Haber: OKTAY YILDIRIM / ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: ADEM KARABAYIR

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “Dijital Emek ve Emek 4.0 Çalıştayı”nda; “Mesai kavramının önemini yitirmesi, çalışmanın belirli bir mekândan kendini soyutlaması, güvence sorunu, sabit bir ücret elde edilememesi, sosyal güvenlik hakkından mahrum kalma, örgütlenme hakkının hemen hemen olmaması, bu çalışma biçimlerinin emek adına en yakıcı sorunları olarak karşımızda duruyor. Neoliberal ekonomi politikaların bir sonucu olarak bugün çalışanlar, artık daha güvencesiz ve daha düşük ücretlerle kendilerini çalışma yaşamının içinde buluyorlar” dedi.

CHP Emek Büroları ve İstanbul Planlama Ajansı (İPA) iş birliğiyle bugün İstanbul’da; “Dijital Emek ve Emek 4.0 Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştaya CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Grup Başkanvekili Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcıları Gamze Akkuş İlgezdi, Veli Ağbaba, Yüksel Taşkın, Onursal Adıgüzel, Seyit Torun, İstanbul milletvekilleri Yüksel Mansur Kılınç, Ali Şeker, Sibel Özdemir, Gökan Zeybek, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, partililer ve sendika temsilcileri de katıldı.

Açılış konuşmasını yapan Veli Ağbaba, gelişen yeni teknolojiler ve dijitalleşmenin etkisi ile birlikte işin ve emeğin geleceğini konuşmak için bir arada olduklarını söyledi. “Teknolojik gelişmeler neticesinde geçmişte belki hayal bile edemediğimiz şeyler bugün yaşamımızın vazgeçilmez birer parçası hâline geldi” diyen Ağbaba, şöyle konuştu:

“SANAYİ 4.0, MEVCUT MESLEKLERİ VE BECERİ GEREKSİNİMLERİNİ DE DEĞİŞTİRİP DÖNÜŞTÜRÜYOR: Yaşamımızın her anını artık bu teknolojik gelişmelerden bağımsız olarak düşünemiyoruz. Çalışma yaşamının kendisi de bu yeniliklerden ve sürekli olarak gelişen teknolojik dijital araçlardan artık bağımsız düşünülemez. Dijitalleşme, yapay zekâ, sanayi 4.0 gibi kavramlar, tüm dünyada istihdam politikalarında köklü değişikliklere neden olacağından bahsediliyor. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak ilerleyen zaman diliminde kitlesel işsizliği artacağına yönelik tartışmalar yürütülüyor. Sanayi 4.0, gelişen dijital değişim ve dönüşümler içinde bulunduğumuz yüz yılda çalışma yaşamında köklü değişimlere sebep olduğu gibi mevcut meslekleri ve beceri gereksinimlerini de değiştirip dönüştürüyor. Bugün var olan bazı mesleklerin ve meslek gruplarının ilerleyen dönemde önemini kaybedeceği, hatta ortadan kalkabileceği tartışmaları karşımıza çıkıyor. Covid-19 salgını ile birlikte ülkemiz dahil olmak üzere alışılageldik çalışma biçimleri ve iş organizasyonları da değişim geçirmektedir. Uzaktan çalışma hem gelişen yeni teknolojiler hem de Covid-19 salgını ile birlikte çalışma yaşamında baskın bir hâle geldi.

NEOLİBERAL EKONOMİ POLİTİKALARIN SONUCU OLARAK GÜVENCESİZ ÇALIŞIYORLAR: Bugün artık işin belirli bir mekânda gerçekleşmemesine daha çok şahit oluyoruz. Artık bilgisayarın ve gerekli teknolojik olanakların var olduğu her mekân, çalışanlar adına iş yeri oluyor. Bunun yanı sıra motokurye çalışanlar örneğinde olduğu gibi artık belirli bir iş sözleşmesine dayanmayan, esnek istihdam biçimleri çalışma yaşamında daha fazla görünür hâle geldi. Mesai kavramının önemini yitirmesi, çalışmanın belirli bir mekândan kendini soyutlaması, güvence sorunu, sabit bir ücret elde edilememesi, sosyal güvenlik hakkından mahrum kalma, örgütlenme hakkının hemen hemen olmaması, bu çalışma biçimlerinin emek adına en yakıcı sorunları olarak karşımızda duruyor. Neoliberal ekonomi politikaların bir sonucu olarak bugün çalışanlar, artık daha güvencesiz ve daha düşük ücretlerle kendilerini çalışma yaşamının içinde buluyorlar.

İŞÇİLER HER GÜN ADETA ÖLÜM MESAİSİNE GİDİYORLAR: Türkiye’de çalışma yaşamında işçilerin zaten birçok sorunu mevcut. Mevcut iş kanunu, işçilerimize güvence sağlamaktan çok uzak. Örgütlenme hakkının önüne konulan engeller, işçilerin sendikal haklarından yararlanmasını engelliyor. Bugün Türkiye’de her 100 işçiden 85’inin sendika üyeliği bulunmuyor. Öte yandan grev yasaklamaları hâlen devam ediyor. Sendikalaşma ve toplu sözleşme önündeki engeller, Türkiye’nin bir asgari ücretliler toplumuna dönüşmesine neden oluyor. Bazı Avrupa ülkeleri haftalık 4 saatlik mesaiye geçme kararı alırken Türkiye’de haftalık 45 saat yasal çalışma sınırı, ne yazık ki kâğıt üstünde kalmış vaziyette. OECD’nin verilerine göre ülkede haftalık 50 saat ve daha fazla çalışanların oranı yaklaşık yüzde 25. Türkiye bu oran ile Meksika’dan sonra en uzun mesai saatlerinin olduğu ülke konumda. Türkiye, ne yazık ki çalışanların sabah evinden çıktığında akşam sağ salim evine dönüp dönemeyeceği belli olmayan bir ülke konumuna gelmiştir. İşçiler her gün ekmeğini kazanmak için çalışmaya değil, adeta ölüm mesaisine gidiyorlar.

EMEKÇİLER, YAŞAMINI SÜRDÜRMEK İÇİN DAHA FAZLA BORÇLANMAK ZORUNDA KALDI: Belki de Türkiye’deki çalışma yaşamının durumunu en iyi Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun açıkladığı ‘Küresel Haklar Endeksi Raporu’ özetliyor. Türkiye, işçi haklarının ihlal edildiği dünyada en kötü 10 ülke arasında yer alıyor. Ne yazık ki bugün ülkemizde emek; Cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar daha güvencesiz, daha ucuz ve daha örgütsüz bir hâldedir. Bugün tüm dünya, neoliberal politikaların açığa çıkarttığı eşitsizliklerin sonuçları ile mücadele etmeye çalışıyor. Yaşama dair var olan her şeyi birer ticari kar mekanizması olarak gören bu sistem, dünyada bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir gelir adaletsizliği yarattı. Ücretli emeğin gelirleri sürekli olarak düşerken bu politikaların yarattığı büyümeden sadece ayrıcalıklı bir kesim zenginliğine zenginlik kattı. Neoliberal politikaların bir sonucu olarak Türkiye’de emekçiler, bu gelir adaletsizliğinden payını fazlasıyla aldı. 2020 yılından bugüne emekçiler ekonomik büyümeden aldığı pay 4 puan azaldı. Gelirleri azalan emekçiler, yaşamını sürdürmek için daha fazla borçlanmak zorunda kaldı. Bu durumu sadece biz dile getirmiyoruz. Tüm dünya devletleri, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlar da dile getiriyor. Zirveye çıkan gelir adaletsizliği ve derin yoksullaşma, patronlar kulübü olarak bilinen Dünya Ekonomik Formu toplantılarında dahi tartışılıyor.

EMEĞİN GÜVENCELİ GELECEĞİNİ SAVUNAN POLİTİKALARI HAYATA GEÇİRMEK BİRİNCİ HEDEFİMİZDİR: Tüm dünyada örgütlenmenin, daha güvenceli çalışmanın, adil bir ücret hakkının, vergide çalışanlar adına adaletin önemi vurgulanıyor. Bizler de ikinci yüz yılda, yeni bir toplum, yeni bir gelecek, daha özgürlükçü ve daha kapsayıcı bir Anayasa hedefini ortaya koyarken, bu sorunları aşmanın tek yolu olarak gelir dağılımında adil bir bölüşümü esas alan ve emeğin güvenceli geleceğini savunan politikaları hayata geçirmek birinci hedefimizdir. Endüstri 4.0 devrimini, Emek 4.0 politikaları ile tüm çalışanlar adına daha eşitlikçi, daha adil ve daha güvenceli hâle getirmeyi amaçlıyoruz. Emek 4.0, ikinci yüz yılda dijital dönüşümün getirdiği fırsatları hakça ve eşitçe paylaşımı esas almaktadır. İkinci yüz yılda, enflasyona dayalı büyümeyi reddeden, yoksullaşmayı ve gelir eşitsizliğini ortadan kaldıran yeni bir ekonomik sistem inşa edeceğiz. Kuracağımız yeni ekonomik sistem; Emek 4.0 ile üretimi, zenginleştirici istihdamı, güvenceli çalışmayı ve örgütlenme hakkını bir bütün olarak savunacaktır. Sosyal demokrat düşüncenin olmazsa olmaz ilkesi; gelir adaletsizliğine karşı adil bir bölüşümü savunmak, güvencesizliğe karşı insan onuruna yaraşır bir iş imkânı oluşturmaktır.

EMEK 4.0 DEVRİMİ İLE İŞÇİLER, ÖRGÜTLENME HAKKINDAN MAHRUM BIRAKILMAYACAK: Emek 4.0 devrimi ile çalışırken ölmek işçilerimiz için bir kader olmayacaktır, güvencesiz çalışmak işçilerimizin kaderi olmayacaktır, örgütlenme hakkından mahrum bırakılmak işçilerimizin kaderi olmayacaktır, düşük ücretler, büyümeden emeğin aldığı payın dışlanması işçilerimiz için bir kader olmayacaktır. Endüstri 4.0 devriminin ve dijitalleşmenin geçmiş dönemde olduğu gibi emeğin hakları ve emekçiler üzerinde yeni bir yoksulluk ve sömürü düzeni kurmasını değil; emekçilerimizin daha adil bir bölüşüme, daha güvenceli bir geleceğe sahip olması adına bugün bu çalıştayda sizlerle birlikteyiz. Çalıştayımızın tüm bu hedeflerimize katkı sağlayacak tartışmalar ve fikirler ile zenginleşmesini temenni ediyorum.”

 

Kaynak: anka