Van’a üç kez gittim.

İlki 1999 yılındaydı.

Diyarbakır, Urfa, Gaziantep’in ardından 18 Ağustos’ta Van’a ulaşmış; ertesi gün Gölcük depremi haberini alınca geziyi yarıda keserek Adapazarı’na gitmiştim.

İkincisi geçen seneydi.

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Gelişim Akademi Kulübü’nün davetlisi olarak bir seminere katılmıştım.

Üçüncüsünden yeni döndüm.

Sıcağı sıcağına gitmediğime hayıflanmıştım ancak altıncı gününde deprem bölgesine gitmenin de gazetecilik adına faydaları oluyormuş.

Arz edeyim.

Van’dan başlayalım.

Van şehir merkezinde hayat yavaş yavaş normale dönüyor.

Esnaf açısından değil tabi.

En önemli müşteri kitlesi olan öğrenciler, memur aileleri şehir dışında.

Civar illerde yakınları olan yerliler de kenti terk etmiş.

Bu da esnaf için bereketsiz bir durum.

Otel işletmecileri istisna.

Sivil toplum örgütleri, gazeteciler, kurtarma ekipleri, gönüllüler otelleri doldurmuş durumda.

Boş oda bulmak zor.

Van Erciş arası 80 kilometre.

Gündüz çalışmalardan dolayı hareketli olan Erciş, geceleri ise tam bir hayalet şehir görünümünde.

Çöken, yan yatan, çatlayan binalardan başka ayakta kalanlarda da kimse yok.

Pencereler açık, perdeler rüzgarda savruluyor, balkonlarda çamaşırlar öylece kalakalmış.

Marketlerin önündeki manav reyonları olduğu gibi duruyor.

Kimsenin yağmaladığı filan da yok.

Herkes kendi derdinde.

İlk günlerde yaşanan çadır sıkıntısı ve çadır yağmasının anlaşılır bir tarafı var.

Çadır hala bir sorun.

Çünkü hava gerçekten çok soğuk.

Kızılay’ın bez çadırı kimi o soğuktan koruyabilir?

Bu insanların bir an önce ısıtılabilir mekânlara ihtiyacı var.

Bunu sağlamak da uzaktan göründüğü gibi kolay değil.

Bundan başka…

Herkes kendisi için çadır istiyor.

Geçici bir sürede olsa toplu çadırlarda kalmaya kimse yanaşmıyor.

Evi sağlam olup psikolojisi eve girmeye müsaade etmeyenlerin de çadır talebinde bulunduğu düşünülürse, çadır meselesinin neden krize dönüştüğü daha rahat anlaşılabilir.

Kızılay Bölge Müdürlüğü Van’da değil Muş’taymış. İzaha muhtaç bir durum.

Nüfusu bir milyona yaklaşan ve merkez illerden biri olmaya aday Van, bu pozisyon için sanki daha uygun bir kent.

Van Ferit Melen Havaalanı’nın pist uzunluğunun kısa olması, büyük kargo uçaklarının inememesi, uluslar arası yardımın bölgeye sevkiyatını zorlaştırıyor. Van gibi gittikçe büyüyen bir kente, uluslar arası ölçekte bir havalimanı şart.

Van valiliği işi ciddi tutuyor.

Bir yandan insanlara çadır yetiştirmeye çalışırken bir yandan yaklaşık yetmiş bin insana sıcak yemek sağlıyor.

Geçtiğimiz yıllarda Ulaştırma Bakanlığı tarafından açıklanan valiliklere uydu telefonu verilmesi projesinin gecikmesi, depremin hemen ardından sağlanması gereken iletişimlerde ciddi sıkıntılara neden olmuş.

Bölgede beş bakan sürekli mesai yapıyor.

Köy geziyor, dert dinliyor, çözüm arıyor.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in bir vatandaşın şikayetine kulak vermesi sonucu 13 yaşındaki Ferhat’in 108 saat sonra enkaz altından kurtarıldığı haberini herhalde duymuşsunuzdur.

Eker’den başka Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve yirmiye yakın AK Partili vekil bölgede sürekli mesai yapıyor.

Hepsi de depremin ardından yirmi dört saat içinde bölgeye ulaşan isimler.

Hal böyleyken; vatandaş bakanları yanında görünce seviniyor ama bakanların varlığı aynı zamanda bürokratik çalışmaları yavaşlatıyor.

Depremden dört gün sonra BDP’li vekillerde ortak çalışmalara katılmaya karar verdi ancak Van’ın BDP’li Belediye Başkanı Bekir Kaya valiliğin oluşturduğu kriz merkezine daha birkez bile uğramış değil.

Sivil toplum örgütlerinin hakkını vermek lazım.

İHH, AKUT, Mustazaflar Derneği, Cansuyu, Kimse Yok mu, Aziz Mahmut Hüdai Vakfı, Belediyeler, sendikalar…

Hepsi muhteşem çalışıyor.

Birkaç gün boyunca sadece su içerek enkaz altında canlı arayan insanlarla tanıştım.

Hamile eşini bırakarak, Erciş’e gelenleri gördüm.

Hepsinin tek bir gayesi var: İnsan olmanın bedelini ödemek.

Gazeteci dostum Nevzat Çiçek’in bir önerisi var.

Van depremi sonrası bölgede faaliyet gösteren örgütler bir sonuç raporu hazırlasın ve bir komisyon tarafından bu raporlardan özetlenecek bilgiler  sivil toplum örgütlerinin olası afetler karşısında yol haritası olsun.

Fikir iyi; proje gerçekleşirse pekiyi; bir de uygulanırsa pek çok iyi…

Van depreminde en başarılı çalışma hangi alanda oldu?” sorusunun tek bir cevabı var: Arama kurtarma çalışmaları.

En başarısız organizasyonsa hiç şüphesiz çadır meselesi.

Ya da şöyle diyelim.

Deprem sonrası Van'da çadır dışında her şey iyiydi.

Veyis ATEŞ