın hikâyesini böyle değiştireceğiz çünkü biz Hrant’ın arkadaşlarıyız ve ona bir söz verdik. Bu söz; hep birlikte eşit, insanca ve özgürce yaşamak sözü. O sözü bugün bir kez daha kendimize hatırlatmak için buradayız. Hep bir ağızdan ‘Faşizme inat, kardeşimsin Hrant’ demek için buradayız. Yarın nasıl kadın, Kürt, Alevi, gay ya da trans olacaksak bugün de övünçle gururla ve inatla ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz’ diye haykırmak için buradayız. Tarihi yazan kalemleri katillerin elinden almak, kardeşliğin hikâyesini birlikte yazmak için buradayız. O halde bir kez daha ‘Faşizme inat, kardeşimsin Hrant’.”

Hırant Dink'in anması gün boyu sürecek. Agos Gazetesi'nin binasına saat 19.00'da Hrant Dink'in silüeti ve güvercin görüntüleri yansıtılacak.

 

Kaynak: anka