MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile yaptığı görüşmede dile getirdiği, sonra Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek'in açıkladığı ‘yüzde 50 artı 1 şartından duyulan rahatsızlığa’ tepki gösterdi. Yüzde 50 artı 1 şartının cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin mihveri (en önemli noktası) olduğunu ve bunu tartışmanın sistemin itibar ve inandırıcılığını zedeleyeceğini belirten Bahçeli, Cemil Çiçek’e yönelik, “Yüzde 50 artı 1 oy nisabını eleştirenleri anlayışla karşılamamız, bunu felaket olarak yorumlayan karamsarları makul bulmamız abesle iştigaldir. Sayın Çiçek, sizin kafanızda, dilinizin altında sakladığınız bir oran var mıdır? Varsa ne zaman açıklamayı düşünüyorsunuz? Açıkla da bilelim, niyetini öğrenelim. Türkiye’nin kaostan, işgalden, imhadan kıl payı kurtulduğunu ne çabuk hafıza kayıtlarınızdan çıkardınız. Buradan nereye ulaşmaya, ne yapmaya, kimlere şirin görünmeye çalışıyorsunuz” dedi.

Devlet Bahçeli, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

CUMHUR İTTİFAKI'NIN SEVABINA DA GÜNAHINA DA ORTAĞIZ: “Bilindiği gibi, geçen haftaki grup konuşmam hafta içinde epey tartışılmıştır. Özellikle bir değerlendirmem, siyasetçisinden gazetecisine, sözde aydınından televizyonlarda sabitleşmiş sabit fikirli yorumcusuna kadar pek çok kesim tarafından ziyadesiyle çarpıtılmıştır. Hatırlarsınız, aynısıyla dedim ki ‘Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olsa da işlevi ve üstlendiği demokratik sorumluluğu muhalefettir, bunun yanı sıra TBMM’de denge ve denetleme göreviyle mesuldür’. Bu mülahazamın, bu kanaatimin neresi yanlıştır? Neresinde Cumhur İttifakı’na soğuk veya mesafeli bakış hakimdir? Hükümet bellidir, çok şükür görevinin başındadır. Siyasi iktidarın nasıl tecelli ve teşekkül ettiği, aziz milletimizin iradesiyle malumu alilerinize zaten tevdi edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi tedavüle gireli yaklaşık 3,5 yılı bulmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi fırsatçılık yapmaz, yangından mal kaçırmaz, minderden kaçmaz, gizli siyasi gündemlerin anaforuna kapılmaz. Biz, siyaseti mertçe yaparız, adam gibi yaparız; çünkü özümüz sözümüzün kefilidir. Bundan da şaşmayız. Şunu herkes bilmelidir ki hükümet değilsek de hükümete bakan vermemiş olsak da Cumhur İttifakı’nın sevabına da günahına da sonuna kadar ortağız; anca beraberiz, kanca beraber olacağız. CHP’nin gayri milli muhalefetini ele alıp, nasıl muhalefet yapılması gerektiğini partimizin tutumuyla tavzih ve tarif etmeye gayret ederken az evvel paylaştığım tespitlerimi başka yerlere çekmek sinsi bir kurnazlık, sivri bir kifayetsizliktir. Çalı arkasına saklanıp dedikodu üretenlerin alayı tepeden tırnağa açıktadır; hepsi birden baltayı taşa vurmuş, boşa düşmüş, boşlukta sürüklenip gitmişlerdir. Tavsiyem, kötürüm beyanat sahiplerinin evvel emirde kendi işlerine bakmaları, kendi önlerinden yemeleri, kendi dertlerine yanmalarıdır.

CUMHURBAŞKANI’MIZLA ARAMIZDA GERGİNLİK DEĞİL MUHABBET VARDIR: Hele bir köşe yazarının, tanıdık ve bildik bir ismin, geçtiğimiz pazar günü, yuvalandığı bir gazete köşesinde ‘Erdoğan’la Bahçeli arasında sistem gerilimi var’ başlıklı yazısı A’dan Z’ye yalan, saptırma ve nifakla bulanmıştır. Bu şahıs, canı öyle istediği için kalemini de zillet mürekkebine batırmış, köşe yazısını vicdanı gibi bayağılaştırmıştır. Az yalan olmaz, biraz yalan olmaz, küçük yalan olmaz, zira bir yalan bin yalanın kuluçkasıdır. Gerçek, tıpkı güneş gibidir, bakmasını bilmeyenlerin gözlerini yakar. Cumhur İttifakı, Türk milletinin gerçeği, Türkiye’nin gücüdür. Sayın Cumhurbaşkanı’mızla aramızda gerginlik değil muhabbet vardır, hürmet vardır, anlayış vardır, güven vardır; gerisi lafügüzaftır.

50 ARTI 1 CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNİN MİHVERİDİR: Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, milletimizin bir başarısı, geleceğinin müjdesi, milli bekanın güvencesi, milli birlik ve dayanışmanın zırhı, devlet yönetiminin milli hedeflerle birleşmesidir. Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50 artı 1’dir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiği ve hükümet TBMM’den güvenoyu almadığı için yönetimde istikrar ilkesi kendiliğinden gerçekleşmiştir. Bu itibarla yüzde 50 artı 1 oyla cumhurbaşkanı seçilmesi, çoğulcu demokrasinin dünyaya emsal teşkil edecek, model olacak bir şeklidir. Dikkat buyurunuz; milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, muhtar seçmiyoruz, cumhurun bütününü temsil edecek cumhurbaşkanı seçiyoruz. Yüzde 50 artı 1 oy nisabını eleştirenleri anlayışla karşılamamız, bunu felaket olarak yorumlayan karamsarları makul bulmamız abesle iştigaldir. Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Sayın Cemil Çiçek, yüzde 50 artı 1’in hem bugün hem de gelecekte önemli sıkıntılara sebebiyet vereceğini, Türkiye’yi bir kaosa sürükleyeceğini iddia ediyor. Bu tuhaf ve tahrip gücü yüksek sözlerin benzerini, Türkiye’nin istikrarsızlığa gömülmesini, siyasi anlaşmazlıkların içine düşmesini isteyen çevreler de ileri sürüyor. Sayın Çiçek, sizin kafanızda, dilinizin altında sakladığınız bir oran var mıdır? Varsa ne zaman açıklamayı düşünüyorsunuz? Açıkla da bilelim, niyetini öğrenelim. Türkiye’nin kaostan, işgalden, imhadan kıl payı kurtulduğunu ne çabuk hafıza kayıtlarınızdan çıkardınız. Buradan nereye ulaşmaya, ne yapmaya, kimlere şirin görünmeye çalışıyorsunuz? FETÖ’cü Fehmi Koru da aynı şeyleri söylüyor, farkında mısınız? Yüzde 50 artı 1 kaos olmasın diye belirlendi, bunu da mı inkar ediyorsunuz? Altı partinin güçlendirilmiş parlamenter sistem arayışları için seri toplantılar düzenlediği bir dönemde, tesadüfe bakınız ki Sayın Çiçek’in beyanatı her anlamda dikkat çekicidir ve bize göre kuşku vericidir. Hem teorik olarak hem fiili uygulamaları açısından cumhurbaşkanının yüzde 50 artı 1 oyla seçilmesi, meşruiyet sancılarını baştan ortadan kaldıracak, demokrasi güvenliğini de temin ve teyit edecektir. Yüzde 50 artı 1, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin mihveridir, ne var ki buradan başlayacak bir tartışma, hatta taviz, yeni yönetim sisteminin işleyiş ve ilerleyişini melezleştirip sakatlayacaktır. Bize göre bu tartışma gereksiz ve şu an için yersizdir. Henüz yapmamız gereken pek çok şey vardır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bütün kurum ve kurallarıyla derinlik ve işlerlik kazanmasına, yerleşip olgunlaşmasına çabalamak varken yüzde 50 artı 1 üzerinden farklı bir tartışma sayfası açmak, sistemin itibar ve inandırıcılığını da zedeleyecektir. Bizim görüşümüz, konuya bakışımız, bu çerçevedeki kavrayışımız kısaca bunlardan ibarettir.

KADIN CİNAYETLERİ İÇ BARIŞ VE HUZURU TAHRİP EDECEK NOKTADADIR: Artık zaman konuşma zamanı değil, aciliyet kesbeden tedbirleri sırasıyla alma, gereğini ön şartsız icra etme zamanıdır. Biz konuştukça, biz geciktikçe bir yerlerde kadınlarımıza saldırı yapılmaktadır. Kadınlarımız ölüyorsa medeniyetimiz can çekişiyor demektir. Kızlarımız, çocuklarımız, ağzı süt kokan sabilerimiz feryat figan ediyorlarsa biliniz ki ileri sürülecek hiçbir bahane yüzümüzün kızarmasına, kalbimizin sızlamasına, vicdanımızın hırpalanmasına mani olamaz. İnsanlık değerlerini ayaklar altına alan, yaşama hakkını gasp eden hiçbir caniye tahammül edemeyiz, sabır gösteremeyiz, kulağımızın üstüne yatamayız. Şiddete sıfır toleransla yaklaşmaktan başka alternatifimiz yoktur. Kadın cinayetleri iç barış ve huzur ortamımızı tahrip edecek boyutlardadır. Ülkemizin sokaklarını, caddelerini, hanelerini, işyerlerini güvenli hale getirmek başlıca görevimizdir. Artık klişe sözler geçersizdir, şablon ifadeler hükümsüzdür. Vakit, şiddetin kökünü kurutma vaktidir.

6284'ÜN UYGULANMASINI HARFİYEN SAĞLAMAK DURUMUNDAYIZ: Anlaşılıyor ki 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’u yeni baştan gözden geçirmek, dahası güçlendirmek, uygulanmasını harfiyen sağlamak durumundayız. Milliyetçi Hareket Partisi’nin, kadınlara reva görülen şiddetin engellenmesi, mütemadiyen yaşanan cinayetlere bir son verilmesi hususunda görüş ve önerileri özet olarak şunlardır: Ailenin korunması, şiddetin önüne geçilmesi konusunda kapsamlı bir Ruh Sağlığı Yasası’na ihtiyaç duyulduğu tartışmasızdır. Şiddetin ruhsal ve psikolojik yönü mutlak surette analiz edilmelidir. Bunun yanında yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Evlilik hazırlığı içinde olan insanlarımızın ruhsal dengesinin yerinde olup olmadığı tartışması, bu çerçevede ele alınmalıdır. Parti olarak, 26’ncı dönemde TBMM’ye sunmuş olduğumuz ve uzun bir hazırlığın mahsulü olan Ruh Sağlığı Yasa Teklifi’nin bir an evvel görüşülüp yasalaşması arzumuz ve isteğimizdir. Şiddeti durdurmak maksadıyla hem güvenlik önlemleri hem de cezai müeyyideyeler derinliğine ve genişliğine artırılarak hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır. Mahkemeler cinayet davalarında süratle karar vermeli, iyi hal indirimi, akli denge sorunu veya bir başka sebeple canilerin ceza indirimiyle taltif edilmelerine imkan tanınmamalıdır. Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, tecavüz suçlarında caydırıcı, kalıcı ve kapsayıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır. Medyada kadınlara yönelik cinayetlerin tekrar tekrar gösterim ve ifşasına kesinlikle son verilmeli, şiddeti özendirip teşvik edecek her türlü yayın ve haberden kaçınılmalıdır. Son yıllarda yaygınlaşan, milli ve manevi değerlerimizi hedef alan dizi filmler, geldiğimiz bu aşamada toplumsal hayatımızı zehirlemektedir. Mülevves sahneler, müptezel ilişkiler, kokuşmuş hayatlar, şiddeti kışkırtan roller, kadın-erkek diyaloglarını yozlaştıran örnekler, aile birliğimizi, manevi dengemizi, toplum düzenimizi doğrudan çürütme risk ve tehlikesi taşımaktadır. Kazanç hırsıyla rating uğruna bu kötülüğü milletimize teşmil etmeye hiç kimse hakkı yoktur. Bizi bize anlatan, değerlerimizle beslenen, aldatmanın, cinayetin, şiddet dilinin gösterilmediği dizi filmlerin hazırlanması, aynı zamanda senaristlerin, oyuncuların, ajansların ve medya patronlarının yegâne sorumluluğudur. Üniversitelerin sosyoloji, psikoloji, psikiyatri, felsefe, ilahiyat gibi bölümlerinde görev alan değerli akademisyenlerin öncülüğünde ülkemizin şiddet haritası çıkarılmalı, şiddetle mücadelede ufuk ve yol açıcı çalışmalar tavsamadan yerine getirilmelidir.

GÜNAH ÇIKARMAK İÇİN GEÇMİŞİYLE YÜZLEŞMEK İÇİN DEVREYE GİRMİŞ: Bizim CHP’ye oy veren kardeşlerimizle bir sorunumuz yoktur, elbette olamayacaktır. Ancak bizim şuursuz Kılıçdaroğlu ve şaşkın yönetimiyle sorunumuz sonuna kadar vardır ve bu sorunumuzun çözüm adresi 2023 yılı haziran ayında kurulacak sandıktır. Kılıçdaroğlu, geçen haftaki konuşmamdan sanıyorum etkilenmiş, tahmin ediyorum uykuları kaçmış, bu suretle günah çıkarmak, geçmişiyle yüzleşmek için devreye girmiş. Biz, bunların uykularını kaçırmaya devam edeceğiz. Biz, Türkiye’nin karşısına geçen, milli meseleleri kundaklamak için faal halde bulunan, emperyalizme figüranlık yapan hiç kimseyi rahat bırakmayacağız. Nefesimizi bunların enselerinde her daim hissettireceğiz.

HESAPLAŞMADAN HELALLEŞMEMİZ ASLA SÖZ KONUSU OLMAYACAKTIR: Sayın Kılıçdaroğlu, sana güle güle, uğurlar olsun; madem bir yolculuğa çıkıyorsun, o zaman biletini tek yönlü alman gönülden temennimdir. Türkiye’de iktidar değişmiyor, değişmesi için bir ortam veya demokratik bir neden bulunmuyor. Korkunç bir enkaz falan da görülmüyor. Bilakis ülkemiz, yükselişte sınır ve eşik tanımıyor. Ama Kılıçdaroğlu’nun şu ifadesi doğrudur; CHP’nin geçmişte ve günümüzde yarattığı derin yaralar vardır. Bizim de söylediğimiz budur. Kılıçdaroğlu’nun bizim çizgimize gelmesi, itirafçı olması bir gelişmedir. Fakat kastettiği derin yaraları Aziz Atatürk’ün üzerine yıkmak için fırsat kolluyorsa, zemin hazırlıyorsa bu fırsatçılığının, bu simsarlığının sonuçları, ikazen hatırlatırım ki çok ağır olacaktır. Gerçekten de CHP yaradır, yıkımdır; Türkiye düşmanlarının taşeronudur. Helalleşmeye gelince; Sayın Kılıçdaroğlu, şunu bil ki hesaplaşmadan helalleşmemiz asla söz konusu olmayacaktır. CHP yönetimi PKK’yla helalleşmiş, terörle mücadeleye ‘hayır’ demiştir. CHP yönetimi, FETÖ’yle helalleşmiş, 15 Temmuz’a ‘tiyatro, masal, düzmece’ iftirası atmıştır. CHP yönetimi, şehit bacısına küfredenlerle helalleşmiş, alçaklığı provokasyon maskesiyle örtmeye kalkışmıştır. CHP yönetimi, HDP’yle helalleşmiş, yüzsüzce ittifak kurmuş, meşru ilan etmiştir. CHP yönetimi, YPG ile helalleşmiş, kendi vatanlarını koruyan örgüt olduğunu açıklamıştır. CHP yönetimi, terörist Demirtaş’la, Soros’çu Kavala’yla helalleşmiş, cezaevinden çıkarılmalarını istemiştir. CHP yönetimi, sömürgecilerle helalleşmiş, ‘ne işimiz var Libya’da, ne arıyoruz Suriye’de, ne geziyoruz sınır ötesinde’ diyerek onlara zeytin dalı uzatmıştır. Kılıçdaroğlu, helal ile haram arasındaki ince çizgiyi silip atmıştır. YPG’li terörist Ferhat Abdi Şahin, CHP’yi, umut verici bulduğundan dolayı mağara deliklerine davet etmiş, ağırlamak istediğini duyurmuştur. Ne günlere kaldık? Nelerle sınanıyoruz? Daha neleri yaşayıp göreceğiz? Kılıçdaroğlu’nu destekleyen, CHP’yi tebrik eden, İP’i beğenen PKK’lı terörist Duran Kalkan da geçen hafta şunları açıklamış: ‘Seçimi beklemeyin. Sokağa çıkalım. Erdoğan yönetimi istifaya zorlanmalı. Bu yönetimi çökertmemiz lazım.  Muhalefete daha çok destek vermeliyiz. Erdoğan iktidarını indirmeli, dıştan destek verilmeli. Hükümeti düşürmek gerekli.’ Terör örgütü elebaşlarını şımartan, pervasızlaştıran CHP’dir, zilletin diğer ortaklarıdır, bunların yörüngesine girip fırıl fırıl döndükleri HDP’dir. Türkiye’de hainin hukuku değil, milletin hukuku geçerlidir. Şerefsizliğin hukuku değil, şeref ve namus güvencesi Türk hukuku egemendir. Helalleşme peşinde koşan Sayın Kılıçdaroğlu, haydi PKK’lı hainlere bir şey söyle de görelim. ‘Ne sokağı, kimi indiriyorsunuz, dış destek nedir’ diyerek höykür de durduğun yeri öğrenelim. CHP’nin kumanda odası ele geçirilmiş, yönetimi işgal edilmiştir. Buradan bakınca, PKK’yı HDP’den, HDP’yi CHP’den ayırt etmek imkansız bir hal almıştır. Sokağa çıkarak iktidarı indirmek için pusuya yatmayı planlayanlara, Türk milleti hiçbir şart altında izin vermeyecektir. Terörist Duran Kalkan’ın CHP’ye nüfuz etmesi, bu partinin Kandil’den yönetilmeye başlaması, ilk önce CHP’ye oy veren kardeşlerime kesif bir hakaret, devamında vatana ve millete karşı da affı imkansız bir suçtur. İnanıyorum ki bu Kalkan haininin ineceği günler de çok uzak değildir. Sayın Kılıçdaroğlu, helalleşmeye geçmeden evvel üzerindeki ambargodan, terör yaptırımlarından, Türkiye düşmanlarının çekim alanından kurtulmayı denersen en doğru şeyi yapmış olursun. HDP, PKK’nın bir yüzüyse, CHP de artık diğer yüzüdür.

ŞU KIŞ KIYAMETTE İNSANLARIMIZIN HAKLI TALEPLERİNİ KARŞILAMAK HEPİMİZİN SORUMLULUĞUDUR: 24 Haziran seçimlerine giderken hazırlamış olduğumuz beyannamemizde neyi vaat etmişsek arkasındayız. Mesela emeklilikte yaşa takılan kardeşlerimizin sorunu bizim sorunumuzdur. Sayıları 6,3 milyonu bulan bu kardeşlerimizin mağduriyetlerinin telafisi bizim amacımızdır. Bütçe imkanları doğrultusunda, kademeli geçiş uygulamasını dikkate alarak, geniş bir siyasi uzlaşma kapsamında EYT sorunu TBMM’de çözülerek gündemden tamamıyla çıkarılmalıdır. Diğer yandan polislerimize, öğretmenlerimize, hemşirelerimize, imamlarımıza, uzman jandarmalarımıza, uzman çavuşlarımıza 3600 ek göstergenin verilmesi maksadıyla hükümete her desteği vereceğiz, her çalışmanın içinde olacağız. Biz, emeğin ve emekçi kardeşlerimizin her zaman yanındayız. Asgari ücretle geçinen yaklaşık 8 milyon kardeşimizin enflasyona ezdirilmemesi, insanca yaşayacakları bir ücret seviyesine çıkarılmaları beklentimizdir. Asgari ücret, tanımı itibariyle işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir. Şu kış kıyamette insanlarımızın haklı taleplerini karşılamak, hepimizin sorumluluğu altındadır. Aralık ayının ilk haftası toplanacak olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun enflasyonun üzerinde bir zam belirlemesi, ekonomik zorluklara direnen kardeşlerimizin yüreğine su serpmesi, Milliyetçi Hareket Partisi’nin samimi çağrısıdır.”

Kaynak: anka