CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunda, “Kazakistan’daki olaylar ‘ömür boyu liderlik ve iktidar’ olgusunun, en baskıcı yönetimleri bile nihai noktada halkın tepkisiyle karşı karşıya bırakacağını, ‘tek adam yönetimiyle kesintisiz istikrar’ tezinin iflas edeceğini gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu yayınladı. Toprak, raporunda şu değerlendirmeleri yaptı:

“Yıl başında yaptığı fahiş zamlarla vatandaşa yeni yılı dar eden iktidar, zamları geri çekmek yerine halkın yoksulluğunu istismar etmeye yöneldi. Kış ortasında elektriğe yüzde 52-127 arası, doğal gaza yüzde 25, kömüre yüzde 72, oduna yüzde 32,6 zam yapıldıktan sonra çıkıp 4 milyon haneye ‘ısınma desteği’ verileceğini açıklamak, milyonlarca insanın çaresizliğiyle alay etmektir. Bakanın açıklamasına göre 4 milyon haneye iki taksitte yapılacak ısınma yardımının tutarı 450 TL ile 1150 TL arasında olacak. Destek tutarları arasındaki üç kata varan bu farkın gerekçesi nedir? Ortalama bir hanede beş kişinin yaşadığı düşünülürse 20 milyon kişi evinde kara kışta ısınamadan, üşüyerek yaşıyor. Kışın en şiddetli günleri yaşanırken, ısınma desteği için başvurular şubat ayında alınacak, ilk taksit mart ayında ödenecek. Sadece bu bile iş bilmezliğinin kanıtıdır. Yapılan zamlar sonrası bir ailenin aylık elektrik faturası 400-500 liraya, doğalgaz faturası 600-700 liraya yükselirken, kömürün tonu 3500 liraya, 25 kiloluk torba kömür 90 liraya çıkmış iken 6 ayda ve iki taksitte 450-1150 TL ısınma desteği, çaresiz milyonlara ‘ne haliniz varsa görün’ demektir.

“ABD’NİN DOĞU AKDENİZ’DE İMZALANAN BORU HATTI PROJESİNDEN DESTEĞİNİ ÇEKMESİ, YENİ GELİŞMELERE ZEMİN HAZIRLAYACAKTIR”

ABD yönetiminin Doğu Akdeniz’de Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs arasında imzalanan boru hattı projesinden desteğini çekmesi, bölgemizde yeni gelişmelere zemin hazırlayacaktır. Türkiye’yi dışlayan boru hattı anlaşmasından ABD desteğinin çekilmesi, Biden yönetiminin bölgedeki müttefikleri arasında yeni gerilimler istemediğini ve Çin’e yoğunlaşmak istediğini düşündürüyor! Daha önce Türkiye-İsrail arasında yürütülen ve önemli gelişmeler kat edilen Doğu Akdeniz doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak boru hattı projesi, Türkiye-İsrail arasında yaşanan gerginlikler, Suriye’de iç savaşın patlak vermesi ile kesilmiş, bu fırsattan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) yararlanarak İsrail’i kendi yanlarına çekmişlerdi. İktidarın Müslüman Kardeşlere desteği nedeniyle Mısır, BAE ile de ilişkiler bozulmuş, Yunanistan ve GKRY bu zemini kullanarak Mısır ile deniz sınırları anlaşmasını, İsrail ile de Doğu Akdeniz’de bulunacak doğal gazın yanı sıra İsrail doğal gazının ve olası petrol kaynaklarının Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınmasını içeren 1900 kilometrelik East-Med Pipline Project Anlaşmasını 2020 yılında imzalayarak, Türkiye’yi devre dışı bırakmışlardı. Yatırım tutarı 7-8 milyar dolar arasında öngörülen projeye Yunanistan ve GKRY AB’nin finansal desteğini sağlamayı umuyordu. AB’nin yanı sıra önceki ABD yönetimlerinin de destek verdiği projede geçen hafta Biden yönetiminin aldığı desteği çekme kararı ve bunu Yunanistan hükümetine resmi olarak bildirmesi yeni gelişmelere kapı aralayabilecek bir gelişme.

“KUZEYİMİZDE ARTAN TANSİYON, SORUNLARIN DİPLOMASİYLE ÇÖZÜLMESİ UMUTLARININ GİDEREK AZALDIĞINI GÖSTERİYOR”

ABD-Rusya arasında Cenevre’de ve Rusya-NATO arasında Brüksel’de yapılan görüşmelerde anlaşma sağlanamadı. Ukrayna gerilimi tırmanırken, Rusya yazılı güvence taleplerinin karşılanmasını beklediğini ancak sabrının tükenmek üzere olduğunu açıkladı. ABD, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale hazırlandığını, bunun çok ağır sonuçları olacağı konusunda Rusya’yı uyardıklarını duyurdu! Cenevre-Brüksel görüşmelerinden sonuç alınamaması Karadeniz’de, Rusya-Ukrayna arasında sıcak çatışma ihtimalini tırmandırıyor. Kuzeyimizde, Karadeniz ve Doğu Avrupa’da giderek yükselen tansiyon ve artan gerginliklerin, sıcak savaşa dönüşmemesi, sorunların müzakere ve diplomasiyle çözülmesi umutlarının giderek azaldığı gözleniyor.

“KAZAKİSTAN’DAKİ OLAYLAR, ‘TEK ADAM YÖNETİMİYLE KESİNTİSİZ İSTİKRAR’ TEZİNİN İFLAS EDECEĞİNİ GÖSTERİYOR”

Kazakistan’da zamlara karşı protestolarla başlayan olaylar sonrasında ülkede durum normale döndü. Batı, Rusya veya Çin’in olayların ardında olduğu yönündeki farklı görüş ve iddialara karşılık yaşananların elitler arasında bir iktidar mücadelesi olduğu, Nazarbayev’in tasfiye edildiği anlaşılıyor. Devlet Başkanı Kasım Cömert Tokayev iktidardaki hakimiyetini pekiştirirken, yönetim eski ve yeni otokratlar arasında el değiştirdi!

Tokayev’in önce protestocuları haydutlar olarak nitelendirmesine karşılık sonrasında ‘dış güçlerce desteklenen eğitimli teröristle’ nitelemesiyle KGAÖ (Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü) anlaşması çerçevesinde dış saldırıya uğrayan üye ülkeye askeri yardım çağrısına hukuki zemin hazırladığı görülüyor. Buradan da Tokayev’in büyük ölçüde Nazarbayev kontrolündeki ordu, polis ve istihbarata güvenemediği, Rusya’nın desteğiyle tabloyu lehine çevirme planını devreye soktuğunu öngörmek mümkün. Tokayev-Nazarbayev çekişmesinde kazanan taraf, Putin destekli Tokayev oldu. Putin’in KGAÖ liderleriyle gerçekleştirdiği konferansta dış güçlerin Kazakistan’ı karıştırmak istediğini ‘renkli devrimlere izin vermeyeceklerini’ ifade etmesi, Tokayev’in ‘dış güçlerin saldırısı’ gerekçesine örtülü destek ve Nazarbayev’in tasfiyesine onay anlamına geliyor. Tokayev’i de devlet başkanlığına Nazarbayev’in getirdiği dikkate alındığında dışarıya karşı sergilenen tavır ve söylemlerin toplumun tepkilerini dizginleme amaçlı olduğunu, bir süre sonra aynı anlayışın Tokayev tarafından sürdürüleceğini ve kendi oligarklarını yaratacağını söyleyebiliriz. Kazakistan’daki olaylar ‘ömür boyu liderlik ve iktidar’ olgusunun en baskıcı yönetimleri bile nihai noktada halkın tepkisiyle karşı karşıya bırakacağını, ‘tek adam yönetimiyle kesintisiz istikrar’ tezinin iflas edeceğini gösteriyor. Türkiye’nin çağrısıyla düzenlenen Türk Devletleri Topluluğu Dışişleri Bakanları toplantısından Kazakistan’a ve Tokayev’e destek bildirisi yayınlanması ‘Kral öldü yaşasın yeni kral’ mesajı olarak görülmeli. Tokayev yönetiminin izleyeceği politikalarda RUSYA ve ÇİN belirleyici olacak!

“İSTİHDAM RAKAMLARI AÇIKLANDIĞINDA REKOR DÜZEYDE İŞSİZLİK ARTIŞIYLA KARŞI KARŞIYA KALACAĞIMIZI ÖNGÖRMEKTEYİM”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatları ve nas ısrarıyla Merkez Bankası’na (MB) faiz indirtmesi sonucunda gelinen noktada; MB ‘faiz indirimi politikası’ kendi kendisini sabote etmeye başladı. MB’nin yüzde 14 oranındaki politika faizine karşılık, bankaların faiz ortalaması mevduatta yıllık yüzde 20’nin üzerine çıktı. Ticari kredilerde yüzde 46, bireysel ihtiyaç ve tüketici kredilerinde yüzde 39 düzeyine ulaştı. Kredi talebi hızla düşüşe geçti!

Bankaların ihtiyaç kredisi için uyguladıkları aylık faiz oranı yüzde 1,55 ile yüzde 3,25 arasında değişiyor. İhtiyaç kredisi için müşterilerine verdiği en düşük faiz yıllık yüzde 18,6 ile kamu bankalarında. Özel bankalarda ise yıllık yüzde 39’u buluyor. MB’nin yüzde 14’lük politika faizinin 2-3 katına varan bu oranlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz yaklaşımının ekonomik-teorik-reel olarak iflas ettiğini gösteriyor. Ayrıca yüzde 14’e düşürülen faize rağmen son açıklanan resmi enflasyon verisinin yıllık yüzde 36,8 ile MB faizinin üç katına yaklaşması, şubat ayında muhtemelen yüzde 50’ye ulaşacak olması ‘faiz düşünce enflasyon düşer’ tezinin yanlışlığını kanıtlıyor.

Yatırım ve üretimde finansman maliyetlerinin (faizin) artması beraberinde istihdamda düşüşe ve işsizlikte artışa neden olacak. Yıl başında yürürlüğe giren yeni asgari ücretle birlikte pek çok işletmenin aralık ayının son haftasında toplu işçi çıkartmaya yöneldiği, aralık ve ocak aylarına ait işsizlik ve istihdam rakamları açıklandığında rekor düzeyde işsizlik artışıyla karşı karşıya kalacağımızı bugünden öngörmekteyim!

“GENÇ NÜFUSTA İŞSİZLİK ORANI BİR ÖNCEKİ AYA GÖRE 1,7 PUAN ARTARAK YÜZDE 22,3’E YÜKSELDİ”

TÜİK’in 10 Ocak’ta açıkladığı Kasım 2021 işsizlik verilerine göre resmi işsizlik oranı değişmedi ve yüzde 11,2 seviyesinde kaldı. İşsiz sayısı, bir önceki aya kıyasla 39 bin kişi arttı. Genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 1,7 puan artarak yüzde 22,3’e yükseldi. Türkiye’de kronik işsizlik kadar önemli bir diğer sorun kayıt dışı işsizlik! 2021 Kasım ayında herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan kayıt dışı çalışanların oranı yüzde 29 düzeyinde. Türkiye Tekstil Sanayicileri İşverenleri Sendikası’nın raporuna göre kayıt dışılık oranları tarım kesiminde yüzde 83, dericilikte yüzde 39, giyimde yüzde 35. Bu bakımdan Türkiye’de kronik işsizlik kadar önemli bir diğer sorun aynı zamanda kayıt dışı işsizlik. Gelişen ve değişen teknoloji ile özellikle niteliksiz düz eleman ihtiyacının azalması, dijital dönüşüm, e-ticaret, endüstri 4.0 gibi uygulamalar fiziki istihdamın azalması anlamına geliyor. Pandemiyle birlikte gündeme gelen sosyal güvenlik ile ilgili destekler yeni asgari ücretin belirlenmesi ve gelir vergisinden istisna tutulmasıyla uygulamadan kalkıyor.

İktidarın pek çok mal ve ürüne, enerjiye, ulaşıma yaptığı zamlar fiyatlarda yükselişe yol açacağı için iç talep ve tüketim de hızla düşecektir. İç talepteki düşüş beraberinde işletmeleri üretimlerini azaltmaya yöneltecektir. Bunun sonucu ise daha düşük kapasitelerle çalışma ve bu yüzden de işçi çıkartmak olacaktır!

“İKTİDAR, ŞİMDİ TVF’DEKİ SON VARLIKLARI UCUZA KAPATMAK İSTEYENLERİN AYAĞINA GİDİYOR”

Merkez Bankası’nın (MB) net ulusal rezervleri bir haftada 392 milyon dolar gerileyerek 7,9 milyar dolara indi. Aralık ayı sonunda 72 milyar dolar olan altın dahil brüt rezervler, 7 Ocak haftasında 70 milyar dolara düştü. Bu rezerv tablosu MB’nin kasasının tamtakır olduğunu gösteriyor. AK Parti iktidarı 20 yılda pek çok alanda olduğu gibi MB’yi de iflasın eşiğine ve tükenme noktasına getirdi!

Tüm bunlar aynı zamanda TVF (Türkiye Varlık Fonu) Yönetim Kurulu Başkanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şubat ayında BAE’ye (Birleşik Arap Emirlikleri) hangi amaç ve beklentilerle gittiğini gösteriyor! Türkiye’nin hazinesini, Merkez Bankası’nı 3 kuruşa, 25 sente muhtaç konuma getiren iktidar, şimdi TVF’deki son varlıkları ucuza kapatmak isteyenlerin ayağına gidiyor!

“İKTİDARIN CARİ FAZLAYA ENDEKSLİ YENİ MODELİ İKİ AYDA ANLAMINI YİTİRDİ”

Kasım ayı Ödemeler Dengesi Bilançosu verileri dövizde bazı kaynağı belirsiz işlemlerin olduğunu, sadece geçtiğimiz kasım ayında 4,4 milyar dolar kaynağı belirsiz döviz girişi yaşandığını gösteriyor. Kasım rakamlarıyla birlikte geçtiğimiz yılın Ocak-Kasım döneminde 11 ayda gelen kaynağı belirsiz döviz tutarı toplamı 19 milyar dolara ulaştı. Kasım rakamlarında yeniden cari açık verilirken, iktidarın cari fazlaya endeksli yeni modeli iki ayda anlamını yitirdi!

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilen 2018 yılında net hata noksan kalemindeki kaynağı belirsiz döviz girişleri 22,9 milyar dolara ulaşmıştı. Aradan geçen üç yıla rağmen hâlâ bu paranın kaynağı ve nereden geldiği, belli değil.  2021 yılı aralık ayı ödemeler dengesi rakamları açıklandığında net hata noksan kalemindeki kaynağı belirsiz girişler 20 milyar doları hayli aşacak ve yeni bir kaynağı belirsiz rekor daha kırılacak. Kimse bu paranın nereden geldiğini nereye gittiğini, sahibinin kim ya da kimler olduğunu bilemeyecek!

“YABANCILARA YAPILAN KONUT SATIŞLARI YENİ BİR REKOR KIRARAK YÜZDE 43,5 ARTIŞ GÖSTERDİ”

Geçtiğimiz yıl ülke genelinde konut satışları önceki yıla göre yüzde 0,5 düşerken yabancılara yapılan konut satışları yeni bir rekor kırarak yüzde 43,5 artış gösterdi. Konut kredisi faizlerinin geldiği seviye nedeniyle ipotekli konut satışları durgun seyrediyor. Kurlardaki rekor artışlar, konut fiyatlarında

Aralık ayında ipotekli konut satışlarında gözlenen yükselişte artan konut fiyatlarına karşılık kamu bankalarının konut kredisi faizlerini MB’nin politika faizi düzeyine indirmesinin etkili olduğu anlaşılıyor. Bunun yanı sıra döviz kurlarının geçen ay olağanüstü yükselmesi, doların 18 TL’yi aşması yastık altındaki döviz ve altın birikimlerinin kısmen konut yatırımlarında değerlendirildiği şeklinde de yorumlanabilir.  Şu anda konut kredisi faizlerinin kamu bankaları dışında yüzde 25-26 düzeyine ulaşması konut kredisi talebini aşağı çekti. Enflasyon ve inşaat girdi maliyetlerindeki artışın konut fiyatlarını yukarı çekmesi geniş kesimlerin konut sahibi olmasını güçleştirecektir. TL, döviz ve altın varlıkları için farklı finansal alternatiflerin devreye sokulması da tasarruf sahipleri açısından konut satın alma tercihinin geri plana çekilmesini beraberinde getirebilir.

Tüm bunların ötesinde konut satışlarının gerilemesi, maliyetlerin artması inşaat-konut sektöründe daralmanın giderek kalıcı hale gelmesine, çok sayıda inşaat şirketinin, konut üreticisinin darboğaza girmesine ve konut-inşaat sektöründe işsizlik artışına zemin hazırlayacaktır. Bu da aynı zamanda bu sektörden büyümeye gelecek katkının azalması demektir. Dünya Bankası’nın küresel ekonomi ve ülkeler bazında büyümeyle ilgili tahminlerinde Türkiye için büyüme beklentisini yüzde 2’ye düşürmesi dikkat çekicidir!"

 

Kaynak: anka