Haber: EMRE SERCAN İKE - Kamera: ÜNAL AYDIN

Deprem bölgesi Hatay’da çiftçilik yapan Gülhan Özkurt, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınlara seslenerek, “Kadınlarımız her zaman ayakta kalmalı. Kadınlarımız ümidini kesmesinler, çalışsınlar. Çünkü geleceğimiz çok önemli. Çocuklarımız için, torunlarımız için hiçbir zaman pes etmesinler ve hayatın her anının kıymetini bilsinler” dedi.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin büyük yıkıma neden olduğu Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’ya bağlı Anayazı köyünde ailesiyle birlikte çiftçilik yapan Gülhan Özkurt, deprem sonrasında yaşadıklarını, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde ANKA Haber Ajansı’na anlattı.

Depremden en çok zararı kadınların gördüğünü belirten Özkurt, “Burada depremin verdiği zararlardan çok kadınlarımız özellikle çok zorluklar çekiyor. Bir yandan korku, bir yandan da ümitleri kalmamış gibi. ‘Ne için çalışalım’ gibi insanlarımızın umutları yıkıldı. Bir de ölenlere de rahmet diliyorum. Acılar çok büyük, inşallah böyle bir felaket hiçbir kimsenin başına gelmesin” diye konuştu.

“KADINLARIMIZ ÜMİDİNİ KESMESİNLER”

Depremden sonra çiftçilerin de çok zor günler geçirdiğini kaydeden Özkurt, şunları söyledi:

“Burada çiftçiliğimiz çok zor geçiyor. Çünkü hem çalışacak insan çalışmaz hale geldi ya da çalışmak istemiyor düşüncesine de giriyor artık. Zorlanıyoruz açıkçası. Depremden sonra yaşadığımız, fırtına. Ama kadınlarımız ümidini kesmesinler, çalışsınlar. Çünkü geleceğimiz çok önemli. Çocuklarımız için, torunlarımız için hiçbir zaman pes etmesinler ve hayatın her anının kıymetini bilsinler. Bir de azla yetinmeyi de bilsinler. Çoğa yetişmek için önce azla yetinelim, sonra çoğa yetişelim. Yani zorluğumuz çok büyük; yorgunluğumuz, emeğimiz. İnşallah emeğimiz boşa gitmez. İnşallah daha güzel günler görürüz. Kadınlarımız her zaman ayaktadır. Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun. Kutlu denince aslında bir tebrik amaçlı değil. Kadınlarımız her zaman ayakta kalmalı.

“BURADAN GÖÇ EDEN İNSANLAR GERİ GELSİNLER. TEKRAR HATAY’I İNŞA EDELİM”

Emekçilerimiz hiçbir zaman ölmesin, her zaman işlerine geri dönsünler. Buradan göç eden insanlar geri gelsinler. Burada ümidimiz çok büyük. Tekrar Hatay’ı yeniden inşa edelim. Yeniden doğamıza sahip çıkalım, çünkü ihtiyacımız var. Çocuklarımız için, her şey için, ülkemiz için.

“O KORKUYLA 2 GÜN SONRA ÇOCUKLARIMI ANKARA’YA GÖNDERDİM”

Deprem anında öyle bir korku, kıyamet korkusuydu sadece, anlatılması çok güç bir korku. O anda hepimiz dışarı çıktığımızda sadece birbirimizle vedalaşma düşüncesinde ölüyoruz gibi hissetmemiz… Kendimizi bir an dışarı attık. Benim kızım Kuzeytepe’de oturuyor. Aklımıza çocuklarımız sadece geldi. ‘Acaba bir şey geldi mi başına?’ Çıktığımızda ağlayarak, -yağmurdu, kıyametti- arabaya sığındık aydınlık olana kadar. Diğer kızımızla kavuşma anı…  Kızım hamile, iki ay sonra inşallah torunumuz dünyaya gelecek. O korkuyla iki gün sonra çocuklarımı Ankara’ya gönderdim. Tanıdık iyi bir aile sahip çıktı çocuklarımıza. Allah’ın izniyle doğumdan sonra geri gelmeyi düşünüyorlar. Burada tekrar birlikte bu çiftçiliği sürdüreceğiz.

Sebzemizi biz, böyle küçük demirlerle çadır etrafına koymuşuz. Onu evin önüne koyduk, kapattık etrafını, yataklarımızı koyduk. Köyde yaşayan insanlar çok şükür kendi imkanlarıyla sığınıyorlar. Önemli olan diğer taraflar, onlara fırsat vermek istedik.

“EĞİTİM OLURSA BÜTÜN KADINLARIMIZ GERİ DÖNER”

Burada da eğitim kurulsun. En yakın zamanda burada da eğitim kurulursa bütün kadınlarımız geri döner. Çocukları için korkudan herkes göç etti. Buradaki eğitim sistemi, düzen kurulursa inanın bana bütün gençlerimiz umutlu bir şekilde gelecekler, buraya dönecekler. Kadınlarımıza sesleniyorum; lütfen çocuklarınızı güvenceli bir şekilde getirin, burayı el birliğiyle kalkındıralım.

"BİR AYDIR EŞİMLE BİRLİKTE OTLARINI AYIKLAYIP DÜZELTMEYE ÇALIŞTIK, ÇÜNKÜ BU BİZE ÜMİT VERİYOR"

Bizim dün yağan yağmurla fırtına, en çok fırtına bizi etkiledi. Yüksek seralar ektiğimiz için gelip eşim ile ben tutamadık o fırtınada, parçalandı birkaç tane naylon. İkimiz yapamadık, bugünü bekledik. Parçalananları değiştirdik, elimizde varsa imkanları koyduk. Yoksa kalıyor artık. Yani biz bu kabak ekimini, sebzeyi, depremden 2-3 gün önce ekmiştik. Deprem olduktan sonra ümitsiz olduk. Kıyamet, herkes göçtü. Ne yapacağımızı bilmedik. Mecbur geldik eşimle birlikte, zaten her tarafı ot yemişti, bütün sebzeyi. Bir aydır eşimle birlikte otlarını ayıklayıp düzeltmeye çalıştık. Çünkü bu bize ümit veriyor. Yani çocuklarımız gibi. Ben, çocuklarımı nasıl koruyup bir yere gönderdiysem, geçimimi sağlamak için bunu da yapmak zorundayım. Çünkü sadece kendim için değil, buranın halkı için de. Ne kadar kuru bakliyat yeseler de sebze ihtiyacı var. Yani en azından başka yerde domatesi, kabağı 50 liraya alacağımıza, biz üretimimizi çok yaparsak o fiyat düşer. Herkes de daha uygun bir şekilde sebzesini alır. Bu düşünceyle herkese diyorum; geri dönün. Aşçısı, öğretmeni, kuaförü, her meslekteki olan bütün insanlarımız geri dönsün, öncelikle doktorlarımız.

“İNSANLARIMIZ FIRSATÇILIK YAPMASIN”

Bizim toplum, Türkiye halkı, herkes, kimse kimseyi fırsatçılığa çevirmesin. Benim bütün üzüntüm, depremden ziyade, kaybımdan ziyade; evler yıkılsın insanlarımız ölmesin, evler tekrar onarılır. Ne olur insanlarımız birbirine fırsatçılık yapmasınlar. Yani bugün ben sana, sen bana… Birbirimizi tutmazsak, desteklemezsek, bu işi beraber kaldırmazsak ülkemiz zaten gider. Gitmemesi için hepimiz, doktoru olsun, işçi olsun, özellikle kadınlarımız, buradaki toplum, hepimiz birbirimize aitiz. Irkçılık; kesinlikle öyle bir şeyimiz yok ama fırsatçılık olmasın. Çünkü ben sana bir emek vermişsem sen de bana emek vereceksin, senin kaybını ben karşılayabileyim.”

Kaynak: anka