CHP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, Sosyal Demokrasi Derneği’nin düzenlediği Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Çalıştayı’nda; “En geç 18 Haziran, gelecek yıl yapılacak oylama; 2+1 oylaması olacak, olmalı. 2+1; Meclis seçimi, cumhurbaşkanı seçimi; ama esasen demokratik anayasa oylaması. Meclis çoğunluğunu ve Cumhurbaşkanlığı’nı; demokrasi güçlerinin, cumhuriyetçi demokratların ya da demokrat cumhuriyetçilerin kazanması durumunda, geçilecek olan anayasal sistemdir, demokratik anayasa” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili, Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, Sosyal Demokrasi Derneği’nin Ankara’da düzenlediği; CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek ve CHP PM üyesi Yunus Emre’nin de katıldığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Çalıştayı’nda konuştu. Kaboğlu, şunları söyledi:

“2017’de aslında, bir anayasa değişikliği; usul ve içerik ötesinde bir tür ‘anayasal plebisit’ yapıldı. Kişiye indirgenmiş bir Anayasa projesi bu zaten. Söyleniyordu. ‘Bu benim projemdi’ dedi. Tam bir Anayasa oylaması değildi. Esasen, kişi oylamasıydı. Yalnızca, Anayasa değişikliği OHAL ortam ve koşullarında yapılmadı. OHAL ortam ve koşulları Anayasa değişikliğine elverişli ortam ve koşullar değil. Çünkü, Anayasal kamuoyu oluşmuyor. Serbest anayasal kamuoyu oluşmuyor. Ama bununla sınırlı kalınmadı. Oylama da bu ortamda yapıldı. Oylama yapıldıktan sonra geçiş dönemi de OHAL ortam ve koşullarında yapıldı.

Yasa ile geçiş yapılmadı. Altı ay içinde yasal düzenleme, uyum yasaları yapılır deniyordu. Bırakın altı ayı bir yana, 16 ayda bile yapılmadı. Yapılan ne oldu? Mart 2018’de, seçim yasasında değişiklik oldu. Nisan ayında da 2019 Kasım’da yapılması gereken seçimler 24 Haziran’a alındı. Ve o arada, yasa ile yapılması gereken, yönetilmesi gereken, gerçekleştirilmesi gereken geçiş süreci; KHK ile ve Cumhurbaşkanı Kararları ile yapıldı. Biz o nedenle, ‘Anayasa değişiklik ortamı meşru değildi, oylama ortam ve koşulları değildi zaten. Haklı eleştiriler yönetiliyor. CHP ne için dava etmedi’ diye. Çok ciddi sorunlar vardı. Ama sonrasında da geçiş süreci de meşru ortam ve koşullarda yürütülemedi.

“OLAĞANÜSTÜ HAL, SÜRMEKTEDİR… ANAYASAL OHAL”

OHAL kaldırıldı. OHAL döneminin bütün OHAL düzenlemeleri devam etti. Çıkarılan beş yasa da yapılan işlemler, eylemler, tasarruflardan; kamu yöneticilerinin, başbakanların ve bakanların ‘sorumsuzluğu’ öngörüldü. Sorumsuzluk zırhı getirildi. Bugün de şu anda görüşülmekte olan Bankacılık Hakkında Kanun, TMSF’ye getirilecek olan; ayrıcalıkta altıncı halka oluyor. Olağanüstü Hal süreklileştirilmiş bir biçimde sürmektedir. Bunun farkında olmamız gerekir. Ben bunu ‘Anayasal OHAL’ olarak nitelendiriyorum. Demek ki sadece Anayasa değişikliği değil, geçiş süreci ve geçişten sonraki yönetim de bu şekilde sürdürülmektedir. Bunun bilinmesinde yarar var.

“SİYASAL OLARAK HANGİ KARAR ALINIYOR, NASIL ALINIYOR? BUNUN BİR DÜZENEĞİ BULUNMAMAKTADIR”

Esasen ilk saptama içerik olarak şu olmalı. Götürülen nedir? Belli. Götürülen, demokratik parlamenter rejimin kurumları, kuralları ve değerleri ile tümden ortadan kaldırılmasıdır. Bu saptama, bir olguya dayanan bir saptamadır. Bunun anlamı şudur? Osmanlı Devleti Cumhuriyet döneminde parlamentonun Kanun-u Esasi’yle ilk kurulduğu andan 2017’ye kadar oluşan bütün parlamenter gelenekler. Hükümet, kolejyal yani kurul halinde yönetim, Meclis önce sorumlu yönetim, meclise karşı sorumluluk, siyasal sorumluluk ilkesi… Bütün bunlar tasfiye edildi. Yalnızca bütün bunlar tasfiye edilmedi, siyasal karar düzenekleri tasfiye edildi. Şu anda siyasal olarak hangi karar alınıyor, nasıl alınıyor, bunun herhangi bir düzeneği bulunmamaktadır. Böyle bir mekanizma yoktur.

Kaldırılanın ne olduğunu biliyoruz. Ama getirilenin Başkanlık rejimi olmadığını da bilmek durumundayız. Çünkü parlamenter rejim de başkanlık rejimi de demokratik siyasal rejimlerdir. Demokrasinin temel ögeleri tasfiye edilmiştir, bulunmamaktadır. Örneğin başkanlık rejimi, yasama ve yürütme, yani başkan ve yasama açısından oluşumları, oluşum zamanları farklı, işleyişleri ve işlemleri birbirinden bağımsız, sona ermeleri birbirinden bağımsız.

Başkanlık rejimi ile onların Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını verdikleri sistem arasında nitelik olarak örtüşme yok. Nitelik olarak ayrışma söz konusu. Bunu saptamak şu açından önemli. Getirilen yönetim tarzı, demokratik bir yönetim değildir. Siyasal çoğunluk, siyasal çoğulcu rejimler kategorisinde yer alan sistem değildir. Bu tartışma zemini açısından önemlidir.

Biz güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek istiyoruz. Ama artı biz demokrasiye geçmek istiyoruz. Demokrasiye dönmek istiyoruz çünkü bu demokratik değil.

“KARAR MEKANİZMALARI TASFİYE EDİLDİ”

Bütün siyasal karar mekanizmaları tasfiye edilmiş bulunuyor. Fakat varmış gibi bir görüntü çabası da açık. Ne dendi ilkin? ‘Bakanlar Kurulu toplanıyor pazartesi günü’. Gözler Bakanlar Kurulu’nda. Dedik ki, ‘Bakanlar kurulu yok ki.’ Sonra, ‘Kabine toplanıyor’. Baya tuttu. Bunu aşamadık. Oysa kabine diye bir şey yok. Kabine kavramı, parlamenter rejimin bir kavramıdır. Britanya kökenlidir. Dayanışma halinde olan, ortak sorumluluk kapsamında yer alan siyasal şahsiyetleri bir araya getiren bir kuruldur. Burada öyle bir şey yok. Kim katılıyor oraya, belli değil. Kim katılıyor belli değil? Bürokratlar katılıyor, askerler katılıyor. Bilmiyoruz biz onları.

Ama bildiğimiz şu var. Orada herhangi bir biçimde karar düzeneği bulunmamaktadır. Bir karar yoktur. Karar alma yeri değildir. Ama bizim açımızdan şöyle bir gerekçe veriyor bize. Demek ki bütün yetkiler tek kişiye verildiği zaman Türkiye gibi büyük bir devletin yönetimi mümkün değil, zaten küçük bir devlet olsaydık bile mümkün değil. Lüksemburg olduğunu varsayalım, yine tek kişi tarafından yönetilemiyor. Böyle bir olgu yok.

“MEŞRU DEĞİL”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kavramını kullanmak da meşru değildir bana göre. Diyeceksiniz ki neyi kullanalım, tek adam iyi, tek kişi tamam. Ama ben de onu kullandım. ‘Monokrasi’ dedim. Sonra onun da yetersiz kaldığını düşündüm. Çünkü tek kişi de ama ‘10 milyonluk partim var’ diyor. ‘Bana şu kadar oy veren kişi var. Partim var.’ O zaman Anayasa 104. parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı. Yürütme benim diyor. Anayasa yazıyor onu.

“KENAN EVREN BİLE KULLANMADI”

Bütün siyasal karar düzeneklerini tasfiye ettiğiniz zaman, edildi; o zaman bir atanmışa vekalet yetkisi verelim diye. Ne oluyor, Katar’a gidiyor, Birleşik Arap Emirlikleri’ne gidiyor. Fuat Oktay Cumhurbaşkanlığımızı yapıyor. Oysa Kenan Evren bile ne yapmıştı? Devlet Başkanı unvanını kullanmıştı, Anayasa oylamasına kadar. Cumhurbaşkanını kullanmıyordu. Bu şunu gösteriyor. 2017’de yapılan siyasal karar mekanizmalarının tasfiye edilmiş olduğu gibi, bütün siyasal aktörlerin Anayasal ve siyasal konumlandırma biçimi de kırıldı, lağvedildi. Şöyle ki bir 16-20 bakan, Meclis ile tek bağlantıları Meclis önünde Anayasa andı içmiş olmaları. Siyasal şahsiyet değil onlar. Seçimle gelmiyor. Meclis önünde sorumlu değil. Seçimle gitmiyor. Ama ne yapıyor? O kişi ana muhalefet lideri ile siyaset yapmaya çalışıyor. Ona laf yetiştirmeye çalışıyor. Oysa bu Anayasal kurguda aslında bakanlar, Cumhurbaşkanı yardımcısı da dahil olmak üzere siyasetten alıkonulmuş şahsiyetlerdir. Çünkü bir şube müdürünü bile Cumhurbaşkanı atıyor. Ama şube müdürünü bile atayamayan bir bakan, ana muhalefet liderine laf atıyor.

“2+1 SEÇİMİ OLACAK”

Parti başkanlığı yoluyla devlet başkalığı ve yürütme anayasal ve parti başkanlığı realitesini yansıtan geniş kavram… Ama şu ana kadar bulabildiğimiz kavram bu. Kişi, artı parti, artı devlet. Bunun birleşmesi.

Parti devlet birleşmesi ötesinde, kişi şahsında parti yönetiliyor ve devlet de yine o tek kişinin mahiyetine sokulmuş oluyor. Bu da tarihimizde ilktir. 21. yüzyılda da ilktir. Bunun vurgulanması çok önemli. Bu da demokratik olmayan başka bir öğe. Ya hep ya hiçe dönmüş bulunuyor. Sayın Erdoğan’ın sahip olduğu başkanlık unvanlarının sayısını kendisi biliyor mu, bilmiyorum? Ama, kaybetmesi durumunda bütün başkanlıkları kaybediyor. Demokrasi ile bağdaşmayan bir şey. Demokrasi ya hep ya hiç hesabına dayanmaz.

Beş yıl önce yapılan anayasa oylaması, bir plebisiter anayasa oylamasıydı, yani kişiye endeksli bir Anayasa oylamasıydı. En geç 18 Haziran, gelecek yıl yapılacak oylama; 2+1 oylaması olacak, olmalı. 2+1; Meclis seçimi, cumhurbaşkanı seçimi; ama esasen demokratik anayasa oylaması. Meclis çoğunluğunu ve Cumhurbaşkanlığı’nı; demokrasi güçlerinin, cumhuriyetçi demokratların ya da demokrat cumhuriyetçilerin kazanması durumunda, geçilecek olan anayasal sistemdir, demokratik anayasa.”

Kaynak: anka