İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Erdoğan; lafa gelince Rizelisin ama Rizeliyi düşünmüyorsun. Sonra da Rize’nin gelini hemşerilerine sahip çıktı diye, küplere biniyorsun. Buradan ilan ediyorum; sahip çıkmaya devam edeceğim. Köpürsen de tehditler savursan da hiç kusura bakma, milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur. Senin deyiminle, ‘Bunlar daha iyi günlerin.’ Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin. Rize’nin gelini deyip, hani ‘Gelin hanım sen elsin’ dedi ya, valla ben kayınvalidemi çok seviyorum aynı evde de oturuyoruz senelerdir. Kayınvalidemin tembihi var. ‘Garip gurebanın yanından ayrılmayacaksın Rize’linin de ardında duracaksın. Önünde de değil ardında duracaksın.’ Onun için kayın birader de öğrenecek gelin hanımdan öğrenecek” dedi.

Akşener, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Akşener, kürsüye çıkmadan önce partililere Rize’den hediye olarak gönderilen çaylar dağıtıldı.

Kürsüye çıkan Akşener, Taksim Cami açılışında Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal’e hakaret eden imam Mustafa Demirkan’a tepki göstererek; “Sırf Erdoğan’a yaranacaklar diye, Ak Parti mahalle temsilcisi kılıklı, sözde din adamları, kutsal mabedimizde, Cumhuriyetimizin kurucusuna lanet okuyor. Allah bunu yapanları da yapılmasına göz yumanları da ıslah etsin. Yazıklar olsun” diye konuştu.

Akşener'in konuşmasından satır başları şöyle:

“TAKSİM CAMİİ’NDE İBADET EDEN VATANDAŞLARIMIZI, KENDİ SİYASİ HESAPLARINA ALET EDEMEZSİN”

“Maalesef Türkiye, Cami açılışında bile, milleti bölmeyi başaran bir zihniyetle yönetiliyor. Bu kirli zihniyet ne zaman sıkışsa, milletimizi değerleri üzerinden bölmeye, ayrıştırmaya çalışıyor. Nifak tohumları ekip, milletimizi birbirine düşürüyor. Tek önceliği koltukları olanlar, kirli siyasi hesaplarının gereği, bu toplumsal ayrışmadan, bu gerilimden besleniyorlar. Bunun son örneğini Taksim Camii açılışında yaşadık. Taksim Camii bir ihtiyaçtı, inşa edildi ve açılışı yapıldı. Biz davet aldık, davet edenlere teşekkür ederim. Programımız vardı ama benim Grup Başkanımız Sayın İsmail Tatlıoğlu katıldılar. İstanbul’umuza hayırlı olsun. Emeği geçenlerden de Allah razı olsun. Allah oradaki ibadetlerimizi kabul etsin.

Ancak, Sayın Erdoğan ve ekibinin, herkesin eşit, bir ve beraber olduğu, Allah’ın evinde bile, düşmanlıklar üretme hastalığını kabul edemeyiz. Sayın Erdoğan; bir kere daha hatırlatayım, camii, müminler ibadet etsin diye yapılır. Taraftarına zafer, muhalifine mağlubiyet yaşatacaksın diye yapılmaz. Allah’ın evi, böyle kirli hesapların mekanı haline getirilmez, getirilemez.

Camilerimiz hepimizindir. Taksim Camii’nde ibadet eden vatandaşlarımızı, kendi siyasi hesaplarına alet edemezsin. Cami yapıldığı için mutlu olan vatandaşlarımızı, ön şart olarak, senin gibi düşünmeyenlere, düşman olmaya zorlayamazsın. Müminlere, nifaktan uzak durmalarını emreden Yüce Allah’ın evinde, vatandaşlarımızın arasına nifak tohumları ekemezsin. Ayıptır, günahtır.

“ALLAH GÖZ YUMANLARI DA ISLAH ETSİN. YAZIKLAR OLSUN”

Ne yazık ki, bu zihniyetin yansımalarını Ayasofya Camimizde bile yaşıyoruz. Sırf Sayın Erdoğan’a yaranacaklar diye, Ak Parti mahalle temsilcisi kılıklı, sözde din adamları, kutsal mabedimizde, Cumhuriyetimizin kurucusuna lanet okuyor. Allah bunu yapanları da, yapılmasına göz yumanları da ıslah etsin. Yazıklar olsun.

Bir yanda, ‘Benim naçiz vücudum, elbet bir gün toprak olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’ diyen, kendini milletine ve devletine adayan o kutlu duruş; diğer yanda ise, vefatından 83 yıl sonra bile, hala aziz hatırasına utanmazca saldıran vefasızlık. İşte bütün mesele budur. Bu çirkin anlayışın, milletimize ve memleketimize verecek bir şeyi olamaz.”

Bu vesileyle, buradan, zerre utanmadan, Allah’ın huzurunda nefret kusanlara, camiye gıybet sokanlara, gündem değiştirmek için, ecdadına lanet okuyacak kadar küçülenlere inat; İstiklal ordularının başkumandanı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, bir kez daha, minnet ve rahmetle anıyorum. Ruhu şad, mekânı Peygamber efendimize komşu olsun inşallah.

“ZENGİNLEŞMEMİŞİZ, TAM TERSİNE BORÇLANMIŞIZ”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in “Türkiye, 2021’in ilk çeyreğinde, yüzde 7 büyüdü” açıklamasına ilişkin Akşener, şunları söyledi:

“Gözümüz aydın, büyümüşüz. Sırf istatistikler yüksek gelsin diye, sosyal devlet olmanın gereğini maalesef yapmadı. Bu çarpık anlayışın etkilerini, büyüme rakamlarını incelediğimizde görebiliyoruz. Milli gelirimizi, gelir yöntemiyle incelendiğimizde, ücret ödemelerinin, gayri safi yurt içi hasıla içindeki payının, 2014 yılının ilk çeyreğinden beri, en düşük seviyeye geldiğini görüyoruz. Bir başka deyişle, ücretli çalışanlar, pastadan son yedi yılın, en küçük payını almışlar.

İlk çeyrek sonu itibarıyla, son bir yılda, toplam banka kredileri, 830 milyar lira, tüketici kredileri de, 223 milyar lira artmış.  Yani, iktidarın dört elle sarıldığı bu büyüme, esasında borçla gerçekleşmiş. Yani, zenginleşmemişiz, tam tersine borçlanmışız. Sözüm ona beklentileri aşan, bu olağanüstü büyümenin, milletimizce hissedilememesinin sebebi işte budur.  Sipariş istatistik destekli sözde büyüme ile gerçek kalkınma arasındaki fark, işte budur.”

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ, ERDOĞAN’IN PAŞA GÖNLÜNE GÖRE YÖNETİLECEK BİR DEVLET DEĞİLDİR”

Yeni kademeli normalleşme açıklaması hakkında Akşener, şunları söyledi:

“Mesela ben bir şeyi çok merak ediyorum: Bu kapanma kararlarının bilimsel bir temeli var mıdır?  Bilim Kurulu’nun bu konuda bir çalışması olmuş mudur? Yani bilim kurulu, ‘Saat 10’dan sonra dışarı çıkma yasağının getirilmesi, virüsün yayılmasını engeller’ demiş midir?  Yoksa, bu kararlar göz kararıyla, Sayın Erdoğan’ın kendi keyfine göre, ‘dostlar alışverişte görsün’ diye aldığı kararlar mıdır?

İktidarın artık bir şeyin farkına varması gerekiyor. Bir karar alma yetkisine sahip olmak, alınan kararı, hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir mantığa dayandırmadan, kafaya göre uygulamak anlamına gelmez. Modern bir devlette, her kararın rasyonel bir açıklaması olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti, göz kararı ile, Sayın Erdoğan’ın paşa gönlüne göre yönetilecek bir devlet değildir. Böyle iş bilmezlik olmaz. Böyle devlet insanlığı olmaz. Böyle pandemi yönetilmez.

“YA İŞİNİ YAP YA DA SANDIĞI GETİR”

Sayın Erdoğan; iş yapıyor gibi görünmek için, şekilden şekile girmekten artık vazgeç. Aldığın abuk sabuk kararlarla, zor durumdaki insanlarımızı daha da zor duruma düşürme. Ya işini yap ya da sandığı getir, biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim.”

“ÇİFTÇİDEN KAÇAN TARIM BAKANI OLUR MU?”

Hatay gezisini hatırlatarak çiftçinin elinde kalan soğanları kürsüden gösteren Akşener, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sayın Erdoğan; Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, bende kalmasın. Kabinenin yıldızı, alan uzmanlığında, damadının tahtını sallayan Tarım Bakanın, geçen hafta Hatay’a gelmiş. Ziraat Odası Başkanı’yla oturup yemek yemiş, çay kahve içmiş, ama çiftçiye uğramamış. Bir de utanmadan, güvenlik nedeniyle uğramadı demişler. Allah aşkına; Çiftçiden kaçan Tarım Bakanı olur mu? Böyle iş bilmezlik, böyle utanmazlık olur mu? Kürsüden terörist ilan ettiğiniz yetmedi, şimdi de bu memleketin çiftçisini, güvenlik sorunu olarak mı görüyorsunuz? Zihniyetiniz batsın. Yazıklar olsun.

“MADEM RİZELİSİN, GELİN HANIM’IN ADIM ATMASINI BEKLEMEYECEKSİN, ÖNCE SEN DAVRANACAKSIN”

Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, geçen haftaki grup toplantısında, Rize’deki provokasyon çalışmasının azmettiricisi olduğunu itiraf etti. Bu vesileyle, kendisine Rizeliliğini de hatırlatmış olduk. Sayın Erdoğan; Madem Rizelisin, O zaman Rize’ye sahip çıkacaksın. İkizdere’de doğayı korumak için, canla başla mücadele edenlere, destek olacaksın. Madem Rizelisin, Gelin Hanım’ın adım atmasını beklemeyeceksin, önce sen davranacaksın. ‘Rize’nin doğasını birkaç rantçıya yedirmem’ diyeceksin. Madem Rizelisin, İstanbul’a ihanet ettiğin gibi, Rize’ye ihanet etmeyeceksin.

Rize’de çay üreticileri isyanda. Sözüm ona, Rize’nin oğlu ama kayınbiraderden tık yok. Yakında, onları da terörist ilan ederse şaşırmayın. Son 5 yılda, çay ithalatı arttıkça arttı, ihracatımız ise yüzde 30 düştü. Yani Sayın Erdoğan’ın hemşerileri daha az, başka ülkelerin çay üreticisi daha çok kazanıyor. Tarım Bakanlığı raporu diyor ki, ‘Üretim maliyetleri yüksek. Üreticimiz bu fiyatlarla başa çıkamıyor.’ Bunu bizzat bakanlık söylüyor. Söylüyor ama ne yapıyor? Sıfıra sıfır, elde var sıfır.

Bundan 10 yıl önce, yani 2011’de, çay alımına, kilo başına 12 kuruş destek veriliyordu. Dolar üzerinden hesaplarsak, destek, kilo başına 7 sentti. Bugün ne kadar destek veriliyor? Kilo başına 13 kuruş. Yani, kilo başına 1 buçuk sent. Yani, destek, Türk parasıyla arta arta 1 kuruş artmış.  Amerikan parasıyla da neredeyse 5’te birine düşmüş. Peki hayat şartları nasıl? Enflasyon hesabı yaparsak, 10 yıl önceki 100 liranın değeri, bugün 280 lira. Aynı 10 yılda, mesela Sayın Erdoğan’ın maaşı 3 kat artmış. İşçi maliyetleri 4 katına çıkmış. Ama, 10 yılda çaya verilen destek, dolar bazında azalmış, Türk lirası bazında ise, sadece 1 kuruş artmış. Böyle haksızlık, böyle vicdansızlık olur mu?

“RİZE’NİN GELİNİ HEMŞERİLERİNE SAHİP ÇIKTI DİYE, KÜPLERE BİNİYORSUN”

Sayın Erdoğan; lafa gelince Rizelisin ama Rizeliyi düşünmüyorsun. Sonra da Rize’nin gelini hemşerilerine sahip çıktı diye, küplere biniyorsun. Buradan ilan ediyorum; sahip çıkmaya devam edeceğim. Köpürsen de tehditler savursan da, Hiç kusura bakma, milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur. Senin deyiminle, ‘Bunlar daha iyi günlerin.’ Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin. Rize’nin gelini deyip, hani ‘Gelin hanım sen elsin’ dedi ya, valla ben kayınvalidemi çok seviyorum aynı evde de oturuyoruz senelerdir. Kayınvalidemin tembihi var. ‘Garip gurebanın yanından ayrılmayacaksın Rizelinin de ardında duracaksın. Önünde de değil ardında duracaksın.’ Onun için kayın birader de öğrenecek gelin hanımdan öğrenecek.

“BAKANLARIN MEDYA ÜZERİNDEN ATIŞMASI DEVLET GELENEĞİNE YAKIŞMAZ”

"Geçen hafta, Sayın Erdoğan’ı uyardım. ‘Bağımsız bir yargı süreci derhal işletilsin’ dedim. O ne yaptı? Küçük ortağın dolduruşuna geldi, gitti kefalet koydu. Sayın Erdoğan; bu işler, öyle bir kişinin çıkıp, ortaya kefalet koymasıyla olmaz. Suçu olan cezasını çeker, suçsuz olan da aklanır işinin başına döner.  Seni bir kez daha, devlet ciddiyetiyle ve makamının sorumluluğuyla hareket etmeye davet ediyorum. Çalışma arkadaşlarına bir an önce çekidüzen ver. İçişleri Bakanı’nın, Adalet Bakanlığı’yla, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı’nın da İçişleri Bakanı’yla, medya üzerinden atışması devlet geleneğimize yakışmaz.

 “İÇİŞLERİ BAKANI’NIN, KENARA ÇEKİLMESİNDE FAYDA VARDIR”

İçişleri Bakanı’nın, kenara çekilmesinde fayda vardır. Delilleri toplayacak kolluk gücünün rahatlatılması, yargının, siyasi baskı hissetmeden görevini yerine getirebilmesi için, adalet mekanizmasının, gölgesiz çalışabilmesi için bu şarttır. Gerisi, bağımsız Türk mahkemelerinin işidir. İşin doğrusu budur. Partili Cumhurbaşkanlığı isimli bu ucube sistemde, Türkiye bir yönetim krizi yaşıyor. Ekonomiden pandemiye, tarımdan eğitime ve hatta, ülke gündemini son haftalarda meşgul eden iddialara kadar, her alanda bunun yansımalarını görüyoruz. ‘İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ önerimiz, işte tam da bunun için çok önemli. Üzülerek görüyoruz ki; Türkiye, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni daha fazla taşıyamıyor. Bu yolun yol olmadığı, artık belli oldu. Bu sistemin, Türkiye için büyük bir hata olduğu apaçık ortaya çıktı."

 

Kaynak: anka