İnsanlar arası etkileşimin en önemli öğesi ne diye insanlara sorsanız, herkes güven duygusu üzerinde birleşir diye düşünüyorum. Çünkü ben seminerlerim veya hayat deneyimlerim olsun, aldığım önemli derslerinden birisi, insanların bir şekilde güven arayışlarıdır.
İnsanlar kendilerine güven duymak başta, başkalarına, patronuna, çocuğuna, eşine, devletine, taksi sürücüsüne, garsona, aşçıya, doktora, yabancıya, yabancıya, komşuya güven duymak veya kendisine güven duyulsun istiyor.
Neden güven duymak veya güven duyulmak bu kadar önemli diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu soruya yanıt insanın rahat, huzurlu, emin ve sorunsuz yaşaması için güven önemli ve hayati bir olgudur diyebiliriz.
İnsanın temel kaygılarından birisi yarına çıkma ihtiyacı ve hayatını koruma içgüdüsüdür. İnsanın temel varlığının en önemli duygularının başında gelir güven duygusu ve insan dolayısıyla hem kendine, hem de başkalarına güven duyma gereksinimi yaşar.
Kendinize güven duymadığınızdaki yaşadığınız sıkıntıyı bir düşünürseniz güvenin bizler için ne kadar hayati bir fonksiyon olduğu anlaşılır. Ağzımızın tatlanması, hayatımızın anlamlaşması, yaptığımız veya yapacağımız şeylerin yolunda gitmesi için özgüvenin yaşamımızı nasıl şekillendirdiğine tanık olabiliriz.
Özgüvenimizin bir yansıması olan başkalarına güvenebilmek ise ayrı bir deneyim, bilgi ve bilgelik isteyen bir iştir. Hele iş için bir araya gelmiş insanların birbirlerine pekte güvenemediklerini, güvenmek isteseler de güven bunalımı veya sıkıntısı yaşadıklarına tanık olur ve güvenememenin kanıksandığını ve dolayısıyla insanların maskelerle dolaştığını biliriz.
Biliriz de maskeler yani insanın kendini ve kim olduğunu saklayarak olması istenen birisi gibi davranarak durumu kurtarmak için taktığı sahte kimliği çok zaman yadırgamakla birlikte elimizden bir şey gelmediğinde ise olayı kabullenir, bazen da bizlerde maskeleri bazen can simidi olarak kullanırız.
Modern yaşamın bazen gereğidir maskeler. Bazen durumun idare edilmesi için gerekli görülebilir ve belki bir dereceye kadar da zararsızdır. Ama kişi maskeleri sıklıkla kullanmaya başladığında ve her zorlukta maskelere sığındığında problem insanı kendi girdabına almaya başlamış demektir. 
Çözüm maskelere sığınmak yerine insanın kendi değerini yeniden gözden geçirerek özgüvenini ve insan ilişkilerini yeniden daha gerçekçi platforma oturtması gerekmektedir.
Özgüven “arzu edilen davranışları yapabilme inancı ve yetisi” olarak tanımlasak ta özgüven, genelde bireyin kendi varlığına karşı duyduğu özbilinç, özfarkındalık ve özdeğerler bütünüdür aslında. Kendi yeteneklerinin, sınırlarını ve değerini farkına varmamış bir birey kendini yeterince tanıyamadığından kendi konumunu doğru konumlandıramayacak ve dolayısıyla hayatta sorunlar yaşaması kaçınılmaz olacaktır.
Böyle bir birey hayatı zor olarak algılayacak ve hayatın güzelliklerini yaşamak ve yakalamak yerine hayatın dertleri ve sorunları ile daha çok mücadele etmek zorunda kalacaktır.
Eksik özgüven kadar aşırı özgüven de insanın başını beladan kurtaramayacaktır. Kendini dünyanın merkezi kabul eden, başkalarını küçümseyen, her durumda kendini ön plana çıkartan ve sürekli ilgi odağı olmak isteyen kişi, aslında eksikliklerini ve yetersizliklerini “en iyi savunma hücumdur” mantığı içerisinde saklamaya çalışan kişidir diyor davranış bilimciler. Ve böyle insanların da çok sorunlar yaşayacağını, sürekli maskeler kullanacağını, kendini değerli görmek için başkalarını değersizleştirmeye çalışacağının uyarısını yapıyorlar.
Hele böyle insanlar yüksek mevkilere sahipse o iş yerinde veya ailede ne tür trajediler yaşanır bir düşünün. Böyle bir patron ve ya bir yönetici çalışanlarına ne yapar? 
Böyle insanlarla çalışmak pek hoş olmasa gerek ama etrafınıza bakarsanız neden bazı yöneticileri veya patronların daha rahat ve doğal olmak varken bu tür tavırlara gerek duyduğunu anlamakta güçlük çekeriz ve çok zamanda bu davranışlara bir anlam veremeyiz.
Kendi içinde mutlu olan, kendisiyle sorunlarını halletmiş, iç barışını sağlamış, kendini gerçekçi ve olduğu gibi değerlendirebilen ve yaşayabilen doğal ve katıksız insanların, çevrelerine ne kadar olumlu bir enerji yaydığını, onlarla çalışmanın ve yaşamanın bir keyif olduğunu, onlara güvenen ve inanan insanların çok olduğunu biliriz ve gözlemleyebiliriz. Bu insanların hem kendilerine güvenleri tamdır ve hem de başkalarının güvenlerini kazanmışlardır. Kendilerini ispata, anlatmaya ve kabul ettirmeye gerek duymazlar. Oldukları gibidirler ve aynı zamanda çokta başarılıdırlar da. Başlarına gelen olumsuzluklarda sakin, anlayışlı, daha girişken ve daha anlamaya yakın bir tavır takınırlar. Olaylara veya başkalarına kızmak, bağırmak, hata veya yanlış bulmak dertleri yoktur. Kendilerini yönetmekte ustadırlar ve güçlerini kendilerinden alırlar.
Türk insanının biraz kendine daha gerçekçi olarak güvendiğinde ne yapabileceğini düşündüğümde içimde bir umut beliriyor ve geleceğe daha güvenli bakmamı sağlıyor. Şimdiki duruma bakıp ümitsiz, çaresiz ve değersizlik duygusu içersinde, teslim bayrağını çekenlerin içlerindeki güvenden ne kadar yoksun olduklarını düşünüp onlara üzülüyorum sadece…
Bunun da faturası herkes için çok ağır oluyor. Özellikle şirketlerde…