DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Sokaktaki 1,5 milyondan fazla vatandaşa sen bu örgütün terör örgütü olduğunu bilmeliydin muamelesi yapan yargının kendisi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde üzerine düşeni yapmış mıdır? Peki yargıya yönelik baskı ile bu zulme sebep olan yürütme mensupları, neden üzerine düşeni 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde yapmamışlar? Neden beklemişler? Devletin en üst mercilerinin sözde bilmediğini sokaktaki vatandaş neden bilmesi gerekiyormuş?” sorularını yöneltti.

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, TBMM’de düzenlendiği basın toplantısında; "Hukuksuzluğun Sıradanlaşması: Silahlı Terör Örgütü Üyeliği Yargılamaları" adıyla hazırladığı raporunun detaylarını anlattı. Yeneroğlu, şunları söyledi:

“SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNDAN EN AZ 1 MİLYON 576 BİN 566 SORUŞTURMA: Adalet Bakanlığı’nın yayımlandığını Adalet İstatistiklerine göre Cumhuriyet Başsavcılıklarınca 2016-2020 yılları arasında silahlı terör örgütü suçundan en az 1 milyon 576 bin 566 soruşturma başlatılmıştır. 1,5 milyondan fazla insandan bahsediyorum. Bir Kayseri’den, bir Manisa’dan, bir Samsun’dan daha fazla nüfustan bahsediyorum. Gerçekten bu sayıları özellikle tekrar ediyorum ki çünkü kamuoyu yeterince olan biteni idrak etmiş durumda olmadığına inanıyorum. 1,5 milyondan fazla terörist olasılığı. 1 milyon 576 bin insanı aileleriyle birlikte hesap edelim. 5 kişilik çekirdek aileyi baz alalım. Bu soruşturmalardan etkilenen insan sayısı neredeyse 8 milyon ediyor. Doğrudan etkilenen insan sayısı neredeyse 8 milyon. Bu sayıları bir mukayese edelim. Hırvatistan, Danimarka, Norveç, Finlandiya gibi ülkeleri geçtim. Komşumuz Bulgaristan’ın nüfusundan çok daha fazla bir kitle bizde terör örgütü üyeliği soruşturmalarının doğrudan etkisi altına alındı. Bakın şöyle bir düz hesap yapayım size. Doğrudan darbe teşebbüsüne katılmakla yargılanan insan sayısı ülkemizde 10 bin kişiyi geçmiyor. 9 bin civarında. Mahkumiyet oranı bile yüzde 50’yi geçmiyor.

FETÖ İLE MÜCADELE ANCAK HUKUK ZEMİNİNDE KALARAK OLUR: FETÖ ile mücadele ancak hukuk zemininde kalarak, adaleti sağlayarak ve insanları mücadele esaslarına ve yöntemlerine ikna ederek olur. Fetullah Gülen yapısının geçmişte uyguladığı metotları daha da profesyonelleştirerek ülkeye egemen kılarak ve ülkeyi bir korku cumhuriyetine dönüştürerek değil. Bu nedenle artık hukuka dönülmesi ve haksız şekilde yargılanan kişiler hakkında çözüm yolları geliştirilmesi hukuki ve vicdani bir zorunluluk teşkil etmektedir.

BİR KİŞİNİN TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ OLARAK YARGILANABİLMESİ İÇİN TERÖR ÖRGÜTÜ VASFI BİLİNCİ İÇİNDE ÖRGÜTE DESTEK OLMASIYLA MÜMKÜNDÜR:  Bu rapor Türkiye’nin hukuk devleti çizgisine dönebilmesi ve yaşanan hak ihlallerinin giderilmesi için durum tespiti ve tarafımın kamuoyuna açık çağrısıdır. Mevzuatımıza göre bir kişinin terör örgütü üyesi olarak yargılanabilmesi için ancak o kişinin terör örgütünün terör örgütü vasfı bilinci içinde örgüte destek olmasıyla mümkündür. Yani kişi örgütün terör örgütü olduğunu bilecek ve bu bilinç ile örgütün amaç ve hedeflerini benimseyerek ve bu hedefler doğrultusunda suç işlemek ve işlenen suçları su veya bu fiillerle desteklemek üzere emir komuta zincirine dahil olması gerekir. Aksi taktirde bir kişinin bırakın soruşturmaya tabi olması soruşturmaya bile tabi olması aslında gayrihukukidir.

DEVLETİN EN ÜST MERCİLERİNİN SÖZDE BİLMEDİĞİNİ SOKAKTAKİ VATANDAŞ NEDEN BİLMESİ GEREKİYORMUŞ?: Soruyorum. Sokaktaki 1,5 milyondan fazla vatandaşa sen bu örgütün terör örgütü olduğunu bilmeliydin muamelesi yapan yargının kendisi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde üzerine düşeni yapmış mıdır? Devleti yönetenlerin şerrinden korkarak heyecanla, gelen geçeni terör örgütü soruşturmasına tabii tutan savcılar o zaman neredeymiş Allah aşkına? Peki yargıya yönelik baskı ile bu zulme sebep olan yürütme mensupları, neden üzerine düşeni 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde yapmamışlar? Neden beklemişler? Devletin en üst mercilerinin sözde bilmediğini sokaktaki vatandaş neden bilmesi gerekiyormuş? Bunun izahatı gerekmez mi? Bu sorulara toplum nezdinde sözde verdiğiniz mücadelenin inandırıcılığı için ortaya konulması gerekmez mi? Yürütmenin bir birimi olan Milli Güvenlik Kurulu, darbe teşebbüsünden sadece ve sadece 50 gün önce 26 Mayıs 2016 tarihinde Fetullah Gülen yapılanması ile ilgili ‘terör örgütü’ tanımını kullanıyor. Daha öncesinde yok. Bu örgüt darbe teşebbüsüne kadar cebir ve şiddete başvurmamış, silahlı terör örgütü eyleminde de bulunmamıştır. Yani netice itibari ile hem yargı hem yürütme bu örgütün terör örgütü olduğuna darbeden yaklaşık 1-1,5 ay önce ancak kanaat getirmişken daha öncesinde bu örgütün legal faaliyetleri ile irtibatı olmuş kişileri yakıştırmalar üzerinden terör örgütü ile suçlaması bırakın hukuku akılla mantık ile izah edilebilir bir tarafı yok.

VATANDAŞIMIZI ADETA TUZAĞA İTTİNİZ: Bu filler temel anayasa haklarının kullanılmasından ibarettir. Bu fiillerin silahlı terör örgütü üyeliği suçu bağlamında soruşturma kapsamında dahi değerlendirilmesi gayrihukukidir. Aksi taktirde şu soruyu sormalıyız. Ve bu sürecin sorumluları buna cevap vermeli. Neden bu kurumlar terör örgütünün kurumları. Neden kapatmadınız? Aynı şekilde MASAK ve BDDK tarafından para giriş ve çıkışları ile bilançoları kontrol altında olan ve yasal olarak faaliyette bulunan Bank Asya’ya belirli tarihlerde para yatırmak da suç olamaz. Hesap hareketleri bağlamında ceza sorumluluğu doğabilmesi için söz konusu bankadaki hesap hareketlerine konu edilen paraların suçtan kaynaklanmış olması yahutta meşru bir yol ile edilmiş olsa bile söz konusu paralar ile somut bir suçun finanse edilmesi gerekiyor. Bu kişilerde bunun bilinci ile ve bu kasıt ile bu paraları oraya yatırmış olması gerekir.

HABERLEŞMENİN İÇERİĞİ TESPİT EDİLMELİYDİ: Benzer şekilde BYLOCK haberleşme programını kullanma eylemini silahlı terör örgütü suçunun oluşması için belirleyici delil kabul eden Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi göz göre göre suçun maddi ve manevi unsurlarını yok saymıştır. Oysa bu haberleşmenin içeriği tespit edilmeliydi. Bu içeriklerin terör örgütüyle ilişkisi, kişinin dahli ortaya konulması ve örgüt bağlamında bunların değerlendirilmesi gerekliydi. Örgütün kullandığı bir haberleşme programı olduğu için ve buna dahil olunduğu suç teşkil edecekse o dönemde Fetullah Gülen veya örgütün diğer yöneticileri ile zamanında görüşen herkesin görüşmenin içeriği dikkate alınmaksızın terör örgütü üyeliğinden yargılamak gerekmez miydi? Madem böyle. O dönemde Fetullah Gülen ile görüşen bütün siyasilerin terör örgütü üyeliğinden yargılaması gerekirdi. Peki terör örgütü yargılamaları neden birer hukuk garabetine dönmüştür? Çünkü yargılamaların ekseriyetinde suç teşkil eden bir fiil ve kasıt üzerinden değil faalin mensubiyeti üzerinden yakıştırmalar ile hüküm verilmiştir.

Fetullah Gülen örgütünün terörle mücadele kanunu kapsamındaki amaçlarına ulaşması için faaliyet gösteren üyeleri elbette silahlı terör örgütü üyeliğinden sorumlu tutulmalıdır. Fetullah Gülen yapılanmasının silahlı terör örgütü yapılanmasını bilmeyen bu kapsamda da üye olma kastı olmayan kişiler silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılanamazlar. Bu kişilerden sınav sorularının çalınması, devlet kadrolarına haksız şekilde yerleşilmesi, yargı kararlarının etkilenmesi, vergi denetimlerinin art niyetli yapılması, hukuksuz düzenlemeler, şantaj, tehdit gibi Türk Ceza Kanunu’ndaki terör suçu sayılmayan suçların işlenişine katılmış olanlar örgüt hiyerarşisi içindeki yerlerini ve yargılamalar sırasında çıkarılan kast ve saiklerine göre örgüt üyeliğinden cezalandırılmalılar.”

Kaynak: anka