MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Türkiye olarak, Afganistan’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını savunmanın yanı sıra sosyal ve ekonomik gelişmesine de destek vermeliyiz. Taliban yönetiminin, başta kız çocuklarının okutulması olmak üzere insan hak ve özgürlüklerine saygılı olması, her insanını kucaklayan, her insanını Allah’ın bir emaneti gören manevi duyarlılıkla hareket etmesi tarihi önemdedir. Geçtiğimiz hafta ülkemizi ziyaret eden Taliban temsilcilerine bu çerçevede lazım gelen düşünceler aktarılmış, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi hususunda görüş birliği sağlanmıştır. Özellikle vurgulamalıyım ki Afganistan’ın huzuru, Türkiye’nin huzuruyla yakından ilgilidir” dedi.

Devlet Bahçeli, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

ORTADA KRİZ YOKTUR: “Millet ne diyorsa onu yapacağız. İnsanımız neyi istiyorsa onu sağlayacağız. Çünkü biz, Cumhur İttifakı’yız. CHP istismar eder, İP inkar eder, HDP ise mayasına ve meşrebine uygun şekilde ihanet üstüne ihanet eder ancak istismarcılara izin vermeyeceğiz. İnkarcılara prim vermeyeceğiz. İhanetin de belini kıracağız. Bildiğiniz gibi tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz. Fakat kızarmayan yüzü, yaşarmayan gözü olan utanmazlar için bu söz elbette geçerli değildir. Onlar harman yerinde fare deliği sayacak kadar pervasızdır. TBMM’de sosyal gelişmeyi, ekonomik adalet ve özgürlüğü, insanımızın refahını ve ferahını amaçlayan kanuni düzenlemelere dudak büken, sırt çeviren, sürekli kavga ve kriz çıkarmakla meşgul olan siyasi partiler, milletimiz tarafından not edilmektedir. Demokratik hükmün icra günü geldiğinde, yani sandık er meydanına çıktığında bunlar dünyanın kaç bucak olacağını Allah’ın izniyle görecekler, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacaklardır. Selamsız ve sevimsiz bir siyaset devşirmesi, şahsıma yönelik ‘Bahçeli krizlerin ortağıdır’ demiş; halt etmiş, küçük aklının dibini sergilemiş. Ortada bir kriz yoktur, velev ki olsa bile bundan memnun olamayız, eğer gerekiyorsa Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olarak hesap vermemiz gerekiyorsa da seve seve veririz. Ön kapıda Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığına destek imzası verip arka kapıyı dolanınca Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı için kulis yapan siyaset kalpazanları bizi anlayamaz, bizi tanımlayamaz, bizi kavrayamayız. Biz, krizlerin ortağı değiliz, insanımızın dert ortağıyız, Cumhur İttifakı’nın yılmaz ortağıyız, milletimizin can beraberiyiz. Ama selamsız sabahsız siyaset düşüklerinin, emin olunuz hangi mahfillerin, hangi mihrakların, hangi milliyetsizlerin ortağı olduğunu da gayet iyi biliriz. Siyasetteki adını, sanını, unvanlarını ve müktesebatını borçlu olduğu partisine ve liderine vefasızlık yapan, biliniz ki her türlü kepazeliği yapar, her türlü satışı yapar, her türlü dönüşü yapar; bugüne kadar da yapmıştır.

AKIL VE RUH KONTROLÜNDEN GEÇMELERİ TAVSİYEMDİR: Alnı lekeli, vicdanı rehinli bir şahsın sözleri değersiz olmakla birlikte ayaklarımızın altındadır. Varsın konuşsun siyasi fukara, konuşmakla çene eskimez, dil esnemez. Onun ve beş yaşından beri ülkücü olduğunu ileri süren Serok Ahmet’in acilen akıl ve ruh kontrolünden geçmeleri, durum vahimse uzun bir süre yatılı olarak tutulmaları siyaset ve toplum huzuru adına tavsiyemdir, temennimdir.

KILIÇDAROĞLU’NUN EN İYİ BİLDİĞİ ŞEY BULANIK SUDA BALIK AVLAMA MERAKIDIR: Bir süredir İstanbul’un bazı ilçelerinde kağıt toplayan kardeşlerimizle ilgili arzu etmediğimiz müessif hadiselerin yaşandığını, bunu da özellikle CHP Genel Başkanı’nın kaşıyıp siyaset malzemesi haline getirmeye çalıştığını görüyor ve takip ediyoruz. Kılıçdaroğlu’nun en iyi bildiği şey, bulanık suda balık avlama merakıdır. Bu merak başına çok işler açsa da ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ havasında ısrar etmektedir. Kılıçdaroğlu, garibanın yanında olduğunu söylüyor. Bu söze kendisi bile inanmıyor, hiç kimseye de inandırıcı gelmiyor. Sokak aralarında kağıt toplayan kardeşlerimize ‘sosyal güvenliğiniz olacak’ diyor, hiç kimsenin onlara müdahale edemeyeceğini, üstelik toplama işini rahatlıkla yapacaklarını iddia ediyor. Çalışmanın iyisi kötüsü olmaz. Zira rızkın iyisi kötüsü olamaz. Ne var ki asıl mesele kağıt toplayıcı kardeşlerimizi rahatlatmak değil, onları daha huzurlu, daha güvenli, daha insani şartlarda çalışabilmelerinin önünü açmaktır. Bunun yolu da ilk etapta eğitimdir. Kılıçdaroğlu, abuk sabuk vicdan hatırlatması yapacağına, cahilce konuşup gafilce hareket edeceğine öncelikle kağıt toplayıcı kardeşlerimizin kaynağına inmeyi, bu işe neden ve nasıl başladıklarını incelemeyi denemelidir. Halbuki biz, bu meselenin derinliğini 2010 yılında görmüş, imkanlarımız nispetinde inisiyatif üstlenmiştik. Kılıçdaroğlu’nun bugün rahat rahat kağıt toplama vaadinde bulunduğu kardeşlerimize biz kucak açarak okutmak, yetiştirmek, devletin ve özel sektörün farklı kademelerinde görevler almasını istedik. İşte CHP zihniyetiyle bizim açık ara farkımız budur. Biz yaparız, ama sessiz, gürültüsüz ve gönülden yaparız. Biz yaparız, ama gösteriş budalalığına, istismar fırsatçılığına kapılmadan yaparız. Yaparsak adam gibi yaparız, mertçe yaparız, ülkücüye yakışanı yaparız. Kılıçdaroğlu, muhtaç kardeşlerimize ‘kağıt toplamaya devam edin’ diyerek boşa düşer, Milliyetçi Hareket Partisi ise ‘milletimizin her ferdini nasıl güzel bir hayata, nasıl bir insani gelişmişlik seviyesine kavuştururuz’ diye mücadele eder. Bizim için insan, yaratılmışların en şereflisidir. Bizim düşüncemizde sınıf ayrımcılığı, zümre farklılığı, kast sistemi yoktur. İnsanımızın hepsini bir ve eşit gören muazzam ihlas ve irade zenginliği hücrelerimize kadar çok şükür nüfuz etmiştir. Kılıçdaroğlu’nun sözü kaymak tabakanın sözüdür. Kılıçdaroğlu’nun siyaseti, dağda çobanı küçük gören, şehirde garibanı mahcup eden kokuşmuş bir siyasettir. Bu zihniyet sahipleri sırça köşklerde samanlık türküsü söyler. Biz ‘okul yapalım’ diyoruz, gelecek nesillerimizin onuru için çalışalım istiyoruz. Onlar engel çıkarmakla, iftirayla, izansızlıkla, yapılanı bozmakla, yıkımı tetikleyip genele yaymakla uğraşıyorlar. Bizim yaptıklarımıza onların hayalleri yetişemeyecek, bundan rahatsızlar. Başaramayacaklar, yükselişimizin önünde asla duramayacaklar. Kılıçdaroğlu ve İP’çi yoldaşları garibanın değil gafletin, gaddarların, gaspçıların, hıyanet galerisinde teşhir edilen bölücülerin yanındadır.

OSMAN KAVALA SOROSÇU, SELAHATTİN DEMİRTAŞ TERÖRİST: CHP yönetiminin sorunu karmaşıklaşarak kronikleşen kasvetli bir sorundur. Kılıçdaroğlu, geçen haftaki grup toplantısında millet adına adalet istediğini açıklamış. Masum insanların hapishanelerde kin ve intikam duygularıyla tutulmasına karşı çıkmış. Keşke konuşması bunlarla sınırlı kalsaydı. Fren ve dikiş tutmayan Kılıçdaroğlu, en sonunda karanlık niyetini hain isimleri peş peşe sıralayarak ifşa etmiştir. Kılıçdaroğlu utanmadan, sıkılmadan sormuş; ‘Osman Kavala neden hapiste? Selahattin Demirtaş neden hapiste?’ Her soru kendi içinde bir cevap barındırır, ama akıl dağılması yaşayan bu şahıs için bunun bir önemi yoktur. Osman Kavala Sorosçu’dur, Selahattin Demirtaş teröristtir; teröristin yeri de hukukun üstün olduğu tüm demokratik ülkelerde demir parmaklıkların arkasıdır. Sayın Kılıçdaroğlu, Demirtaş’ın niye hapiste olduğunu grup toplantısında milletvekillerine değil, cesaretin varsa şehit analarına sor, yiyorsa şehit babalarına sor, mertsen dul ve yetim kalan vatan evlatlarının gözlerinin içine baka baka sor. Bir teröristin niye hapiste olduğunu sormak, teröristin müdafaasıdır. Bir teröristin neden hapiste olduğunu sorgulayan, kim olursa olsun şahsını ve siyasetini onunla eşitlemiş ve özdeşleştirmiş sayılacaktır. Yani Kılıçdaroğlu, terörist Demirtaş’ın CHP’nin başına çökmüş gölgesidir. Sayın Kılıçdaroğlu, kimin tarafındasın? Kimin kılıcını sallıyorsun? Şehidin mi, katilin mi? Gazinin mi, caninin mi? Milletin mi? Melanetin mi? Sana bu aklı kimler veriyor? Kimler seni kukla gibi oynatıyor? Kimin nam ve hesabına konuşuyorsun? CHP’ye oy veren tertemiz vicdanlı kardeşlerim bu rezilliği nasıl hazmedecekler? Atatürk sevdalısı kardeşlerim istiklal düşmanlarına nasıl göz yumacaklar? Diğer yandan İP’e oy veren kardeşlerim HDP’yle, teröristlerle ittifakı nasıl içlerine sindirecekler? Kılıçdaroğlu siyasi ahlak ve onur sahibiyse bugün şu muammayı açıklığa kavuşturmak zorundadır? PKK’yı terör örgütü olarak görüyor mu, görmüyor mu? Terörle mücadeleyi destekliyor mu, desteklemiyor mu? Bizim boş söze karnımız toktur. Bir siyasetçinin ilk başta duruşu olacak, dengesi olacak, tavrı açık olacak, çizgisi berrak olacak ya milli olacak ya da zilletin çukurunda olacak. Arası yoktur, ortası yoktur, orası burası yoktur.

CHP VE İP, OYUN İÇİNDE OYUNDUR: Kılıçdaroğlu amcalığa, ağabeyliğe soyunmuş, bu defa da bürokrasiye ayar vermeye kalkışmış. Şu konuşana bakın hele, diyor ki ‘18 Ekim Pazartesi itibarıyla bu düzenin illegal isteklerine verdiğiniz tüm desteğin sorumluluğu size de ait olmaya başlayacaktır. Emir almıştım diyerek bu kirli işlerden sıyrılamazsınız. Size kanun dışı ne yaptırılıyorsa pazartesi itibarıyla durun. Bu illegal paralel sistemlerden elinizi eteğinizi çekin’. Süre doldu, üstelik bir gün de geçti. Sayın Kılıçdaroğlu, ne oldu, heyben doldu mu? Attığın taş yerini buldu mu? Başın göğe erdi mi? Senin hukuka bakışın bu mudur? O tarihe kadar yapan yaptı, kapan kaptı, 18 Ekim’den sonra sorumlusunuz demek mi istiyorsun? CHP Genel Başkanı, kendi içinde vahim çelişkilerle maluldür. Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiyi tehdit mesajı, vesayetçi bir söylemdir. Bürokraside hata yapan çıkacaktır, bunlar tespit edilip ayıklanır. Ancak şerefli Türk bürokratını tehdit etmek, müstevli üslubudur. Bu üslubun faili, ateş olsa cürmü kadar yer yakacaktır. FETÖ stratejileri CHP’yi kavramış, İP’i kasnağa çevirmiştir. Okyanus ötesinde zillet ittifakının lobi çalışmasını üstlenen, Türkiye husumetini kamçılama arayışında olan vatan hainlerinin itibarsız dayanışmasıyla siyaset yapanlar, PKK’nın kanlı emelleriyle rota tayin edenler, bu milletin şamarını eninde sonunda kafalarına yiyeceklerdir. Tıpkı Humeyni gibi, Türkiye’ye gelmesini bekledikleri Fetullah Gülen’e fazla umut bağlamasınlar, çünkü teröristbaşı Gülen’in geldiği gün, öldüğü gün olacaktır. İkazla söylemek isterim ki CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bürokratlara değil, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na kafa yormalı, onu fazla serbest bırakmaktan sakınmalıdır. Sadece boş zamanlarında belediye binasına ve İstanbul’a uğrayan bu şahsın gezmediği, gitmediği yer neredeyse kalmamıştır. Gözümüzden kaçtığı sanılmasın, sipariş bir senaryo devrededir. Görev sahası İstanbul’la sınırlı olan bu belediye başkanının il il, ilçe ilçe gezmekteki amacı nedir? Varmak istediği yer neresidir? Hatta Yunanistan ziyaretine niye ihtiyaç duymuştur? Neyin hazırlığı içindedir? Kimlerin dolduruşuna gelmiştir? Başbakanlık hülyaları eşliğinde eve dönme kulvarına giren İP Başkanı, Fatih benzetmesiyle taltif ettiği şahsı nereye, hangi girdaba çekmeyi planlamıştır? CHP ve İP, oyun içinde oyundur. Birbirlerine güvenmeyen bir ittifaka bu millet hiç güvenir mi? Birbirlerine çalım atmak için fırsat kollayan fikirsiz, hedefsiz, ruhsuz ve samimiyetsiz curcuna ittifakına Türkiye teslim edilir mi? Cumhur, buna asla tamam demez. Millet, kökü dışarıda, özü yabancı başkentlerde olan CHP’sinden İP’ine, HDP’sinden diğerlerine kadar zilletin bütün ortaklarına demokrasiyle direnir, geldikleri gibi de yollamasını mutlaka bilir.

TALİBAN’IN MANEVİ DUYARLILIKLA HAREKET ETMESİ TARİHİ ÖNEMDEDİR: Türkiye olarak, Afganistan’ın bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını savunmanın yanı sıra, sosyal ve ekonomik gelişmesine de destek vermeliyiz. Taliban yönetiminin, başta kız çocuklarının okutulması olmak üzere insan hak ve özgürlüklerine saygılı olması, her insanını kucaklayan, her insanını Allah’ın bir emaneti gören manevi duyarlılıkla hareket etmesi tarihi önemdedir. Geçtiğimiz hafta ülkemizi ziyaret eden Taliban temsilcilerine bu çerçevede lazım gelen düşünceler aktarılmış, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi hususunda görüş birliği sağlanmıştır. Özellikle vurgulamalıyım ki Afganistan’ın huzuru, Türkiye’nin huzuruyla yakından ilgilidir. Ankara ile Kabil arasında kurulan diyalog köprüsünün sağlıklı ve sağduyulu şekilde devamı, iş birliği kanallarının açık olması, kanaatimizce çok yararlı sonuçlar doğuracaktır. Düzensiz göçün kaynağında durdurulması hususunda iki ülkenin ortaklaşa çalışması tarafların çıkarınadır.  Düzensiz göç konusu, milli beka meselesidir. Türkiye göçmen kampı, sığınmacı merkezi olmamalıdır, kaldı ki olmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi, sınır aşan göçler konusunda hazırlıklıdır, stratejilerini belirlemiş, partimizin AR-GE bünyesinde kurulan bir komisyon marifetiyle de müstesna bir çalışmayı önce hazırlamış, sonra da güncellemiştir. Bu vesileyle Sınır Aşan Göçler Komisyonu’muzda görev alan, değerli analiz ve araştırmalarını bizimle paylaşan saygıdeğer akademisyenlerimize ve gönül insanlarımıza huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi, her konuda olduğu gibi, bu konuda da heyecanla çalışmış, raporunu tamamlamış, zillet partileri dedikodu yaparken, hedeflerini geçekleştirmiştir. Türk milleti ne istiyorsa bizim de istediğimiz odur. Türk milleti neyi özlüyorsa bizim de özlemimiz aynısıdır. Millet birdir, adı Türk’tür. Devlet tektir, adı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Zaferle değil seferle mükellefiz. Kaderin gayrete aşık olduğunun bilincindeyiz. Yine biliyoruz ki yiğidin bakışı korkağın kılıcından keskindir. Her insanımız müsterih olsun, hiçbir sorun çözümsüz bırakılmayacaktır.

HODRİ MEYDAN DİYORUZ: Yunanistan istikrarın değil itibarsızlığın, istila emellerinin, kriz siyasetinin, Türkiye husumetinin ıslah ve terbiye edilmesi gereken yüzüdür. Hiç kimse bize hikaye anlatmasın, ABD’nin de Yunanistan’ın da diğer muhasım güçlerin de teşebbüs ve taşeronlarını biliyor, görüyor, alayına birden ‘hodri meydan’ diyoruz. Fransa-Yunanistan, ABD-Yunanistan savunma ve askeri iş birliği anlaşmalarına baktığımızda, Atina yönetiminin bu anlaşmalara dayanarak Türkiye’ye karşı hava ve deniz sahası üzerinden Ege ve Akdeniz’de daha da düşmanlıkla bezenmiş politikalar izleyeceği anlaşılacaktır. Bunların yanında ABD, Çin’in Kuşak-Yol ile Rusya’nın enerji akım projelerini engelleyecek ara istasyonlardan birisi olarak Yunanistan’ı belirlemiş, bu ülkeye askeri yığınak yapmış, Türkiye’yi de kuşatma altında tutmayı amaçlamıştır. Bu jeopolitik bir kumardır. Yunanistan, sanal tehditleri bahane ederek ileri karakol işleviyle dış politikasını askerileştirmenin ve agresif bir hale getirmenin peşindedir. Güney sınırlarımız boyunca tesis edilen mütecaviz hamleler, aynısıyla Ege ve Akdeniz’i de tesiri altına almıştır. ABD, dostluk ve müttefiklikle bağdaşmayan her ilişki ağının içindedir. Yunanistan’ı kışkırtan bu ülke, eşzamanlı olarak PKK/YPG/PYD’yi de silahlandırıp Türkiye’yi hedef göstermektedir. Irak’ın kuzeyiyle Suriye’nin kuzeyi artık mutlak surette temizlenmeli, terör saldırıları son bulmalıdır.”

Kaynak: anka