Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, "Bugün, yani 9 Eylül, Yunan macerasının bittiği günün yıl dönümüdür. Bu vesileyle bir asır önce girişilen maceranın bedelinin ne kadar ağır olduğu unutulmamalı, hüsranla sonuçlanacak yeni maceralar peşinde koşulmamalıdır. İçten temennimiz, Türk ve Yunan halklarının bölge zenginliklerinden de istifade ederek barış, güven, istikrar ve refah içinde yaşamasıdır" dedi.

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın da katıldığı, 9 Eylül Üniversitesi tarafından Sabancı Kültür Merkezinde düzenlenen “Adalar Denizi ve Yunanistan ile Komşuluk İlişkileri Sorunları Sempozyumu”nda konuştu.

Bakan Akar sempozyuma beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Musa Avsever, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz ile katıldı.

Sözlerine İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünü kutlayarak başlayan Bakan Akar, şöyle konuştu:

“Yunanistan ile kıta sahanlığı, kara sularının genişliği, hava sahası, FIR hattı, arama kurtarma sahasına yönelik ihtilaflar, Gayri Askerî Statüdeki Adaların (GASA) silahsızlık statüsünün ihlali, Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar (EGAYDAAK) Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve KKTC’nin hak ve menfaatlerini göz ardı eden iddialar, provokatif silahlanma girişimleri ve diğer provokatif faaliyetler, Batı Trakya Türklerinin haklarını kısıtlayıcı uygulamalar ve terör örgütlerine verdikleri destek konularında sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunlara düzensiz göçten kaynaklı anlaşmazlıklar ve FRONTEX meselesi de eklenmiş durumda.

“TÜRKİYE’NİN BUNU KABUL ETMESİ ASLA MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması durumunda Ege’nin yalnızca beşte biri açık deniz alanı olarak kalacak, yaklaşık üçte ikisi Yunan kara suları hâline gelecektir. Yani, ‘12 mil’ demek, neredeyse Ege Denizi’nin tamamının Yunanistan’ın hâkimiyetine geçmesi, Ege’nin Yunan gölü hâline gelmesi demektir. Böyle bir durumda Deniz Kuvvetlerimizin uluslararası sulardan geçerek Akdeniz’e ulaşması neredeyse imkânsız hâle gelecektir. Türkiye gemicilik, güvenlik ve Ege’deki kaynaklar açısından önemli zararlara uğrayacaktır. Aynı zamanda üçüncü ülkeler de Ege’den geçerken Yunanistan’dan izin almak durumunda kalacaktır. Türkiye’nin bunu kabul etmesi asla mümkün değildir.”

“AKIL, MANTIK VE HUKUK DIŞI GARİP İDDİA”

Türkiye ve Yunanistan arasında önemli gerilimlerin oluşmasına yol açan sorunlardan bir diğerini ise Ege Denizi üzerindeki hava sahası ve FIR hattına ilişkin sorunlar olarak tanımlayan Bakan Akar, şunları söyledi:

“Hava sahasının sınırı kara suları sınırlarını aşamaz. Ancak Yunanistan, kara suları genişliği 6 mil olmasına karşın 10 mil hava sahası olduğunu iddia etmektedir. Yani, uluslararası sularda bulunan bir gemimiz, kara suyu sınırlarını ihlal etmezken, bu gemiden bir helikopter havalandığı anda hava sahası ihlali yapmış oluyor. Bu akıl, mantık ve hukuk dışı garip iddiayı sadece Yunanistan ileri sürmektedir. Ne tarihte ne günümüzde, dünyada böyle bir uygulama yok."

“YUNANİSTAN HUKUK TANIMAZ TAVRINI SÜRDÜRÜYOR”

Yunanistan’ın Ege’deki Gayri Askerî Statüdeki Adaların uluslararası anlaşmalara aykırı olarak silahlandırmasına da değinen Bakan Akar, “Yunanistan, askerî birlik, silah bulundurarak 23 Gayri Askerî Statüdeki Ada’nın en az 16’sının statüsünü ihlal etmekte, her fırsatta başta Lozan Antlaşması olmak üzere uluslararası anlaşmaları aşındırmaya çalışmaktadır.” diye konuştu.

Ege’de bir diğer sorun başlığını ise Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklarla ilgili yaşanan sıkıntılar olarak tanımlayan Bakan Akar, şöyle konuştu:

“Yunanistan bunlar üzerinde egemenlik hakkı iddia etmekte, hatta bunlardan bazılarını satışa çıkarmaktadır. AB çevre ve enerji programları, arkeoloji ve kadastro çalışmaları gibi uluslararası girişimleri de bu anlamda istismar etmektedir. Bunun gibi tek taraflı fiilî adımların kabul edilmesi mümkün değildir. Somut tarihî, coğrafi ve ilmi gerçekler göz önünde bulundurulduğunda tüm bu çabalar, 1832’de 47 bin 517 kilometrekarelik yüzölçümü ile Mora Yarımadası ve çevresinde resmen kurulan ve günümüze kadar 7 aşamada yaklaşık 3 kat büyüklüğe ulaşan Yunanistan’ın yayılmacı anlayışını en açık şekilde ortaya koymaktadır.” 

“ÇARPIK VE DÜŞMANCA ZİHNİYETİN YENİ BİR ÖRNEĞİDİR”

Rum kesiminde Atatürk'ün anlatıldığı kitabın sayfasının yırtılması kararını da değerlendiren Bakan Akar, “Bu çarpık ve düşmanca zihniyetin yeni bir örneğidir. Bu olay kimlerle ve nelerle uğraştığımızı açıkça göstermektedir. Şiddetle reddediyor, şiddetle kınıyoruz. Gerçekten pes doğrusu” dedi.

"YUNAN VE RUM TARAFINA HİÇBİR FAYDA SAĞLAMAYACAK"

Kıbrıs Barış Harekatı ile Ada’ya barış ve huzurun geldiğini, soydaşların, masum insanların katledilmesinin engellendiğini, Ada’da Türklerin uğradığı zulmün ortadan kaldırıldığını, akan kan ve gözyaşının durdurulduğunu belirten Bakan Akar, “Bugüne kadar Ada’da süren barış ve huzurun bu harekâtın sonucu olduğu açıktır. Hâlen de Ada’da barış ve istikrarın teminatı Türk Silahlı Kuvvetleridir. Garantör devlet olan Türkiye’nin Ada’daki askerî varlığını olduğundan farklı göstermeye çalışmak, Yunan ve Rum tarafına hiçbir fayda sağlamayacaktır” dedi.

Akar, Ada’daki esas sorunu Kıbrıs Türklerinin hakları konusunda Rum-Yunan ikilisinin, elli yıldır uzlaşmaz tavrını sürdürmesi, Kıbrıs Türkü’nün hakkını hukukunu hiçe sayması ve eşit varlığı kabul etmemesi olarak tanımladı.

Denenmiş ve başarısız olduğu görülmüş çözüm önerilerinin tekrar tekrar görüşülmesinden hiçbir sonuç alınamayacağını dile getiren Akar, şöyle konuştu:

“Kıbrıs’ta iki devletli, egemen eşitliğe dayalı, yan yana yaşayan ve iş birliği içinde olan bağımsız iki devletin artık tek çözüm olduğuna inanıyoruz. Yani bağımsız, egemen, eşit iki devlet. Bir kez daha vurgulamak isterim ki, Kıbrıs bizim millî meselemizdir. Garanti ve İttifak antlaşmaları doğrultusunda geçmişte olduğu gibi bugün de bütün imkânlarımızla Kıbrıslı kardeşlerimizin yanındayız. Bir oldubitti ile haklarının gasp edilmesine asla göz yummayacağız. Bu azim ve kararlılığımızın iyi anlaşılması gerekir. Sonuç olarak Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkü’nün yer almadığı hiçbir projenin yaşama şansı yoktur. Ege’de, Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta hak, alaka ve menfaatlerimizi korumakta azimliyiz, kararlıyız ve buna muktediriz.”

"KUZU POSTUNA BÜRÜNEREK"

Türkiye’nin etrafındaki sorunlarla ilgilenirken asla “yayılmacı, müdahaleci” bir anlayış içinde olmadığını belirten Bakan Akar, şu açıklamayı yaptı:

“Yunanistan kendi uluslararası hukuka aykırı eylemlerine rağmen Türkiye’yi suçlayıcı açıklamalarda bulunmaya devam ediyor. Özellikle bazı Yunan siyasiler, âdeta kuzu postuna bürünerek ve her gün başka bir yerde ortaya çıkarak gerçeklikten uzak iddialarla sürekli sahte gündemler oluşturmaya çalışmaktadırlar. Yunanistan suni bir tehdit algısı oluşturarak bir silahlanma sevdasına kapılmış bulunmaktadır. Yunan siyasiler, kifayetsiz ve hayalci bir yaklaşımla zaten ekonomik sıkıntılar yaşayan Yunan halkının kaynaklarını boş yere tüketmekte, refah seviyesini daha da aşağılara çekmektedir. Yunanistan’ın bu yaklaşımının beyhude bir çaba olduğunu kendi akademisyenleri, bazı diplomatları ve emekli komutanları da ifade etmektedirler.”

"YUNANİSTAN’IN TERÖR ÖRGÜTLERİNE DESTEĞİ"

Yunanistan’ın terör örgütlerine verdiği desteği de hatırlatan Bakan Akar, “Yunanistan’ın yıllarca PKK’lı, DHKP-C’li teröristlere topraklarında, Lavrion Kampında eğitim verdiği, onları barındırdığı, şimdi bunlara ilave olarak FETÖ’ye de ev sahipliği yaptığı herkesin malumudur. NATO müttefiki ve komşumuz Yunanistan’ın, bu örgütlere hamilik yaparken terörizmin ve dinî fanatikliğin yayılmasından şikayet etmesi çelişkidir, riyakârlıktır” diye konuştu.

Tüm dünyayı etkileyen düzensiz göç ve mülteci akınının büyük bölümünün Akdeniz ve Ege havzaları yoluyla gerçekleştiğini dile getiren Bakan Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“BM verilerine göre dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke Türkiye’dir. Doğal olarak Türkiye göç konusunda ağır bir yük taşımaktadır. Buna karşın bir yandan Yunanistan teröristlerin hamiliğini yaparken diğer taraftan mülteciler konusunda uluslararası hukuka, AB’nin savunduğunu iddia ettiği ortak değerlere ve evrensel ilkelere aykırı ve insanlık dışı uygulamalar sergilemektedir. Ege Denizi’nde kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere göçmenleri acımasız bir şekilde geri itmeye devam etmektedir.”

Mülteci sorununu sadece Türkiye’nin değil, aynı zamanda AB başta olmak üzere tüm ülkelerin ortak sorunu olarak nitelendiren Bakan Akar, “Yunanistan’ın mülteci konusunda takındığı tavır, NATO’nun da işini zorlaştırmaktadır. Yunanistan’ın sığınmacılara yönelik temel hak ihlalleri, insanlık dışı ve onur kırıcı gözaltı şartları, sığınma hakkı ihlalleri, Yunan sahil güvenliği tarafından alıkoyma ve Türkiye’ye doğru zorla geri itmesi kabul edilemez. Masum insanların Ege’nin soğuk sularında can vermesine neden olan uygulamaları insanlık suçudur” dedi.

“YUNAN MACERASININ BİTTİĞİ GÜNÜN YIL DÖNÜMÜ”

Türkiye’nin bütün iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen, Yunanistan’ın hukuk tanımaz, saldırgan, gerginliği tırmandırıcı söylem ve eylemlerine devam ettiğini dile getiren Bakan Akar, şunları söyledi:

“Yunanistan, Türkiye’ye karşı temelsiz suçlamalarda bulunarak ve her türlü yalanını, yanlışını ve noksanını AB üyeliğine sığınarak örtbas etme telaşı içindedir. Yunan yöneticilerin kendi halkının refahına mal olacak silahlanma yarışından, gerginliği tırmandırmaktan, uzlaşmaz tavırlardan kaçınması ve bizimle samimi iş birliğine dönmesi en doğru ve gerçekçi bir çözüm yolu olacaktır. Yunan siyasiler kendi halkına kulak verir bizi, bir tehdit unsuru ve rekabet etmesi gereken bir ülke değil de gerçek bir komşu ve müttefik olarak görmeyi başarabilirse, bundan her iki ülke ve bölgemiz kazançlı çıkacaktır. Türkiye, Yunanistan ile samimi ve güçlü ilişkiler geliştirmek istemekte, yaşanan sorunları, güvene dayalı ikili ilişkiler temelinde çözmeyi tercih etmektedir. Üçüncü taraflardan beklentimiz ise Türkiye’nin haklı, hukuka uygun, makul ve mantıklı yaklaşımlarını görmeleri, Yunanistan’ın uygulama ve iddialarını akıl, bilim ve objektif kriterler ışığında değerlendirmeleri, duruma sadece AB dayanışması penceresinden bakmamalarıdır. Türk ve Yunan halkı arasındaki benzerliklerin farklılıklarımızdan çok daha fazla olduğunun bilinmesi lazım. Aramızdaki sorunların uluslararası hukuka uygun olarak, barışçıl yöntemlerle, iyi komşuluk ilişkileri içerisinde ve karşılıklı diyalog ile çözülebileceğine samimi olarak inanmaktayız.

Ancak, yine de bir hususu hatırlamakta yarar var. Bugün, yani 9 Eylül, Yunan macerasının bittiği günün yıl dönümüdür. Bu vesileyle bir asır önce girişilen maceranın bedelinin ne kadar ağır olduğu unutulmamalı, hüsranla sonuçlanacak yeni maceralar peşinde koşulmamalıdır. İçten temennimiz, Türk ve Yunan halklarının bölge zenginliklerinden de istifade ederek barış, güven, istikrar ve refah içinde yaşamasıdır.”

 

Kaynak: anka