Haber: TAMER ARDA ERŞİN- Kamera: NAİF KAÇMAZ

12 Eylül döneminde Devrimci Yol ana davasında idamı istenilen Ömer Tunca, bu talebi ilk duyduğunda hiçbir şey hissetmediğini belirterek, “Kendimiz için değil, (Erdal Eren'in idamı) ancak böyle bir şeyin acısını yaşadık biz. Cunta böyle bir şey. Yaşı küçük olduğu halde yaşını büyüttürerek, idam etme becerisini gösterdiler bunlar ya. Böyle ahlaksızca bir yönetim anlayışıydı” dedi.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin 41’inci yıl dönümü. Darbe öncesinden en kitlesel sol örgütlerden Devrimci Yol (Dev- Yol) yöneticilerinden Ömer Tunca, günlerce Ankara’da işkence gördü, Dev-Yol ana davasında yargılandı ve idamı istendi. Tunca, 11 yıllık kaldıktan sonra cezaevinden tahliye oldu. Aradan geçen 41 yılın ardından o günle bugünü karşılaştıran Tunca, "71’de tamamlayamadıkları, halledemediklerini 12 Eylül’le birlikte hallettiler. Bugünkü iktidar 12 Eylül’ün devamıdır zaten. 12 Eylül’ün bunlara sunduğu bir armağandır, onu kullanıyorlar. Artık cuntaların, açıktan askeri şeylere gerek yok. Mevcut yönetim anlayışı zaten sürekli bir faşist diktatörlük üzerinden yürüyor" dedi. 

Tunca, 12 Eylül’ü, yaşadıklarını ve bugünkü düşüncelerine ANKA Haber Ajansı’na şöyle anlattı:

İŞKENCESİZ GÜN YOKTU: İşkencesiz gün yoktu, saat, dakika... 12 Eylül’e gelen süreçte, Türkiye’de antifaşist mücadelenin ivmelerinin çok yükseldiği, faşist saldırıların üst safhada olduğu dönemdi. Halk nefsi müdafaa durumundaydı. Kendi bölgelerinde faşist katliamlardan korunmak için nöbetler tutuyor, dayanışma örgütlüyorlardı.

ÇABUK YENİLDİK: Süreç 12 Eylül darbesini engelleyecek örgütlülüğü yakalayamadık. Antifaşist güçler dirense de faşist cuntaya direnecek, onunla mücadele edecek ivmeyi yakalayamadık. Çok çabuk yenildiğimizi düşünüyorum. Mücadele edildi elbette ki. Birçok arkadaşımız hayatlarını kaybettiler.

Ankara’da Derin Araştırma Laboratuvarı (DAL) bir birim. Bütün Devrimci Yol davasının sorgulamasını yürüttüler. İşkencenin aklınıza gelen, gelmeyen her türlüsünü uyguladılar üzerimizde. Buna rağmen devrimcilerin iyi sınav verdiğini düşünüyorum. Kendilerinden başka halktan kimseye zarar verecek bir davranış biçimi göstermediler.

MAMAK'TA KAFES DENİLEN BÖLÜM: Cezaevleri ayrı bir işkence haneydi. Kapıdan girer girmez, kafes denilen Mamak’ta bir bölüm vardı. İlk önce o kafese alırlar, orada bir, iki gün bekletirler, orada cezaevindeki disipline uymanız için gerekli bütün işkence biçimlerini uygularlardı. Direnenleri, uyum göstermeyenleri de tabutluk denilen, zeminden de altta bir bölüm vardı, bir kişinin sığacağı, oraya atar 15-20 gün bekletirlerdi.

DAYAK YEMEMİŞ GİBİ GÜLMEYE BAŞLARDI İNSANLAR: Cezaevi sürecinin hepsi trajikomik olaylarla dolu. Sayımlarda sıra dayağından geçerdik. Fakat içeriye girer girmez herkes, kimse dayak yememiş gibi gülmeye başladı. Öyle mutlu olurdum ki. Onlardan büyük bir insan olduğum için hoşuma giderdi. Ağlayıp, sızlamamaları ve mizah çıkarmaları.

FATSA ÖRNEĞİYDİ: Biz sosyalist bir iktidar istiyorduk. İşçi sınıfı iktidarı kurmaktı düşüncemiz. Devrim yapmak ve halkın çıkarları doğrultusunda yönetim anlayışını yerleştirmek ve halkın kendi kendini yöneteceği bir anlayış. Bunun örneklerini Devrimci Yol Fatsa’da yaşadı. Halk bunu yaşadı. Kendisinin seçtiği, kendisinin nasıl bir yönetim göstereceğini. Hakim sınıflar da bunu biliyordu. O zaman (Süleyman) Demirel’in bir sözü vardı. Çorum’da katliamlar oluyor diye sokaklara çıktığımızda, o zamanki muhalefet Çorum’u gösterdiğinde, Demirel ‘Çorum’u bırak Fatsa’ya bak’ diye bizim için tehlike Çorum değil, hakim sınıflar için tehlike Fatsa’dır diyerek, orayı hedef göstermiştir. Ondan sonra ordularla Fatsa’nın üzerine gitmişlerdir.

DIŞARIDA BİRLEŞEMİYORSAN, ZİNDANLARDA BİRLEŞİYORSUN: Neden yenildik şeyinde, solun hastalığı bu. Birleşik cephe yaratamıyoruz. Çok uğraşmamıza rağmen birleşik cephe yaratamadık… Bunun şeylerini cezaevlerinde çektik. Cezaevlerinde beraber karşı koyduk yani. Cezaevinde ayrım yapmadan üzerimize geldikleri için. Ya teslim olacaksın orada, ya birlikte karşı koyacaksın. Orada birlikte hareket edebildik. Aldığımız kararlara uyduk. Eğer dışarıda birleşemiyorsan, zindanlarda birleşiyorsun.

İDAM KARARI AÇIKLANDIĞI AN: Böyle şeyleri kafaya takan bir insan değildim. Yani bu işteki hiçbir arkadaşımın da bunu çok kafaya taktığımızı düşünmüyorum. Mücadeleye giren insan ölüm kalım hesabı yapmaz. Mücadele içselleştiyse içinde başka hesabı yoktur. Neyi düşüneceksin ki arkadaşların vurularak, işkencede öldürülüyor. Kendini düşünemezsin, düşünmemen de lazım zaten.

YAŞINI BÜYÜTTÜREREK, İDAM ETME BECERİSİNİ GÖSTERDİLER: Bizim Mamak’ta çocuğumuz, bize göre kardeşimiz. Erdal Eren vardı, biz oradayken. Erdal idam hücresindeydi. Biz havalandırmaya çıkarken onu çıkarmazlardı, gidip gelirken selamlaşırdık. Çocuktu yani. Gerçek anlamıyla. En çok acı duyduğum, üzüldüğüm şeylerden biridir. Erdal’ın gece vakti. Onun yan tarafındaki hücrelerde kalıyorduk biz. Hepimiz onu duyduk, hissettik onu götürürken. Kendimiz için değil, ancak böyle bir şeyin acısını yaşadık biz. Cunta böyle bir şey. Yaşın küçük olduğu halde yaşını büyüttürerek, idam etme becerisini gösterdiler bunlar ya. Böyle ahlaksızca bir yönetim anlayışıydı.

BUGÜNE GÖRE KOLAYDI: 12 Eylül öncesi devrimci çalışma yapmanın daha kolay olduğunu düşünüyorum, bugüne göre. O zaman kitleyle buluşmak, onlarla örgütlü mücadeleye girişmek daha kolaydı. Baştan faşistleri saldırıları vardı. Bu saldırıya karşı kendisini savunma durumunda hisseden insanlar vardı. Böyle bir şeyde ister, istemez bir araya gelerek, bir dayanışma, örgütlenme haline giriyorlardı. Bizim zamanımızda devrimcilik yapmakla, şimdiki arasında dağlar kadar fark var. Çok cesaret gösteren dönemdeydi bizimki ama örgütlenmek kolaydı. Bugünkü genç arkadaşlarımız bizden kat kat fazla çalıştıklarını görüyorum ama bizden çok az örgütlülük yakalayabiliyorlar. Bu onların doğru bir örgütlenme modeli bulup, bulmamalarından değil. Dönemin onlara sunduğu bu. Elbette ki onlar da bu muhalif durumlarını yaşattıkları mühletçe bir zamanını yakalayacak, geriden gelenler bu işi kotaracak.

AYNI ŞEYLERİ YAŞAMA PAHASINA DÖNMEYİ İSTERİM: Beni en çok heyecanlandıran şeylerin başında devrimci olmam gelir. Aynı şeyleri yaşama pahasına bugün geçmişe döner misin deseler, geçmişe dönmeyi isterim.

DEV- YOL DAVASINDA NE OLDU?

18 Ekim 1982 tarihinde başlayan ana Dev-Yol Davası'nda, birleştirilen dosyalarla sanık sayısı 723'e çıkmıştı. Sıkıyönetim Mahkemesi, 17 Temmuz 1989'da, 7 kişi hakkında idam, 39 kişi hakkında ömür boyu, 346 kişi hakkında 2 ile 20 yıl arasında değişen ağır hapis cezaları vermişti. Yargıtay 11. Ceza Dairesi, sanıklardan 23'ü hakkında verilen cezayı az bularak ölüm cezası verilmesi doğrultusunda yerel mahkemenin kararını bozmuştu. Bunun üzerine, Dev-Yol Davası'nda 23 sanığın ikinci kez yargılanmasına Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanmıştı. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 16 Temmuz 2002’de Devrimci Yol davasında, 20 kişinin idamına karar verdi. İdam cezalarını müebbet ağır hapse çeviren mahkeme, suç tarihinde 18 yaşından küçük olan 2 kişinin 16 yıl 8 ay hapsine karar verdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 1 Şubat 2012 tarihinde oybirliği ile zaman aşımından davayı düşürdü.

 

Kaynak: anka