Haber: ÖZGÜR EREN YILMAZ - Kamera: AŞKIN ÖZDEMİR

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Giresun'da iş dünyası temsilcileri ile bir araya geldi. Öztrak, iktidarın para politikasını eleştirerek, "Merkez Bankası’nda hala ciddi bir kıyım devam ediyor. Biz Merkez Bankası’nda çalışacak adam bırakmıyoruz. Krizden en fazla etkilenen ülke olunca da vay bunu dış güçler yaptı..." dedi.

CHP Ekonomi Masası heyeti Giresun’da. Giresun Ticaret Odası’nda yapılan toplantıda, iş insanları, sivil toplum kuruluşları ve oda temsilcileri, CHP heyeti ile buluştu. Toplantıya; Ekonomi Masası Başkanı ve CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Genel Başkan Yardımcısı Seyit Tosun, Ekonomi Masası Koordinatörü Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, Giresun Milletvekili Necati Tığlı ile CHP’li milletvekilleri Akif Hamzaçebi, Gökan Zeybek, Özgür Karabat, Turan Aydoğdu, Bedri Serter, İlhami Özcan Aygun, Orhan Sarıbal, Aykut Erdoğdu ve CHP Ordu İl Başkanı Fikri Bilge katıldı.

“DÜNYANIN EN YÜKSEK 7. FAİZİ”

Toplantıda “Türkiye Nereye Gidiyor” başlıklı bir sunum ile değerlendirmelerde bulunan Faik Öztrak, “Bugün yüzde 19 faiz dünyanın en yüksek 7. faizi. Korkunç bir faiz. Merkez Bankası’nda hala ciddi bir kıyım devam ediyor. Müdürleri, genel müdürleri, daire başkanlarını değiştiriyorlar. Neye güveniyorlar bilmiyorum dünyada işler düzelmedi aksine daha da kötüye gideceğine dair beklentiler var. Biz Merkez Bankası’nda çalışacak adam bırakmıyoruz. Krizden en fazla etkilenen ülke olunca da vay bunu dış güçler yaptı...” dedi. Öztrak özetle şunları söyledi:

"DIŞ TASARRUFLARI BETONA YATIRDI: CHP’nin Ekonomi Masası olarak ülkeyi karış karış dolaşmaya çalışıyoruz. Bu ziyaret ettiğimiz 23. ilimiz. Amacımız; hem yerelde dertleri dinlemek, hem de biz nasıl görüyoruz, bu işlerde doğru gitmeyen nedir, bu mesele nasıl çözülür o ilin önde gelen ekonomik aktörleri ile onları temsil eden kuruluşlarla paylaşmaya çalışıyoruz. Türkiye ekonomisi uzunca bir süredir rotadan çıkmış vaziyette. 2013 yılından bu yana, Türk ekonomisi hedeflenen büyüklükler doğrultusunda gitmiyor. AK Parti yönetiminin iş başına geldiği dönemden itibaren 2011-2013 yıllarına kadar işler fena gitmedi. Dünyada da konjonktür çok iyiydi. Bizim gibi ekonomilere para yağıyordu. Burada Türkiye, borçlanarak büyüme modelini seçti. Dış tasarruflarla büyüme modelini seçti. Tasarrufları AVM’lere, betona yatırdı. Halbuki bunu dış tasarrufla yapıyorsanız bunun geri dönüşünü de dolarla, avroyla yapacaksınız. Bu paraları biz ihracat yapabilecek fabrikalara yatırmalıydık, öyle yapmadık.

AŞIYI VERDİK HIZLA GİDİYOR: 2013’e geldiğimizde ABD Başkanı, ‘ben artık partiye son veriyorum, dolar basmayacağım’ dedi. Tüm dünya gibi bizim ekonomimiz de bundan etkilendi. İçeridekiler buna Gezi Parkı olaylarından oldu, dedi. Ama bu tamamen dünyada konjonktür değişmesi. Türkiye 2013’ten itibaren çok ciddi ekonomik patinaja girdi. Türkiye 2018 yılında tek adam parti devleti rejimine geçti. Türkiye’deki bütün yerleşik kurumlar çok ciddi ölçüde tahrip oldu. Hukukun üstünlüğü kalmadı. Türkiye hızla otoriterleşmeye başladı. Tek kişinin ülkenin her yerindeki vesayeti hissedilmeye başlandı. Bir üçüncü kriz, 2020’de geldi. Sağlık kriziydi ve Türkiye bu koronavirüs sürecini çok kötü yönetti. Tek bir aşıya bağlı kalındığı için, alternatif aşı tedariki programları yapılmadı, geldiğimiz nokta, Türkiye Çin’den gelecek aşıları bir müddet sonra tedarik edememeye başladı. Bir başka yerde şansımız yaver gitti, Fransa Biontech aşılarını almaktan vazgeçti, bu aşıları Türkiye aldı, bugün aşılama çok hızlı gidiyor. Demek sorun sağlık çalışanlarımızda değil. Türkiye’nin halk sağlığı uzmanları, çok büyük işler yapıyor. Dünyada da çok iyi tanınıyorlar. Aşıyı verdik hızla gidiyorlar. Aşı bulunursa sağlık çalışanlarında takılan hiçbir şey olmuyor.

SERVET DAĞILIMI İLE EKONOMİK GELİŞMİŞLİK ARASINDA TERS İLİŞKİ VAR: Sağlık krizinin ekonomik cephesi de çok kötü yönetildi. Dünyada bütçesinden bu pandemi sürecinde en az destek veren 2. ülkeyiz. En fazla kredi veren ülke biziz. Bugün bunun yanlışlığı giderek ortaya çıkmaya başladı. Türkiye uzunca bir süredir büyüyemiyor. Türkiye’nin milli geliri 2013 yılında 900 küsur milyar dolardı. Şimdi 711 milyar dolara düştü. Kaybımız 241 milyar dolar. Türkiye son iki yılda 2 milyon yurttaşını işsiz bıraktı. Yeni iş imkanı vermedi değil, o doğru, üzerine bir de 2 milyon çalışan işini kaybetti. Gerçek işsizlik sayımız 10 milyona dayandı. Gelir dağılımı çok ciddi şekilde bozuldu. Yoksul sayısı hızla arttı. Servet dağılımında ‘Credit Suis’ raporuna göre servet dağılımında en kötü 2. ülkeyiz. Bizimle beraber olan ülkelere baktığınızda Güney Afrika, Hindistan… Servet dağılımının daha düzgün olduğu ülkelere baktığınızda hepsi aslında dünyanın önde gelen gelişmiş ekonomileri. Demek ki gelişmişlikle servet dağılımının bozukluğu arasında ters yönlü bir ilişki var.

EN BÜYÜK TAHRİBAT MERKEZ BANKASI'NDA: Döviz rezervlerimizi de bitirdik. 25 Haziran itibariyle açıkladılar, 35 milyar dolar merkez bankası rezervi var. Bu iktidar iş başına geldiğinde 50 milyar dolara yakın kasada para vardı. Kısa vadeli borçları temizlediğinizde şimdi 33 milyar dolar açığımız var. Bence devlet krizinin içinde en önemli tahribat Merkez Bankası olayı. Türkiye 2018 Haziran’dan bu yana 4 tane merkez başkanı gördük. Neredeyse dokuz ayda bir Merkez Bankası Başkanı gördük. Dünyanın hiçbir ekonomisinde böyle bir şey olmaz. Merkez bankaları istikrar müesseseleridir. Gelişmiş ekonomilerde Merkez Bankası başkanları yıllarca iş başında kalırlar. ‘Faizler düşsün’ diye değiştirdik. Hep arttı arttı… Bugün yüzde 19 faiz dünyanın en yüksek 7. faizi. Korkunç bir faiz. Merkez Bankası’nda hala ciddi bir kıyım devam ediyor. Müdürleri, genel müdürleri, daire başkanlarını değiştiriyorlar. Neye güveniyorlar bilmiyorum, dünyada işler düzelmedi aksine daha da kötüye gideceğine dair beklentiler var. Biz Merkez Bankası’nda çalışacak adam bırakıyoruz. Krizden en fazla etkilenen ülke olunca da, vay bunu dış güçler yaptı. Dış güçler olur olmaz, siz ekonominizi bu dış güçlerden etkilenmeyecek şekilde sağlam tutmak zorundasınız. Ülkeyi yönetenlerin kavrayamadıkları önemli bir nokta var. Konjonktür değişiyor.

DOLAR ARTTIKÇA BORÇ ARTIYOR: Artık sermaye eskisi gibi ne olursa olsun gideyim o ülkenin kağıdını alayım demiyor. İtici bitti, çekici faktörler devreye girdi. Bir ülke ne kadar doğruları yaparsa sermaye o ülkeye gelir. Biz bunu yapmıyoruz. Dolar kuru 18 Mart’ta, bir önceki Merkez Bankası Başkanı değiştiğinde 7 lira 32 kuruşmuş, bugün 8 lira 68 kuruş. İşte iş adamlarımız burada. Dolarla borçlanmışlar. Dolar arttıkça borçları artıyor. Türk lirası ile ödeyecekler ödemeleri gereken Türk lirası miktarı artıyor. Türk parası pul oluyor. Sonra övünüyoruz. Eskiden biz Bulgaristan’a giderdik ucuz diye benzin almaya şimdi onlar geliyor. Tablo gerçekten üzüntülü, Kendi vatandaşını bu kadar dışlayan bir yönetim görülmemişti. Polatlı’da çiftçinin biri biz kural istiyoruz kral değil dedi. Kral olan yerde kural olmaz, kural olmayınca da yatırımcı gelmiyor.

6 AYDA TÜRKİYE KENDİNİ TOPLADI: İşler iyiyse son 19 yılda neden bu kadar mali af yapıldı? Mali af bir ihtiyaç olduğu için yapılıyor. Mali af yapılmasın falan dediğimiz yok ama Türkiye mali affa muhtaç hale gelmiş durumda. İnsanlar vergilerini ödeyemiyor. Bir de bu arada sürekli bir varlık barışı geliyor, Türkiye'yi dünyanın en önde gelen kara para aklama merkezlerinden biri haline getiriyor. Bunun da ileride çok ciddi faturaları olacak. Yaşanan münferit olaylarda da bu sıkıntının izlerini görüyoruz. 2001’de Türkiye ciddi bir krize girdi.  Krizden çıkmak için o dönem iş başına gelen ekip içinde ben de hazine müsteşarıydım. Türkiye’de iş dünyası, iş insanları, emek o kadar dinamik ki kendini çok hızlı toparlıyor. Doğru şeyleri yaptık 6 ayda Türkiye kendini topladı.

EN BÜYÜK SORUN PREKARYALAŞMA: Bir başka konu iktisadi eşitlik konusu. Eskiden Washington Mutabakatı vardı. Özelleştirme yapın, devleti çekin derdi. Devlet sadece kural koyucu olsun denirdi. Şimdi son yapılan G7’de Cornwell Mutabakatı çıktı ortaya. Kendi haline bıraktığınızda işler iyi gitmiyor diyorlar. Büyük nüfuslar dışlanmış oluyor diyorlar. Dünyanın en büyük sorunu dışlanma ve prekaryalaşma. Bu dışlanma meselesini çözmeniz lazım. Dünyanın önündeki en büyük risk sosyal patlamadır. Bunu ben demiyorum IMF diyor.

EMEK TASFİYESİNİN ÖNÜNE GEÇMELİYİZ: Eğer AB pazarına ulaşmak istiyorsak yeşil mutabakata uymamız lazım. Bunun için de tüm dünyanın imzaladığı Paris İklim Anlaşması’nı onaylamalıyız. Daha ucuz para kullanmak istiyorsak bu yeşil meselesini çözmemiz lazım. Bugün en önemli sorunumuz güven. Ciddi bir yapısal dönüşüme ihtiyacımız var. Bir başka önemli konu dijital dönüşüm. Hassas bir konu hem yapılması hem kontrol edilmesi lazım. İş görebilecek iş gücünün robotlaşma nedeniyle tasfiyesinin önüne geçecek birtakım düzenlemeleri de kurmamız lazım. Bu da yine IMF’nin üzerinde durduğu bir konu.

BİZ EKONOMİYİ BİLİYORUZ: En önemli sorun güven. Bunu nasıl aşacağız? Bunu dört sütunda bir strateji ile ifade ediyoruz. Hukuk devleti ve demokrasi, üreten Türkiye, güçlü sosyal devlet, sürdürülebilirlik. Dün Trabzon’daydık. Trabzon ekonomisinin en büyük sorunlarından biri Suudi Arabistan’dan turist gelmemesi. Neden gelmiyor? Çünkü dış politikayı iyi yönetemiyor. Biz ekonomiyi bilen insanlarız. Bir iddiayı ortaya koyuyoruz. Bu ekonomiyi bugün düştüğü sıkıntıdan biz çıkarırız."

Kaynak: anka