MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Sorarım sizlere, Anayasa Mahkemesi kapanmasın da hak ve hukukun itibarı mı kaybolsun? Anayasa Mahkemesi kapanmasın da terörle mücadeleye sünger mi çekilsin? Demirtaş, Baydemir, Kavala davalarında hak ihlali var diyen sözde hakimler, gelsinler bunu külahıma anlatsınlar” diyerek, Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması çağrısını yineledi. Bahçeli, iş insanı Osman Kavala için de “Bu Sorosçu’nun mahkemesi karara bağlanır ve hüküm verilirse, önce cezasını Türkiye’de çekmesi, sonra da vatandaşlıktan çıkarılarak 10 büyükelçiden birisinin ülkesine gönderilmesi artık milli bir zarurettir” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“PARLAMENTER SİSTEM PEŞİNDE KOŞANLAR, FETÖ’NÜN PKK’NIN DÜMEN SUYUNA GİREN YOZLAŞMIŞ SİYASİ PARTİLERDİR: Aziz Atatürk’e göre, Cumhuriyet rejimi, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Cumhuriyetin mümeyyiz vasfı millet egemenliğine dayanması, demokrasiyi sistem olarak benimsemesidir. Rejim ile hükümet sistemi arasındaki farkı çarpıtmak için kara propaganda yapanlar, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni devamlı surette hedef tahtasına koymuşlardır. ‘Rejim değişti’ diyerek yaygara koparanlar iflah olmaz bir yalancılığa, inkâr edilemez bir önyargı hastalığına yakalanan gafillerdir. Halbuki gerçekte yegâne değişen yönetim sistemidir, bu da cumhurun Cumhuriyetle kenetlenip kucaklaşmasıyla başarılmıştır. Rejim başka, hükümet ve yönetim sistemi başkadır. Türkiye’de rejimin adı Cumhuriyet’tir, hükümet sisteminin adı da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Bu ikisini birbirine karıştıranların zihinleri fukara olduğu için akılları da ukaladır. 20’inci yüzyılın ilk çeyreğinde Cumhuriyet rejimini kuran büyük Türk milleti, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde de milli ve tarihi emanetlerle uyumlu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmiştir. Bugün ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne itiraz edip ne idiğü muğlak ve muamma olan güçlendirilmiş parlamenter sistem peşinde koşanlar, 15 Temmuz’un rövanşını almak için hazırda bekleyen, FETÖ’nün ve PKK’nın dümen suyuna giren yozlaşmış siyasi partilerdir. Bunların sadece siyasetleri değil, vicdanları da emperyalistlerin kurşun askeri haline gelmiştir.

CUMHURİYET DEMOKRASİNİN, DEMOKRASİ CUMHURİYETİN GÜVENCESİDİR: Kılıçdaroğlu Türkiye’de demokrasi olmadığını söylüyor. Bu ülkeye gerçek demokrasiyi getireceklerini vaat ediyor. Cumhuriyet demokrasinin, demokrasi de Cumhuriyet’in güvencesi, bu iki değerin koruyucusu de aziz Türk milletidir. Kılıçdaroğlu’na kim ne söylüyorsa yanlış söylüyor, yanlışa sürüklüyor, komik durumlara düşürüyor. Kılavuzlarını ve akıl hocalarını gözden geçirmesinde bize göre yarar vardır, aksi halde bu gidişle dost gördükleri postuna samanı dolduracaklardır… Kılıçdaroğlu ya bilerek ya da cehaletinin oyununa gelerek hem devlete hem de millete diğer ortaklarıyla birlikte adeta kazan kaldırmıştır. Böylesi bir şahsın CHP Genel Başkanı olması inanılamayacak bir talihsizliktir. Türkiye’de demokrasi vardır ve hakimdir. Milli irade vardır, egemenliğin sahibidir. Kılıçdaroğlu’nun gözlüğüyle bakınca maalesef her yer zillet, her şey rezalettir. Bir defa bu şahıs Aziz Atatürk’le çelişmektedir. Geçmişini unutan mankurttur. Cumhuriyet, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerin yetişmesini temin ederken; Kılıçdaroğlu ile İP Başkanı zannediyorum kayıp ilanıyla aranıyorlardı. 100’üncü yıl dönümünde cumhuriyetin hakkını ve hukukunu müdafaa edecek zillet değil millettir, cumhurun ruh köküdür, onun siyasi onuru Cumhur İttifakı’dır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün CHP ile yalnızca kuruluş yılları bazında bir ilgisi kalmıştır. Ne CHP eski CHP’dir, ne de Türkiye zillete müsaade edecektir. Türkiye Cumhuriyeti’ni hak ettiği gelişmişlik düzeyine biz çıkaracağız.

ZALİM BİR ÜST AKIL HEM BÜYÜKELÇİLERİ HEM ZİLLET İTTİFAKINI HAREKETE GEÇİRMİŞ: 18 Ekim 2021 Pazartesi akşamı ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nin resmi Twitter hesabından seviyesiz bir açıklama yapılmış, ilaveten 9 devletin büyükelçisi de bu açıklamaya iştirak ederek devam eden bir davanın failiyle ilgili Türkiye’ye hukuksuz bir çağrıda bulunmuşlardır. Uluslararası hukuk ile demokratik teamüller çiğnendiği gibi, Türkiye’nin iç hukuk düzeni ve egemen eşitliği 10’lu büyükelçi grubu tarafından hedef alınmıştır. ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda ülkelerinin Ankara Büyükelçileri muhtemelen devlet veya hükümet başkanlarının teşviki, hatta talimatıyla Mehmet Osman Kavala’nın avukatlığına soyunmuşlardır. Yürüyen bir yargısal sürece müdahil olmaya teşebbüs etmek gibi bir skandala imza atmakla kalmamışlar, görevlerinin sınırlarını tamamıyla aşmışlardır. Büyükelçilerin görevi, gönderen ve kabul eden devletler arasındaki ilişkileri krize sokmak değil, iyileştirmek, diyalog kanallarını canlı tutmaktır. Anlaşılan mezkur büyükelçilerin böylesi bir amaç ve arayışı yoktur. Kısaca söylersek, bu 10 büyükelçi Mehmet Osman Kavala’nın serbest bırakılması hususunda açıklama yapmışlardır. Aynı talebi Kılıçdaroğlu da ısrarla seslendirmiş, İP Başkanı da her zamanki gibi Kavala’ya dolambaçlı sözlerle yeşil ışık yakmıştır. Bu tablodan çıkardığımız sonuç şudur: Zalim bir üst akıl hem büyükelçileri hem de zillet ittifakını dürte dürte harekete geçirmiş, ağız birliği halinde konuşmalarını dayatmıştır. İç ve dış işgal cephesinin makyajı dökülmüştür. Emeller ortaya çıkmıştır.

KAVAYA, SOROS’UN KURYESİDİR: Kavala paydasında Türkiye husumetinin harcı karılmış, mayası karıştırılmıştır. Bu harcın içinde CHP’sinden İP’ine kadar siyasi partilerin varlığı biliniz ki utanç kaynağıdır. Kavala, Soros’un kuryesidir. Kavala, Gezi Parkı olaylarının finansörü, azmettiricisi, kışkırtıcısı, 15 Temmuz’da İstanbul Büyükada’da yuvalanan casusların irtibat ve ilişki ağı içinde yer alan şüpheli ve şaibeli bir kişidir. Gezi olaylarına bir park ötesinde anlam ve misyon yüklenmesinde aktif pozisyon üstlenen, Dünya’daki birçok kalkışmayı renkli demokrasi devrimi olarak lanse eden ve bu amaçla STK’lara para, lojistik, kaynak, insan sağlayan Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye piyonu bu şahıstır. Soros uşağı olan Kavala, 4 Ağustos 2015 tarihinde kendisiyle yapılan bir röportajda, PKK’yı rasyonel politikalar yürüten bir örgüt olarak değerlendirecek kadar gözünü ve gönlünü karartmış, teröre çanak tutmuştur. TESEV’de, kurduğu Anadolu Kültür Anonim Şirketi’yle zehir saçmıştır. Kavala, 18 Ekim 2017’de İstanbul’da yakalanmıştır. Üzerine atılı suçlar hükümeti ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmektir. 29 Aralık 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne, 8 Haziran 2018’de de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapmıştır. Anayasa Mahkemesi 22 Mayıs 2019 tarihinde, aralarında mahkeme başkanı Zühtü Arslan’ın da bulunduğu beş üyenin karşı oyu ve oy çokluğuyla Anayasa’nın 19’uncu maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine, Ayrıca tutuklamanın hukuki olmadığından bahisle, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine dair iddianın kabul edilebilir olduğuna ise oy çokluğuyla karar vermiştir.

ANAYASA MAHKEMESİ NEREDE ÇAPULCU VARSA YAN YANADIR: Anayasa Mahkemesi öyle bir hale gelmiştir ki, nerede bir hain, nerede Türkiye’nin kuyusunu kazmak için faal halde bulunan bir çapulcu varsa onlarla yan yanadır. Terörist Demirtaş’ın yanında duran bu mahkemedir. Sorosçu fitnenin yanında konuşlanan bu mahkemedir. Daha geçtiğimiz günlerde Diyarbakır eski belediye başkanı, bölücülüğün atar damarı Osman Baydemir ile ilgili hak ihlali kararı veren, dahası 30 bin lira da tazminat ödenmesine hükmeden bu mahkemedir. Şu rezalete, şu adaletsizliğe bakınız ki, hem canımızı alıyorlar, hem de paramızı alıyorlar. Şehitlerimizin kana bulanmış haklarını eğer imkan olsa Anayasa Mahkemesi’nin asla umursamayacağını, bunu bilmek için de kahin olmaya gerek bulunmadığını herkes görmeli ve idrak etmelidir.

ANAYASA MAHKEMESİ KAPANMASIN DA HUKUKUN İTİBARI MI KAYBOLSUN: Sorarım sizlere, Anayasa Mahkemesi kapanmasın da hak ve hukukun itibarı mı kaybolsun? Anayasa Mahkemesi kapanmasın da terörle mücadeleye sünger mi çekilsin? Demirtaş, Baydemir, Kavala davalarında hak ihlali var diyen sözde hakimler, gelsinler bunu külahıma anlatsınlar, bu da yetmezse gitsinler dağda gezen, sınırda bekleyen, sınır ötesinde mücadele eden kahramanların yüzüne, Mehmetçiklere söylesinler. Haydi buyursunlar. Diğer yandan, FETÖ’cülerle, bölücülerle ilgili süren mahkemeler kısa süre içinde sonuçlandırılmalıdır.

KARMA KOMİSYON’DA BEKLEYEN DOSYALAR GETİRİLMELİ: Bir başka önemli konu da teröre yardım ve yataklık yapan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını esas alan tezkerelerin süratle görüşülmesidir. TBMM Karma Komisyonu’nda bekleyen dosyalar tefrik edilerek terör örgütüne destek verenlerle ilgili karar alınmalı, Genel Kurul’a getirilmeli ve süratle sonuçlandırılmalıdır. Bölücüye ve teröriste müsamaha Gazi Meclis’in şanıyla, millet iradesinin saygınlığıyla katiyen bağdaşmayacaktır.

CUMHURBAŞKANIMIZIN SAĞLAM VE TAVİZSİZ DURUŞU ÖNEMLİ BİR DAYANAK: 10 büyükelçi hem Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi’ne hem de Anayasa’ya aykırı hareket etmişlerdir. Türkiye bir hukuk devletidir, tam bağımsızdır ve bu haklarımız kesinlikle tartışmaya açık değildir. Türkiye’de görev yapan dış misyonlar dahil hukukun üstünlüğü herkes için bağlayıcıdır. Yargı bağımsızlığı lekesiz ve gölgesizdir. Büyükelçiler, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve demokrasi onuruna sabotaj yapmışlardır. Zira her şey çok açıktır. 10 ülkenin büyükelçisi bahse konu sözleşme ve Anayasa kapsamında zaten istenmeyen adam haline çoktan gelmişlerdir. Ne var ki, dün ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada; ‘ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine riayet etmeyi teyit eder’ ifadelerine yer verilmiştir. Aynı şekilde 18 Ekim bildirisine destek veren diğer büyükelçiliklerden de benzer görüşler kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu son gelişmeyi olumlu bulduğu anlaşılan Sayın Cumhurbaşkanımızın cesur, dirayetli ve kararlı tutumu, milletimizin sağlam ve tavizsiz duruşu tarihi bir yanlışın düzeltilmesinde bize göre önemli bir dayanaktır. Türkiye kum torbası değildir, başına vurulup ekmeğinin alınacağı bir ülke değildir, küstahların elinde de oyuncak olmayacaktır.

VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILSIN: ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin başını çektiği 18 Ekim bildirisinden geri adım atılması anlamlıdır, yerindedir, bir daha ülkeler arasında gerilim ve kriz çıkarmaya hiçbir dış misyon tevessül etmemelidir. Kavala ile ilgili önerimiz ise şudur: Bu Sorosçu’nun mahkemesi karara bağlanır ve hüküm verilirse, önce cezasını Türkiye’de çekmesi, sonra da vatandaşlıktan çıkarılarak 10 büyükelçiden birisinin ülkesine gönderilmesi artık milli bir zarurettir. 19’uncu yüzyılda yaşanan ve yasatılan yabancı sefirler baskısının tekrarına, yeniden sahne almasına hiç kimse kalkışmamalı, buna cüret dahi etmeyi aklından geçirmemelidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi çıkarları adına hiçbir dış misyon şefi nüfuzu altında tutamayacak, aksi bir teşebbüs halinde sınır dışı edilmekten de kurtulamayacaktır. Herkes haddini bilsin, saygısızlığa, kural ve hukuk ihlaline lüzum yoktur, tahammülümüz hiç yoktur. Batılı ülkelerin Türkiye’ye yaklaşımı dostane değildir, münasebetleri yapıcı değildir, iyi niyetli değildir. Avrupa Komisyonu 2021 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dahil bütün aday ve potansiyel aday ülkelerle ilgili hazırlanan raporlar 19 Ekim’de açıklanmıştır. Türkiye’ye yönelik çifte standardın dozajı giderek artmaktadır. AB sorumluluklarını yok saymaktadır. Son raporda, terörle mücadelemize bırakınız desteği, köstek vardır. Siyasal ve yönetim sistemimize çarpık bir bakış egemendir.”

 

 

 

Kaynak: anka