Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, AKP’lilere, kendisini istifaya götüren ihraç sürecinin fitilini yakan makalesini anımsattı. Davutoğlu, "Şimdi vicdanlarınıza sesleniyorum: Bu görüşler yanlış mıydı? Gereği yapılsaydı ülkemiz ve AK Parti bu halde olur muydu" dedi.

Ahmet Davutoğlu, son yerel seçimlerin ardından kaleme aldığı "31 Mart Seçim Sonuçları ve İçinde Bulunduğumuz Siyasi Şartlara İlişkin Tespit ve Tavsiyeler" başlıklı makalesini sosyal medya hesabından paylaştı. Davutoğlu, paylaşımına şu notu düştü:

"AK Partili kardeşlerim, tam iki yıl önce adalet ve temiz siyaset talep ettiğim için beni istifaya götüren ihraç süreci başlatıldı. Şimdi vicdanlarınıza sesleniyorum: Bu görüşler yanlış mıydı? Gereği yapılsaydı ülkemiz ve AK Parti bu halde olur muydu?"

"31 MART SEÇİMLERİ BASİRET VE SAĞDUYUYLA İNCELEMEMİZ GEREKEN ÖNEMLİ MESAJLAR VERMİŞTİR"

Davutuoğlu’nun, o dönemde henüz üyesi olduğu AKP’ye tavsiyelerde bulunduğu makalesinden öne çıkan başlıklar şunlar:

"2013 yılında Gezi olayları ile başlayan, 17/25 Aralık komploları ile devam eden, çukur eylemleri ile tehlikeli boyutlara ulaşan ve nihayet 15 Temmuz hain darbe girişimi ile zirveye çıkan iç gerilimler ülkemizi vizyoner ve atılımcı pozisyondan reaksiyoner ve savunmacı bir pozisyona sürüklemiştir. Bütün bu süreci yönetebilecek yegane siyasi aktör konumunda olan partimizin de bu komplo süreçlerinde öncü rol oynamış bazı odakların milli iradeyi hiçe sayan tahrik ve manipülasyonları ile enerjisini kendi içinde tüketmeye başlaması hem iç ahengimizi sarsmış hem de vizyon üretme ve uygulama kapasitemizi daraltmıştır.

31 Mart seçimleri basiret ve sağduyuyla incelememiz gereken önemli sonuçlar doğurmuş, dikkate almamız gereken önemli mesajlar vermiştir. Partimizin ve ülkemizin geleceği için bu mesajların doğru anlaşılması ve gereğinin yapılması büyük bir önem arz etmektedir. Milletimizin tercihlerindeki değişikliklerden gerekli mesajlar çıkarılmaz, atılması gereken adımlar kararlılıkla atılmaz ise hem AK Parti olarak bizleri hem de ülkemizi zor bir dönem beklemektedir. Bu çerçevede, başta hareketimizin kitleselleşerek iktidara yürümesinin önemli sembolleri olan ve çeyrek asırdır kadrolarımızın yönetiminde bulunan İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlıklarında alınan sonuç olmak üzere, partimizin toplumsal desteğinde görülen azalma gerçeğiyle yüzleşmek ve bunu sağduyulu bir şekilde değerlendirmek durumundayız.

"BU HAREKET İKBAL HESAPLARINA, GİTTİKÇE KABARAN EGOLARA VE KISIR ÇEKİŞMELERE KURBAN EDİLMEMELİDİR"

Her şeyden önce tekrar hatırlamak zorundayız ki AK Parti, konjonktürel siyasi şartlarda ortaya çıkmış nevzuhur bir siyasi oluşum değildir. Aksine, nesillerin birbirine aktararak getirdiği alın ve zihin terinin, zor şartları aşa aşa oluşan anonim bir birikimin milletle ve tarihle buluşmasının eseridir. Bu nedenledir ki varoluş gerekçesi ve geleceği herhangi bir faninin, sınırlı bir toplumsal kesimin, bir ekonomik çıkar grubunun hatta tek bir neslin kaderine, tercihlerine ve takdirine bağlı değildir ve olmamalıdır. Geriye doğru derinliğine gidildiğinde geçmiş nesillerin emeği, ileriye doğru bakıldığında gelecek nesillerin umutları üzerinde yükselen bu hareket, ikbal hesaplarına, gittikçe kabaran egolara ve kısır çekişmelere kurban edilmemelidir."

Davutoğlu'nun o dönemde kaleme aldığı makalesinde siyasi şartlara ilişkin tespit ve tavsiyelerinden bazıları şunlar:

-“Son yıllarda partimizin insan odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söyleminin yerini devletçi, güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir söylem almıştır.

-Partimizi Türkiye’nin her yerinde birinci parti kılan toplumsal kapsayıcılık ve ilişkiler ağında da ciddi bir daralma yaşandığı gözlenmektedir. Son seçimlerde alınan neticeler Cumhur İttifakı olarak dahi sahil kesimlerinden koparak İç Anadolu ve Karadeniz’e doğru daralan bir siyasal etkinlik alanına sıkışmakta olduğumuzu göstermektedir. İç Anadolu’da ise ittifak içi dengenin partimiz aleyhine değişmekte olduğu bir vakıadır. Bu coğrafi ve toplumsal destek daralmasının gerek söylem gerekse eylem düzeyindeki sebepleri üzerinde titizlikle durulmazsa bu daralma bir siyasi kıskaca dönüşecektir.

-Seçim sonuçları, ittifak siyasetinin hem oy oranı hem de parti kimliği açısından partimize zarar verdiğini ortaya koymuştur. Partimiz, ittifak içi yarışta da ittifaklar arası yarışta da hedeflerine ulaşamamış, yönettiği birçok belediyeyi kaybetmiştir. Ayrıca ittifak siyaseti partimizi dar bir siyasi dile ve kimliğe hapsederek, ülkenin her bölgesini ve toplumun her kesimini kucaklayan özgün duruşumuza zarar vermiştir. Bu çerçevede partimiz, seçim sonuçlarını doğru analiz ederek ittifak siyasetini gözden geçirmelidir. Farklı siyasi partilerle ülkemizin ortak gündemi konusunda yakın iş birliği geliştirilirken partimizin özgün siyasal kimliği ve felsefesi de korunmalıdır.

-Özetle bugün partimiz her açıdan bir yenilenme ihtiyacı içindedir. Seçimsiz geçmesi beklenen dört yıl böylesi bir yenilenme ihtiyacı için gerekli zamanı sağlamaktadır. 

-Cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte gelen ittifak yapılanmaları, beklenenin aksine siyasi yelpazedeki dağınıklığı gideremediği gibi siyasi kutupların oluşmasına ve toplumu bir arada tutan ortak değerlerin yıpranmasına yol açmış görünmektedir. 

"SEÇİMLERDE YARIŞANLAR DÜŞMAN DEĞİL, SİYASİ RAKİPLERDİR"

-Seçimlerde yarışanlar düşmanlar değil, siyasi rakiplerdir. Kazanan ise sandıktan kim çıkarsa çıksın milletimiz ve demokrasimizdir. Bu sonuca saygı duymak da herkesten önce siyasilerin görevidir. Beka endişeleri, demokrasiyi askıya alma heveslerinin gerekçesi olamaz. Aksine devletimizin bekasının temeli demokratik meşruiyettir.

-Beka söylemi ile rakip partileri düşmanlaştırmanın, siyasi rekabeti aşan kutuplaşmaların nelere sebep olabileceğini ne yazık ki Ankara’da, aslında hepimizi birleştirmesi gereken bir şehit cenazesinde gerçekleşen çirkin saldırıda yaşadık. Ana muhalefet liderine dönük bu saldırıyı bir kez daha kınıyor, herkesi demokratik düzen içinde hareket etmeye ve kutuplaştırıcı siyasi söylemlerden uzak durmaya davet ediyorum.

-FETÖ ile tavizsiz verilmesi gereken mücadelede farklı kişilere farklı kriterler uygulanması, yürütülen mücadeleye zarar vermektedir. Bu konuda hukukun en temel ilkesi olan ‘suçların şahsiliği’ ilkesi özenle korunmalıdır. 

-Kuvvetler ayrılığını garantiye almak üzere, yasama erki yürütme ve yargı erkleri karşısında dengeleyici bir otonomiye sahip kılınmalıdır.

-Siyasetin toplumumuz nezdinde tekrar itibar kazanmasında ana faktör, partimizin siyaset literatürüne kazandırdığı en önemli şiarlardan birisi olan 3Y (yasaklar, yolsuzluk ve yoksulluk) ile mücadeleye yaptığı vurguydu. Bugün bu üç hedef konusunda da hangi konumda bulunduğumuzun samimi bir muhasebesini yapmaksızın siyasete yeniden itibar kazandırmak ve topluma yeni bir güven verebilmek çok güç görünmektedir.

Kaynak: anka